BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Sanat/müzik insanı gözüyle, “güncel siyaset analizi.”

Dizimizin son yazısından önce yine güncel bir konu için araya girmek zorunda kaldık. “Abdullah Gül, cami çıkışında basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gül, "Hem Ankara'da hem de Diyarbakır'daki hain terör...

Dizimizin son yazısından önce yine güncel bir konu için araya girmek zorunda kaldık.

“Abdullah Gül, cami çıkışında basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gül, "Hem Ankara'da hem de Diyarbakır'daki hain terör saldırılarında kaybettiğimiz sivil, asker bütün vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin. Başta Türk milleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere bütün milletimizin başı sağ olsun" dedi. Türkiye'nin çok büyük tehditlerle karşı karşıya olduğunu belirten Gül, "Yakın tarihimizin hatta cumhuriyet tarihimizin en zor günlerinden geçiyoruz. Bir çok tehditler içeride ve dışarıda böyle bir dönemde Türkiye içerisinde birlik, beraberlik ve dayanışma çok önemli. Bu dayanışmayı siyasi görüşleri ne olursa olsun herkesin bir araya gelmesi için önce siyasi iç barışın sağlanması çok önemlidir. Dayanışma ancak böyle olabilir. Türkiye çok büyük tehditlerle karşı karşıya. Tüm bunların üstünden gelebilmek ve sağduyulu hareket edebilmek, rasyonel politikalar geliştirebilmek için hep böyle istişare, diyalog ve dayanışmanın şart olduğunu görüyorum" ifadelerini kullandı.” (E.Alas/DHA/19.02.2016)

Şimdi, çevremizde konuşulan söylemleri/düşünceleri/tesbitleri birlikte değerlendirelim. Yani 2016 Mart başında ki durum tesbitini yapalım:

Muhalefet, Sn.Erdoğan-Sn. Davutoğlu arasındaki –söylenen- çekişmeden, AK Parti içindeki çalkalanmalardan, MV ol(a)mayanlardan medet umuyor ve bazı isimleri öne çıkarıyor. Oysaki; Sn. A.Gül’den, B. Arınç’tan, v.b.  bir hareket beklemek ve bel bağlamak, F.Avni’den medet ummak doğru yol olmamalı.. İşte isbatı;

“AKP mensubu olarak bu ülkeye yaptıkları en önemli hizmetlerden birinin "Asker ve sivil ilişkilerini demokratik ülkelerde olduğu gibi normalleştirmek ve darbe dönemini kapatmak ve darbecilerden hesap sormaktır" diyen Arınç, "12 Eylülcülerden soruluyor, 28 Şubat davası da devam ediyor. Bu yüzden 2002'den bu yana ülkemizi yönetmiş olan Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür borcumuz var" diye konuştu.(Basından/28.02.2016) 

Geçmişte eleştirdiğiniz politikalarda imzası olanlardan, bugün medet ummakta garip kaçıyor doğrusu!..  AK Parti içinde bir hareketin olması ancak, liderliğini kanıtlamış. Sn.Erdoğan’ın çok büyük bir yanlış yapması ile mümkün. Ama, o, öyle siyasi manevralar yapıyor ki, şeytana papucu ters giydiriyor… 13 yıldır gündemi belirleyerek muhalefeti peşinde sürüklüyor. O nedenle de “Çok büyük siyasetçi” sözü genel kabul görüyor. AK Parti 14 yıldır muhalefeti de kendinde barındırıyor ve olumsuzlukları çok becerikli bir şekilde kendi üstünden atıp muhalefete yükleyebiliyor.

Hükümeti destekleyen köşe yazarları ise; hukuğu bir kenara bırakıp sevmedikleri/istemedikleri kişilerin hapse girmesini bekliyorlar, bütün gizli soruşturmalardan haberleri var, bıraksanız hemen Suriye’ye girecekler. Terör yüzünden şehit düşen 350 ailedeki acıyı hemen unutuveriyorlar. Kullandıkları dil güzel değil…Elbette her mahkeme kararını kimse beğenmek zorunda değil…Kadına tecavüz olaylarında,bazı mahkemelerin  “iyi hal indirimi” kararlarının nasıl tepki çektiğini hatırlayalım. Nasılsa; kanunlar, suçlar  aynı, ama yorumlar farklı olabiliyor!...

