BIST 9.071
DOLAR 32,37
EURO 34,96
ALTIN 2.325,48
HABER /  MEDYA

Sana hala yalan söylüyorlar şakirt

Yazar Yıldıray Oğur, 2010 operasyonu sonrası Tahşiyecilerle ilgili hazırlanan iddianamenin yanlışlarını yazdı.

Abone ol

Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Tahşiyecilere kurulduğu idda edilen kumpasın ayrıntılarını yazdı.

Şakirtler üzerinden Gülen cemaati mensuparına seslenen Oğur, Mehmet Doğan’ın eylem çağrısı yaptığı söylenen konuşmanın içindeki cümlelerin kes yapıştır yöntemiyle birbirine eklenerek iddianameye yazıldığını duyurdu.

Oğur, Tahşiye grubunun lideri Mehmet Doğan'a yönelik suçlamaların kamuoyuna nasıl farklı yansıtıldığını "Sana hala yalan söylüyorlar şakirt" başlıklı yazısında aktardı. İşte o yazının ilgili bölümü:

"Neredeyse bütün kelimeler yanlış. Tahşiyeciler diye bir örgüt yok, Tahşiye yayınlarının sahibi olan bir Risale-i nur cemaati var. Ayrıca 2010′daki operasyonu yapan savcı bile iddianamesine “El Kaide bağlantılı” diyememiş, “El Kaide’ye manevi destek veren” diyebilmiş.

OPERASYONU JANDARMA DEĞİL POLİS YAPTI

Gelelim “silahlar ve patlayıcılarla yakalandıkları” kısmına. Orada malzeme bol.

Haberde bu iddia bir kez de “2010 operasyonunda çok sayıda silah ve patlayıcılarla örgüt üyeleri ele geçirildi” diye geçiyor. “Çok sayıda” Peki nerede bu çok sayıda silah ve patlayıcı.
Buyurun fotoğrafı. “İşte Tahşiye operasyonunda ele geçirilen silah ve patlayıcılar” yazan fotoğrafa gerçekten çok sayıda silah var. Kanaslar, G3′ler, Kaleşler, tüfekler, tabancalar ne ararsan var.

Halbuki iddianameye göre bile örgütün silahları 2 tüfek, 2 ruhsatlı, bir ruhsatsız tabanca, üç bomba, kılıç, hançer, tabancası olmayan çeşitli ebatlarda mermiler (ama her birinden üçer beşer tane), bildiğimiz elektrik açma kapatma anahtarından ibaret. Tabii elektrik, gaz faturaları ve çok sayıda kitabı saymazsak…

Ama yalanlamak için bu kadar ayrıntı vermeye bile gerek yok. Fotoğrafta cephaneliğin sergilendiği masanın arkasında İstanbul İl Jandarma Komutanlığı yazıyor.

Pes doğrusu! 22 Ocak 2010′da İstanbul’da ve tüm Türkiye’de bu operasyonu Jandarma değil, polis yaptı yahu! Başka “operasyondan ele geçirilen silahlar” fotosu bulamadınız mı? Ne acemilik bu!

Tabii eğer İstanbul Emniyeti Jandarma’ya “buyurun silahları siz sergileyin dememiş” ve az bulup, ayıp olur diyerek araya o kamera kaydında dendiği gibi silah eklemediyse…

Belki de yanlış fotoğraf konmuştur. Sayfa sekreteri bile gerçek operasyon silahlarını görünce “bunlarla terör örgütü mü olur” deyip, şöyle göz dolduran bir başka operasyon fotoğrafı bulmuştur, sayfa güzel görünsün diye. Su-i zan etmemek lazım.

Hüsn-ü zanla devam edelim. Haberdeki Mehmet Doğan’ın resminin üzerine şöyle bir alt yazı yazılmasaydı bu fotoğrafın gerçek olduğunu da söylerdik tabii ki:

BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ CÜMLELERİ BİRLEŞTİREREK SUÇ OLUŞTURMUŞLAR

“Mehmet Doğan’ın grup üyelerinin Afganistan’da terör eğitimi alması için yaptığı görüşmeler de dosyadaki deliller arasında yer aldı.”

Mesela hangisi? Yok. Çünkü öyle bir delil yok dosyada. İddianamede böyle bir suçlama dahi yok.

