BIST 9.080
DOLAR 32,33
EURO 35,08
ALTIN 2.309,84

Müzik ve GS Üniversitesi; “Müzik ve Sahne Sanatları Üniv.” yapılarak bağımsız olmalıdır!..

“Güzel sanatlar” ayrı bir üniversite olarak düşünülmelidir.

"Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Ün. İcra Fak. yapılanması konusundaki, arama konferansında kampüsü de gezdik. Bildiğimiz kadarıyla, yurt dışına kaçan  A.İpek'in 2011 yılında kurduğu İpek Üniversitesi, içerisindeki kaçak yapılaşmalar nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı ekipler tarafından mühürlenmişti. Çünkü, Belediyeye gönderdikleri planlarla uygulanan planların birbirine uymadığı söyleniyordu.  15 Temmuz'dan sonra üniversite kampüsünün bir bölümü Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'ne devredilmişti. İçerisinde 14 ayrı yerleşkenin bulunduğu kampüs adeta bir şehri andırıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yılsonu itibari ile yeni adresine taşınması hedefleniyor. Kampüs içerisinde incelemelerde bulunan bakanlık yetkilileri, binaların çalışma ortamına uygun hale getirilmesi için çalışmalarına başladı.Buranın bir eğitim kampüsü olması, Bakanlıkların kullanımına açılmaması doğru olacaktır. Mesela, Gazi Ün. bölünerek kurulan Hacı Bayram Ün. Türk Müziği Devlet Konservatuarı ortada kalmış durumda, binası yok. Pekala, bir bina da onlara verilebilir.

Biraz bilgi verelim. Kampüs içinde,14 bina var, 7’si tamamlanmış, diğer 7’sinin eksikleri var.  2 balkonlu, orkestra çukurlu 3500 kişilik kaba inşaatı bitmiş durumda bir konser salonu var. Kampüsün her yanı Batı mimarisi ile örülü. Hristiyanlık ve Roma’nın zirve yaptığı 17. Yüzyıla ait neoklasik sanat anlayışının hakim olduğu kampüste; Şanzelize Caddesi, Venedik Gondolları, Eros Aşk Çeşmesi gibi Batı’nın ideal eserleri sembolize edilmiş. Rektör Barca, “Bunu sadece bir üniversite yatırımı olarak düşünülmüş olmasına ihtimal vermiyoruz. İnşaat firmalarını çağırıp kabataslak bir maliyet çıkartmalarını istedik. Bir kesinlik olmamasına rağmen yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırımdan bahsettiler. Buradaki lüks değil, buradaki kavram farklı. Burada farklı bir kampüs var.Kampüs Batı’ya ait 18.Yüzyıl neo klasik örnekleri ile süslü. Çünkü kampüste tek bir Türk İslam mimarisine ait eser yok. Emniyet birimleri ile 240 bin metrekarelik kapalı alanı tek tek gezdik. Orada bize ifade edilen hususlardan birisi de şu oldu...Kampüsün ana giriş kapısı bir dini liderin konuşma platformu olarak hazırlanmış bir yapı görünümünde. Bir üniversitede bunu görmek çok kolay bir şey değil.” Kampüs içinde projede görülen gölet ve Beylerbeyi Sarayı’nın benzeri için henüz ortada bir şey gözükmüyor. Alt katlardaki sinema platoları görenleri hayrete düşürüyor.Sosyal tesisler üst katında modern bir camiye de yer verilmiş."

Gelelim çalıştaya…

Sn. Cumhurbaşkanımız, müzik üniversitesi üzerinde önemle duruyor, eksiklerinin/ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda çözümler üretiyor. Elbette İ.Kalın’ın desteğini de söylemek gerek. Ancak; Y.Doç.liğin kaldırılmasında olduğu gibi, üzerinde hassasiyetle durulan Müzik Ün.’de arzulanan olmadı. Nerden çıktıysa, sonradan Güzel Sanatlar eklendi. https://www.internethaber.com/muzik-universitesi-yapilanmasi-nasil-olmali-aman-dikkat-1748142y.htm

 Geç olmadan  ismini düzeltmek, dünyadaki benzerleri gibi  “Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi” yapmak, ayrıca “Ankara Güzel Sanatlar Üniversitesi”ni  kurmak gerekli. 

Çalıştaylara/Arama konferanslarına ve 9-11 Mayısta İstanbul’da düzenlediğimiz Müzikte; Stratejik Yaklaşımlar Uluslar arası Sempozyumu’na katılan bilim insanları/sanatçılarda bu görüşü paylaşıyor. Bu şekilde, taşlar yerine oturacak, yönetenlerde rahat edecek, alanlarına odaklanacaklar ve üreteceklerdir. Bu üniversiteden; müziğe odaklanmayı engelleyecek “Güzel sanatlar” kamburunu ayırmak gerek...

Çünkü; dünya artık Güzel Sanatlar ile Müzik’i ayırıyor. Daha başlamadan bu konuyu düzeltmek, hayırlara vesile olacaktır…

https://www.internethaber.com/guzel-sanatlar-alani-yapilanmasinda-akortlar-tutmuyor-1833291y.htm

Bu konuda birkaç düşüncemi kayıtlara geçmesi bakımından belirtmek istiyorum.

“Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi”;

1/ Butik üniversite olmalı. Çok fakülte olup, yığılma yerine az-öz ve başarılı olunacak fakültelere hedeflenmelidir. Güç dağılımı “odaklanmayı” engelleyecektir. İlk elde; İcra Sanatları Fakültesi, Müzik Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Müzik ve Güzel Sanatlar Meslek Yüksekokulu tercihimizdir.

2/ Bu yapı içinde geleneksel-çağdaş  dansların açılmasını, ‘şimdilik’ doğru bulmuyorum. Çünkü; çağdaş danslar alanında; bu işi iyi yapan üniversiteler zaten var, farklı ne yapılabilecektir. Geleneksel dansların açılması düşünülürken, şu anda 7 THO  Bölümü’nün; ne yaptığına, ne ürettiğine, sorunlarına bakmakta yarar vardır.

3/Müzik ve Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi altında; Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Müzik Eğitimi Bölümü yapılanması mevcut. Şimdilik açılmasını doğru bulmuyorum… Oysa; Müzik Öğretmenliği’nde de çok iyi/yıllanmış olan kurumlarımız var; Gazi Fak.Müzik Eğitimi, M.Ü. Eğt. Fak.Müzik Eğitimi Böl. gibi… Bu yapıda; Güzel Sanatlara karşı olduğumu belirtmiştim.

4/ Aslında Müzik Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi’ni;  “Müzik Bilimleri Fakültesi” ve” Müzik Teknolojileri Fakültesi” diye ayırmak daha doğru. İki benzemezin birleşmesi sinerji yaratmıyor. Başlık altında; Müzik Teknolojileri Bölümü, Müzik Teorisi Bölümü ve Müzikoloji Bölümü yapılanması yapılmış ve olmamış… https://www.internethaber.com/konservatuarlarda-bolumanasanat-yapilanmasi-6-1227545y.htm

Çünkü; Müzik teorisi, Müzikolojinin alt dalıdır. Ayrı bir bölüm yapılması hatadır. Konu ile ilgili geniş araştırmaya dayanan bildirime bakılabilir.(Müzik Teorisi; akademik müzik eğitiminde nasıl anlaşılmalı ve nasıl konumlanmalıdır? Güzel Sanatlar Eğitimi -Toplum Bilimler Etkileşimi Uluslar arası Sempozyumu Bildiriler Kitabı,Müzik Eğitimi Yay., Sf.13-29, Ankara, Aralık 2014)

5/ Bu yapı içinde ilk-ortaokul ve lisenin açılmasını da –şimdilik- doğru bulmuyorum. Sanatçı adaylarının küçük yaştan yetiştirilmesi doğru/evrensel bir  düşünce ama, şu anda bu birimleri açan Konservatuarların içinde bulunduğu sıkıntılar/sorunlar çok.. İyice araştırılıp açılmasında yada ilk önce yarı zamanlı başlanmasının  düşünülmesinde de yarar görüyorum.

6/ En önemli sorun nitelikli kadro meselesi. “Unvanlı akademisyen” değil; önce “sanatçı akademisyen”, sonra “unvanlı”  olmalı. Buradaki öncelik  çok önemli. Bakınız 7.06.2018 tarih 30444 Sy. R.G. iki önemli değişiklik yapıldı. Kadrolara girmek daha da zorlaştı;

“MADDE 7 – (1) Araştırma görevlisi kadrosuna başvurabilmek için ilana ilk başvuru tarihi itibarıyla otuz beş yaşını doldurmamış olmak gerekir. Devlet yükseköğretim kurumlarının araştırma görevlisi kadrolarına başvurularda tezli yüksek lisans, doktora veya sanatta yeterlik eğitimi öğrencisi olmak; vakıf yükseköğretim kurumlarının araştırma görevlisi kadrolarına başvurularda en az lisans mezunu olmak şartı aranır.”

 “(3) Öğretim görevlisi kadrosuna başvuru için aranacak özel şartlar şunlardır:

a) Rektörlüğe bağlı bölümler dahil olmak üzere lisans düzeyinde eğitim yapılan birimlere başvuracak öğretim görevlisi adaylarında en az tezli yüksek lisans mezunu olmak.

b) Konservatuarlar ile ön lisans düzeyinde eğitim yapılan birimlere başvuracak öğretim görevlisi adaylarında en az tezli yüksek lisans mezunu olmak veya lisans mezunu olmak ve belgelendirmek kaydıyla alanında en az iki yıl tecrübeli olmak.

(4) Uygulamalı birimlerde görev yapacak öğretim görevlisi adaylarında en az tezli yüksek lisans mezunu olmak veya lisans mezunu olmak ve belgelendirmek kaydıyla alanında en az iki yıl tecrübeli olmak şartı aranır.”

