BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 35,00
ALTIN 2.428,94

Orff-Schulwerk “temel görüşleri” üzerine…

“Türkiye'de müzik eğitimi alanında Orff Merkezi kuruluncaya kadar bu konuda bir literatür oluşmamış ve bilimsel metinlerin çevirileri yapılmamıştır.

“Türkiye'de müzik eğitimi alanında Orff-Schulwerk konusundaki çalışmalar on yıllardır sürmesine rağmen, Orff Merkezi kuruluncaya kadar bu konuda bir literatür oluşmamış ve bilimsel metinlerin çevirileri yapılmamıştır. Bazı araştırmacılar ve bu alanda akademik çalışma yapanlar kendi amaçları doğrultusunda konu kapsamındaki bazı metinleri Türkçeye çevirmiş veya bu işi çevirmenlere yaptırmışlardır. Bunun doğal sonucu olarak terminolojide bir karmaşa ortaya çıkmış, ortak kavramları içeren bütünsel bir dil meydana gelmemiştir.  "Schulwerk" sözünün içeriğini anlayabilmek için tarihsel, pedagojik gelişimi bilmek gerekir.”*

"Orff-Schulwerk tanımlaması ilk kez 1930 yılında Carl Orff ile Schott yayınevinin (Schott-Verlag) görüşmeleri sırasında ortaya çıkmıştır. Bu tanım Paul Hindemith'in op. 44 Schulwerk für Instrumentalzusammenspiel ile Elma ve Erich Doflein'in Geigenschulwerk yapıtlarının başlıklarına dayanır. Schulwerk belli becerileri öğrenmeye yarayan bir taslak / tasarım anlamını taşır." (Kugler: Zur Geschichte des Orff-Schulwerks; s. 64, 2003).*

                 “Orff-Schulwerk'in geliştirilmesi için yıllar içinde çeşitli ülkelerde birçok uzmanın yaptığı çalışmalarda bu fikirlerin ve modellerin yalnız erken eğitimde değil, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim sürecinde de kullanılabileceği ortaya çıkmıştır. Orff-   Schulwerk'in sosyal pedagojide ve terapide kullanımı özellikle önem kazanmıştır.” **
                "Orff-Schulwerk" kavramının yalnızca Türkçeye değil birçok başka dile de çevrilemediği görülmüştür. Bu nedenle Orff ve Keetmann'ın tüm pedagojik çalışması ve literatür (örn. beş ciltlik Orff-Schulwerk: Musik für Kinder") söz konusu olduğunda, tanım, Türkçeye çevrilmeden orijinal halinde kullanılmalıdır.”**

 

Orff-Schulwerk  Temel Görüşleri üzerine yorumlarım:

                   

 1/Dans ve müzik insanın bedensel, ruhsal ve zihinsel gücünün elementer biçimde dışa vurumudur.

AY: İlk insandan başlayarak, eski eserlerde/kalıntılarda yapılan araştırmalarla dans ortaya çıkmıştır. Halk oyunları ve dans; müzik, hareket (figür) ve ritmin birleşmesiyle ortaya çıkar. İnsanların yetenekleri ile etkileşimde bulunarak şekillendiği, boyutlandığı, kalıba sokulduğu ilkelerle; dansın ve halk oyunlarının kalıpları ortaya çıkar.  Elbette dans ve halk oyunları bir dışa vurumdur. İnsanın doğası gereği içinde bulunduğu ortamdan ve duygularından etkilenerek ortaya çıkardığı kültürel değerlerdir ve folklor (halkbilgisi) içinde önemli bir yer tutar.

 2/ Dil, dans ve müzik çocuğun birbirinden ayırmadığı hareket alanıdır.

AY: Çocuk; (ırkı, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun) ailesinden aldığı ilk özellik  olan dili (konuşma), dansı, (kendisini oyalamak için yapılan hareketler) ve yine en azından uyuması için söylenen ezgili ve sözlü ninnileri birleştirerek kendine bir hareket alanı sağlamaktadır.

