BIST 9.759
DOLAR 32,52
EURO 34,80
ALTIN 2.418,78

Operasyon ve tuzak korkusu

-Acaba PKK'nın eylemleri Türkiye'ye yönelik bir tuzak mı?

-Acaba Türkiye, Kuzey Irak'a harekata sevkedilirken bir bataklığa mı çekiliyor?

-Acaba PKK, Türkiye'ye meydan mı okuyor?

-Acaba Kuzey Irak'lı liderlerin sözleri, Türkiye'yi o bölgeye çekmek için bir kışkırtma amacı mı taşıyor?

Bu sorular, sınır ötesi harekatın değerlendirilmesi sırasında “risk unsuru” olarak gündeme geliyor. Ancak bu soruların ardından “riske rağmen tedbirleri alıp bazı şeyleri yapmak lazım” gibi bir kanaate ulaşmak yerine daha çok “En iyisi bu işe girişmemek” gibi sonuca varıldığı hissediliyor. Bu noktada kimi yorumcular, “Bu işte iktidara yönelik bir tuzak var” demeye getiriyor, kimisi ise “Türkiye'ye tuzak var” noktasına yöneliyor.

Doğrusu, “Türkiye'ye tuzak var” görüşünü yabana atmak mümkün değil. Bu coğrafyada Amerikan politikaları kuşku uyandırıyor, onlara yamanmaya çalışan Kuzey Irak duruşu ve bu iki cenahın örtülü ilişkisinde yaşayan PKK düşman rolü içinde hareket ediyor. Irak'ın bataklık haline geldiği bir gerçek. Orada Türkiye'nin büyük riskler içine girmesi ihtimali de yok değil.

Ama bunu söyleyip, PKK'nın son bir ay içinde 30'u bulan cinayetlerini görmezden gelmek ve hiçbir karşılık vermemek de izah edilemeyecek bir şey.

Diyelim PKK meydan okuyor. Ya da;

Diyelim PKK intihar saldırısında bulunuyor.

Türkiye, “Yahu, bunlar bizi üzerlerine çekiyorlar, bu işte bir tuzak var, içerde başımıza büyük işler gelir, bu belaya bulaşmayalım” diyebilir mi? Bunu derse, PKK'nın cinayet tutkusu daha çok depreşmez mi? bunu derse, Türkiye, “Daha çok dayak atılacak bir ülke” konumuna düşmez mi? Bunu derse, bir iktidar içerde nasıl bir tepki ile karşılaşır, ülkenin içi yangın yerine dönmez mi? Ve bunu derse, insanlar çocuklarını askere gönderir mi?

Bunu haysiyetli hiçbir ülke demez.

Türkiye de demez. Bunu dediği takdirde coğrafyada paspas haline geleceğini bilir.

Onun için, PKK'nın cinayetleri karşılığını bulacaktır.

Cinayetlere arka çıkanlar da Türkiye'nin tepkisini hak etmiş olarak belli bir tavra maruz kalacaklardır.

PKK'ya ve onun arkasında duranlara yönelik bir harekat, tabii ki körü körüne bir saldırı değildir. “Tuzak” ihtimallerini de gören ve onları de peşinen devre dışı bırakacak şekilde düzenlenen bir harekattan söz ediyoruz.

Bunu yaparken;

Belki de dikkat edilmesi gereken en önemli şey, 24 yıldan beri bu işin neden sona erdirilemediği hususudur. Bu meselenin hem siyasi kadrolar, hem güvenlik kadroları tarafından tahlil edilmiş ve gerekli sonuçların çıkarılmış olması, bu harekatın artık bitirici bir harekat olabilmesinin şartlarının hazırlanması lazımdır.

Sınır ötesi harekata yönelik en önemli sorun, “gidip bir şey yapamadan geri dönme” riskidir. Eski MİT Başkanı “Siz bomba atarken, PKK mağarada yerin 20 metre altında saz çalıyor” diyor. Yani dağları taşları bombalayıp, terör grubunu etkisiz kılamamak gibi bir sonuç hiç de sağlıklı olmayacaktır.

“Eğitimi yeterli olmayan” askerlere terörle mücadelede görev verildiği ve onun için kayıpların fazla olduğu görüşü, toplumun geniş kesimlerini etkiliyor. Terörle mücadelede çok daha eğitimli özel timlerin görev alması gereğini ifade etmek bir yana, halkta oluşan bu kuşkuları giderilmesi de bir görev haline gelmiştir.

Bu arada diplomatik girişimler asla ihmal edilmemedir. Dünyaya meydan okuyan bir Türkiye değil, ülkeye yönelik terörü yok etmek isteyen bir Türkiye imajı ısrarla korunmalıdır. Bu çerçevede Amerika'nın Irak'taki sorumlulukları sürekli gündeme getirilmeli ve bir yandan terörle mücadele için buralara geldiğini ifade eden, ama PKK'ya gelince yelkenleri suya indiren bir Amerika imajının, Türkiye'de gördüğü tepki Washington'a iletilmelidir.

Sınır ötesi harekatın sınırları gerçekten net olarak belirlenmeli ve taşınamayacak açılımlar yapılmamalıdır.

Halk psikolojisi dikkate alınmalı, söylemlerde etnik fay hatları asla kanatılmamalıdır...

Bana göre PKK'nın hareketi, bir meydan okumadan ziyade, bir süredir devam eden operasyonlar karşısında bir “intihar eylemi” anlamı taşıyor. Bunu yarınlarda şehirlerde de yapabilirler. Bunu önlemek de son derece zordur.

Ama bu eylemler bir bitiş paniğini de ortaya koyuyor.

Bir tuzak varsa bu, son birkaç yıldır bölgede gerçekleştirilen hizmetlerin, PKK'nın ve onunla paralel duran DTP'nin toplumsal zeminini yok etmesine karşılık, Ankara'yı toplum nazarında “hizmet getiren” olmaktan çıkarıp, savaşçı bir hüviyete sokmaktır. Açık ki, “hizmet getiren” bir Ankara karşısında, bölge insanı nezdinde “düşmanca” yorumlar etkili olmayacaktır. Onun için PKK olsa olsa, hizmeti ortadan kaldırıp, savaşı öne çıkarmaya çalışıyor olabilir. İşte bu noktada Ankara, yani hükümet, yani asker, “hizmet boyutu”nu asla ihmal etmeyen bir ilişki – politika sergilemeye itina etmelidir.

İnancım şudur:

Ne PKK Türkiye'yi dize getirebilir, ne Kuzey Irak ne Amerika... Yeter ki biz, içerde bu ülkenin her renkten insanı ile kalbi bir birlik içinde olalım. Ak Parti, bu konudaki hassasiyetini korur, askerle bu anlamda sağlıklı bir iletişimi mümkün kılarsa, Türkiye'nin terörle başa çıkmaması söz konu olamaz.