BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,89
ALTIN 2.431,49

Siyaset ve sanat birbirine yakın mı?

Sanat/müzik/eğitim adına yazılı ve görsel basında, sayfalarımız/yazarlarımız maalesef yok denecek kadar az. Popüler kültür insanlarının; evlenip/boşanmaları, yakalanmaları daha değerli/okunur/dinlenir bulunuyor.

Sanat/müzik/eğitim adına yazılı ve görsel basında, sayfalarımız/yazarlarımız  maalesef  yok denecek kadar az. Popüler kültür insanlarının; evlenip/boşanmaları, yakalanmaları daha değerli/okunur/dinlenir  bulunuyor.

TRT dışında müzik programı yapan ulusal kanal da yok…

Gazetelerde, ön sayfalarda sürekli;  frikik veren, çıplak güzel kadınlar, yürekleri hop ettiren! Resimler/yazılar  kullanılıyor.

Müzik adına yazan yazarlarımızdan bazıları da, isim vermeden, verip veriştiriyor; “paracı oldular” diyor, “kaliteli sanatçı yok” diyor, “ülkemizde müzikolog  yok” v.b. diyor, kısaca her kesimi/kişiyi zan altında bırakıyor, sonra yazısının sonuna doğru; “kurum belirtmiyor”, “işini iyi yapanları tenzih ederim “ diyor, “nitelikli sanatçılarımızı ayrı bir yere koyuyorum” diyor, “kaliteli iş yapan sanatçılara saygı duyuyorum” diyor…Şimdi bu “etik bir yazı” olmuyor, eleştiriden korkmaya gerek yok, gücün varsa/söylediklerinin arkasında duracaksan/karşına gelince yazdıklarını  savunacaksan, ismini yazacak artı-eksi değerlendireceksin ki yazı değerli/yararlı olsun. Yoksa, bu yapılan;günü kurtarmaktan öteye geçmiyor ve dikkate alınmıyor..

Ben, yazılarımda; genel müzik anlayışında birleşmekten, konser eleştirilerinden, siyasetin sanata bakmayışından v.b. bahsediyorum. Yaralayıcı bir dil kullanmıyorum, çünkü aynı geminin insanlarıyız.

Bence müziğin en üst noktası virtuozluk ve şefliktir.

Orkestra şefi; iyi ve sağlıklı bir müzik yapabilmek ve sonuç alabilmek için; çalgılarını en iyi çalan/yorumlayan, titiz/disiplinli  kişilerle çalışmak ister. Orkestra üyelerinin birbiriyle yan yana oturan/çalışan/sahneyi paylaşan/gördüğü partiyi hemen çalan olması elzemdir.  Başarı için prova ve disiplin şarttır.

Şef, aynı anda bir çok çalgıyı idare etmekle/senkronunu sağlamakla görevlidir. Ve kullanacağı ensrümanlar; elleri, vücut dili ve gözleridir. Bu konuda parti başkanları ile eş tutulabilir. Özelllikle kalabalık grupları/kitleleri bir arada tutabilmek zordur. Bunu, AK Parti şu anda iyi yapmaktadır.

Mesela,çalgıların akortlu olması şarttır. Bu konuda milletvekillerinin, siyasi parti guruplarının kararlarına uyması, akort ile eş tutulabilir. Çünkü, aykırı olanlar bir daha TBMM yi göremezler!.. Şef, parti başkanı ile aynı amacı gütmektedir.

Orkestranın repertuvarı çok iyi bir şekilde hazırlanmalıdır. Amaç; konser verilecek ülke, yer, en iyi şekilde seyirciye ulaşmak ve onları memnun etmektir. Bu pencereden bakılınca siyasetle de  eşlik  sağlanabilir. Siyasi liderde; partinin amaçlarını, tüzüğünü, konuşmalarının içeriğini, söylemlerini, hedeflerini v.b. halka ve  gideceği yere göre  belirlemektedir.

Müzikte; yanlış perdeye basma, akortsuz çalma, ritmi bozma, detone/sürtone olma v.b. mümkün değildir.

Eser; en iyi ve doğru şekilde, yazıldığı şekliyle okunmalı/çalınmalıdır. İşte burda siyasetle ayrılmaktadır. Siyasiler oy potansiyelini bir arada tutmak ve artırmak için; amaçları uğruna olayları farklı yorumlayabilir, yalan söyleyebilir, gerçekleri ters düz edebilirler.

Eserin yanlış seslendirilmesi, solistin başarısız olması, v.b. sebeplerin mutlaka sorumluluğu vardır ve bir daha görev verilmez. Ancak, siyasette sorumluluk yoktur, yanlış yapsa da istifa edilmez, parti politikası der geçilir, olan millete ve vergilerimize olur. (Tıpkı, Sn.T.Çiller zamanında bir gecede yapılan enflasyonla bir çok şirketin batması, insanların zor durumda kalması v.b. Ama, Sn.T.Çiller’e bir şey olmamış, sadece istifa etmiştir.)

