BIST 9.717
DOLAR 32,48
EURO 34,95
ALTIN 2.437,25
HABER /  POLİTİKA  /  HDP

Polislerin cenazesine gitmek isterdim!

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ateşkes sürecinin detaylarını anlattı ve polislerin şehit edilmesiyle ilgili ilk kez konuştu.

Abone ol

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK'nın katlettiği polislerle ilgili olarak 'O polislerin kardeşleri kardeşlerim, çocukları çocuklarım gibidir. Kandil ile bizim barış sürecini yürütmeyle ilgili farklı tarzlarımız olabilir." dedi

"Provokasyon olmayacağını bilsem o polislerin cenazesine gitmek, annelerinin elini öpmek isterdim" diyen Demirtaş, çözüm sürecine ve Dolmabahçe mutabakatına ilişkin çok önemli detaylar anlattı.

Radikal'den Ezgi Başaran'a konuşan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, gündeme dair çok önemli açıklamalarda bulundu, işte o röportaj...


201507280203_ezgiii.jpg
Diyarbakır ve Adıyaman’daki polisler niye öldürüldü?

-Savaşın ve çatışmanın bizim gibi sivillerin anlayamayacağı bir iç mantığı vardır. Biz savaşın bize acı ve anlamsız gelen iç mantığına müdahale edemezsek ölümleri de engelleyemeyiz. Sivil siyasetle uğraşan bir insan olarak niye öldürüldü sorusunu cevaplandıramam. Öldürülmemeleri lazımdı. Hiç kimsenin ölmemesi lazım. Bizim iç mantığımızda sivil siyaset dünyamızda böyle birşeyi açıklayamazsınız ki. Gerekçesini bulamam.

Ne diyeceğiz öyleyse anlayamıyoruz mu diyeceğiz?

-Hayır anlayamıyoruz demiyorum. Savaş mantığı içerisinde devletin yaptığının da PKK’nin yaptığının da bir tutarlılığı var. Bize anlamsız geliyor. Ama o realiteyi düşünmemiz gerekir.

Diyarbakır’daki polisler öldürülmeden önce henüz Kandil bombalanmamıştı…

-Yani hiç bir şekilde kabul etmediğimizi ifade ettim. Ben başsağlığı diledim, orada öldürülen polislerin bu halkın yoksul evlatları olduğunu dile getirdim. Bu konuda tereddüt göstermeyiz. Hangi ölüm karşısında biz Bülent Arınç gibi davranabiliriz ki? Bizim için öldürülen kişinin giydiği üniformanın, taşıdığı siyasi kimliğin hiç bir anlamı yok. Önce ortadaki cenazeye hep birlikte sahip çıkarız. Ben provakasyon olmayacağından emin olsam, o polisin cenazesine giderdim mesela. Ailesine giderdim, o insanların ailesinin elini öperdim. Yani benim annemden nasıl bir farkı var ki onların? Tabloya bakın, görüntülere bakın… Aynıdır. Onların kardeşleri benim kardeşlerim gibidir. Çocukları çocuklarım gibidir. Nasıl ayrıştırabilirsin ki bu toprağın insanlarını… Fakat bunu durdurmanın yolu kınamak, lanetlemek sonra da yerine oturmak falan değildir. Ciddi bir müzakeredir tek yol. Başka türlü bitmiyor bu iş. Tekrar tekrar yaşıyoruz bu acıları. Boğuluyoruz.

GÖNÜL ALMA POLİTİKASI DEĞİL

-Bizim barış politikamız gönül alma değil sonuç alma odaklı. Halkı aldatmadık, öyle bir niyetimiz de yok. Şirin mesajlar verip arkadan da başka işler yapmak istemiyoruz. Yapmadık, yapmayacağız. Kalıcı ve etkili olmak istiyoruz. Bunun da yolu çatışan tarafları uzlaştırmak, masaya oturtabilmekten geçer. Kamuoyu HDP’den bir barış rolü oynaması beklentisi içerisindeyse bizim bu pozisyonumuzu iyi anlaması gerekiyor. Bu pozisyon herkes için değerli bir pozisyondur. Şu anda yer yüzünde Ankara-Kandil ve İmralı ile görüşebilen tek siyasi parti biziz. Türkiye kamuoyu HDP’nin bu rolünün ne kadar işlevsel olduğunu görebilmeli. Biz pratik bir iş yapıyoruz. Yoksa sabah öğlen akşam herkesin istediği açıklamaları HDP yapsa, hiç bir pratik sonuç alamayacağız. Ölümleri durdurabilecek işler yapmak istiyoruz. Dağdakinin annesi de bizden bunu istiyor, askerdekinin annesi de.