Peki nerede var? Operasyon yapılınca medyaya sızdırılan polis kaynaklı ilk haberlerde. Savcı bile o kadarını koymamış iddianamesine. Ama bir kere zemberekler boşalınca, yalanın ucu bucağı kaçıyor.

Aşağıyı hallettik. Sayfada yukarıya doğru devam edelim. Ama cümle cümle gidebileceğiz.

Çünkü cümle başına düşen yalan miktarı artıyor:

“Örgüt lideri Mehmet Doğan’ın eylem çağrısı yaptığı konuşmanın video kaydı dosyaya konuldu.”

Hangi eylem? İddianamede bile o konuşmalar için eylem çağrısı denmemiş. Devam:
“Doğan’ın ‘Usame’nin çağırması var. Kılıç oynamazsa cihat olmaz. Git silah yap vur…”
Çok birikmeden duralım. Bir kere, o sohbetleri bir kere izleyen “Usame’nin çağırması var” cümlesini Doğan’ın değil, onu dinleyen belirsiz bir kişinin söylediğini duymuş olur. Savcı mesela, dinlemiş ve bu cümleyi iddianamesine bile koymamış.

Diğer iki cümle de konuşmanın bambaşka yerlerinden ve bağlamlarından kes yapıştır. Yani Bugün’ün peş peşe verdiği üç cümlenin birbiriyle hiçbir alakası yok.

“Git silah yap vur mesela”. Orijinal geçtiği yer şöyle: “(Gülüşmeler) Doğan: Ama hacı Salih kızar bana şimdi diyecek ki nasıl edelim o zaman e ben de diyorum git silah yap vur. Eee gücü de yok, ihtiyar da oldu. Bir sere, xwe kim bi sere te kim. (Kürtçede vallahi billahi tillahi manasında bir kalıp söz) Bu yalancı başlara yemin ederim ki bunlar hepsi boştur. (Gülerek)”
(Burada konuşmaların nasıl çarpıtıldığını orijinal metinden anlattığım iki önceki yazıma referans vereyim. /yildiray-ogur/583858.aspx)
Habere devam edelim. Önceki üçü kesip birleştirilmiş cümleden sonra nihayet üç nokta gelmiş. Sonra Doğan’ın söylediği iddia edilen diğer cümleye geçilmiş: “Ferşat’ın babası evin içerisinde çalışıyor, bir füze yapıyor. Serbesttir ne yaparsan yap.”

Merak edip yukarıdaki linke basanlar gülüyor olmalı. Okumaya üşenenler için tekrarlayalım. Bir kere iki cümle Doğan’ın konuşmasının yine iki farklı yerinden. “Ferşat’ın babası mevzusu” 70-80 yıllık bir mevzu. Karadenizli zekî hocanın işleri. Eee örgüt lideri 70 yaşında, örgütün tabancası 100 yaşında olunca, eylem çağrısı da 80 yıllık oluyor. “Serbesttir ne yaparsan yap” ise bir Laz’ı serbest bıraksan neler yapabileceği üzerine bir Rizeli olarak okuyunca memnun olduğum bir bahiste geçiyor."

MİT BELGESİNDEN İZ YOK

2010'daki Tahşiye operasyonu sonrası hazırlanan iddianamede MİT ve Tahşiye ismiyle ilgili çarpıcı bir detayı yazar Yıldıray Oğur böyle anlatıyor:

"İlk cümle: “El Kaide uzantılı olmakla suçlanan…” Duralım. İnsaf, savcı bile öyle demiyor.
Devam: “…Tahşiyeciler ilk önce MİT tarafından fark edildi. 2004′ten itibaren takibe alındı. Üstelik gruba Tahşiyeciler adını MİT verdi.”

MİT belgesinden iz yok. 2010′da elinde kamayla hançerle silahlı terör örgütü iddianamesi hazırlayan polis, savcı bile o MİT belgesini görmemiş olacak ki iddianamede tek atıf yok.
Neyse, yine hüsn-ü zannımızı koruyalım, diyelim ki bunlar doğru. Tahşiyeciler adını MİT koydu. 2004′ten beri takipteydi. MİT’in işi buydu zaten, cami cemaatini takip etmek."