 

3/ Başlangıçtan beri şarkıya çalgı eşlik eder.

AY: Her şarkıya bir çalgının eşlik etmesi kesin bir bulgu değildir. Çünkü, insanlar şarkı-türkü söyleyebilirler, oyun/dans oynayabilirler, ama bir çalgı çalmak hep zor gelmiştir. O nedenle yeteneğin birincisi bir şarkıyı/türküyü doğru söylemek, ikincisi ise bir çalgı çalmaktır. Yani, çalgı çalmak bir derece daha ileri yeteneği ifade eder. İnsanoğlunun sadece şarkı/türkü söylediği, ninnilere bir çalgının eşlik etmediği araştırmalarla sabittir. Ayrıca, aşık/ozanlarda dahi çalgı çalmayanların, ama son derece güzel ezgili şiir söyledikleri bilinmektedir.

 

4/ Kulaktan kulağa geçen veya nota yazımı yapılan müziği veya geleneksel dans formlarını uygularken yaratıcılık katılır.

AY: Burada ifade edilen -sanıyorum-, halktan alınan/derlenen malzemelerin (dans/şarkı/türkü/oyun) sahne sanatı olarak, sahneye aktarımında sahne sanatı kurallarının yani yeni yaratıcılıkların katılması anlatılmak istenmiştir. Bu sahne düzenlemesi, koreografi v.b.olabilir. Her kişi, aynı senaryoyu değişik bir mizansenle sahneye koyabilir. Başarı; o kişilerin yetenekleri ile doğru orantılıdır.

 

5/ Her insan kendini (duygularını) müzik ve hareketle ifade etme potansiyeline sahiptir. Folklor (halkbilim) içinde önemli bir yer tutar.

AY: Elbette her insan iyi veya kötü kendini ifade etme potansiyeline sahiptir. Güncel olaylarda dahi kendini savunamayan/ifade edemeyen çok kişiye rastlamak mümkündür. Müzik ve dans(oyun) bir sanat dalı olduğu için, içinde mutlak duygu ve yaratma/katılma  vardır. Bir şarkının/türkünün yanlış okunduğunu, solistin iyi bir sesi olup olmadığını doğru yorumlayan insanların, kendilerine gelince nasıl bir yeteneksizlik sergiledikleri  -konserlerde soliste eşlik sırasında- sıkça görülmektedir.

 

*http://www.orffmerkezi.org/orf_01orffnedir.htm
**http://www.onceokuloncesi.com/diger-muzik-etkinlikleri/orff-schulwerk-nedir-18657.html

 

BÜYÜK ÖDÜLLER VERİLDİ

 Sinema alanında Münir Özkul, edebiyat alanında Rasim Özdenören, müzik alanında Orhan Gencebay, Kültür Sanat Vefa Ödülü kapsamında Cemil Meriç, Geleneksel Sanatlar Alanı'nda Hattat Hüseyin Kutlu ve Mehmet Genç'e Cumhurbaşkanlığı Kültür-Sanat Büyük Ödülü verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “müzik alanındaki ödülün sahibi Orhan Gencebay'ın bir dönem çok avami olarak telakki edilen, bu şekilde gösterilen, itilen, kakılan, adeta boğulmaya, yok edilmeye çalışılan bir müzik türünün en özgün, en verimli ve en kıymetli temsilcisi olduğunu” söyledi.  

