BIST 9.764
DOLAR 32,56
EURO 35,01
ALTIN 2.435,51

Siyaset rüzgarıyla gazete ve TV’lerde neler oluyor?!..

Hazırladığımız ya da katıldığımız sanat etkinliklerine gelen izleyici/seyiciler aynı görüşte olanlardan oluşmadığı için, sohbetler/paylaşımlar bize çok önemli fikirler veriyor.

Hazırladığımız ya da katıldığımız sanat etkinliklerine gelen izleyici/seyiciler aynı görüşte olanlardan oluşmadığı için, sohbetler/paylaşımlar bize çok önemli fikirler veriyor. Onun için siyasilerimizi, gazetecileri, köşe yazarlarını alanlarını genişletsinler diye etkinliklere çağırıyoruz…

Tolstoy şöye demiş; “Mutsuz insanların şehirde yaşamaları daha iyidir...İnsan şehirde yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz...Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür...İşler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocukların hastalıkları, eğitimleri...Kâh birilerini misafir etmek, birilerine gitmek gerekir...Kâh filancayı seyretmek, falancayı dinlemek...”

Ülkesine bağlı ve sorunlara duyarlı bir “sanatçı/akademisyen” olarak, her sabah basınımızı ve yazarları okuyor/takip ediyoruz. Şimdi derlediklerimize bir göz atalım;

Televizyonlarda son zamanlarda tenkisatlardan olsa gerek, bazı kişilerin etinden butundan sıkça yararlanılıyor. Ancak, bunun bir iletişim hatası olduğu, yüz yıpranması ve yorgunluk getirdiği hesaba katılmıyor. (Daha önce örnekler vermiştim.)

Balçiçek İlter, sürekli bir programla/haberlerle, ama zengin içerik ve farklı konuşmacılarla karşımızda. Habertürk, bu arada ekranın tartışma programlarının ismi Didem A.Yılmaz ile yollarını ayırmış.

Ersoy Dede, sabahtan akşama kadar ekranda; haber/tartışma programları yapıyor. Üstelik hep aynı çaba içinde; CHP, HDP, PKK, Doğa Medya, Parelel hepsini aynı/söylemde/çizgide diyor…Tartışma programlarında da konukları aynı görüşteki kişiler, birbirini destekleyerek sözde dinleyicinin gözünü açıyorlar. (Star,Güneş,Sabah,Yeni Akit v.b. her gün paralelciler için manşetten; bulundu, finans ayağı/bölge imamı yakalandı, belgelendi v.b. veriliyor, ama hala ciddi bir uygulama/yaptırım görünmüyor ve onlarda devlete güvenip/inanıp, amaçlarından vazgeçmiş gözükmüyorlar…Sn.Cumhurbaşkanı, F. Gülen’in Amerika’da yüzlerce okulu olduğunu ve iyi para kazanıldığını, yönetimin ise bir şey yapmadığını söyledi.)

E..Dede, geçen akşam E.Bağış’ı ekrana çıkartarak önemli bir hata yaptı, yorgunluktan her halde!... E. Dede, bu arada Star’da günlük yazılarda yazıyor, konu yine aynı, yani Ersoy; kazançlı/parlak, popüler yıllarını yaşıyor.

DHA'nın haberine göre, “Beyaz Hareket Derneği tarafından Grand Cevahir Otel'de "Recep Tayyip Erdoğan Sempozyumu" düzenlendi.Eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Türk, İslam ve Dünya Siyasetindeki Yeri ve Önemi" başlıklı sempozyumun ilk oturumunun moderatörlüğünü yaptı.” (Sn. Cumhurbaşkanı, bu kişiyi nedense ayrı tutuyor, kamuoyu basıkısı olmasa danışman v.b. yapacak, yanına alacak görüntüsü veriyor.) AK Parti kadrolarının çok rahatsızlık duyduğu Bağış’tan AK Parti de bir türlü vazgeçmemiyor galiba!...Tabanın görüşlerine dikkat edilmeli diye düşünüyoruz…

Beyaz TV’de Latif Şimşek’te nöbetçi durumda… Ulusal kanallardan epeydir uzak kalan ve artık sadece Beyaz TV’de gözüken R.O.Kütahyalı, bir alem… 1981 doğumlu, ama 1972 de olan olayları bile biliyor. Her konuşmacıya kaşla/gözle/el-baş sallayarak/aynen-katılıyorum-doğru söylüyor v.b. cümlelerle bilgili/hafızasının yerinde olduğunu gösteriyor!... Ama, hala ekrana oynaması, göz ucuyla bakıp ekrana gelince uzun saçlarını düzeltmesi ve artistik hareketlere başlaması ilginç…Ne zaman dizilere transfer olacak acaba?... Katıldığı programlarda; bağırtılar/birbini dinlemeden konuşmalar insanı yoruyor ve izleme oranını düşürüyor.

