BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,11
ALTIN 2.310,22
HABER /  GÜNCEL

Sebahat Tuncel'den Arınç'a aynalı yanıt!

HDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel, yaşanan son glişmeleri İnternethaber'e değerlendirdi.

Abone ol

NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA

Çözüm sürecinin geldiği noktada Kobani'de ve Kobani eylemlerinde Türkiye'de yaşananlar, sonrasında meydana gelen olaylar ve en son Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından yükselen tansiyon çözüm sürecini nasıl etkileyecek?

Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından HDP yaptığı açıklamada, “23 Ekim’de Kağızman’da 3 HPG gerillasının infazından sonra Yüksekova’da 3 asker öldürüldü”  dedi. Bu açıklama ne anlama geliyor?

HDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel yaşanan son gelişmelerin ne anlama geldiğini İnternethaber'den Nesrin Yılmaz'a anlattı...

HÜKÜMETİN İRADE SORUNU

"Barış süreçleri her zaman zor olmuştur. Önemli olan bu barış sürecinin gelişmesinde tarafların iradesidir. Taraflar, çözüm için, barış için yeni bir hukuk oluşturma konusunda irade gösterirler ve bunun zorluklarıyla da başederler. Çözüm süreçlerinin dünyada yaşanan örneklerinde de durum böyledir. 

Ama bizim de uzun zamandır gözlemlediğimiz ve dikkat çektiğimiz konu, hükümetin çözüm süreci konusunda irade sorunu olması. Hükümet çözüm sürecinde, söylemde bir irade beyan etti ama pratikte bir şey yapmadı. Çözüm süreci konusunda asıl isteksiz olanın hükümet olduğu çok net ortada.
Dolayısıyla son dönem yaşananların bu kadar vahim sonuçlara neden olmasında çözüm sürecinde pratik adımların bir türlü atılmaması ve ortamın kaosa açık hale getirilmesi nedeniyle olmuştur.

BİZİM MÜCADELE GEREKÇELERİMİZ 

Sayın Davutoğlu'nun "böyle devam etmez" açıklaması bunun ilanıdır. HDP ve HDK açısından barış ve çözüm olmazsa olmaz bir süreç Sonuçta halklarımız yeni bir hukuk oluşturacak, demokratik bir gelecek için, savaşın, çatışmanın son bulması için mücadele ediyor. Bu, hükümetin durumundan bağımsız bizim mücadele gerekçelerimizden birisidir.

Kürt halkının özgürlüğü, eşitliği, Türkiye halklarıyla demokratik eşit ve özgürlükçü bir gelecek kurması, Kürtlerin kendi kendini yönetmesi, kendi kültür, dil, kimlik haklarını özgürce kullanarak Türkiye halklarıyla yeni bir gelecek kurma isteği bizim mücadele gerekçelerimizdir.

VAZGEÇECEK DEĞİLİZ

Hükümet böyle açıklamalar yapıyor diye, biz barış ve çözüm talebimizden vazgeçecek değiliz. Sonuç itibariyle 30 yıldır bu ülkede Kürt halkı ve Kürt halkının dostları barış ve özgürlükler için direniyor. Eğer bugün, çözümü ve barışı konuşur hale geldiysek bu mücadelenin çok etkisi olduğunu düşünüyorum.

Burada devletten ziyade halklara büyük bir görev düşüyor. Savaşın, çatışmanın başlamaması, artık ölümlerin yaşanmaması demokratik bir Türkiye'nin inşaası için halkların barış talebini çok daha güçlü ifade etmesi gerekir. Çünkü, bu tip kaos ortamlarında savaş yanlıları devreye giriyor, çatışmanın derinleşmesi, nefret söylemlerinin derinleşmesi, milliyetçilik üzerinden politikaların yapılmasının kimseye faydası yok. Türkiye 30 yıllık geçmişine baktığında bunu net olarak görecektir. Bu konuda AKP hükümetinin tavrını netleştirmesi gerekir. Gerçekten çözümden yanaysa o zaman gereğini yerine getirmek zorundadır. Artık pratik olarak adım atmanın zamanı geldi. Türkiye halklarının da bu pratiğin başlaması için de hükümete bir baskı gücü oluşturması gerekir diye düşünüyorum.

HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in "Abdullah Öcalan çözüm sürecinde başmüzakerecidir" sözlerini sert şekilde eleştiren Arınç, “Sürecin aksamasını isteyenler dışarıda açıklama yapıyor. Birisi ‘Öcalan başmüzakerecidir’ diyor. Nereden aldın bu istihbaratı sen. Kim kiminle neyi müzakerede ediyor. Sanki Avrupa Birliği’nde başmüzakerecimiz var onun yanına bir tane daha eklendi. Sen haddini bil kardeşim, sen oraya gidip geliyorsun, oradaki insanla konuşma yapıyorsun orada konuşulanlar alınıyor değerlendiriliyor. Belli işler yapılıyor. Sen Öcalan’ın karşısında hangi konumdasın. Kim başmüzakereci? Hükümeti zor durumda bırakmak için bundan daha iyi bir provokasyon alabilir mi?” sözlerini de değerlendiren Tuncel şunları söyledi:

SÜRECİ BAŞLATAN VE DEVAM ETTİREN ÖCALAN'DIR


Hükümetin son dönemde Başbakan'ından bakanlarına hatta Cumhurbaşkanı'na kadar yaptığı bütün açıklamaları doğrusu hayretle izliyoruz. Bir yandan çözüm sürecinden bahsedeceksiniz, çözüm istediğinizi söyleyeceksiniz, bir yandan da çözümün muhataplarını yok sayacaksınız ve onları itibarsızlaştırmaya çalışacaksınız. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Herkes de biliyor ki; Kürt sorununun çözümü için bu süreci başlatan, devam ettiren Sayın Öcalan'ın kendisidir. Sayın Öcalan'ın bu süreçteki rolü sadece Kürtler açısından değil bütün Türkiye açısından böyledir. 