KÜRT ANNESİ DE ANKARA’YLA GÖRÜŞ BOMBALAMASINLAR DİYOR

-HDP şu anda kime gidip ne söyleyecek? Peki biz Kandil’e gidelim, ne diyeceğiz? Teslim olun mu diyeceğiz? ‘Silah bırakın, artık sivil siyaset dönemi’ gibi Öcalan’ın dediği türden birşey bekleniyor olabilir mi? Öcalan ben böyle bir çağrıyı yapmaya hazırım dedi zaten. Görüşmeyi yarım bırakan hükümettir. Müzakere mukabilinde bunlar olacaktı. Bu konularda uzlaşılmıştı, neden vazgeçildi diyorum. Nedir oradaki tehlike? Dolmabahçe niye yanlıştır? Orada gayri meşru, ahlaksız bir iş yoktu. İhale pazarlığı yapmadık biz. Toplumun barışı için kutsal bir iş yaptık. Niye sahip çıkmadılar. O fotoğrafta bulunan bakanlar bile sahip çıkmadı. Neden? Bir tek Bülent Arınç çıktı ve ‘Dolmabahçe mutabakatından Cumhurbaşkanı’nın haberi vardır ve biz izleme heyetini olumlu buluyoruz’ dedi. Arkasından üstüne Ankara Büyükşehir Belediye başkanını saldılar ve ‘Konuşanın sonu bu olur’ mesajını verdiler. Ve herkes sustu. Böyle bir durum varken biz HDP olarak nasıl ilerleyebiliriz? Silah bizde değil, bizim kontrolümüzde de değil.

İnorganik bağınız olduğunu söylüyor ya Cumhurbaşkanı…

-Neyi kastediyor bilmiyorum. Biz ayrı bir örgütüz, PKK ayrı bir örgüt. Bizim PKK ile ne ast üst ilişkimiz vardır ne de ortak hareket etme gibi bir ilişkimiz vardır. Biz çözüm sürecinde kolaylaştırıcı olduk, zaman zaman ara bulucu olduk, zaman zaman kriz çözücü olduk.

Sizin HDP olarak planınız nedir şu anda?

-Savaşın faturasını bütün Türkiye ödüyor, ölen hangi taraftan olursa olsun. Çatışan taraflara acilen dur çağrısı yapmamız lazım. İki tarafı da zorlamak istiyoruz. Çünkü barış hakkı bir insan hakkıdır. Medya savaş ayarlarına dönmemelidir. Eksiklerimizi eleştirsinler ama barış dilinden vazgeçmesinler. Bizim açıklamalarımızı PKK’yi korumak, hükümete vurmak şeklinde yorumlamamak lazım. Bizim desteğe ihtiyacımız var. AKP içinde bir çok kişinin de barışı çok istediğini biliyoruz. Onlar da sesini çıkarsın.

PKK EYLEMİ DURMALI AMA...
-Gayet makul ve doğrudur. Elbette biz bunu düzeltmek için uğraşmak zorundayız. PKK’nin eylemleri durmalı. Devletin operasyonları durmalı. Bir Kürt annesi de bize barış için oy verdi. O da bana şunu soracaktır: Biz sana oy verdik, benim çocuğum dağda, gece yarısı onun tepesine bomba yağdırılmasın, sen Ankara’yla konuşabiliyorsun. Git düzelt. O da haklı mı? Haklı.

ÇÖZÜM SÜRECİ VE PKK'NIN ÇEKİLMESİ

-Benim de katıldığım İmralı görüşmelerinin ilk zamanlarında Öcalan geri çekilmenin çok hızlı olması gerektiğini düşünüyordu. ‘Bu iş gecikmemeli, devletle anlaştık ve çekilme için gerekli yasayı çıkaracaklar… Biz de çekilmeyi hızla gerçekleştirmeliyiz ki provokasyonlar yaşanmasın.’ Böyle diyordu. ‘Biz devlet heyetiyle anlaştık, yasa çıktı çıkacak’ diye ifade ediyordu.

O YASADA NE VARDI?