Kana A; Fatih Dağıstanlı, Celal Kazlı, Fahrettin Damga ile benzer konularda uzun uzun ekranda yer alıyorlar.

Beyaz TV, her akşam, ülkenin son aylardaki gergin/kaoslu durumuna rağmen “vurucu-kırıcı- silahlı-intikamcı, karate v.b.” filmler yayınlıyor. Oysa, muhafazakar bir kanal olarak, toplumu sakinleştirici ailevi/duygusal/doğa ile toplumla ilgili çok güzel filmler var. Yoksa bilinçli mi yapılıyor? diye merak ediliyor!...

Güneş Gazetesi yazarı Kayahan Uygur ve genç yaşta Genel Yayın Yönetmeni yapılan T. Güler’de (sert söylemleriyle), Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni M.Kelkitlioğlu (ateşli söylemleriyle) bazı kanallarda sürekli konuk durumundalar.

Cem Küçük, müthiş, çantası dolu…Kendine önemli bir rol biçilmiş sanki, soğukkanlı ve “ben her şeyi doğru görüyorum, yazdıklarımı görevden atıyorlar, güçlüyüm” diyor yazılarında... Her gün isim isim birilerini hedef gösteriyor. En büyük düşmanları da: paralelciler, A.Doğan ve medyasındaki bazı isimler…

Paralel yapıda yıllarca önemli görevde olup, şimdi ayrılan Hüseyin Gülerce, sadece Beyaz TV de görülüyor. "Vicdan denilen bir şey var. Fetullah Gülen'e niye bu kadar iradenizi ipotek ettiriyorsunuz? Lidere tapınma psikolojisi diye bir kitap var, insanoğlunda böyle bir zaaf var ama her şey bir yere kadar. PKK'lılardaki Erdoğan düşmanlığıyla, Paralel çetenin tabanındaki Erdoğan düşmanlığının aynı olduğunu söyledi.." söylüyor, “sınavlarda yapılanları” aktarıyor, ama zamanında kendisi de aynı yolda olduğu için olsa gerek, güven duyulmuyor ki -2010 sınavlarında yapılanların soruşturması devam ediyor, ÜDS/YDS’ye dokunulmuyor bile- reytinglerde sonuç iyi değil… 

“FETÖ’nün TSK’ya sızmak için sorularını çaldığı 2013 Askeri Lise Sınavı ile ilgili soruşturma açılmasını sağlayan itiraflar savcılık dosyasına girdi. Sınava giren T.F.B. soruların kendilerine ‘deneme sınavı’ denerek dağıtıldığını söyledi. T.F.B., “Soruları ezberlettiren ağabey, ‘Kitapçıklarda işlem yapın. 

Soruları açtığınızda şaşırdığınızı belli etmeyin. Sınavın sonuna kadar bekleyin’ diye tembihledi” diyerek soruları dağıtan ağabeyin taktiklerini deşifre etti.”

Aynı durum, Acun Ilıcalı’nın programları içinde geçerli. BKM Mutfak’ın yetiştirdiği gençler, her türlü kullanılmaya devam ediliyor. Ama, bir çoğu izlenme oranlarını yakalayamıyor. Belkide gençleri ucuza kapattığı için reklamlarla kurtarıyordur.

Kanal D’de Müdür ne yaptın?, reytinglerde düşüşle başladı. Çünkü, hep aynı tekrarlar/mimikler var, izleyici alıştı ve yeni bulmuyor. Farklılıklar yaratılmalı, yoksa….

Bir dönem önde giden, bir dönem yok olan İlnur Çevik, Cumhurbaşkanı başdanışmanı olunca, yine konuk olarak çağrılmaya başlandı. Avni Özgürel, bu ara nöbetçi konuk durumunda, Tv’ lerde geziyor…