Son yılların “siyaseti en iyi yöneten”, “gündemi belirleyen” kim? derseniz, çoğunluğun R.T.Erdoğan dediğini görürsünüz. Onun; iyi bir ses tonu, vurgulaması, vücut dili yanında halkı inandırmadaki ustalığına hep şahit olunmaktadır.Tıpkı, B.Ecevit ve T.Özal gibi.

Erdoğan, bir şef gibi, her kişiyi istediği zaman, istediği yerde kullanıp, sonra bir yere koyabilmektedir. Bu;AK parti’nin özelliği, biat kültürü, kimse ses çıkarmamaktadır. Çünkü, onların yerine geçmeyi bekleyen yüzlerce kişi vardır. Tıpkı, bir orkestraya girebilmek için, birilerinin hata yapmasını bekleyen sanatçılar gibi. Ama, siyasete oynayan çoktur da, orkestrada görev alacak iyi çalgı çalan maalesef azdır.

Erdoğan; liderliğini, gençlik yıllarından oluşturup, kabul ettirmek gibi bir şansa sahip olmuştur. Kısa  -başarılı-belediye başkanlığı da buna yardımcı olmuştur. Tıpkı, bir şefin kendini kabul ettirebilmesi için; müzik tahsili yapmış olması,  iyi derecede çalgı çaldığını, çalgıları iyi tanıdığını ve iyi bir yönetici olacağını orkestra üyelerine/çevresine ispat etmesi gibi. Son örnekler;

“2015 Haziran seçimleri sonucunda ortaya çıkan tabloyu beğenmeyip, yeniden ülkeyi seçime götürmek için yeni metotlar geliştirmesi, CHP’nin bir ay istişafi görüşmelerle  oyalanması,CHP’de yıllardır başarısız olmuş bir isim olan D.Baykalı çağırıp görüşme yapması, diğer partilerin bir araya gelemeyeceğini seçmene gösterebilmesi, MHP  seçmenine oynaması, tek ve diri duran parti olarak AK Parti’yi göstererek, Kasım 2016’da iktidarı geri alması, abi dediği  İ.Kahraman’ı TBMM Başkanı yapmak amacıyla  MV yapması” bir siyaset sonucudur. Tıpkı; “ülkemizde, bazı orkestraların yıllardır gündemde olması, özel konserlere onların çağrılması” gibi…

“Salı günleri Meclis’teki parti grup toplantılarının futbol sahalarından farkı kalmamaya başladı. Özellikle de AKP Grup toplantılarının... Her salı, otobüslerle milletvekilleri tarafından Meclis’e getirilmiş “bindirilmiş kıtalar” tribünlere alınıyor. Başbakan’ın salona girmesiyle birlikte her kıta kendi amigosunun işaretiyle harekete geçiyor. Tezahüratta kullanılan sloganlar çoğu zaman, “Filanca il seninle gurur duyuyor” ya da “Dik dur eğilme, filanca il seninle” gibi klasik sözler! Hangi “bindirilmiş kıta” daha iyi, daha uzun ve daha yüksek volümlü tezahürat yaparsa Başbakan’dan sözle veya mimikle “aferin”i alıyor. Bu, aynı zamanda o kıtayı getiren milletvekilleri için de “aferin” demek. “Bindirilmiş kıtalar” tezahürat görevini bihakkın yerine getirdikten sonra görev sırası onları Meclis’e getiren milletvekillerine geçiyor. En klasik görev bu yiğitleri toplu halde Meclis lokantasına götürüp “iaşe”lerini sağlamak. Hele hele bir de Başbakan’la toplu fotoğraf çektirilirse artık o milletvekiline seçim bölgesinde ölüm yok. Karınlar doydu, fotoğraf da çekildi mi? Artık dönüş vakti geldi demektir.”

İşte bu bölüm müzikte olmayacak bir durumdur. Çünkü, hiçbir dinleyiciyi zorla, makarna-kömürle  salona getiremezsiniz. Mutlaka, dinleyici kendini konsere hazırlamış gelmiştir ve sonuna kadar bekler, beğendiyse -uzun- alkışlarını esirgemez. Biz de, öğrencileri seyircisi olmayan toplantılara götürmek gelenektir. Ama, bir süre sonra öğrenci sıkılır, girer-çıkar ve bazan da içeriye koku sıkar. Hele bir konserde bağırmak, slogan atmak mümkün değildir. Konser dinlemekte bir sanattır. Bu konuda siyasetle tam zıtlık içermektedir.