-Şöyle anlatayım… Dağlarda silahlı insanlar var değil mi… Çekilme demek bu insanların şehirlerden, köylerden, kasabalardan geçerek bir yere ulaşması demek. Peki bu kişileri gören güvenlik güçleri ne yapacak? Hakim, savcı, kaymakam, vali ne yapacak? Kafasını öte yana mı çevirecek, çevirmezse ne olacak? Çevirirse yarın bir gün önünden silahlı insanlar geçti sen niye müdahale etmedin demezler mi? İşte tüm bu nedenlerden çekilmenin bir yasası olmalı idi. Ve devlet bu yasayı çıkaracağına söz verdi.

DEVLET ÖCALAN'A MI SÖZ VERDİ?

-Evet. Biz de İmralı’dan döndükten sonra devlet heyetiyle bir toplantı yaptık. ‘Siz İmralı’da böyle bir çekilme yasası çıkaracağınızla ilgili mutabakata varmışsınız’ dedik, ‘Doğrudur’ dediler. Bunun üzerine gittik, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştük. Sadullah Bey dedi ki, ‘Şu anda yan odada hukukçu arkadaşlarımız bu yasa üzerinde çalışıyor.’

Ben de ‘Bizim hukukçlarımız da çalışıyor, ortaya çıkan metinleri parlamentoya geri çekilme yasası olarak sunalım’ dedim. Bakın, Abdullah Öcalan o dönemde bu silahlı çekilmenin illa Kandil’e çekilmesi konusunda da diretmemişti. Türkiye sınırları içinde bir yerde de tüm grupların toplanabileceğini söylemişti. Çünkü zaten şöyle kurgulamıştı: O sırada başka bir yasa daha çıkacak ve dağdakiler de inecek.

SADULLAH ERGİN ÇOK UĞRAŞTI AMA YASA ÇIKMADI

-İşte bütün detayları paylaşıyorum ki halkımız bilsin. Bakan Ergin’le konuşmamızdan sonra Kandil’e gittik ve hem Bakanlık hem biz çalışıyoruz, yasa çıkacak dedik. Bunun üzerine Murat Karayılan çıkıp ‘Biz geri çekilme kararı verdik, yasa çıkar çıkmaz geri çekilmeyi başlatacağız ve en hızlı çekilde sonlandıracağız.’ Sonraki süreçte yasanın çıkması için biz de Adalet Bakanı Sadullah Ergin de çok uğraştı fakat iş geldi dönemin Başbakanı Erdoğan da tıkandı. Yasa masa yok dedi Erdoğan. Bunun üzerine kriz çıktı. Biz tekrar Kandil’e gittik, devlet heyeti de İmralı’ya.

Sayın Öcalan yasa olmadan çekilmenin risklerini anlattı ama sonra anladık ki bu yasa çıkmayacak. Bunun üzerine bir sonraki görüşmede Abdullah Öcalan ‘Bu yasanın önemini kavratamadık oysa söz vermişlerdi. Ben yine de geri çekilme olsun istiyorum’ dedi. Sonra Erdoğan silahlarını gömerek çekilsinler dedi. Ama yasa yok birşey yok, kim nereye silahları gömecek, nasıl gömecek? Bu krizle de birlikte geri çekilme 45 gün uzadı. Oysa anlaşma gereği yasa hemen çıkacak, çekilmenin tamamı 45 gün içerisinde tamamlanacaktı.

CEHENNEMİN DİBİNE KADAR YOLLARI VAR

-Kandil çok riskli bulmasına rağmen Öcalan’ın yine de başlayın sözleriyle çekilmeye başladı. Türkiye’deki tüm güçlerin toplanıp çekilmesiyle ilgili bir takvim öngörmüşlerdi. Üç ay kadar bir süre hesaplamışlardı. Biz bu takvimi hükümete ilettik, hükümet de memnuniyet duyduğunu açıkladı. Çekilmenin başlamasının üzerinden birkaç gün geçmişti ki hükümet sözcüsü Bülent Arınç bir basın toplantısında bir soru üzerine ‘Cehennemin dibine kadar yolları var, buyursunlar istedikleri yere çekilsinler’ dedi. Bu açıklama Kandil’de şok etkisi yarattı. O zamanlar ben de gidip geldiğim için bizzat şahit oldum.

