BIST 8.972
DOLAR 32,33
EURO 35,04
ALTIN 2.282,26

Referandum notları ve köşe yazarları ne de(di)mişti?!..

Aynı mahalle yazarlarından, kavgaya devam…

İLK SÖZ: İnsanlar “tahammül ve sabır duygusu” ile ruhlarını ve  bedenlerini” güçlendirerek: mevkilerini”  sağlamlaştırırlar?...

Genel görüşe göre, referandumda; “Türkiye” ve  “istikrar” kıl payı kazandı…Artık; ayrıştırıcı, aşağılatıcı, yukardan bakıcı, ötekileştirici bir dil istenmiyor. Enerjimizin; sinerjiye dönüşmesi isteniyor… Ama; köşe yazarları arasında –özellikle muhafazakar kesim-  çirkin mücadele, çirkin dil devam edecek gözüküyor. Ekranlara oynamak/kızarmak, sanki  referandum kendileri sayesinde kazanılmış gibi; bağırmak, tehdit etmek, aşağılamak, kişinin gelmeyeceği bilinerek ekrana çağırmak/hodri meydan demek  v.b. devam ediyor. Karşı karşıya gelmiyor, sosyal medyanın gizliliğinde kahraman olmaya çalışılıyor. Yenişafak yazarı H.Karaman, bir lütuf gibi; “Hayır diyenlere de tahammül edeceğiz” demişti…Yeni Akit gazetesinin Haber Müdürü M. Alan, referandum sonuçlarının ilan edilmesinden sonra tweet attı; "Eski Türkiye'nin cenazesi 17 Nisan Pazartesi günü Anıtkabir'de kılınacak cenaze namazına müteakip Buckingham Sarayı aile kabristanında toprağa verilecektir." Sanki; ekranda kim bağırırsa/posta koyarsa  o kazanıyor...

Zaten AK Parti için çalışan/yazan yok gibi, hepsi Erdoğan sevdalısı ve onun adına konuşuyorlar… Ama; Erdoğan’a, AK Parti’ye ve  topluma zarar verdiklerini görmeleri  ya da birilerinin söylemesi gerek…

Ayrıca, daha  öncede yazmıştım; MV’nin basında köşe yazısı yazmalarını, köşe yazarlarının -aynı şeyleri dile getirdiği- tartışma  programlarında görünmesinden rahatsızlık duyulduğunu/insanları yorduğunu ve izlenmediğini, aynı görüşte köşe yazarlarının olduğu programlardan reyting çıkmadığını/çıkamayacağını iletişim Dr. olarak  bir kez daha belirtmek istiyorum...

Yeni Akit köşe yazarı A.Dilipak uyarmış: “…Allah aşkına önce şu içimizdeki yağmacıları, menfaatperestleri uzaklaştıralım aramızdan..Sahi sizin bakanlarınız, milletvekilleriniz, belediye başkanlarınız nerede idi bu süreçte.  Sırça köşkte siyaseti taşeronlara ihale ederek, pankart, afiş, broşürle görevlerini yaptıklarını mı sanıyorlar. Elleri ayakları boş değildi ama yaptıkları bir iş de yoktu. Sırça köşklerinde oturup beklediler.. Çünkü Tayyib bey giderse, gelecek olanlara “biz sizdendik, mecbur kaldık” demek için bir bahane bulmaları gerekti.Kimi siyasileriniz çıkıp açık açık Hayır’a çalıştı yahu! Nerden buldunuz bu adamları. Bu üniversitelere kim yerleştirdi bu adamları….”

