BIST 9.645
DOLAR 32,55
EURO 34,88
ALTIN 2.430,45

“Sekiz köşe şapka”, “Körüklü çizme” ve İnternetten Bir Satış Hikayesi….

Gençlere folklorik değerler, 4+4 te öğretilmeli.

GÜNCEL/BİR BAKAN-AHMET ARSLAN:

Son aylarda bir isim konuşuluyor. Bilmiyorum, sizinde; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı A. Arslan dikkatinizi çekiyor mu? Son hükümette Bakan olduktan sonra, Başbakan’la uyumlu çalışması ile gündemimize girdi ve beğeni topla(dı)maya devam ediyor.  'nden mezun olmuş. Devlet katında bir çok görev alarak tecrübe edinmiş; Denizcilik Müsteşarlığı Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı ve Ulaştırma Bakanlığı Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları (DLH) İnşaatı Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttü. , TT-NET ve Türk Loydu Vakfı Yönetim Kurulu, TÜRKSAT Denetim Kurulu, TOBB Denizcilik Meclisi üyeliği v.b. 2011 Türkiye Genel Seçimleri'nde AK Parti Kars milletvekili olarak meclise girmişti. Arslan; ağırbaşlı, güzel konuşuyor, anlatımı iyi, güncele fazla girmiyor, işine odaklı,  projeci ve güven veriyor…Tebrikler ve başarılar diliyoruz…

GÜNCEL/YABANCI DİL:”Geçtiğimiz günlerde British Council Türkiye ile Özyeğin Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri “İşveren, Mezun ve Akademisyen Gözüyle İngilizce, Mesleki Beceri ve İstihdam” başlıklı panelde yükseköğretimde İngilizce eğitimi konuşuldu.Panelin ilk oturum konuşmacıları Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ümran İnan ile eski İTÜ Rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer oldu. Bu panelde “Üniversite dil öğrenilen kurum mu?” konusu gündeme geldi. İki rektör de üniversitelerin amacının dil öğretmek olmadığını, öğrencinin üniversiteye geldiğinde zaten bir dili konuşabiliyor olması gerektiğini söyleyerek, şunları dile getirdi: “Maalesef ilk ve ortaöğretimde yaklaşık 20 milyon öğrenci üzerinden reform yapmaktansa yükseköğretimdeki 7 milyon kişi üzerinden ilerlemek isteniyor. Bu pragmatik bir yaklaşım. Ama bunun için üniversitelere ne kadar kaynak sağlandığı önemli. Çünkü dil öğrenmek için o dilin konuşulduğu ülkeden öğretmenlerin olması şart. Vakıf üniversiteleri için bu daha kolay olabilir; ancak devlet üniversitelerinde nasıl olacak? Kurumların imkânları farklı. En önemlisi de bu reformu gerçekleştirecek insan kaynağı var mı?”

Bazı doğrular vardır, her kişi tarafından kabul  edilir, tıpkı yukardaki gerçekler gibi… Ama, ne kadar netice verir, işte ondan şüpheliyiz!...

Gelelim konumuza….

Ülkemiz folklor zenginlikleri açısından bir derya ama, yaklaşık  20 yıldır derlemeler durmuş vaziyette. Bir kültür yok oluyor maalesef. Bu zenginliğin derlenip, müzelere getirilmesini önemsiyoruz.  Üniversiteler Konservatuarları, Devlet THM Koroları, MEB Halk Eğitimi Merkezleri bu alana ilgi duymuyor. Mutlaka üstten bir zorlama olacak ki, çalışma yapılsın!...Çünkü, parasal bir kazancı yok…

Bu konuda sadece Kültür Bakanlığı’nın değil, güzel bir planlanma ve projeyle; Devlet THM-TSM Koroları,  Konservatuarlar,  GSF’ ler, MEB Halk Eğitimi Merkezleri ve  Belediyeler  ile çok hızlı çalışmalar yapılacağına inanıyoruz. Yeterki bu birimleri bir araya getirecek, toplayacak, görev dağılımı yapacak bir birimin görevlendirilmesi yapılsın…2006-2009 yılları arasında, Konservatuar Müdür Yardımcılığım  sırasında MEB Yaygın Eğitimi Genel Müdürlüğü ile imzalanan proje ile, İTÜ TMDK öncülüğünde/sorumluluğunda; THO öğretmenleri, 60-90 saatlik kurslara alınmış ve 50’yi aşkın ilde kurslar yapılmıştı. Yeter ki istensin ve karar verilsin….