Olumsuz yazılar AK Partilileri de rahatsız ediyor. Geçen akşam (A Haber) bir konuşmacı; “paralel konusunda Erdoğan’dan başka çalışan hiç kimse yok, Erdoğan tek başına savaşıyor” diyor. Yani, “göze gireceğim” diye bütün hükümet üyelerini, AK Parti ileri gelenlerini suçluyor. Bir köşe yazarı AYM’nin son kararı üzerine “A.Gül’e güvenilmez” diyor. Bir başkası “sevemedim bu adamı” diyor. Bir diğeri sürekli “birilerini” gammazlamak peşinde. Oysaki  emek vermiş/görev almış her  ismin, AK parti’nin kazanımında etkileri mutlaka vardır. Ayrıca AK Parti’yi destekleyen yazarlara göre; D. Baykal konuşunca haklı oluyor, örnek gösteriliyor ve söylemleri yazılarında kullanılıyor, ama B.Arınç, H.Çelik ve diğerleri konuşunca, “ayrılıkçı”, “paralelci” v.b. yaftalanıyor, bu da garip karşılanıyor, gözden kaçmıyor. Bırakın hukuk karar versin…

AK Parti’de, yıllardır  en çok duyulan; “Sn. Erdoğan’ın çok vefalı olduğu ve arkadaşlarını satmadığı” idi. Ama, yeni gelenler eskileri-eskiler yenileri istemiyor görüntüsü güzel değil, gelinen nokta düşündürücü, dolayısıyla AK Parti tabanında hareketlenme var. Bu hareketlenme ve çözülme; “çok şımardılar, bir ceza verelim” v.b. söylemlerle  Haziran 2016’da olmuş, ancak muhalefet bunu hükümet kurmaya çevirememiş ve dağınıklık görüntüsü vermişti. Seçmen; “memnun değilim ama, tek parti olsun, huzur gelsin, barış olsun, 3-5 kuruş kazancım var, onuda kaybetmeyeyim” v.b. düşündü ve Kasım 2016’da AK Parti’yi tek başına iktidara getirdi. Burada, AK Parti’li seçmenden çok eleştiri alan Haziran MV’nin bazılarını değiştirmesi de önemli rol oynadı.  Ama; özellikle her gün gelen şehit haberleri, Rusya-Suriye-Mısır v.b. ülkelerle yaşanan kriz, şirketlerin iflas etmesi, gıda fiatlarının çok fazla yükselmesi, terörün şehirleri tehdit etmesi, her gün emniyetin yaptığı uyarılar, canlı bombaların şehirlere inmesi, FETÖ’de her gün “bir belge bulundu” denilmesine rağmen 3 yıldır ciddi bir adım atılamaması, Suriyeli mültecilere verilen haklar/ harcanan para, ABD-Rusya ile ilişkilerin bozulması, ülke yangın yerine çevrilmek istenirken –zaten güçlü olunduğu halde- Başkanlık’ta ısrar edilmesi, referandum söylemleri v.b.” tabanda kıpırtı yaratmaya başladı.

F.Gülen’le ilgili o kadar olumsuz yazı yazılıyor, belge bulundu deniyor, bir çok kişi içeri alınıyor, FETÖ terör örgütü diye raporlar yazılıyor, gazetelerine/holdinglerine el konuyor, peki neden bu insanlar devlete inanmıyor? İçeri atmak çözüm değil, çünkü; her içeri alış bir nefret kadrosu oluşturuyor, yeni/çözücü/inandırıcı politikalar geliştirilmeli. Kurumlarda çalışan bu alana mensupların; gelen emirler üzerine pasifize oldukları, iş yapmadıkları ya da işleri ağırlaştırdıkları –özellikle adalette- söyleniyor. Devlet bunları elbette biliyordur. Bu konuda da  masasından lütfedip kalkacak ve alana inecek sosyologlara ihitiyaç var…