Yeni Şafak köşe yazarı S.Tuna’da AK Parti’de –isim vermeden genelleme yapmış, böyle olmuyor, kim bunlar?- temizlik istemiş: “….Biliyorum, sancınız büyük. Çünkü Sayın Erdoğan, partili cumhurbaşkanı olarak AK Parti'nin başına geçecek. Haliyle…Halka yukardan bakan, ekabir, burnundan kıl aldırmayan, “halka hizmet hakka hizmet” şiarını unutup cebini dolduran belediye başkanları, genel sekreterler, sureti haktan görünüp sinsi sinsi “hayır”a çalışan kriptolar, gırtlağına kadar FETÖ'ye batmış gevşek ve“endişeli” AKP'liler, mirasyediler gibi ense yapıp yatan parti teşkilatları, ve tuzu kurular, ve fırıldaklar, ve bilumum Asumanlar için artık hesap verme zamanı gelmiştir.İtilen kakılan AK Partili garibanları, ve tankların önüne yatan kahramanları daha fazla istismar etmenize fırsat verilmeyecektir. Antiemperyalist çizgide buluşan Türk Kürt ittifakını da çatallı dillerinizle bölemeyeceksiniz.“Kalbim evet, aklım hayır diyor” şeklindeki kurnazlıklarınıza benzer şekilde, “MHP'den az oy geldi” yollu fitne çıkarma çabalarınız da işe yaramayacaktır.Tam aksine, birlik ve bütünlük daha da genişleyecektir…Müstevliler endişeli olmakta haklıdırlar.Yeniden Büyük Türkiye için…Lider Ülke için…Büyük yürüyüş başlamıştır.Mübarek olsun.”

Başbakan, referandum sonrası eski haline döndü; birleştirici, kaynaştırıcı,sakin v.b. söylemlere devam ediyor.

D.Bahçeli ise,  Başbakan’ın aksine çok sinirli, ilk grup konuşmasında (18.04.2017)kullandığı kelimeler pes dedirtiyor; “kokuşmuşlar, bereketsizler, kudurmuşlar, haçlı artıkları, şuurları kapanan-basiretleri bağlananlar, köksüz kimliksiz kişiliksiz gazeteci kılıklı provokatörler, bre ahlaksız bre kemiksiz, ya zekaları kurumuş ya da iradeleri körleşmiş, kafa var almıyor sanırsınız bidon,  hasetlik ve müfteri hastalığıyla eninde sonunda rezil olmaktan kurtulamayacaklar”

CHP’de de durum aynı…Referandumda toplumu rahatsız eden MV söylemleri oyları etkiledi, ama rahatsızlık veren tweetler atılmaya devam ediliyor; CHP MV, G. B. Toker tweetinde; 'Hayır' oyu verenler, namuslu ve cesur ya…'  yazarak 'Evet' oyu verenlere hakaret etmiş. Kılıçdaroğlu’nun sakin mesajlarına rağmen, bazı CHP MV’leri halkı sokağa çağırıyor, tencere-tava çaldırıyor... Oysa; YSK’ya, mahkemelere gerekli başvurular yapılmış, sonuçlar beklenmeli…YSK kararları kesin, AYM’ye götürülemiyor. Gereksiz yere insanları sokağa sürmek kimseye kazandırmaz…S.S.Böke, yine kaşları çatık; “gerekirse sine-i millete döneriz” diyerek  işi yanlış yere sevk etmek isterken, MV L.Gök, hemen açıklama yaptı ve “bu teklif partimizde kabul görmedi” dedi. YSK açıklama yaptı ve referandumun iptali istemini reddetti. Şimdi; hırçınlaşmadan, referandumdaki sakin politikanın getirdiği oyları kaçırmadan, 2019 hedef alınmalı, zaman çabuk geçiyor..Lütfen; sağduyu, sağduyu, sağduyu…..

Aklıselim yazı –maalesef çok az-  Habertürk köşe yazarı N.B.Karaca’dan geldi;

“Millet burun farkıyla “Evet dedi. Evet dedi, lakin ucuna bir ama” ekledi. “Evet lehine de, “Hayır lehine de görkemli bir zafer yok. İyi tarafı şu ki, her iki taraf için ağır bir yenilgi de yok. Hezimete uğrayan anket şirketleri….. Kürtler, beklendiği oranda Hayır” demedi, beklenmedik oranda Evet” dedi. Ortaya çıkan “Evet” oranı, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapan oy oranını andırmakta. Bu evet, Erdoğan’ın oyundan ibaret…..Ancak bir yarış oldu, sonuçlar sayıldı ve maçı “Evet” aldı. Az farkla kazanmış olması, kazanmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak az farkla çıkan bu “Evet”, iktidarı bu sonucun ardındaki mesajı okumaya da icbar ediyor. Mevcut modelin, hayli geniş olduğu görülen “Hayır” kampını da müsterih kılacak düzenlemelerle ilerlemesi, bir seçenek değil artık, zorunluluk….”