Konservatuarlar THM alanı öğrencilerinin mutlaka alana inip, halkı/aşıkları/ustaları  tanıması, onlardan derleme yapması lazım…Yoksa, sadece masa üstünde verilen bilgilerle bir yerden sonra tıkanacaktır…

SEKİZ KÖŞE ŞAPKA…

Geçen gün tekrar verilen bir programda (Şoray Uzun) Elazığın meşhur 8 köşeli şapkası  anlatıldı. Ülkemizde, bir çok yöreye has malzemeler/özellikler/uygulamalar var, ancak gençler bunları bilmiyor, varsa yoksa internet ve gsm…

Şimdiki nesillerin bu tür zenaatlarla/mesleklerle pek ilgisi yok. Yörede ustalar da kalmamış ve  çırak bulmakta zorlaşmış. Baba mesleği olarak yürüten birkaç isim varmış. Böyle giderse bu ve benzeri meslekler kısa süre sonra ortadan kalkabilir. Eskiden pamuk ağaları başta olmak üzere, çok sık kullanılan “sekiz köşe şapkaya” günümüzde fazla rağbet yokmuş,ancak yerliler bir tane alıp evlerinin bir köşesine asıyorlarmış. Gençler şimdinin moda şapkalarını tercih ediyorlarmış. MEB Halk Eğitimi Merkezleri’ne önemli görevler düşüyor….

Bizim, yıllardır THO’ da kullandığımız, “sekiz köşeli şapkanın” her köşesinde ayrı bir anlam var. Bunlar; “cömertlik, mertlik, dürüstlük, yiğitlik, çalışkanlık, misafirperverlik, alçakgönüllülük ve vatanperverlik” olarak açıklanıyor...

Bilindiği gibi, 'ın sembollerinden biri olan '8 köşe şapka' ile ‘Çayda Çıra Bebeği'nin patenti,  İş Kadınları Derneği'nin girişimleriyle alındı. 'ı ziyaret eden üst düzey politikacılara hediye edilen 8 köşeli şapkanın pateninin alınması, kentte bulunan sınırlı sayıdaki şapka üreticisini de sevindirmişti. Elazığlı yorumcu F.Kısaparmak’ın bize sevdirdiği bir eserde de geçiyor:

“Bu adam benim babam, sekiz köşe kasketiyle 
Omuzunda sekosuyla hey! 
Cebinde yok parası, Bafra'dır cigarası 
Yüreğindedir yarası, altı çocuk büyütmüş 
Bir işçi maaşıyla, bu adam benim babam hey! 

Ağlama benim babam, ağlama naçar babam 
Kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan, gene açar babam 
Ağlama benim babam hey!, ağlama mazlum babam 
Ağlama naçar babam, kara gün geçer babam hey! 
Bir kapıyı kapayan,gene açar babam, Allah büyük babam hey!

 Bu adam benim babam 
Derdi dağlardan büyük 
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey! 
Bir gün olsun gülmemiş 
Rahat nedir bilmemiş 
Gözyaşını silmemiş 
Bir lokma ekmek için 
Kimseye eğilmemiş 
Bu adam benim babam hey! 

Benim babam mert adamdı, mangal gibi yüreği,

Yufka gibi kalbi vardı 
Hayatım boyunca o'na özendim, fedakardı 
Bir dikili ağacı olmadı belki, ama kendisi,

Onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı 
Üstümdeki kol kanat, sırtımı yasladığım dağ gibiydi 
Ben babamın oğluyum, tepeden tırnağa Anadolu'yum... “

KÖRÜKLÜ ÇİZME…

Halk oyunları topluluklarında görülen, efelerin ve ağaların giydiği körüklü çizme, günümüzde yaygınlığını kaybetmiş durumda, sadece özel talep üzerine dekoratif amaçlı ya da THO ekipleri giysisi olarak üretiliyor. Bilgilerimizi tazeledik;

"Körüklü çizme”, yüründüğünde gıcırdarmış, bu; bir efenin veya o çizmeyi giyenin yürüyüşünün ne kadar heybetli olduğunu gösterirmiş.

Çizmenin kalitesi de gıcırdamasından belli olurmuş ve  yiğitlik ve gösteriş timsali çizmeleri herkes giyemezmiş.

Körüklü çizmenin; tozluk, simit, akordeon ve  olarak 4 modeli bulunuyor. Çizmedeki körük sayısı 3 ile 8 arası değişiyor. Dışındaki dana derisi özel olarak Niğde'nin Bor ilçesinde, içindeki keçi derisi ise Bozdoğan'da üretiliyor. Çizmenin dikilmesi ve körüklerinin kırılması ayrı bir hüner istiyor, özellikle körüklerinin kırılması ve ütülenmesi çok zor. Dikilen çizmelerin kalıplandıktan sonra ütülenerek körükleri kırılıyor. İşin püf noktası da burada. Bütün ustalık bu körüğü kırmakta...

