BIST 9.525
DOLAR 32,60
EURO 34,73
ALTIN 2.498,83
HABER /  POLİTİKA

Öcalan'dan BDP'ye Gezi Parkı fırçası!

"Gezi Parkı" olaylarını iyi okumak gerekir diyen Ahmet Türk, bu konuda Öcalan'dan eleştiri aldıklarını ifade etti.

Abone ol

DTK Genel Başkanı Ahmet Türk Radikal'e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gezi olaylarının Kürtler ve Türkler arasında bir bağ oluşturduğunu ifade eden Ahmet Türk, Abdullah Öcalan'dan 'Gezi' uyarısı aldıklarını açıkladı.

Türk, "Gezi'yi iyi okumak gerekir. Hatta Öcalan bu konuda bizi eleştirdi. Gezi'yi iyi takip edemediğimizi belirtti" dedi.

Kürtler'e karşı halkın algısının değişmesinin zor olduğunu belirten Türk, bunun nedenini de şöyle açıkladı; "Devlet son 30 yılda Kürtler'i canavarlaştırdı"

İşte Ahmet Türk'ün Radikal'e verdiği röportajdan önemli başlıklar;

KÜRT KONFERANSINDA BELİRLENEN YOL

- Ulusal Kürt Konferansı’nın hazırlık komitesinde nasıl bir yol belirlendi, en önemli cümle neydi?


‘Ortadoğu’da kazanın kaynadığı bir süreçte Kürtler ne yapmalı, ne yaparsa demokrasiye ulaşır’ temel soruydu. Yaşadıkları ülkelerde Kürtler kendi geleceklerine karar verir konuma nasıl gelebilir denildi. Yine barışçıl bir dil öne çıktı bana kalırsa. Birlikte yaşadığı halklarla eşit ve adil bir yaşamı nasıl gerçekleştireceğini araştırmak derdi çünkü.

Kimin nerede yaşayacağına Suriye, Irak, İran ve Türkiye Kürtleri bir araya gelerek mi karar verecek bundan böyle? Bu bir kongredir, elbette birlikte tartışılır ama Kürdistan’ın 4 parçası bir araya geldi gibi yorumlamamak lazım. Çünkü herkesin geleceği biraz da içinde yaşadığı ülkeye bağlı, kimsenin farklı bir derdi yok. Ama birbirimizin gelecek hayallerine nasıl katkı sağlayabileceğimiz de böyle bir konferansın önemli bir konusudur tabii.

- Teker teker üstünden gidelim mi… Suriye, Irak, İran ve Türkiye’deki Kürtlerin gelecek tahayyülleri nasıl?

Suriye Kürtleri demokratik bir Suriye’de bir statüye sahip olmak istiyor. Bunun demokratik otonomi mi federasyon mu olacağı biraz da Suriye’nin akıbetine bağlı. Bunu Suriye’den kopma şeklinde yorumlamamak lazım. Irak’taki Kürtler şu andaki statüyü muhafaza edip, anayasal güvence bakımından geliştirmeyi istiyor. Türkiye’ye gelirsek… 30 yıllık bir savaştan ve bilinçlenmeden sonra Kürtler eşit yurttaşlık temelinde bir yaklaşımın ortaya çıkmasını istiyor ve Türklerle birlikte yaşamayı esas alıyor.

- Bu esasın içinde statü yok mu?

Türkiye devletinin Kürtlerin bir halk olduğunu anlaması ve ona göre siyaset oluşturması gerek. Eğer böyle yaparsa, Kürtlerin kendi bölgesinde yönetime katılması, bölgenin şu andaki gibi tamamen merkezden yönetilmemesi lazım. Elbette Kürtler kendilerini artık demokratik, özerk bir yapıda görmek istiyor. Türkiye’de de böyle. Bunda ne var…

- Bu konuda Türkiye devletiyle anlaşamıyorsunuz…

Anlaşamadığımız bir bu olsa… Bu taleplerimizden sadece biridir. Ve eğer Türkiye devleti Kürtlerin bir halk olduğunu kabul ederse, bu bir problem olmaz. Yani bugün Kürtler bir statü istiyor ama yarın diline, kültürüne saygı gösterildiği zaman belki de farklı bir anlayışla bu kucaklamayı sağlayabiliriz. Bu da mümkün ama Kürtlerin statü talebini de Türkiye’yi bölmek olarak görmemek lazım.

- Öcalan 1990’ların ortalarından beri özerklik türü statülerden çok Ortadoğu’daki Kürtlerin bir konfederalizm mantığında yaşamasını önermiyor mu?