Son haber:HSYK Başkanvekili Metin Yandırmaz, 5 bine yakın hakim ve savcının 'paralel örgüt'ün yargı ayağına yakın veya içinde olduğu tespiti yapıldığını açıkladı. Yandırmaz, hakkında 'FETÖ' örgütü üyesi oldukları iddiasıyla soruşturma açılacak hâkim-savcı sayısının Teftiş Kurulu’ndan gelecek raporlar ışığında artabileceğini söyledi. Hürriyet'ten  haberine göre, HSYK Teftiş Kurulu, 'Fetulluh Gülen Terör Örgütü’nün (FETÖ) yargıdaki ayağını temsil ettikleri iddiasıyla, şikâyetler ve ihbarlar üzerine 700 hâkim ve savcının ihracı ve yargılanması için harekete geçti. Bu isimlerle ilgili HSYK 2’nci Dairesi’nin önce açığa alma, sonra ihraç kararı vereceği ardından da yargılanacakları bildirildi.” (Hürriyet/ Oya Armutçu/08.03.2016)

Seçmenin şansızlığı, AK Parti’nin şansı muhalefet boşluğu olması… Üstelik zaman zaman imzalanan bildiriler Sn. Erdoğan için bulunmaz fırsatlara dönüşüyor. Seçmen, belki değiştirmek istiyor ama, diğer partilere güvenemiyor. İşte bu, sosyologların çok yönlü çalışması gereken bir olgu. PKK’nın 1 numarası Cemil Bayık’ın, “Erdoğan’a bayrak açmaları halinde AK Parti’nin eski ağır toplarını destekleyebileceklerine” yönelik sözleri, kamuoyunda oldukça ilgi gördü ve gündem konusu oldu.Bu açıklamanın Sn. Erdoğan hanesine artı olarak yazılacağını tahmin etmek zor değil. Bu arada; Türkiye İstatistik Kurumu”nun  Yaşam Memnuniyeti Araştırması”da  iyi incelenmeli!..*

Elbette  muhalefetin şanssızlığı, AK Parti’nin yaptığı işler. Milyonlar; görüyor/kullanıyor/ üstünde geziyor/geçiyor v.b. Ne mi bunlar?; duble yollar, limanlar, 3 yıl sonra açılacak olan İstanbul R.T.Erdoğan Havalimanı, metro, metrobüs, marmaray, körfez köprüsü, 6 Mart’ta son bağlantısı yapılan (Y.S.Selim )3.köprü v.b.

Ancak; AK Parti’nin  -gezi olaylarına katılan- birkaç sanatçı/tiyatrocu yüzünden tüm sanatçılara/korolara/tiyatrolara v.b. desteği kesmesi, onlara mesafeli durması ve tehlikeli görmesi, sorunları ile ilgilenmemesi, garip/yanlış karşılanıyor.

Bu arada, Sn.Erdoğan’a muhalif, Sn. Başbakan’a yakın olacağı söylenen “Karar” gazetesi siyaset ağırlıklı, kalabalık bir köşe yazarı kadrosuyla yayın hayatına atıldı. Yeni şafaktan önemli transferler var. Ama, E.Çakır aralarında sırıtıyor gibi. Sn.Erdoğan’ın sözünden çıkmayan/göklere çıkaran M.Ocaktan bile –görevine son verilince, galiba ayrı düşmüş- karşı yazılar yazmaya başladı, ilginç; “….Ama unutmayalım ki rövanş zihniyeti bize yakışmaz. Biz dün nasıl bu ülkede herkesin hukukunu ve özgürlüğünü savunduysak, bugün de aynı şekilde Can Dündar’ın da hukukunu savunmak zorundayız.” Beyaz TV’deki oturum programlarında açıklanan itiraflar/akçeli  işler, AK Parti içinde çalkantılara neden oluyor…Hayırlı olsun diyelim…Liberal kesime değer veren yok gibi? Bilinen ve önde olan yazarlar, 2002-2008 arasında, kendilerine imkanlar verilince Sn.Erdoğan’ın yanındaydılar, şimdi ise ateş püskürüyorlar. Zik zak içindeler.