Milliyet köşe yazarı M.Tezkan, bize göre oturdukları yerden araştırma  yayınlayan sosyologlara- ve -sadece sonuca odaklı- araştırmacılara seslenmiş:

“…Al sana konu..

Harran neden evet dedi.. Defne neden hayır dedi..

Harran’daki insanların hayat tarzıyla Defne’dekilerin hayat tarzı arasında fark var mı?

Varsa sandığa yansıyan bu fark mı?

Yoksa bu devasa farkın anlamı ne?..”

YENİ YUNUS’LAR YETİŞİR Mİ?!..

Yenişafak köşe yazarı Y.Kaplan referandum öncesi son yazısında bir sonuca gitmiş; “…Hedefimiz şu olmalı sonraki süreçte: Ne yapıp edip 10 yılda 100 yılın  tohumlarını ekmek ve yeniden Gazâlî'ler, Yunus'lar, Mevlânâ'lar, Sinan'lar, Itrî'ler yetiştirecek uzun ve zorlu bir yeniden-inşa yolculuğuna başlamak...”

Yetişmedi mi? Sanat/kültür/edebiyat alanında iyi isimler yok mu? O zaman, son 15 yılda neden yetiştirilmedi? Üniversiteler mi kurulamadı? Kurumlar mı yoktu? Engel neydi de, şimdi gelecek 10 yılda diyor?…Gerçekten; bu şartlarda Yunus’lar…yetiştirilebilir mi? Y.Kaplan, referandum sonrası yazısında ise -3 yıl önce yazdığı yazı- “Erdoğan’a 20 öneri” sıralamış..

SİDİKLİ  İKTİDAR ALANI AÇMAYA ÇALIŞANLAR!..

 Yenişafak köşe yazarı İ.Kılıçarslan, referandum öncesi son yazısında, birilerine çok kızmış…Hep ima! Kim bunlar? Kim anlamayanlar? Daha öncede yazmıştım; Son zamanlarda köşelerinde,Erdoğan’ın yanında gözüküp,  diğer yazarları/arkadaşlarını, seçilmiş  siyasetçileri  sürekli eleştirme, ağır/argo  sözler söyleme moda oldu…Ümidimiz yok, ama, referandum sonrası ortalığın sakinleşmesini diliyoruz…

 “….4 yıl önce Fethullah'a şiirler düzen, 3 yıl önce devlete katil diyen, şimdilerde de bana ve benim durumumdaki pek çok insana 'gizli hayırcı' falan diyerek o istedikleri sidikli iktidar alanını açmaya çalışanlar bilsin ki Türkiye onlardan büyüktür. Biz, Türkiye'nin onlardan büyük olduğunu bilerek; onlara rağmen değil, onlarla birlikte gideceğiz sandığa. O eşsiz yetim şarkı sürsün diye. Efendim, 'anlamadılar ne dediğini abi?' mi dediniz. Anlarlar anlarlar. Merak etmeyin. Daha da anlamadılarsa şunu diyeyim: 'Evet ulan!' Ne diyordu Süleyman Çobanoğlu: 'Bilmem Şili'de devrim – generaller gecesi / uğul uğul konuşan yavşaklardan haz etmem / sigortalı bir iştir başladım hem vatandır / zurnanın son deliği varsın olsun ar etmem'.”

BAZI  AKADEMİSYENLER!..

Yenişafak köşe yazarı F.Beser, bir babanın  mektubu  üzerine; “Beni çok üzen bir mektubu, belki katkınız olur diye sizinle paylaşmak istiyorum.“Hocam; ben … Teknik Üniversitesinde idari personel olarak çalışıyorum. Üniversitede okuyan bir oğlum var. Öğrenciliğinin bir döneminde çeşitli vakıf evlerinde kaldı, bu arada … Hocanın derslerine katıldı. Okumayı seven hem İslami hem ilmi bilgisi yüksek bir genç. İki ay öncesine kadar her şeyin normal olduğunu sanırken, bize artık ateist olduğunu söyledi. Anne ve Baba olarak yıkıldık ancak elimizden bir şey gelmiyor. Bu hususta bize yardımcı olmanızı istirham ediyorum. Anladım ki iman olmayınca sağlığın da bir değeri yokmuş” bazı akademisyenleri suçlamış; “…bırakın Sünneti ve fıkhı, Kuranıkerim'i bile baştan sona tutarsız ve çelişkilerle dolu ve yarısından çoğu bugün uygulanamaz eskimiş bir kitap gibi takdim ediyor.” demiş.