Öcalan’ın önerdiği aslında sadece Kürtlerle ilgili değil Ortadoğu’nun tüm halklarının Avrupa Birliği’ndeki sisteme benzer bir sistemle yaşaması. Bu Ortadoğu’daki savaşı, kini, öfkeyi sonlandıracak bir proje ve elbette bunun içinde Kürtler de var ama sadece Kürtler yok. Ben 1993’ten beri Sayın Öcalan’ı tanırım. Milliyetçi damarla bir halkı bir yere taşımanın tehlikesini o zamandan beri söyler. Bizim için önemli olan halkların bir arada yaşamasını sağlayacak iradeyi oluşturmaktır der. Son sürece yaklaşımında da onu görüyorum. Halklar arasındaki gerginliği sona erdirmek, demokrasiye ulaşmak için bir yol haritası sundu. Ve belki de kendini riske atarak bu süreci götürdü.

- Niye riske attı?

30 yıllık bir çatışma ve kırılmadan sonra Kürtlerin taleplerini belki de asgariye indiren bir yaklaşımı ortaya koyması, barış için kimi fedakarlıklarda bulunması Kürtlerde zaman zaman tepkilerin gelişmesine de sebep olabilir. O nedenle risk diyorum.

- Öcalan Kürtlerin taleplerini asgariye mi indirdi?

Asgariye indirmenin ötesinde sorunun çözümüne katkı sunacak bir yaklaşımı benimsiyor. Ölümlerin önüne geçmek için elinden geleni yapıyor, onu söylüyorum. Elbette ki Kürtlerin taleplerinden asla ve asla vazgeçmez. Ama bu taleplerin gerçekleşmesi için pazarlıklardan çok halkların birbirini anlayabileceği bir yaklaşımın ortaya çıkmasını önemsiyor.

- Kürtler bu yaklaşıma ne diyor?

Ben Kürtlerin Öcalan’ı çok iyi anladığını düşünüyorum. Tabii ki bazı radikal ve bugüne kadar hiç bir bedel ödememiş insanlar eleştiri getirebilir. Normaldir çünkü onların tuzu kurudur.

- Türkiye kamuoyunun son zamanlarda Kürt sorununa bakışında olumlu bir fark görüyor musunuz?

Devlet son 30 yılda Kürtleri o kadar canavarlaştırdı ki, bu politikasını değiştirmediği sürece halkın algısının değişmesi de zor. Fakat özellikle Gezi olaylarından sonra tarafların birbirini en azından anlamaya çalıştığını gördüm. Eskiden Diyarbakır’a gaz atıldığında, TOMA’lar insanların üstüne yürüdüğünde kimse aldırış etmiyordu. Şimdi İstanbul’un ortasında bu yaşanınca dediler ki, bize burada bunu yapıyorlarsa Diyarbakır’da Kürtlere kimbilir neler yapıyorlar. Bunun denmesi çok önemlidir, o nedenle Gezi’yi iyi okumak gerekir. Hatta Öcalan bu konuda bizi eleştirdi.

- Nasıl eleştirdi?

Gezi’yi iyi takip edemediniz dedi. Elbette o da bazı siyasi partilerin, Ergenekon türünden güçlerin oraya konmak istediğini gördü fakat sonuç itibariyle Gezi’deki halk bunlara pabuç bırakmadı, önemli olan da budur. Öcalan bu süreci çok yakından izledi ve bizi o manada eleştirdi.

- BDP olarak, hükümeti kızdırırsak çözüm süreci zora girer, en iyisi biz bu Gezi olaylarına fazla girmeyelim dediniz mi?

Asla böyle düşünmedik. Ama CHP gibi de genel başkanıyla oralarda boy göstermeyi, halk hareketine gölge düşürmek olarak gördük ve yapmadık. Yoksa biz barış istiyoruz diye hükümetle birleşmiş değiliz. Asla böyle anlaşılmasını da istemeyiz. Barışın önünü tıkamıyoruz ama muhalefetimizi yapıyoruz. Bize bu konuda haksızlık yapılıyor.

- Bu süreçte asıl muhattap konumunda Kandil ve İmralı’nın olması BDP’yi yıprattı mı sizce?

Bu tür müzakerelerde ön şart koşulmaması gerekir ama hükümet önce silah, önce geri çekilme dediği için doğal olarak PKK öne çıkıyor. Şunu da unutmamak gerek; Kürt siyasi hareketi biraz da PKK etrafında şekillendi. Yani önce PKK vardı. Siyasi partiler ondan sonra oluştu. Halbuki çoğu yerde öyle değil, mesela Afrika’da önce siyasi parti vardı, silahlı örgüt onlardan doğdu. Bizim durumumuz biraz Sinn Fein-IRA örneğine benziyor. Geçtiğimiz hafta onlarla buluştuğumuzda ben özellikle sordum: ‘Bugün asıl söz sahibi kim, IRA mı Sinn Fein mi?’ Sinn Fein’i öne çıkarmak istediklerini söylediler. Barış sürecinin bu ilk adımları geçildikten, hukuki kısımlara gelindikten sonra BDP’nin rolü artacak, şüphe olmasın.