Bu arada CHP söylemlerinde; halk yok, geçmiş değerlerimiz yok, tarihi kişilikler yok” gözüküyor. Bazı MV öyle konuşmalar yapıyorlar ki, anlamak mümkün değil ve gelecek oyu da kaçırıyor. Son örnek: “İngiltere'de kurulan CHP Birleşik Krallık Birliği'nin düzenlediği birinci yıl yemeğinde konuşan CHP Hatay milletvekili Hilmi Yarayıcı; Memlekette her dört kişiden biri, belki sosyal demokrat yapıya sahip diyebileceğimiz, içinde liberali, soldan sağdan Alevisi, sünnisi, soldan sağdan, ilericisi, sol sosyalisti oluştururken; diğer üç tanesi yobaz, bağnaz ve bu karakterleri içinde barındırmaya hala devam eden anlayışın temsilcileri var. Bu konuda belki bizim de eksikliklerimiz var, belki özeleştiri yapmak lazım, biz belki oradaki insanlara yeterince yetişemiyoruz, ulaşamıyoruz ve onların sorununu çözücü yerden bakamıyoruz." demiş. “Belki” değil; “oradaki insanlara yeterince yetişemiyor, ulaşamıyor ve onların sorununu çözücü yerden bakamıyorsunuz." Başı tehlikeli/yanlış, sonu düzgün bir konuşma, ama başı kullanılacak siyaseten…Halka sürekli yukardan bakan bir görüş CHP de aşılamıyor. Kadıköy Belediyesi’nin 8 Mart 2016 afişleri buna güzelbir örnek.. Bu bakışında, daima halkın içinde olan M.K. Atatürk’le ilgisi yok.

Soruluyor; “CHP böylemi AK Pati’ye oy vermiş kitleleri kazanacak? AK Partili, MHP’ li seçmeni kendisine çekecek? O beğenmediği/küçümsediği  kitle mi CHP’ye oy verecek?” diye… CHP, kemikleşmiş %20-25 bandına razıysa kimsenin sözü yok elbette.. Haziran sonrası MHP’nin uzlaşmaz tavrı nedeniyle, hükümet olmak isteyen ülkücüler; “ellerimiz kırılsın, pişmanız, keşke partimize oy vermeseydik” demişlerdi, unutmayalım…Siyasette halktaki kıpırtıyı anlamak ve değerlendirmek şart.

Mesela önümüzdeki günlerde,Sn. Cumhurbaşkanı’nın  taşlarını döşediği, örmeye çalıştığı, ucu açık/ince/bilinen  bir yoldan geçilecek. Eğer önemli sürprizler olmaz ise;

1.yol: AK Parti;  CHP masadan kalktı diyerek, diğeri iki partiden birini ikna etmeye çalışacak, böylece   başkanlığı referanduma götürebilecek.

2.yol: AK Parti; muhalefeti (3 partiyi) ikna edemezse, bu defa partileri  uzlaşmaz/çözümsüz/katılımsız gösterecek ve hazırladığı Başkanlık anayasasını tek başına yapacak.

Ve göreceksiniz, böyle giderse, bunda da başarılı olunacak, demedi demeyin…D.Bahçeli, yine olumlu sinyaller göndermeye başladı!...

Sürpriz bir haber; “MHP Genel Başkanı Devlet Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun yeniden toplanması için yaptığı çağrıya cevap verdi. Bahçeli, ''MHP 4 partinin oluşturacağı Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na olumlu çabalarını ve katkılarını sürdürecektir. CHP'yi ikna edin'' ifadelerini kullandı.” (Basından/27.02.2016)Hayırdır Sn. Bahçeli?!...