Karar gazetesi, zengin bir kadro ile yayına başladı. Ancak çizgide R.T.Erdoğan’a muhalif hissi veriyor. Bir zamanlar (gazete üst görevindeyken) tartışmalarda, Erdoğan savunuculuğundan prim vermeyen Mehmet Ocaktan, aklı selim yazılar yazmaya, R.T. Erdoğan’ın politikalarını eleştirmeye başladı. “Hemen belirtelim, güçlü müttefiklere ihtiyaç duymak asla bir teslimiyet ya da acziyet anlamına gelmez. Zira bütün devletler için öncelikli olan kendi milli menfaatleridir. Dolayısıyla müttefik olmak bir anlamda menfaatlerin dengelenmesi meselesidir. Milli menfaatlerimizi koruduğumuz sürece sorun yok demektir. Bilelim ki nasıl bir dünyada yaşadığımızı doğru tahlil etmeden, herkese bağırıp çağırarak, ‘Dostlarımızın sayısını arttırmalıyız’ diyenleri eziklikle suçlayarak bu terör belası ile başedemeyiz.” Ve, Ocaktan TV’larda konuk olmaktan çıkarıldı. Siyaset böyle bir şey!...

FOX TV’nin yeni eğlence programı “Görevimiz Komedi” jürisi biraz zorlama/abartı ile başladı, hayırlısı diyelim. “Haberler” ve “Çalar saat” izlenmede önde gidiyor. “Karagül ve O Hayat Benim” eski dinamizminden uzak, her bölüm acilite içinde geçiyor, uzun uzun bakışmalarla zaman dolduruluyor.

Daha öncede yazmıştım, dizileri tuttu diye uzatmamakta yarar var… Dizileriyle önde giden Fox TV, neden güzel bir müzik programı yapmaz anlamıyoruz!...

Bir zamanların Başbakan başdanışmanı ve TV’ların tartışmacı konuğu, demokrat, Etyen Mahçupyan, görüşlerini çekinmeden dile getiren bir kişi olarak görülüyordu. Şimdi Karar’da yazıyor ve TV’lardan uzak. … “Akademisyenler adaleti kenara iten bir yargı anlayışıyla, ideolojik olarak zihinlerde mahkum edilip tutuklanabiliyor. Çeşitli konularda Meclis’in ne yapması gerektiği konusunda kamuoyu baskısı yerine geçecek bir medya zorlaması ortaya çıkıyor...Açıkça söyleyelim: Bütün bunlar başkanlıkla ilgili… İki yönüyle. Birincisi bu tutumu bir stratejik misyon haline getirenlerin başkanlık sistemi geldiğinde şu veya bu şekilde yararlanacaklarını öngörmeleri nedeniyle. Çünkü başkanlık iktidar yapılanmasını radikal bir biçimde değiştirecek ve belirli kadroların daha üst konumlara çıkmasını sağlayacak. Birçoklarının hayali bugünkü hevesli tavırlarının gün geldiğinde karşılık bulacağı… Ancak meselenin ikinci yönü çok daha kritik… Sergilenen bu yaklaşım giderek ya başkanlık sistemine geçilmemesine neden olabilecek, ya da ülke için olumsuz bir başkanlık modeline razı gelinmesiyle sonuçlanabilecek. Çünkü başkanlık sisteminin her derde deva bir iksir olduğu varsayımını zorlayan söz konusu medya, konunun içinin iyice boşalmasına neden oldu. Bu durumda nasıl bir başkanlık sistemine yöneldiğimizi merak edenler nereye bakacaklar? Tabi ki Erdoğan’a. Çünkü bugün için başkanlık sistemi ile ilgili tek kıstas Cumhurbaşkanı’nın söylem ve üslubu. Nihayetinde tek bildiğimiz gerçek, eğer başkanlık gelirse Erdoğan’ın başkan olacağından ibaret…”

Bana göre, son yılların en başarılı programcısı Habertürk’ Manşet’te Afşin Yurdakul. Her akşam, konuları çalışmış, konukları farklı ve heyecanlı, güzel bir Türkçe kullanarak iyi bir sunumla ekrana getiriyor. Tebrik ediyoruz, tabii  Cem Seymen’i unutmayalım.(Daha önce yazmıştım)

Bu arada, Washington’daki zirvede ABD Başkanı Barack Obama’nın; Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile görüşmemesi, bir araya gelmemesi için çırpınanları/yazanları –ülkemiz gerçeklerine, büyüklüğüne ve saygınlığına aykırı- kınıyorum.

AKADEMİK ZAM’DAN/TEŞVİK’TEN, SANATÇI ÖĞRETİM ÜYELERİ NEDEN YARARLANAMADI?!..