Gencebay'ın müziğinin köklerini, tınısını, ritmini, bu coğrafyadan aldığını, günlük hayattaki sevdaları, isyanları, üzüntüleri, beklentileri, hatta ümitleri konu edindiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Onun sevdasını da isyanını da doğru anlamayanlara inat milletimiz kendisine sahip çıkmış, sanatını bağrına basmıştır. 1970'lerin, 1980'lerin o sıkıntılı dönemlerinde takside, dolmuşta, kahvehanede, evde, günlük hayatımızın her safhasında Orhan Gencebay müziğiyle karşılaşmamız olağan bir durumdu. Geçmişte başkalarının yanında Orhan Gencebay'ı ve müziği eleştiren ama muhtemelen yalnız kaldığında yine onu dinleyenlerin olduğunu da biliyorum. 1990'lardan sonra biz bunu çok daha farklı yaşadık, hatta bazı özel yaşadıklarım var ki burada bunu söylemem yanlış olur, insanı hakikaten şaşırtıyordu. Çünkü bunlar sanata ve sanatçıya da değer vermeyi anlayamamış kadar ne yazık ki bir yanlışın içindeydiler. Bugün Sayın Gencebay'a verdiğimiz bu ödülün, kendisine geçmişte yapılan haksızlıkların da telafisi manasına geldiğine inanıyorum."

Ödül alanları gönülden kutlar, aramızda olmayanlara Allah’tan  rahmet dileriz.

 

Pan’dan yeni yayınlar…

Pan yayıncılık yine bir ilke imza atmış. Halkın gönlünde yer etmiş, ama çocuklar tarafından bilinmeyen/tanınmayan sanatçıları daha önce yayınlanmış kitaplardan yararlanarak “Biyografik Öyküler Dizisi” ile tanıtmak amaçlanmış. Aşık Veysel  “Uzun İnce Bir Yol” ve Cemal Reşit Rey “Kuğu Kuşunun Şarkısı  Aysel Gürmen; Tanburi Cemil Bey “Cemil’in Gizli Konserleri” Serhan Aytan” tarafından hazırlanmış ve Saadet Ceylan resimlemiş. Çocuklar için güzel ve anlamlı bir çalışma…

İkinci çalışma, Murat Derin’in kaleme aldığı; “İnci Çayırlı’nın Anıları/Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk” adlı 2. baskısı yapılan eser. Türk müziğinin geçmiş olaylarını değerli hocam İ.Çayırlı’nın ağzından  merak ediyorsanız mutlaka edinmelisiniz. Teşekkürler PAN…

               

REFERANDUM MU VAR?...

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, iktidar ve cumhurbaşkanının Putin üzerinden oy devşirmek istediğini öne sürerek, "Önümüzdeki süreçte başımıza gelecekleri söyleyeyim. Büyük ihtimal, Mayıs'ta Haziran'da referandum var" dedi.”(Basından)

Peki CHP ne yapıyor. Seçim bitti, ertesi gün kongre diye ayaklandılar ve bütün güçlerini boşa harcıyorlar. Ama, olacak gelişmeleri de öngörebiliyorlar…Bu da bir yetenek!...

 

DUAYENLER’ DE BOZULDU!...

“Türkiye tarihine ışık tutan ve “fotoğraf sanatının” duayenlerinden olan 87 yaşındaki fotoğraf sanatçısı Ara Güler, Tempo dergisine açıklamada bulunmuş; “Dünya değişti. Biz de değişiyoruz. Antibiyotik devri bile bitti. Ama şunu söyleyeyim; insanlar aptallaştı. Birkaç değerli profesör dışında üniversite dediğin aptallar yığınıdır. Gerisi b.ktur….Birey olmayı bırak, adam olmayı bilmiyoruz. İnsanları sevmek istiyorum ama pez….nkler sevilecek mahluklar değiller. Çok b.ktan herifler var aramızda. Yalnız tahsil olarak değil. Ruh olarak fena adamlar var. Bir an evvel ölmeyi, rahat etmeyi tavsiye ederim.”

Bu sözleri ilerlemiş yaşına vermek istiyoruz ama, olmamış, çirkin sözler. Bir duayenden beklenen; sakinlik, olgunluk ve güzel cümlelerle ders vermek olmalı…Ne oldu bu güzel Beyoğlu insanlarına. Rahmetli H.Pulur söylerdi: “Onlar atlara binip gittiler” diye…Öyle görünüyor…Yazık….