Bakın, biz siyasetçi değiliz, her partiden seyircimiz, sanatçımız, çalışanımız var ve işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Sanatın, barış ortamında gelişeceğini biliyor, terörü lanetliyoruz. Her etkinliğimizde/konserimizde çeşitli çevrelerden, farklı partilere oy vermiş kişilerle sohbetlerimiz oluyor…Kasım 2016 seçimlerindeki tahminlerde  tam isabet yapmıştık. Bugünkü tarihle tahminimiz şöyle.

Bize göre;

İkitidarda olan AK Parti’den, yeni bir parti çıkmaz…O nedenle –karnından konuşan- muhalif seslerden bir yarar beklememek gerekli. Keşke, AK Parti, 2002 de/ 2007 de değil, ama 2011 seçimlerinde şimdi yaptığı uygulamaları yapsaydı. Ne mi onlar; akademik zam,emekliye zam, kadınlara pozitif ayrımcılık,emekliye yeni haklar v.b. Ama; her kesime yönelik çözümler/iyileştirmeler/aflar getiren  AK Parti; kültür ve sanat alanında gerekli düzenlemeleri, sanatçılara yönelik iyileştirmeleri yapmamakta neden ısrar ediyor anlayamıyoruz?!...

Haziran MV’ni, hiç değiştirmeden, doğru/çözümcü söylemlerle Kasım 2016 ya giren, oy potansiyeli olmayan, yıllarca başarılı olamamış D.Baykal’ı ve rezidanslarla gündeme gelen G.İlgezdi’yi adaylıktan çekmeyerek büyük hata yapan  CHP; “halka umut veren, halkı inandıran, yeni söylemler, ülkenin içinde yaşayan her kesime saygılı, sevgi dolu politikalar” geliştirmez, sadece Kemalizm gölgesinde yürümeye devam ederse, aynı bandda devam edecek gözüküyor. Kasım 2016 seçimleri öncesi halkın birçok sorunun dile getiren CHP, hükümet olamayınca bunları gerçekleştiren AK Parti’yi izlemek zorunda kaldı. AK Parti’ye, seçmen gözünde çözümcü olmak nasip oldu ve şans ona güldü. Ancak, CHP, HDP’nin söylemleri ile yakınlaşmamalı. Kısaca; CHP’den 2. Parti çıkmaz ve solda CHP dışında yeni bir parti de kurulmaz, kurulsa da başarılı olamaz.

MHP’de, güçlü adaylar çıkmış gözüküyor. Başarıyı bir türlü yakalayamayan, Haziran 2016’da “Her teklife ret” politikası ile seçmenlerini küstüren ve AK parti’ye kaptıran D. Bahçeli, koltuğu bırakmamak için zorlamaya/demokratik olmayan uygulamalara devam ederse, zorunlu olarak MHP’den ikinci bir parti beklenebilir. Siyasi tarihimizde görülmeyen bir demokrasi anlayışı MHP yönetimi sayesinde görülüyor; kendine muhalif olan illeri kapatmak, delegeliklerini düşürmek v.b. Merak ediliyor, bu tavır karşısında hangi ülkücü, yapılanlar yanlış deyip, yeni yönetimde bulunmak isteyecek…Bekleyip, görelim. (Son haber:Gelen olursa masada otururlar, gelmezlerse iktidar artık ‘B’ planını ortaya koymalıdır. Anayasada ne gibi bir değişiklik düşünüyorsa bunu ağızlarına sakız edip her tarafta konuşacakları yerde, TBMM’ye getirmelidirler. Referandum yoluyla bu ancak mümkün olabilir. Onun için de 317 milletvekilinin 330’a tamamlanması lazım. Referandum söz konusu olursa MHP, kamuoyunun aydınlatılmasında kendi dünya görüşü ve parti ilkeleri çerçevesinde katkı sağlayacaktır. MHP olarak Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bulunmayı, üzerimize düşen sorumluluğu taşımayı, fikirlerimizi açıkça söylemeyi, millet için faydalı olacaklara ‘Evet’, Türkiye’yi karanlığa götürecek unsurlara ‘Hayır’ demek suretiyle çalışmaları sürdüreceğiz.” (D.Bahçeli/04.03.2016) Sişyaset bu!!!

