BIST 9.694
DOLAR 32,52
EURO 34,83
ALTIN 2.425,28

Sosyologlar/Eğitimciler ve “aylak” insanlarımız!…

Tecrübe edinmiştik!, ince noktamız; “yeni mağduriyetler yaratılmamalı” olmalı.

Son  görevden almalar, işine son vermeler v.b. ortalığı toz dumana katmış durumda. AK Parti’li yazarların yanında, CHP  yöneticileri ve tarafsız yazarlarda kendilerine gelen mektuplarda binlerce mağdurun olduğunu dile getiriyorlar.

Önce, Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Sn. Mücahit Küçükyılmaz, Twitter hesabından ‘FETÖ’ operasyonu kapsamında Oktay Kılıç’ın evinin aranmasını eleştirdi;“15 yıldır tanıdığım, "o gece" tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç'ın evi FETÖ'den aranıyorsa, bu operasyon "bize" dönmüş demektir! Namaz kılanı Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz.”  dedi.(Basından)

Sonra Sn. Cumhurbaşkanı, Çin dönüşü konu hakkında şunları söyledi, "FETÖ'den ihraç edilenleri kriptolar seçti, asıl kriptolar ise hale görevde" iddiaları sorulan Cumhurbaşkanı; "Bunu söyleyenler kendilerine göre doğru da söyleyebilirler. Ama şu var ki at izi, it izine karışmış vaziyette. 'Ben bir şey atayım da nasılsa tutar' diyenler var. Bazıları böyle yapıyor. Bunlar doğru şeyler değil. Bu tür yanlışlıklardan uzak durmak lazım. Bazı suçlamalarla tutuklanan birtakım kişilerin işle hiç akalası yok, ama  "o insana yaftayı yapıştırıyorlar" dedi.(Basından)

“Hürriyet Gazetesi yazarı Sn.Vahap Munyar; Gülen cemaatine mensup oldukları gerekçesiyle kapatılan çok sayıda derneğin 'yanlışlıkla' listeye dahil edildiğini belirterek "FETÖ'den kapatılan 140 dernek yeniden açılıyor" dedi. (Basından)

            Son olarak, Başbakan Sn. Binali Yıldırım, Ankara’da valilere seslendi;

“Masa başında olanlar hep hesap kitap yaparlar, ama sahadaki uygulama hiçbir zaman plan ile proje ile aynı olmaz. Uygulama, şekil hatası yapabilirsiniz, hiç çekinmeyin, ama menfaate yönelik iş yaparken sonuna kadar korkun. Milletin işini görürken hata yaptım, şurada yanlış yaptım demeyin. Sahadaki hiçbir iş şekil ve usul hatası olmadan yapılmaz. İş mi yapacağız mevzuatı mı kollayacağız? Mesele milletin menfaati ise hata yapın! Ama hainlik yapmayın……Kendisine haksızlık yapıldığı kanaati olan, bu şekilde size dönüş yapan veya sizin tespitleriniz varsa bunları oluşturacağınız birim vasıtasıyla toplayın. Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Yanlış yapıldıysa, adalete uymayan iş varsa, bu çalışmalar tamamlandıktan sonra dönüp bakılacak yapılmış yanlışlar varsa düzeltilecek” (Valiler konuşmasından/08.09.2016)

Evet, demek ki çok hızlı davranırken yanlışlar da yapılmakta…Bazı kişiler sevmediklerini, göreve gelmek isteyenler üstlerini, kavgalılar kavga ettiklerini v.b.  ispiyonlamakta. Ama, savcıların bir kişi söyledi diye, kişileri tutuklaması da doğru olmasa gerek… Düşünebiliyor musunuz, hiçbir işe karışmamış insanların 1-2 gün dahi içeride kalmasının etkilerini/olumsuz izlerini!… Şu anda fırsatçılara gün doğmuş gözüküyor!...

Savcılarımız ve hakimlerimiz aman, dikkat….

Çünkü;

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile. Yeryüzü tamamen kendine has bir zelzeleye uğratıldığı, ağırlıklarını dışa çıkarıp attığında ve insan ‘’ Ne oluyor buna?’’ dediğinde; işte tam o gün yer kendi haberleri anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin yere öyle vah yetmiştir. O gün ki tüm insanlar kabirlerinden bölük bölük çıkarak kendi amellerinin gösterilmesini bekleyeceklerdir. Kim zerre kadar ağır bir hayır yapmış ise onun ödülünü görecek, her kim zerre kadar bir kötülük yaptı ise onun cezasını görecektir.”(Zil zal suresi)  

Son dönemde işinden atılanların; “nasıl bir ortam içinde olacaklarını, nasıl hareket edecekleri, aylak-başıboş gezdiklerinde neler düşünecekleri v.b. ve bunların; olumlu mu olumsuz mu olacağı” düşünülmeli.