Başbakan Bütçe (2016) konuşmasında: Genel Başkanlarınız 'AK Parti'nin lideri kim?' diye sordu haddi olmamasına rağmen. Ben burda olmama rağmen. Evet,  burada söylüyorum, AK Parti siyasetinin efsanevi kurucu lideri Recep Tayyip Erdoğan'dır.” dedi. AK Parti, içerde ne olursa olsun, içerde muhalefet yapıyor ama dışarda birlik mesajları veriyor.… Tıpkı, bir orkestra, çalgı ekibi v.b. gibi; ne kadar sorunun/acın/kederin varsa kuliste bırakılır ve sahneye çıkıldığında yapılacak iş; şefe tabi olmak ve  iyi/kaliteli  müzik yapmaktır.

Toplantılar,kongreler v.b. siyasi toplantılarda her şey en ince detayına kadar düşünülür. Bu konuda AK Parti öndedir. Sürekli farklı konseptler geliştirerek, seyirci/dinleyici ile liderini daha yakından buluşturmak ister. Duyuru, afişleme, salon düzenlemesi, protokol yerleri, konuşma sırası v.b.  titizlikle hazırlanır. İşte burda müzikle siyaset  izdüşüm gösterir. Bir konserde; sahne düzenlemesi, afiş, davetiye,koristlerin/solistlerin kıyafetleri,repertuvar, konserin süresi, sunum ve plaket/çiçeklerin verilmesi v.b. konular en ince detayına kadar düşünülür.

Siyasette seçmen –kemikleşmeyen- duruma göre partisini değiştirebilir, farklı partilere oy verebilir. Müzikte ise, dinleyici müzik zevkini kolay kolay değiştirmez. Sadece, müzik zevki yaşa göre  değişkenlik göstermektedir.

Rahmetli S. Demirel “Sanatçı yetiştirmek zor ama, daha zor olanı seyirci yetiştirmektir” diye güzel söylemiş. Konsere gelirken giyinmek, konseri dinlemekte bir kültür işidir.

Kısaca; her işin başı kültür ve eğitimdir.

O nedenle diyoruz; “kültür ve sanat kalkınmanın odağında olmalı” diye…

KÜLTÜR BAKANI’NDAN MÜJDELER VAR…

Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul'a 10 milyon kitabın bulunacağı bir kütüphane kazandırıyor. Konuya ilişkin bilgi veren Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal; “İstanbul'da restorasyonuna başlanan Rami Kışlası'na yapılacak olan kütüphanenin, Türkiye'nin en büyük kütüphanesi olan Ankara'daki Milli Kütüphane'den de büyük olacak. 3 milyonu basılı, 6 milyonu dijital olmak üzere yaklaşık 9 milyon kitabın bulunduğu Ankara'daki Milli Kütüphane'yi geçecek olan yeni kütüphaneyle bir ilk yaşanacak. Bütün kültür politikalarımızı şehirler üzerinde somutlaştıracağız. Şehirlerimizin yeniden kültür-sanat üretildiği merkezlere dönüşmesi gerekiyor. 1997 yılında 9 ilde Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Musıki koroları kurulmuş, ama açılmamıştı. Şimdi, illerimizdeki koroları tekrardan açıyoruz. 81 ilde kültür ve sanatı hareketlendirip oradaki yetenekleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Tiyatroyu yerelleştireceğiz. Bu paketle gençlere 50 milyon yeni destek vereceğiz. Gençleri, bütün kültür-sanat etkinliklerine doğrudan teşvik edeceğiz.” (Basından/18.03.2016)

Sn. Ünal, güzel müjdeler vermiş, gerçekleşmesini bekliyoruz. Yalnız bir cümleye bilimsel  itirazımız var, yukarda bahsettiği kuruluşların ismi; “Türk Musıkisi Koroları” değil, “Türk Müziği Toplulukları” olmalı. Bu arada koro/topluluk/orkestra sanatçılarının özlük haklarında iyileştirmede Sn.Bakanın desteğini ve kararını bekliyor unutmayalım. Emekliliği dolanlar ve yeni genç jenerasyon bunu bekliyor. 900’e ulaşan yazılarımın çoğu, yapıcı/çözümleyici “kültür/eğitim” içerikli… Sn.Bakan danışmanları inceleyip, makama bilgi verirlerse yararlı olacaktır.  Bakanımıza başarılar diliyor, gerçekçi uygulamalarında -arzu ederlerse- destek vermeyi bekliyoruz.Unutmayalım; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” (M.K.Atatürk)


Dr.AYHAN SARI’NIN KÜLTÜR PROJESİ..