BÜLENT ARINÇ AYNAYA BAKSIN

Barış sürecini yönlendiren, bu konuda her türlü riski alıp adım atan ve bu konuda kendi tabanını harekete geçiren kişi Sayın Öcalan'dır. Siz bunu yok sayarsanız, "Kürtlerle barışıyoruz" söyleminiz çok gerçekçi olmaz. AKP hükümeti, ya ne yaptığını bilmiyor, ya da "biz güçlüyüz, biz devletiz" yaklaşımı içerisine giriyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. O zaman Bülent Arınç aynaya baksın, kendisiyle barışsın. 

BU SÖYLEMLER SÜRECE ZARAR VERİYOR

Bir kendi kendilerini dinlesinler, sözleri nereye gidiyor, bu söylemler Türkiye'deki süreci nasıl etkiliyor bunu bir düşünsünler. İlginç ve kabul edilebilir bir durum değil. Bu söylemlerle  seçim öncesi, kendi milliyetçi tabanlarını mobilize etmek, harelete geçirmek ve ellerinde tutmak istediklerini anlıyoruz. Ama tüm bu söylemlerin sürece zarar verdiğinin de akılda tutulması gerekiyor. Son dönemde hükümetten yapılan bütün açıklamalara söyleyecek söz bulamıyoruz. Bu sözleri çözümden yana sözler değil asıl çatışmayı derinleştiren sözler haline geliyor. 

Yüksekova'da 3 askerin şehit edilmesinin ardından HDP yaptığı açıklamada, “23 Ekim’de Kağızman’da 3 HPG gerillasının infazından sonra Yüksekova’da 3 asker öldürüldü” demişti. Bu açıklamanın misilleme gibi algılanmasına tepki gösteren Sebahat Tuncel şunları söyledi.

HDP BİR TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKİYOR


"Bu açıklamayı misilleme gibi değerlendiren açıklamalar çok art niyetli bir açıklama olur. HDP, burada bir tehlikeye dikkat çekiyor. Bingöl'de yaşananlar, Kağızman'da yaşananlara dikkat çekiyoruz. Biz, Bingöl'de yaşanan olayın araştırılmasını istedik fakat AKP ve MHP bunu reddetti.

Ortada bir karmaşa var,  ne kadar, "90'lı yıllara dönülmeyecek" denilse de, böyle bir ortamda neredeyse 90'lı yılların uygulamaları harekete geçmiş gibi görünüyor. HDP, bu tehlikeye dikkat çekiyor. HDP'nin açıklaması, ikisini birbiriyle karşılaştırma değil aksine yaşanan durumun vehametine dikkat çeken bir açıklama. Sonuçta ölenlerin hepsi bu ülkenin yurttaşları. Savaş olduğunda, ölümler yaşandığında acılar daha da derinleşecek. Bunların olmaması için tedbir alınmasına dikkat çekiliyor. 

HDP'YE UYGULANAN BASKININ YANSIMASI

Medyada da bunu bir mislleme açıklaması gbi verdiler, bu doğru değil, bu bir niyet okuma, birileri bunun böyle olmasını istiyor. Oradaki olayların daha ne olduğu bile netleşmemişken, böyle yorumlar yapılması bir niyet meselesidir. Son dönemlerde HDP'ye uygulanan baskı politikasının bir yansıması olarak görüyorum bunu. HDP, çözümden barıştan yana tavrını her zaman ortaya koydu ve koymaya da devam edecektir.

KOBANİ POLİTİKASININ DEĞİŞMESİ GEREKİYOR

Kobani'de yaşanan direnişle birlikte, bütün dünyanın gözünün Kobani'ye döndüğü bir sırada, Türkiye'nin kendi iç meselesini de bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda sorunları çözmek, Kürtlerle daha iyi ilişkiler geliştirmek ve Kürt halkınının direnişini sahiplenmek yerine bunun karşısında bir tutum alması ve de pratikleriyle bunu besleyen davranışlar ortamın daha da gerilmesine neden oluyor. Bütün yaşananların özünde Türkiye'nin Suriye ve Rojava politikası yatıyor. Bu politikalrın değişmesi Türkiye'nin geleceği açısından da çok önemli. Gerçekten Türkiye'de demokratik bir gelecek kurulmak isteniyorsa Türkiye'nin özellikle Kürt sorununa ve Kürtlere yaklaşımını netleştirmesi gerekir. Rojava'daki Kürtlere savaş ve çatışma, Türkiye'dekilere barış doğru bir politika değil, mümkün de değil. 

O açıdan yapılması gereken şey, İran, Irak, Suriye ve Türkiye'deki Kürtler için ortak bir gelecek. Kürtler hem kendi kendilerini yönetmek istiyorlar, hem de birlikte yaşadıkları halklarla demokratik bir ilişki kurmak istiyorlar. Bunun doğru anlaşılması gerekiyor. Rojava yönetimi defalarca açıkladı, "Türkler bizim dostumuz, Türkiye hükümetiyle iyi ilişkiler geliştirmek istiyoruz" dediler. Türkiye'nin bence bu çağrılara kulak vermesi gerekiyor. 42 gündür Rojava'da büyük bir direniş var, Rojava'nın IŞİD'den temizlenmesi Türkiye'nin de bir tehlikeden temizlenmesi anlamına gelir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu konudaki politika değişikliği Türkiye'nin çözüm sürecini de mutlaka etkileyecektir. O açıdan, bir an önce bu koridorun açılması, peşmergelerin oraya gitmesinin sağlanması belki de Türkiye'deki bu gergin ortamı yumuşatacaktır.