BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Sınır içi için zaruri bir siyasi muhasebe

Türkiye, sınır ötesini konuşuyor ama sorunun asıl sınır içinde çözüleceği belli. Çünkü, sınır ötesi bile sınır içinde sağlıklı bir sonuç almak için. Ben, sınır ötesini değerlendirirken, sınır içinde bir siyasi muhasebenin hayati değerde olduğunu düşünüyorum.

22 Temmuz'la gelen bazı gerçekler şunlar:

-22 Temmuz seçimlerinde Doğu– Güneydoğu'da CHP ve MHP silindi. Yani bölge halkından bu iki partiye çok sınırlı oy geliyor.

-22 Temmuzda bölge halkından iki parti önemli oranda oy aldı. Biri AKP diğeri DTP kökenli bağımsızlar.

-22 Temmuz'da Ak Parti, bölge insanıyla iletişimde DTP'yi bile geride bırakabileceği izlenimi verdi.

-Mahalli seçimlerde Ak Parti'nin halen DTP'nin elinde bulundurduğu bölge illerindeki belediye başkanlıklarını da alma ihtimali belirdi.

Bu sonuçların ortaya çıkardığı değerlendirme şu:

-CHP ve MHP'nin politikaları, bölgede belirli bir etnik siyasi duyarlılık kazanmış olan toplum zemininde asla karşılık bulmuyor, hatta reddediliyor.

-DTP, tamamen etnik siyasi bilinç zeminine hitap ediyor ve oy alıyor.
Peki Ak parti nasıl oy alıyor ve bölge insanı ile ilişkisi hangi saiklerle güçleniyor?

-Bir kere Ak Parti'nin etnik siyasi bilinçten yola çıkarak bölgeden oy aldığını söylemek mümkün değil.

-Ak Parti'nin iktidar döneminde bölgeden aldığı oyu artırmasına bakılırsa, bölgeye götürülen hizmet boyutunun bunda etkili rol oynadığı düşünülebilir.

-Ama bölge halkının AkParti'ye bakışının, CHP ve MHP'nin algılanışından farklı olması da dikkat çekiyor. Yani eğer CHP ve MHP'de öteki cenahta -yani Türkçü- bir etnik duruş seziliyorsa, bölge halkı Ak Parti'de bunu algılamıyor.

-Ama bölge halkı Ak Parti'nin DTP usulü bir etnik hassasiyete karşı olduğunu biliyor olmalıdır. Bu durum, bölge halkı için hizmet ve başka bazı özelliklerin etnik hassasiyet önüne geçebileceği gibi sonucu ortaya çıkarıyor.

-”Başka bazı özellikler” deyince de akla herhalde Ak Parti'nin muhafazakarlığı gelecektir. Yani ülkedeki etnik farklılığı halk psikolojisinde izale eden İslam ortak paydası... Bölge halkının sakin bir değerlendirmede Ak Parti kadrolarını, hem DTP'den hem de PKK'dan kendisine daha yakın bulması da söz konusudur.

-Belki bu arada şuna da işaret edilebilir: Bölge halkı, etnik anlamda bir sorun varsa, bunun bile, diyelim bir Ak Parti mantığında daha sağlıklı bir noktaya taşınabileceğini düşünmüş olabilir.

-Bölge halkının bu değerlendirmeye gelirken, sadece sağduyu planında olsa bile, hem PKK'nın yürüttüğü terörün hem de onunla bağlantılı seyreden DTP siyasetinin çıkmazlarını dikkate almış olması da mümkündür. Yıllardır süren düşük yoğunluklu savaşta, bunca gencin hayatı söndü, bunun üzerine bir etnik zafer inşa edilebilir mi, sorusu belki de en net cevabını halkın sağduyusunda bulmuştur.

