Sınır içi için zaruri bir siyasi muhasebe
Türkiye, sınır ötesini konuşuyor ama sorunun asıl sınır içinde
çözüleceği belli. Çünkü, sınır ötesi bile sınır içinde sağlıklı bir
sonuç almak için. Ben, sınır ötesini değerlendirirken, sınır içinde
bir siyasi muhasebenin hayati değerde olduğunu düşünüyorum.
22 Temmuz'la gelen bazı gerçekler şunlar:
-22 Temmuz seçimlerinde Doğu Güneydoğu'da CHP ve MHP silindi. Yani
bölge halkından bu iki partiye çok sınırlı oy geliyor.
-22 Temmuzda bölge halkından iki parti önemli oranda oy aldı. Biri
AKP diğeri DTP kökenli bağımsızlar.
-22 Temmuz'da Ak Parti, bölge insanıyla iletişimde DTP'yi bile
geride bırakabileceği izlenimi verdi.
-Mahalli seçimlerde Ak Parti'nin halen DTP'nin elinde bulundurduğu
bölge illerindeki belediye başkanlıklarını da alma ihtimali
belirdi.
Bu sonuçların ortaya çıkardığı değerlendirme
şu:
-CHP ve MHP'nin politikaları, bölgede belirli bir etnik siyasi
duyarlılık kazanmış olan toplum zemininde asla karşılık bulmuyor,
hatta reddediliyor.
-DTP, tamamen etnik siyasi bilinç zeminine hitap ediyor ve oy
alıyor.
Peki Ak parti nasıl oy alıyor ve bölge insanı ile ilişkisi hangi
saiklerle güçleniyor?
-Bir kere Ak Parti'nin etnik siyasi bilinçten yola çıkarak bölgeden
oy aldığını söylemek mümkün değil.
-Ak Parti'nin iktidar döneminde bölgeden aldığı oyu artırmasına
bakılırsa, bölgeye götürülen hizmet boyutunun bunda etkili rol
oynadığı düşünülebilir.
-Ama bölge halkının AkParti'ye bakışının, CHP ve MHP'nin
algılanışından farklı olması da dikkat çekiyor. Yani eğer CHP ve
MHP'de öteki cenahta -yani Türkçü- bir etnik duruş seziliyorsa,
bölge halkı Ak Parti'de bunu algılamıyor.
-Ama bölge halkı Ak Parti'nin DTP usulü bir etnik hassasiyete karşı
olduğunu biliyor olmalıdır. Bu durum, bölge halkı için hizmet ve
başka bazı özelliklerin etnik hassasiyet önüne geçebileceği gibi
sonucu ortaya çıkarıyor.
-Başka bazı özellikler deyince de akla herhalde Ak Parti'nin
muhafazakarlığı gelecektir. Yani ülkedeki etnik farklılığı halk
psikolojisinde izale eden İslam ortak paydası... Bölge halkının
sakin bir değerlendirmede Ak Parti kadrolarını, hem DTP'den hem de
PKK'dan kendisine daha yakın bulması da söz konusudur.
-Belki bu arada şuna da işaret edilebilir: Bölge halkı, etnik
anlamda bir sorun varsa, bunun bile, diyelim bir Ak Parti
mantığında daha sağlıklı bir noktaya taşınabileceğini düşünmüş
olabilir.
-Bölge halkının bu değerlendirmeye gelirken, sadece sağduyu
planında olsa bile, hem PKK'nın yürüttüğü terörün hem de onunla
bağlantılı seyreden DTP siyasetinin çıkmazlarını dikkate almış
olması da mümkündür. Yıllardır süren düşük yoğunluklu savaşta,
bunca gencin hayatı söndü, bunun üzerine bir etnik zafer inşa
edilebilir mi, sorusu belki de en net cevabını halkın sağduyusunda
bulmuştur.
Şimdi gelelim asıl soruya:
Acaba bütün bu
değerlendirmeler, Ankara'dan nasıl görünmektedir?