Körüklü çizme giymek Cumhuriyet Dönemi’nde özellikle “Efe kültürü” ile özdeşleşmiş bir olgu. Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlıkları ile bilinen Yörük Ali Efe, Gökçen Efe, Demirci Mehmet Efe ve kızanlarının körüklü çizme giydikleri biliniyor. Doğal malzemeden ve hakiki deriden yapılan körüklü çizme; koku ve kaşıntı yapmadığı gibi  mantar hastalığını da engelliyor.

Körüklerin her bir köşesinin; “yiğitlik, mertlik, cömertlik anlamları” olup, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal 'ün giydiği körüklü çizme moda haline gelmiş. Efe ve Yörük kültürünün bir parçası olan körüklü çizmeyi giymek, yörede bir ayrıcalık olarak görülüyor…

BİR BİSİKLET SATIŞ HİKAYESİ…

Haber şöyle: “Olay, merkez Nilüfer ilçesi  Mahallesi'nde meydana geldi. 18 yaşındaki Burcu A.'ya, babası tarafından karne hediyesi olarak alınan dağ bisikleti, kilitli olduğu apartman boşluğundan kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından çalındı. Bisikletinin çalındığını fark eden Burcu A., durumu babasına bildirerek  karakoluna gidip şikayetçi oldu. Burcu A., internette ikinci el satış yapan bir sitede, çalınan bisikletinin sahte bir hesap tarafından bin 200 liraya satışa sunulduğunu gördü. Satıcı ile irtibata geçen genç kız, bisikleti almak istediğini söyledi. Satıcı, Burcu A.'ya onay vererek buluşma yerini söyledi. Bu sırada polisi arayan Burcu A., bisikletini bir satış sitesinde gördüğünü, bisikletinin üzerine bir yazı yapıştırdığını, ilandaki bisikleti oradan tanıdığını söyledi. Buluşma yerine gelen Burcu A., satıcıyı beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra buluşma yerine gelen satıcı, parayı alacağı sırada, çevrede önlem alan Nilüfer İlçe  Suç Önleme ve Araştırma Büro Amirliği ekipleri tarafından yakalandı.”

Haberi okuyunca başımdan geçen olayı hatırladım: Eşime, Haziran 2016’da yazlıkta kullansın diye, internet üzerinden  bir bisiklet almıştım. Dönüş zamanı gelince, dedik; “satalım, seneye başka yere gideriz,  burada paslanır.”  Alanya çok nemli olduğu için, her şey kolay paslanıyor maalesef. İnternete koyduk, bir süre sonra bir bayan aradı, bir şeyler sordu, “tamam bende Alanya’dayım,  akşama geleceğim”  dedi. Akşama doğru yine aradı, “ben anlamıyorum, akrabam gelse olur mu” dedi, “neden olmasın, sıfır  bisiklet” dedim. Bir adam geldi, akşam karanlık olmuştu, sitede baktı, evirdi, çevirdi, sorular sordu, sonra “biraz daha aydınlık yer var mı abi” dedi, siteden çıkarıp yan apartmanın önüne, cadde kenarına aydınlık bir yere aldık. Yine baktı, ben şüphelendim, kenarda adamı izliyorum, derken arkada bir polis arabası durdu, 2 polis indi, yanımıza doğru geldi. “Ne oldu diye?” adama sordu, “bakıyorum” dedi adam. O ara ben; “bir dakika, sen mi polisleri çağırdın, hayırdır arkadaş sen anlamıyor musun?” dedim… Polis bana döndü; nerde oturuyorsun? Bunu nerden aldın?Faturan var mı?” deyince ben koptum o anda, adamın yakasına yapıştım.  Adama; “sen kendini ne sanıyorsun, siteye girdiğinde anlamadın mı çalıntı olmadığını, bu ne terbiyesizlik” diye bağırdım. Komşular geldi. Araya girdiler; polis “tamam beyefendi, bu arkadaşın  yeğeninin bisikleti çalınmış, takip ediyorlarmış, aynı marka olunca bundan şüphelenmişler” dedi. Adam, “kusura bakma abi” dedi, arkasını döndü gitti. Tabii, telefonla yeğenine nasıl bir mesaj gönderdiğimi tahmin edersiniz!...Sonra: “vay be dedim, neler oluyor muş, bir şey daha öğrendim ya” dedim.  Vay arkadaş, şaka gibi değil mi?..Aman dikkat…..