Hükümet, bilim/sanat insanları için çok yararlı bir iş yaptı ve 05.11.2014 tarih, 6564 sayılı “ Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” la akademik personele “Yükseköğretim Tazminatı” adı altında ödeme yapılmasına ilişkin düzenleme yapıldı. Ancak, konservatuarlarda çalışan 300’e yakın sanatçı öğretim elemanı, her türlü haktan yararlanmalarına rağmen “akademisyen” sayılmayarak, ödeme dışında tutuldu. Başvurulara “sehven” olan bu yanlışın düzeltileceği söylendi, ama, Nisan 2016 geldi, hala “Yükseköğretim tazminatı; Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık (ek gösterge dâhil) tutarının…” diye başlayan listede (g) fıkrası açılarak “Konservatuarlar sanatçı öğretim elemanları da aynı şekilde yararlanacaktır” ibaresi eklenemedi. Nihayet, CHP MV. G.İlgezdi konunun çözümü için kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na verdi. Hükümetin destek vermesi bekleniyor. Tabii (g) fıkrası eklenemeyince, sanatçı öğretim görevlileri “akademik teşvik” e de başvuramadı. 2015 zarar yılı oldu, ama 2016 kurtarılmalı…

Örneğin şahsım, kanunda belirtilen çalışmalarımın karşılığı olarak, hak ettiğim, her ay almam gereken 400 Tl teşviği alamıyorum. Neden eşitsizlik yaratıp, hak ihlallerine sebep olunuyor, birileri mağdur ediliyor ki?!…700.000 taşeron işciye çözüm bulan hükümet, 300 kişide mi zorlanıyor?

Anlamak mümkün değil…

Aynı sözleşme ile, Bakanlığa bağlı çalışan opera ve senfoni orkestralarında, genel müdürler - çağdaş müzik yaptıkları için olsa gerek- sıkı çalışıp; giysi yardımı, yıpranma yardımı hakkını aldılar, emekli olduklarında iyi ikramiyeye kavuştular.

Konservatuarda görevli sanatçı akademisyenler –2015 Aralık teşviğini hak ettikleri halde hala alamadılar -listeler 10 gündür MEB’de- ve maalesef son yıllarda hak ettikleri teşvik ikramiyesini 6-12 ay arasında (faizsiz) ancak alabiliyorlar. Çünkü, listeler 7 imza kaleminden geçiyor, üstelik konservatuar müdürlüğünden çıkan rektörün onayladığı listelerde, kimsenin oynama/değiştirme yetkisi olmamasına rağmen!…

Artık; akademisyen sanatçılar kesin ve kalıcı çözüm bekliyor…Çözümler Başbakanlık özel kalemine faxla; (28 Şubat 2016 da) sanatçı akademisyenler adına, resmi bir yazıyla bildirildi.

Başbakan’a güveniyor ve umutlu olmak istiyoruz...

POPÜLER ALEM BİR BAŞKA!…

Magazin haberleri şöyle;

1/ “Şevval Sam, setlere geri dönüyor. Şevval Sam, sekiz yıl aradan sonra yeni bir dizide başrolü üstlenecek. Geçtiğimiz sene “Kara Kutu” adlı yapımda konuk oyuncu olarak yer alan Sam, bu kez gençlik dizisiyle izleyici karşısına çıkacak. Ünlü sanatçı, Kanal D’nin merakla beklenen “Bodrum Lisesi” adlı dizisinin oyuncu kadrosuna dahil oldu” Ünlü oyuncu diye yazılmış, biz yorumcu olarak duyuyoruz!.. Sam; müzik yorumcusu olarak eleştirilen, ama çok iş yapan kişi olarak biliniyor.

Halkımız diziyi sabırla bekliyordur herhalde!!!

2/ “Deniz Akkaya önceki akşam bir dargın bir barışık olduğu sevgilisi Murat Varol’la Asmalımescit Chanta’daydı. Mekanda bir saatlik DJ performansı sergileyen Akkaya, içkiyi fazla kaçırınca “Coşun lan coşun! Tepinin, eğlenin. Herkes kuduracak yoksa hepinizin...” diye bağırdı.

(Basından) Zengin-popüler kesimle, fakir-alt kesimin bu konuda pek farkı yok galiba!...

3/ “Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinde meydana gelen terör saldırısının ardından Ali Ağaoğlu, eşi ve oğluyla birlikte İstiklal Caddesi üzerindeki olay yerine giderek, kırmızı gül bıraktı.Olayın ardından bugün konuya değinen Ağaoğlu, İstiklal Caddesi'ne gittiği günü anlatarak, "Benim için güzel bir nostalji oldu. Benim ortanca hanımın doğum günüydü. 15 yıldır gitmemiştim İstiklal Caddesi'ne.. Millet fakir karanfil bırakıyordu, ben gül bıraktım" dedi.” (Basından) Söylenecek çok şey var, ama susma hakkımızı kullanıyoruz!...