HDP, Türkiye partisi olacağım dedi, seçmen bir şans verdi, ama kullanamadı, kendi bölgeci söylemlerine döndü, terörü lanetliyemedi, teröre karşı duramadı. Önümüzdeki dönemde HDP’den yeni bir parti çıkması beklenebilir…HDP’nin çoğunluğunun suskunluğuna dikkat edilmeli. HDP’nin sorunu, terör örgütü PKK/PHD korkusu/tehditleri yüzünden PKK’ya karşı duramaması.. Çünkü; aileleri, akrabaları bölgede yaşıyor.

SON SÖZ: Meclis TV’de izlemeye çalışıyoruz. Bağırarak, birbirinin  üstüne yürüyerek, hakaret ederek v.b. politika yapılmamalı. “Çoğunluk bizde” diye de, muhalefetin verdiği olumlu önergeler dışlanmamalı. Her partinin -beğenelim beğenmiyelim- aldığı oy potansiyeli var. O parti  seçmeninin yarın size oy vereceğinin/vermeyeceğinin garantisi de yok. Yanlıştan dönmek erdemli olmak demektir. Yanlış uygulamaların cezasını sizlere oy veren halk çekiyor. Düzeltinceye kadar da bir sürü mahkemelik olaylar yaşanıyor.Örneğin, rahmetli Erbakan’ ın ölüm yıldönümünde birleşmek, anmak güzeldi. Lütfen, biraz saygılı ve halka örnek olunuz. Ülkemizi bu badireden hep birlikte çıkarınız, çünkü, başka vatanımız yok…

*Türkiye İstatistik Kurumu'nun "Yaşam Memnuniyeti Araştırması" açıklandı. Buna göre; her 100 kişiden 56'sı "çok mutlu", % 32 "orta karar" mutlu, % 11  “mutsuz.” Halkın % 68'i mutlu olmak için “sağlığa önem” veriyor,% 15 sevgiye,% 6  başarıya%4 paraya önem veriyormuş. İşsizliği dert edinenler % 2. Halkın % 72'si “sağlık hizmetlerinden” memnun. % 70 “ulaştırma hizmetlerini” beğeniyor. % 69 “asayiş durumundan” memnun. % 58 “sosyal hizmetleri” yeterli buluyor. % 59  “eğitim hizmetleri” iyi durumda.%50 adliyeyi yeterli buluyormuş. Biz söylemiyoruz, komşular söylüyor!...

TERÖR BÖLGESİNE Özel Not.

Geçtiğimiz bir yazıda Güneydoğu’ya yapılacak bu yatırımlar halkı yanına alacak mı? demiştim. 27 Şubat’ta basına düşen haber şöyle; “Diyarbakır'da, sokağa çıkma yasağıyla birlikte ve PKK'ya yönelik operasyonların sürdüğü Sur İlçesi'ne yürümek isteyen gruplara polis izin vermeyince olaylar çıktı. Cadde ve sokakları barikatla kapatmak isteyen gruplara polis gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Çıkan olaylar sırasında polis, zaman zaman taş atanları dağıtmak için havaya ateş açtı” Kim bunlar, neden devletin yanında değiller, bu yatırımlar da boşa mı gidecek? Cumhurbaşkanı da  söyledi; “Bütün Güneydoğu'yu gezin; pislik ve rezalet görürsünüz. Belediyelerin iş makinalarıyla şehirleri hendeklerle, çukurlarla, baktığınız zaman tiksinecek hale getiren kim, sizsiniz siz. Baktığınızda sefalet görürsünüz. Neyle yaptını belediyenin iş makinalarıyla yaptınız. Şimdi güvenlik güçlerimiz üzerine gidiyor. Bırakmak yok. Kentsel dönüşümle buraları ihya edeceğiz. Özgün projelerle dönüşüm yapacağız. Van depreminden sonra Van'ı bu hale nasıl getirdiysek, buraları da o hale getireceğiz.”(27.02.2016/Ensar Vakfı töreninden) Terör nedeniyle 250.000 kişinin göç etttiği bildiriliyor. Göç edenler diğer şehirlerdeki akrabalarının yanına gittiler doğal olarak. İşsiz, iş yerleri kapanmış, 250 bin aileye,250 bin kişi daha katılmış oluyor. Merak ettiğim, bu evlerde yaşayanlar “devlet yüzünden evlerimizden olduk” mu diyorlar, “PKK terörü yüzünden evlerimizden olduk”mu diyorlar. Evlerine döndüklerinde yıkılmış/harap olmuş evleri görünce ne diyecekler? Kimi suçlayacaklar? Çocuklarına hangisini anlatıyorlar.Eğer birincisini söylüyorlarsa tehlike büyük demektir. Sosyologların bu konuları acilen araştırması ve raporlar vermesi gerekmektedir. Temkinli olmak istiyorum, bir sanatçı olarak dikkat edelim  diyorum…