Müzikolog, Dr.Ayhan Sarı, son yazısında Bakanlığa teslim ettiği, bizim de zaman zaman desteklediğimiz, çalgıların geliştirilmesi ile ilgili projesinden bahsetmiş. “…2014'de Kültür Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bu satırların yazarından ilgili proje metni istedi. Bu isteği ve proje başvuru yazısını -nereye vereceğimiz konusunda Gn.Md'lük tarafından yönlendirilmemiz neticesi- 14.07.2014 tarih 260 sıra numarası ile İstanbul Türk Müziğini Uygulama ve Araştırma Topluluğu'na, "Kemençe Kuartet başlıklı projemi müdürlüğünüzle ortaklaşa yapmak istiyorum" hitaplı dilekçe ve ekinde proje önerisi formu ile zamanın müdürü Sn. Ü.A'a teslim ettik.

Ediş o ediş…

Ne bir cevap, ne bir nidâ. Şimdinin tarihi Mart 2016, yani birbuçuk yıldır cevap yok….”

Ama, Bakanlık’ta son yıllarda o kadar çok değişim yaşanıyor ki, adeta  kimsenin birbirinden haberi yok..Eskiden bir Müsteşar/Genel Müdür deyince Türkiye tanırdı ve uzun soluklu görevler yaparlardı. Bakanlar değişir, ama onlar değişmezdi. Şimdi, Bakan değişiyor, kadrolar değişiyor. Değişim çok olunca, alt kadrolar -gelmek için çok uğraştıkları yeri beğenmiyorlar- üst göreve gelmek için kulis yapıyorlar…15 yıldır, sanki; AK Parti değil, başka partiler iktidara gelmiş gibi. Bu da olumsuzluk getiriyor, devamlılık sağlamıyor. Hatırlatalım dedik….

SİYASİ ORTAMA DAİR;SAKİN OLMAK!...

Fitne zamanı koşuyorsanız yürüyün, yürüyorsanız durun, duruyorsanız oturun, oturuyorsanız uzanın.. Hızınızı düşürün. Ani kararlar vermeyin. Teenni ile hareket edelim.. Her duyduğunuza inanmayın.Kuşkusuz bütün bu şartlarda bile özelde çok hızlı hareket etmeniz ve koşmanız da gerekebilir.Ve kendi aranızda tefrikaya düşmeyin.. Sabırlı olun.. Allah sabreden, şükreden ve direnenlerle birlikte olacak.Hiçbir şey için erken değil, hiçbir şey için geç kalmadık.. Her an bizim, yüzyıl sonrası için bile dikecek bir zeytin ya da çınar fidanımız elimizde olmalı.. Öte yandan her gün yeni bir fırsattır. Her an kendi içinde hayatı ve ölümü barındırır…..Bu işler bozuluyor mu, merak etmeyin bir gün düzelecektir. Her şey yoluna mı girdi, bekleyin bir gün bozulacaktır. Yine düzelecek ve yine bozulacaktır. Bu kıyamete kadar böyle devam edecek.Şimdi okumak ve düşünmek vaktidir.. Birileri bu süreçte kendi cennetine tuğla taşımaya, birileri kendi sırtında kendi cehennemine odun  taşımaya devam edecektir.. Bu trajik olaylar uyuyan insanların ölüm ve kötü günler ihtimali ile yüzleşmesine sebeb olacak. Bu da uyanmaları için bir fırsata dönüşecektir. Nevruz diriliş bayramı olması gerekirken, birilerinin elinde eğer cinayet vesilesine dönüşüyorsa, o çevrelerdeki birilerinin uyanışına vesile olacaktır belki de…..”


GÜNÜN SÖZÜ

“Önemli olan anlaşmak, şimdi herkes vizyon demeyi tercihe diyor, kimse ufuk demiyor şeklinde de bir savunma geliştiriyorlar. Devlet de hangi yabancı danışmanın aldatmasına kurban gittiyse okullara, hastanelere, belki adliye ve polis merkezlerine de bir levha koyduruldu. Şehir işletmesi vapurlarında bile var. Misyonumuz, vizyonumuz başlığı atında bir yığın söz ediliyor. Önce vizyon kelimesini gösterim anlamında da kullandığımızın altını çizelim. Televizyonlar haftalık sanat haberlerini verirken vizyondaki filmler başlığını kullanıyor. Buradaki anlamıyla vizyon gösterim yerine kullanılıyor. Bu kesmiyor insanımı daha da ileri giderek görüş alanı anlamında ufuk anlamında  daha sık kullanıyor vizyon kelimesini. Batı dillerinden alınmak zorunda olunan kelimeler vardır. Ama onun yerine bizim yüzyıllardır kullandığımız kelimeyi iptal ederek batı dillerinden alınan kelime kullanıldığında Türkçe kaybediyor.” (Recep Arslan/Gazeteci,yazar)