KANDİL ŞOK OLDU

-Samimiyetimle söylüyorum şok oldular. Çünkü ortada yasa yokken, sadece Öcalan’ın ‘Biz yine de çekileceğiz, hemen sonrasında da çözüm olacak’ sözüne güvenerek çekilmeye başlamışlardı. Zaten çok tedirgin ve güvensizdiler. Bu açıklamaya çok sert tepki göstermelerine karşın süreci durdurmadılar. Fakat sonrasında Kandil ve bölge ziyaretlerimizde hep şunlar konuşuldu: ‘Bizim boşalttığımız gerilla alanlarına hızla kalekollar yapılmaya başlandı. Madem çözüm olacak, madem biz dağdan iniyoruz, bu dağların başına kalekollara ne lüzum var…’

ÇEKİLME YASASI ÇIKSAYDI NE OLURDU?

-Ne diyordu biliyor musunuz Sayın Öcalan? ‘Ben kamyonlarla, otobüslerle gerillalar çok hızlı biçimde bir yere taşınacak ve biz bir an önce müzakereye başlayacağız.’ Hep böyle hayal ediyordu. O yüzden ‘Murat Karayılan bana bu iş 3 ay sürer dediğinde ben kızıyordum, çok hızlı olması lazım bu işin çünkü devletle böyle konuştuk’ diyordu. Eğer hükümet vermiş olduğu sözü tutsaydı, otobüsle kamyonla PKK gerillaları çekilmeyi yapsaydılar, çekilme bitmiş, büyük ihtimalle silahsızlanma dönemi başlamış olacaktı. Yasayı çıkarmayan bellidir.

DOLMABAHÇE'DE NEYİN MUTABAKATI YAPILDI?

-Şimdi gelelim o noktaya… O mutabakat için buluşuldu, herşey hazırlandı çünkü aslında çekilmenin büyük bir kısmı tamamlanmıştı. Yoksa mümkün mü? Çok az bir PKK’li grup Türkiye içinde kalmıştı. Hükümet bunu çok iyi biliyor, çekilmenin büyük kısmı tamamlandığı için geri kalanları problem etmedi. Ve görüşmelere devam edildi. Hükümet o noktada çekilme yüzde yüz tamamlanıncaya kadar görüşmem demedi. İmralı’ya gidip gelindi.

-Şöyle sözler verildi İmralı’da: Geniş heyetler, gazeteciler, başka siyasetçiler hatta Kandil’den temsilciler gelecek Öcalan ile görüşmeye.

-Bu arada İmralı’da konuştuğumuz herşeyi biz Ankara’ya gelip teyit ettik hep. ‘Böyle konuşmuşsunuz, biz bunları tutanağa yazdık, bu tutanaklar Kandil’e de gidiyor, Kandil bu konuda uzlaşma sağladığınızı kabul edecek, teyit ediyor musunuz’ dedik. ‘Evet ediyoruz’ dediler. Hem bakanlık hem de devlet heyeti.

DOLMABAHÇE’DEKİ OTURMA KRİZİNİ CUMHURBAŞKANI ÇÖZDÜ

-Doğrudur. MİT’in de içinde bulunduğu devlet heyeti biz mutabık kaldık ama siyasetçilerin kaygıları başka, ikna edemedik diyordu. Fakat biz İmralı’da Öcalan’ın uzlaştık dediği her konuyu sonrasında Ankara’da teyit ettik. Bunları da Kandil’e bildirdik. Ankara’ya, Kandil’e ve İmralı’ya güven vermek üzere çok gayret sarfetti HDP heyeti.

-Ben Kanada’dayken, Şubat’ın başı, İmralı heyetimiz telefonla aradı ve Öcalan ile anlaşılan metni hazırladıklarını, hükümete sunacaklarını söyledi. Bana da gönderdiler, uygundur dedim. Sonra bu metin hükümete gitti, onlar incelediler. Ve ‘kabul edilemez’ diyerek kendileri bir metin önerdi. Fakat onların gönderdiği metinde sadece hükümetin istekleri ve beklentileri vardı. Ve İmralı’da konuşulan metin değildi.

PKK UYMAYIZ DEDİ
-Çok farklıydı. Bizim hazırladığımız metin müzakere için gereken başlıkları da içeriyordu, silahsızlanma çağrısını da. Onlarınkinde ise sadece silahsızlanma çağrısı vardı. Müzakere filan yok. Aynen şunu söyledim: ‘Biz de PKK’nin silah bırakmasını arzuluyoruz. Fakat bu yöntemle olmaz. PKK’yi yada Öcalan’ı kandırarak olmasın. Güvensizlik oluşturmayalım. Çünkü metne karşılık alamazsak, Kandil bu nereden çıktı derse süreç tuzla buz olur.’ Bunun üstüne bizim heyetimizi hükümetin metnini iletmek üzere Kandil’e gönderdik. Siz bu metne olumlu cevap verecekseniz hemen açıklayalım dedik. Kandil de ‘Hayır İmralı’da konuşulan bu değil, tutanaklar bizde de var, böyle bir çağrı yapılırsa uymayız’ dedi. Heyetimiz tüm bunları hükümete iletti, ‘gelin herkesin kabul edebileceği bir metin hazırlayalım’ dedik. Bunun üstüne devletin heyetiyle bizim heyetimiz birlikte İmralı’ya gitti. İki metni de gösterdik. Bunun üstüne Öcalan 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de açıklanan mutabakat metnini önerdi. Bunun üzerine hükümet yetkilileri Cumhurbaşkanı ile görüştü.