Bir akademisyen olarak derslerde siyaset yapmak, öğrencileri yönlendirmek yasaktır ve etiklik ihlalidir. Akademisyen, sadece alanı ile ilgili bilgileri/hatıraları/yaşanmış olayları öğrencilere vermekle yükümlüdür. Bu gibi konularda öğrenciler, idarecilere gerekli şikayetleri yapıyorlar, ama idareciler konulara sağır olmayı seçiyorlar. Oysa; disiplin yönetmelikleri, bu gibi durumlarda akademisyene her türlü soruşturma açmayı ve ceza vermeyi emrediyor. İdarecilik; duymama, sorunları sümen altı etme, toplantıları terk etme, yan gelip yatma yerleri değildir. Ülkemizin çektiği sıkıntıların başında; disiplinsizlik ve  görevi kullanmama yatmaktadır. Eeeee, sorumlu kim o zaman?...

 “…Allah'ın (cc) “ey müminler, takva ile kendinizi koruyun ve dürüst insanlarla beraber olun” emrine uyarak böyle dürüst mektepler, arkadaş grupları bulamamak, yalnızlığı ve yine modernizmin bir hastalığı olan bireyselliği tercih etmek de bunun bir başka sebebi. İnsanın kötülüğe en yakın olduğu an, tek başına kaldığı andır. Bu arada daha önce açıklamaya çalıştığımız cemaat, fırka ve mektep ayırımını da yeniden ve iyi anlamak gerek. Bir başka sebep, bazı köksüz (bu anlamda kopuk da diyebilirsiniz) akademisyenlerin Batı kalıplarıyla İslam'ı şekillendirme, beşeri ilahlaştıran Hümanizmin metotlarıyla Kuranıkerim'i anlama denemeleri, müminlerin bile kafalarını karıştırmaya yetiyor. Müsteşrikler inancımızı bizimkiler kadar sarsamadılar. Çünkü biz onları zaten kötü niyetli olarak tanıyoruz. Ama bizim bazı hocalarımızın; bırakın Sünneti ve fıkhı, Kuranıkerim'i bile baştan sona tutarsız ve çelişkilerle dolu ve yarısından çoğu bugün uygulanamaz eskimiş bir kitap gibi takdim ediyor olmaları, din ve iman konusunda bilgisi yeterli olmayan gençlerin akidelerini bozdu, kafalarını allak bullak etti. Her şeyden şüphe eder hale geldiler. Ama bu hocalar, Kuranıkerim ifadesiyle 'yine de zannediyorlar ki, güzel şeyler yapıyorlar'.Anlaşılan bu durum biraz daha sürecek. On dokuzuncu asrın başlarında 'artık din öldü' denirken, yeniden canlandığı gibi, biz de önce kendimizi düzelteceğiz ve Allah nurunu yeniden tamamlayacak. Tesellimiz bu.”

SON DAKİKA: Bizler; sevgi, paylaşım, saygı ve üretime, ülkemizin değerlerine önem veren Müzik STK’ları ve Ses Sanatçılarımız ile birlikte,  baharın güzelliklerini müzikle yaşamak, “Çölleşen ruhumuzu müzikle yeşertmek için”, sizlere 24.İstanbul Türk Müziği  Festivali’ni hazırladık… Paylaşan sitelere/dostlara  teşekkür ederiz…Önümüzdeki günlerde zengin programımızı sunacak ve sizlere büyük Yunus gibi; “Gelin bir olalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyeceğiz...Siyasilerimizi, köşe yazarlarımızı, sanatçılarımızı, akademisyenlerimizi birlikte olmaya çağırıyoruz… 

Gelecek yazı: Müzik üniversitesi rektörü olmak için değil, sağlıklı bir yapı kurulması için çalışılmalı!...