ÖZGÜVEN PATLAMASI!

“Kimseye benim bürokratlığımı ve siyasetçiliğimi tartışma hakkını asla vermem ve bu kimsenin haddi değildir. Ben kendim neysem o olacağım, o olmaya da devam edeceğim. Bu sizin hoşunuza gitse de gitmese de Naci Ağbal Maliye Bakanı oldu bu ülkeye" (Naci Ağbal/06.03.2016/Bütçe konuşmasından)

Genel görüş şu; “Sn. Ağbal; bürokrasiden gelmesine rağmen; sabırsız, yukardan bakıcı, kızgın, konu ile ilgisiz/bvurgusuz/ruhsuz şiir ve örneklerle iyi bir performans sergilemedi.” Neden acaba?!..


GÜLERCE’DEN SİYASİ ÖZÜR

“Rahmetli Erbakan’a bir özür borcumuz var bizim. İnsanlar bulunduğu yeri savunuyorlar. Hangi hareketin içindeyseniz onu savunuyorsunuz.  Sevdiğiniz insanlarla beraber olduğunuz için de insan sevdiğinde kusur aramıyor, bahane arıyor. Görüyorsunuz bazı yanlışlar var. Filmi geri sardığınız zaman, evet Erbakan Hoca’ya haksızlık yapıldı. Fetullah Gülen’in haddine değildi “Hükumeti bırakın, gidin.” demek.Erbakan Hoca’dan özür diliyorum. Yani şimdi hayatta olsaydı, gider kendisinden helallik isterdim. Biz o gün cemaat olarak bir darbeyle çok ciddi korkutulduk. Rahmetli Erbakan’ın vazifeyi bırakıp, Çiller’e devretmesini savundu. Tansiyon düşsün diye düşündük ama orada Demirel oyun oynadı. Erbakan’dan istifa ettikten sonra görevi Çiller’e vermesi gerekirken, görevi vermedi oyuna getirdi.” (Hüseyin Gülerce/Beyaz TV)

Yazık!..Siyaset böyle maalesef, içinde olunca gerçekler görülse dahi savunmak durumunda kalıyorsunuz? Şimdi, bu söylemler neye yarar…neye merhem olur..sadece kişiye olan güveni sarsar…


YAVAŞÇA HOCAMIZA SAĞLIKLI YILLAR DİLİYORUZ…

İTÜ T.M.D.Konservatuarı’nın kurucusu, Yönetim Kurulu Üyesi, Ses Eğitimi Bölüm Başkanı olarak, eğitimde önemli hizmetleri olan değerli hocamız A. Yavaşca, geçtiğimiz günlerde  90. doğum yılını kutladı. Hocaların hocası olarak adlandırılan; müzikteki üslubu, okuyuş tekniği ve sakin, bilgili, beyefendi, üretken, çalışkan kişiliği ile gönüllerde taht kuran, devlet sanatçısı Yavaşça hocamızın seslendirilmiş çok bestesi var. İşte bir Segâh şarkısı;


"Bu tatsız akşam saatinde,

Görünmez kanatlarınızla, cama vurmayın hâtıralar.