Çünkü, eskiden de -örneğin- polislikten/özel kuvvetlerden  atılanların, hep yanlış işler içinde ortaya çıktıklarını görüldü. Elbette, suçlu cezasını çekecek..Burada bir farklılığımız yok... Zaten cezaevi de bir eğitimdir. Suçlu kişileri; iyi/doğru/vatanını seven v.b. insan olarak yetiştirmek, bir meslek dalında ustalaştırmak v.b. gerekli.

Ayrıca, bu kadar memur atılınca yansıması  elbette topluma olacaktır…Önce; terör örgütlerine olan bu gözü kapalı bağlılığın  sebepleri, sosyologlarca ortaya çıkarılmalı, sorunların giderilmesi ve bu insanların ülkeye -sağlıklı bir birey olarak- kazandırılması için çalışmalar yapılmalıdır. Suçluların cezalarını çektikten sonra, aynı görüşle/kafayla  çıkmalarının ülkeye bir yararı yoktur.

Özellikle; “genç işsizler, parasız gençler, meslek sahibi olmayan kişiler” toplumun ortak derdidir. Büyük şehirlerdeki; olaylarda, yol kesip para isteyenlerde, kavgalarda, meydanlardaki araba cam silenlerde, ‘bir şey sorabilir miyim’ diyerek yaklaşıp, yol/yemek parası isteyenlerde v.b. her gün yaşanıyor.  Bu konunun da –eğitimciler ve sosyologlarca- tartışılmasında ve çözüm üretilmesinde yarar görüyoruz.

İşte; “aylak gençlerin” toplumsal zararlarını düşünürken, nihayet bir köşe yazarı (M.Gürcan)  ilginç ve yararlı bir makale yazdı. Bazı alıntıları  paylaşmak istiyorum;

“……Şimdi meselenin püf noktasına  ilerleyelim. OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development) yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, uluslararası bir ekonomi kuruluşu. Herhangi bir devlete bağlı ya da onun etkisi altında değil. Örgüte Türkiye de dâhil. OECD dünyanın ekonomi ile ilgili her şeyini bilimsel yöntemlerle inceliyor, izliyor, raporluyor.  NEET (Not  in Education, Employment or Training) ise eğitim ile uğraşanların yakından tanıdığı bir istatistik kavramı. Herhangi bir okula devam etmiyor, herhangi bir işi yok, herhangi bir kursa gitmiyor demek. Türkçe’de bu uzun tabiri dört dörtlük karşılayan bir sıfat var: AYLAK.”

“Şimdi sizle karamsar bir kaç veri paylaşmak isterim. OECD verilerine göre Türkiye’de 15 – 29 yaş arasındaki nüfusun, yani gençlerin üçte biri aylak. Yani ne bir yerde çalışıyorlar, ne bir yerde okuyorlar, ne de bir kurs/program takip ediyorlar. OECD ortalaması yüzde 16,5. Başka bir ifadeyle, Türkiye’deki oranın yarısı. Daha vahimi, Türkiye yüzde 28,4 oranı ile OECD ülkeleri arasında (33 ülke arasında) son sırada……”

“Şimdi konuyu Türkiye’ye taşıyalım. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2014 Aralık ayı itibarı ile Türkiye’nin 78 milyona yaklaşan nüfusunun yüzde 29,4’ü 0-17 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Özellikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise çocuk oranı yüzde 50’ler düzeyinde, yani her iki kişiden biri çocuk. Yine TUİK verilerine göre Türkiye'de hapishanelere giren hükümlü çocuk sayısı 2009-2014 arası 5 kat artarak 2014’de 7 bin 595'e ulaştı. 2010, 2011 ve 2012’de binli rakamlarda dolaşan çocuk hükümlü sayısı 2014'te 2013’e kıyasla yüzde 23,8 artış gösterdi. Yaş grupları dikkate alındığında, 2014'te Türkiye’de hapishaneye giren çocuk hükümlülerin 1028'i (yüzde 13,5) 12-14 yaş grubu, 6 bin 567'si (yüzde 86,5) de 15-17 yaş grubundakilerden oluşuyor…..”