4/ “Ocak ayının başında boşanacaklarına dair haberler çıkan İrem Derici ve Rıza Esendemir, çok geçmeden barışmış ve sosyal medyaya yükledikleri “Yanıp da bitmez köz gibiyiz” mesajlı aşk fotoğraflarıyla bu barışı ilan etmişti. Ancak barış havası çok sürmedi. Boşandıktan sonra Rıza Esendemir, eski eşi İrem Derici’nin fotoğrafını paylaşıp “İyi ki doğdun güzelliğim. Umarım yeni yaşında her şey gönlünce olur” mesajını yazdı. Çiftin bu paylaşımı “Boşansalar da beraberler” yorumlarına neden oldu.(Basından) Arkadaş, ne haber/yorum bu, helal olsun!...

5/ “Sosyal medya hesabı Twitter'dan komşusunun kendisine aldığı tektaşı paylaşan ünlü şarkıcı fotoğrafın altına "Ev alma komşu al, hanginiz aldı bana tektaş haa hanginiz.. Teşekkürler nazik komşum" notunu düştü.” (Basından)

6/ Haberturk/ Magazin sayfasında Kadir Kaymakçı’ya bir konuda soru sorulmuş. O da güzel Türkçesi ile! (liseli çocuklar gibi) şöyle cevap vermiş; Bu hafta doğaya ilkbahar geldi ama görülüyor ki evliliklerde ve aşklarda resmen bol yaprak dökümlü bir sonbahar yaşanıyor. Kocasına tweet atmadı, instagram’dan like’lamadı diye hemen “boşanıyorlar” demek doğru değil. Belki de ..Bey, “fav”lanacak, tweet yazmadığı için ….. “fav”lamıştır kim bilir? Ah güzel Türkçemiz! Türkçe’yi sadece akademisyenler mi korumalı!?

GÜNÜN YAZISI

“…..Bu ülkede çocuklar sürekli olarak şiddet, istismar, tecavüz tehdidi altında yaşıyor.

Ensestin toplumsal tabanının yüzde 30’lara, hatta 40’lara çıktığı söyleniyor.

Anlıyor musunuz?

Erkek ya da kız çocuğunun, çoğu kez babası, bazen de başka yakınları tarafından “cinsel heyecan ve tatmin aracı olarak kullanılması” adım başı rastlanan, sıradanlaşan bir vahşet buralarda.

Türkiye, ensest vakalarında dünyada ön sıralarda.

Ve hemen herkes susuyor.

“Çocuk gelin” denilen rezalette de aynı durumdayız.

Orada da susan, hatta bazen davul zurnayla küçücük çocukların hayatının mahvedilmesine alkış tutabilen milyonlar yaşıyor bu topraklarda.

“Rızası dâhilinde” diye konuyu kapatan sadece birkaç hâkim değil, koca bir toplum!

Kim bu sorunları gündeme getiriyor? Kaç kişi? Ne kadar sıklıkla? Nasıl bir kararlılıkla?

*    *    *

Çevrenizde hiç gördünüz mü bu tür örnekleri?

Çocuk istismarından kuşkulandığınız oldu mu?

Ensesti hissettiniz mi?

Hepsine hayır diyenler hiç olmazsa zahmet edip de Atlıkarıncaveya Mustang filmini görsün mesela.

Türkiye’de milyonlarca insanın – bu arada yalnızca ensestin kurbanlarının değil, olayın farkında olan akrabaların da – bu felaketle ilgili tavrının ne olduğunu biliyor musunuz?

Susuyorlar.

“El alem ne der” deyip susuyorlar.

“Ailem yıkılır” deyip susuyorlar.

“Akrabalar birbirine girer” deyip susuyorlar.

Cezalandırılmamak için susuyorlar.

Nihayet unutmak, gerçeği reddetmek için susuyorlar.

Sükût altın değildir her zaman.

Bazı sessizliklerin temelinde korku yatar.

Ve Cervantes’in dediği gibi, “korkak ruhlarda mutluluğa yer yoktur”

KONFERANSIM VAR

2 Nisan 2016 Cumartesi günü, Üsküdar Belediyesi Doğancılar Semt Konağı’nda; Akademye tarafından düzenlenen, “Üniversiteler Müzik Kurumlarına Genel Bakış; Sorunlar, Çözümler” başlıklı bir konferans vereceğim.