Burada Ankara sözünün, siyasi iktidardan öte bir gerçekliği ifade
ettiği sanırım anlaşılmaktadır. Yani Devlet! nasıl değerlendirir
yukardaki tabloyu?
Bakın bir soru daha:
Ankara, terörle yürüttüğü askeri mücadeleyi bile sonuçta bölgede
barış ortamı inşa etmek için yapmıyor mu?
Sınır ötesi harekat bile, içerde bir barış iklimi oluşturmak için
yapılmayacak mı?
Ankara sonuçta bölge halkının huzurunu istemiyor mu?
Bölgede CHP ve MHP ile duygu kopukluğu yaşayan, DTP ile araya
mesafe koymaya yönelen ve Ak Parti'ye daha çok prim vermeye
hazırlanan bir sosyal zemin var. Bu da, etnik boyuttan öte bir
nitelik taşıyor.
Şimdi parti yanını geçelim. Adı Ak veya başka bir şey olsun. Ama
belli ki bölge insanı kendisine yönelik devlet tavrının, Ak parti
ilişkisindekine benzer nitelikte olmasına sıcak bakıyor.
Öyleyse...
Şunu söylememi beklemeyin:
-Bölgede her yeri Ak Parti rengine boyayalım olsun bitsin...
Yoo, asla böyle söylemeyeceğim.
Söylemek istediğim şu:
Devlet tavrı, bu denklemi iyi okusun ve bundan sonraki ilişkilerde
bu denklemi yaralayacak uygulamalardan kaçınsın.
Bölge halkının siyasi yönelişi, bir sağduyuyu işaret ediyor. Ak
Parti'ye karşı eleştirel durabilirsiniz, ama bölge halkı ile
kurduğu iletişimi önemsemek zorundasınız.
Üzüm yemek, diyoruz ya...
Niyetimiz üzüm yemekse şayet.
Bunun anlamı şu:
Terörle sonuna kadar mücadele edelim. Şehit tabutları gelmesin
bölgeden...
Ama yaptığımız hiçbir hareket veya ağzımızdan çıkan hiçbir söz,
bölge halkını incitmesin. Bölge halkına yönelik hiçbir ayrımcılık
hissedilmesin. Bölgenin yaşadığı her alandaki sıkıntı hiçbir zaman
küçümsenmesin, hele hiçbir zaman yok farz edilmesin. Olay, asla
Türk Kürt ayrımı ekseninde mütalaa edilmesin. Bölgeye yönelik
eğitimi, kültürü, ekonomiyi kapsayan bir şefkat harekatı -hem resmi
hem sivil boyutu ile- kesintisiz devam etsin. DTP'nin köşeye
sıkıştırılması gibi bir politika izlenmesin. DTP'nin legal zeminde
kalması için, bazen onlara rağmen hassasiyet gösterilsin. DTP ile
iletişim geliştirilmeye çalışılsın.
Dağdakilerin mutlak anlamda imhası gibi bir politika yerine, her
zaman dağdan inmeleri ve rehabilite edilmeleri politikası
seslendirilsin. Çocukları dağa çıkmış ana babaların acısı gözardı
edilmesin. Mümkünse onlarla iletişim içerisinde dağdan inme
projeleri yapılsın. Bölge insanı ile daha sıkı, daha toplumsal
derinliklere inen bir iletişim zemini oluşturulsun. Kuzey Irak'la
ilgili söylemde asla Kürt karşıtlığı imajı verilmesin. Devletin
bütün üniteleri ahenkli olsun. Devletin sıcak bakışını sembolize
edebilecek davranışlar sergilensin. CHP ve MHP de, bir özeleştiri
yapsın ve bölge ile daha sıcak ilişkiler kurmanın yollarını
arasın.
Son olarak şunu söylemek isterim:
Vatanımızın bütünlüğü, her şeyden önce insanımızın bütünlüğü
birebir ilişkilidir. Bu ülke insanını etnik faklılıklara rağmen
kader birliği, gönül birliği, duygu birliği içinde tutabilmek... İş
bu.