“Genç nüfusumuzun eğitimsiz ve işsiz olması bizim derdimiz değilse kimin derdi? İddiam o ki nitelikli genç işsizlik, Milli Güvenlik Kurulu gündemine bile alınabilecek bir güvenlik tehdidi. Ama bu güne kadar hangi siyasetçiden bu konuda bir söz veya bir model duydunuz? Bir tek ben mi üzüntü ve endişe duyuyorum bu durumdan?” ()

Gençlerimize nasihatımız şöyle olsun:

             “Bir gün kendi başına buyruk kaldığın zaman, ne yaparsan yap, yalnız efendi adamlarla ahbaplık etmeyi unutma!...
            Hepimizin elinden bir şeyler gelirdi...
            Birimizin sesi güzeldi, biri iyi rol yapardı, biri komik şarkılar söylerdi, bir başkası iyi kürek çekerdi ya da iyi raket oynardı, öbürü çok güzel hikâye anlatırdı, falan filan...
            Her zaman yapacak bir iş bulurduk, günümüzü hoşça geçirirdik, hayatı biraz görürdük, hiçbirimiz de bunlardan bir şey kaybetmedik...
          Ama hepimiz efendiydik...
          Senin de bu çeşit insanlarla düşüp kalkmanı istiyorum...
          Ciğeri sağlam adamlarla…”  (İrlandalı şair James Joyce)

HAFTANIN YAZISI…

“Bizim kültürümüzde resim ve heykel gibi sanatlara iyi gözle bakılmıyor oluşu "insan tasviri"nin inanç değerlerimiz bakımından sakıncalı bulunduğu görüşünün neticesi. Geçmiş uygarlıklarda heykellerin dini birer sembol anlamı taşıması dolayısıyla put olarak yani şirk alameti olarak işlev görmüş olması bizdeki hassasiyetin bir boyutunu teşkil ediyor. Diğer boyutta ise "insan sureti" yapmanın insanın yaratıcısına karşı bir saygısızlık belirtisi olması endişesi var. Yani ince bir hassasiyetin ifadesi olarak uzak durulmuş resimden, özellikle de heykelden….. İslam anlayışına göre, Allah'ın yerine ikame edip ilah/rab haline getirdiğiniz her şey put hükmündedir. Para da bu anlamda put olabilir, mevki-makam da, yerine göre karşı cins de, hayatınızı iki dudağı arasında gördüğünüz kişiler de........

Geçmiş devirlerde heykeli dikilen kişiler "ilah" veya "rab" yerine konulduğu için o heykeller put hükmündeydi. Yani rab/ilah edinilmiş bir kişiyi veya kişileri temsil vasfı varsa heykel put sayılır. Ama böyle bir temsil niteliği yoksa, söz gelimi sadece sanat amacıyla yapılmışsa veya hatıra olarak dikilmişse put olmaz. Günümüzde heykeller ya sanat amacıyla ya da bazı hatıraların yaşatılması için yapılıp dikiliyor. Mesela 15 Temmuz kahramanlarından şehit Ömer Halisdemir'in heykeli dikildi memleketi Niğde'de. Şehidimizin heykelini ilah-rab yerine koyarak ta'zimde bulunan olmadığına göre o heykeli put hükmünde sayıp dine aykırı ilan etmek doğru olur mu? Keza Çanakkale kahramanlarından Seyit Onbaşı'nın da bildiğim kadarıyla hem Gelibolu'da ve Eceabat'ta hem de memleketi Havran'da heykelleri var. Hiçbir Havranlı'nın "bize hayat veren, bizi rızıklandıran Seyit Onbaşıdır" diye düşündüğü söylenemezse o heykelin put sayılması da söz konusu olamaz herhalde. Aynı şey diğer milli kahramanlarımız için de geçerli tabii........

Ama "heykel puttur, yıkılmalıdır" yaklaşımı pek sağlıklı görünmüyor bana. Dini bir hükmün özü ve amacı itibarıyla değil "şekil" esasında anlaşılması ve uygulanmaya çalışılması sağlık alameti olamaz.” ()

Gelecek yazım: Sn. Başbakanımız’a,  Devlet Sanatçıları’ndan mesaj var...