Sessizliğine doymadığım,

O eski saatleri, yeni baştan kurmayın hâtıralar.

Suda yıldızlara uyarak,

Siz de uzaktan, bir çakıp bir sönüp durmayın hâtıralar.

Bu tatsız akşam saatinde,

Başımda pervaneler gibi dönüp durmayın hâtıralar..." (Segah makamı/Güfte: Cahit Sıtkı Tarancı)

YÖK’E ATAMALAR…

“Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız, boşalan Yükseköğretim Kurulu Üyeliklerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 6′ncı maddesinin b/1 bendi uyarınca, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Hasan Nuri Yaşar ile Maliye Bakanlığı Müsteşarı Seyit Ahmet Baş’ı seçmişlerdir” denildi.” (Basından/09.03.2016)

2547 say.kan. göre Rektörleri, Dekanları, Enstitü Müd. MYO Müdürlerini, Konservatuar Müdürlerini Prof. olmalı diye yönetmelik çıkarıp, YÖK üyeliklerine “eğitimle ilgili  ve ünvanı olmayanların” atanması devam ediyor. Elbette Sn. Cumhurbaşkanı atayabilir, ancak neden Prof.,Doç., Y.Doç.Dr. değil?!...Bir yanlışlık yok mu bunda?

BASINIMIZI TEBRİK EDERİZ!!!!

29.02.2016’da hangi gazeteyi, siteyi açsak, en önde  bir haberle karşılaştık. Bu haber popüler kültürün hayatımızı ne kadar etkilediğini, popüler kültürün gelişmesinde basının çok iyi görev yaptığının kanıtı olsa gerek. Haber şöyle: “Hadise'nin uzun süredir birlikte olduğu işletmeci sevgilisi Uğur Güven ile ilişkisini bitirdi. Güven, geçtiğimiz günlerde yeni bir ilişkiye başladı. Sabah'ta yer alan habere göre, daha önce işadamı Hakan Karabiber ile evli olan Seçil Sırmacı'yla birlikte olmaya başlayan Uğur Güven, bu ilişkisini, Sırmacı'yla el ele verdiği pozla ilan etti.” Ne kadar önemli ve toplumu yakından ilgilendiren bir haber değil mi?

Ama, devlet sanatçısı A.Yavaşça’nın 90. Doğum yıldönümü konserinden tek kelime yok…Yazık…

GÜNÜN SÖZÜ

“Ben iki dönemi de yaşamış bir insanım. Müziğimizin yasak olduğu dönemi de yaşadım, bugünü de yaşıyorum. Her toplumun yüksek evrensel bir kültür üretimi vardır. Nasıl ki Almanların Bach'ı varsa bizim de Itri'miz, Dede Efendi'miz olmuş. "Ben Almansam Bach'dan, Türksem Itri'den hoşlanmalıyım" demek yanlış. Bunlar evrensel değerler. "Mozart dinleyip zevk alıyorum" diyen birinin Itri'yi dinlerken de aynı zevki alması lazım. Bizim sorunumuz şu, zevki gelişmiş insanımız kalmadı. Bugün "Itri dinliyorum" diyen de Itri'den anlamıyor. "Mozart, Wagner dinliyorum" diyen de anlamıyor. Bunlar sadece siyasi duruşlar.” (Neyzen Kudsi Erguner/Gazete Haberturk/23.02.2016)


ÖZEL NOT: Dostlarım “neden sosyal medyada yoksun, gir, takip edenin çoğalır” diyorlar, ama bu ortamda mümkün değil….Yazılarımı okuyanlar, yorum yapanlar yetiyor bana…Kısaca, blog (.tr) dışında,  “yanlış kullanılan, gölgeye saklanmış insanların çokca kullandığı”, ciddi bulmadığım twitter’da ve facebook’da bir hesabım bulunmuyor.