CUMHURBAŞKANI ONAYI ALINDI

-Metin budur denildi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı alındı. Açıklamanın Dolmabahçe’de yapılması kararlaştırıldı vesaire. Tüm bunlar açıklamayı 22 gün geciktirdi. Çünkü o metin krizi o kadar sürdü. Şimdi Cumhurbaşkanı ya da Başbakan diyor ki, ‘Öcalan silah bırak çağrısı yaptı ama HDP buna engel oldu.’ Bu süreci referans alarak söylüyorlar o lafı.

PKK VE İMRALI’YI ALDATMAMIZ İSTENDİ

-Bizim onların metnini kabul etmememiz kısmını söylüyorlar. Halbuki o noktada aslında bizden Öcalan ve PKK’yi bir nevi aldatmamız istendi. Biz de, ‘Böyle yaparsak süreç çok yıpranır sil baştan başlamak gerekir’ dedik. Asıl AKP’yi öfkelendiren budur.

-Her adımda, -oturma düzeni dahil- her adımda Cumhurbaşkanı’ndan onay alındı. Oturma krizindeki son noktayı da sayın Cumhurbaşkanı koydu. O kadar sürecin içindeydi yani. Zaten ardından Cumhurbaşkanı’nın ilk tepkisi şu oldu: ‘Uzun süredir beklediğimiz bir açıklamadır. Gecikmiştir ama sevindiricidir.’ Yani ilk açıklaması ‘Doğru bulmuyorum’ şeklinde değildi. Bu gözden kaçıyor hep. İlk açıklamada beğenmediği şey benim yaptığım açıklama idi yoksa mutabakatla ilgili bir sıkıntı ifade etmemişti henüz. Fotoğraf yanlıştır yahut mutabakat yanlıştır demedi

ARADA NE OLDU?

-Bu ilk açıklama ile ‘Doğru bulmuyorum’ açıklaması arasında geçen süre zarfında AKP’nin oylarının artmadığını hatta düşürdüğünü ama HDP’nin oylarının arttığını gördü. Anket şirketleri böyle bir bilgi vermiş.

-Biz içeriden, AKP’nin içinden öğrendik. Cumhurbaşkanı aynen şunu demiş ‘Bize hiç bir faydası yoksa bu işe niye girdik.’ Ve homurdanmalar başladı AKP içinde ama Cumhurbaşkanı merkezli. Dışa çok yansımıyor ama bizim heyetlerimiz birbiriyle görüşüyor. Mutabakat başlayacak ardından silah bırakma kongresi yapılacak, şeklindeydi anlaşma. Onların beklentisi ise Kandil hemen kongreyi toplayacak ve silahsızlanma açıklaması yapacak şekline dönüştü.

Aslında neydi?

-İmralı’da büyük bir masa kurulacaktı. Bizim heyetimiz, devlet heyeti ve gözlemciler konuşup tartışacaktı, aynı gün Öcalan silah bırakın çağrısı yapacaktı. İmralı buna tamam demişti. ‘Siz gelin, masaya oturduğumuz gün ben bu çağrıyı yapacağım’ diye açıklamıştı. Anlaşma buydu. Ve Dolmabahçe mutabakatından hemen 1 hafta sonra olacaktı tüm bu iş. Biz İmralı’ya gitmek için, gözlemcilerin gitmesi için başvuruları yaptık fakat hükümet tarafından bize ‘Sorun var’ denmeye başladı. Ne sorunu var, kamuoyu önünde buluştuk, konuştuk, beklenti var. Ne oluyor? Sonra anladık ki Erdoğan demiş ki gözlemci heyet filan da olmaz. Halbuki isimler dahi netleşmişti. Zaten hemen sonrasında Cumhurbaşkanı sipariş bir soruya cevap olarak ‘Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmuyorum’ dedi.