Şimdi gelelim asıl soruya:
Acaba bütün bu değerlendirmeler, Ankara'dan nasıl görünmektedir?
Burada “Ankara” sözünün, siyasi iktidardan öte bir gerçekliği ifade ettiği sanırım anlaşılmaktadır. Yani “Devlet!” nasıl değerlendirir yukardaki tabloyu?
Bakın bir soru daha:
Ankara, terörle yürüttüğü askeri mücadeleyi bile sonuçta bölgede barış ortamı inşa etmek için yapmıyor mu?
Sınır ötesi harekat bile, içerde bir barış iklimi oluşturmak için yapılmayacak mı?
Ankara sonuçta bölge halkının huzurunu istemiyor mu?
Bölgede CHP ve MHP ile duygu kopukluğu yaşayan, DTP ile araya mesafe koymaya yönelen ve Ak Parti'ye daha çok prim vermeye hazırlanan bir sosyal zemin var. Bu da, etnik boyuttan öte bir nitelik taşıyor.

Şimdi parti yanını geçelim. Adı Ak veya başka bir şey olsun. Ama belli ki bölge insanı kendisine yönelik “devlet tavrı”nın, Ak parti ilişkisindekine benzer nitelikte olmasına sıcak bakıyor.
Öyleyse...
Şunu söylememi beklemeyin:
-Bölgede her yeri Ak Parti rengine boyayalım olsun bitsin...
Yoo, asla böyle söylemeyeceğim.
Söylemek istediğim şu:
Devlet tavrı, bu denklemi iyi okusun ve bundan sonraki ilişkilerde bu denklemi yaralayacak uygulamalardan kaçınsın.
Bölge halkının siyasi yönelişi, bir sağduyuyu işaret ediyor. Ak Parti'ye karşı eleştirel durabilirsiniz, ama bölge halkı ile kurduğu iletişimi önemsemek zorundasınız.
Üzüm yemek, diyoruz ya...
Niyetimiz üzüm yemekse şayet.
Bunun anlamı şu:
Terörle sonuna kadar mücadele edelim. Şehit tabutları gelmesin bölgeden...
Ama yaptığımız hiçbir hareket veya ağzımızdan çıkan hiçbir söz, bölge halkını incitmesin. Bölge halkına yönelik hiçbir ayrımcılık hissedilmesin. Bölgenin yaşadığı her alandaki sıkıntı hiçbir zaman küçümsenmesin, hele hiçbir zaman yok farz edilmesin. Olay, asla Türk –Kürt ayrımı ekseninde mütalaa edilmesin. Bölgeye yönelik eğitimi, kültürü, ekonomiyi kapsayan bir şefkat harekatı -hem resmi hem sivil boyutu ile- kesintisiz devam etsin. DTP'nin köşeye sıkıştırılması gibi bir politika izlenmesin. DTP'nin legal zeminde kalması için, bazen onlara rağmen hassasiyet gösterilsin. DTP ile iletişim geliştirilmeye çalışılsın.

Dağdakilerin mutlak anlamda imhası gibi bir politika yerine, her zaman dağdan inmeleri ve rehabilite edilmeleri politikası seslendirilsin. Çocukları dağa çıkmış ana – babaların acısı gözardı edilmesin. Mümkünse onlarla iletişim içerisinde dağdan inme projeleri yapılsın. Bölge insanı ile daha sıkı, daha toplumsal derinliklere inen bir iletişim zemini oluşturulsun. Kuzey Irak'la ilgili söylemde asla “Kürt karşıtlığı” imajı verilmesin. Devletin bütün üniteleri ahenkli olsun. Devletin sıcak bakışını sembolize edebilecek davranışlar sergilensin. CHP ve MHP de, bir özeleştiri yapsın ve bölge ile daha sıcak ilişkiler kurmanın yollarını arasın.
Son olarak şunu söylemek isterim:
Vatanımızın bütünlüğü, her şeyden önce insanımızın bütünlüğü birebir ilişkilidir. Bu ülke insanını etnik faklılıklara rağmen kader birliği, gönül birliği, duygu birliği içinde tutabilmek... İş bu.