          “MADDE 10 – (1) Sınav jürisi; müracaatlarda, müracaat eden adaylar arasından ilan edilen kadro sayısının on katına kadar adayı, bu Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki öğretim görevlisi kadrolarında (meslek yüksekokullarında bu kadrolarda istihdam edilecekler de dahil olmak üzere) ALES puanının %40’ını ve yabancı dil puanının %60’ını, bu Yönetmelik kapsamındaki diğer kadrolarda ALES puanının %60’ını ve yabancı dil puanının %40’ını; meslek yüksekokullarına müracaatlarda ise ALES puanının %70’ini ve lisans mezuniyet notunun %30’unu dikkate alarak belirler ve kadro ilanında belirtilen internet adresinde ilan eder.”.

SONUÇ:

Gördüm ki/biliyorum ki; arkadaşların/sanatçıların/akademisyenlerin hepsi, ilk olan  üniversiteyi gözü gibi korumak istiyor ve yapıcı eleştirilerle doğru yolun bulunmasına yardımcı olmaya çalışıyor. Yönetiminde bu anlayışta olması, zaten arama konferansları yapmalarından ortaya çıkıyor.

Bu üniversiteyi yöneten arkadaşlarımız; “farklı olacağız, yabancı öğrencilerimiz olacak, gelenekselden çağdaşa uzanacağız, müziğimizi dünyaya tanıtacağız v.b.” söylemlerinde bulunuyorlar.

Burada en önemli handikap; “başarılı, çok yönlü” sanatçı/akademisyen kadrosunun, “sanatçı kişilikli, proje hazırlamayı bilen, nitelikli, etik, bir ayağı sahada/sahnede, üreten”  akademisyenlerin nasıl bulunacağıdır. Ayrıca; bir keman sanatçısı aynı zamanda solfej/kompozisyon dersine, bir bağlama sanatçısı; solfej/repertuar dersine v.b. girebilmelidir.

Yine,kendilerini ispatlamış sanatçı  isimleri kadroda çalıştırabilmek/yararlanmak için,  sözleşmeli sanatçı (TİP Sözleşmesi) alımında, Maliye Bakanlığı’nca  norm kadroların serbest bırakılması da şarttır. http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2255/her-kesime-mujde-var-da-devlet-sanatcilari-ve-sanatci-ogretim-elemanlari-uvey-evlat-mi.html

Son söz:

Elbette, yönetimdeki arkadaşlarımızın; “şimdilik yapıyı doğru hazırlayalım, YÖK’e sunalım, izinleri alalım, elimizde bulunsun, hemen açmamız şart değil” söylemlerine de saygı duyuyorum.

Bu da bir politika meselesidir…Destek olmaya devam edeceğiz…Başarılar diliyorum…

Toplantılarda ve sohbetlerde konuşulanlar:

Dans, kültürlerarası dünyada bir yaklaşım aracıdır. Müzik-dans bir bütündür.

Artık; çalmak, söylemek,  korumak, paylaşmak, paslaşmak, sahneye koymak, üretmek,yayınlamak zamanı…

“İcra sanatları” yerine “Performans sanatları” denilmesi daha mı doğru acaba?

Bizim değerlerimiz kibir kabul etmez, kibir getirmemeli…Her sanatçı kendini en iyi çalan/söyleyen/yazan v.b. görürse bu kibirdir ve maalesef günümüzde yaygındır.

“Ben, benim müziğim”den ziyade, “biz, bizim müziğimiz”e geçmek zorundayız.

Dağın sadece bir tarafını görüyor, diğer tarafına bakmıyor ya da merak etmiyoruz. Yaptığımız işi yeterli görüyor, onunla yatıp, onunla kalkıyoruz...

Akademisyenler sadece ders vermeyi yeterli görmemeli; kendilerini sahneye atmaları/koymaları gereklidir. Yani, sanatçılık/uygulama yönlerini çevresine göstermelidirler.

Yazılan tezler, uygulama ile sahneye taşınmazsa/hayata geçirilmezse, kütüphanede kalacak ve bilimsel/sanatsal çöplükteki yerini alacaktır.

Son yıllarda Anadolu GSL mezunu iyi öğrenci gelmemeye başladı..Neden acaba?Araştırılmalıdır!..

Coğrafyamızın, kültürümüzün kıymetini bilmeli  ve ona güvenmeliyiz.

Üniversiteler toplumu mutlaka etkilemeli, hatta yön verebilmelidir. Onun için butik üniversiteyi önceliyoruz. Toplumun bilgisini artırmak, beğenisini yükseltmekte bir üniversite görevidir.

Sadece fakülte açmak değil, mezunların iş sahaları da düşünülmelidir. Dans eğitimi bölümü mezunları flates hocası olarak kalmamalıdır.

Fakülte/Bölüm açabilirsiniz, ama önemli olan; yetişmiş, uzmanlaşmış Öğretim Elemanı sıkıntısıdır.

Bütün bölümlerde, elemeli “Mesleki Hazırlık” sınıfı mutlaka olmalıdır.

Açılacak fakülteler için, öğrenci alımıyla beraber alt yapının tamamlanması/zenginleşmesi şarttır.

Önemli olan müziğimizle  Dünya müziğinde yer almaktır. “Nasıl ve neyle” soruları mutlaka cevaplanmalı, güzel bir program ve hedef konularak yola çıkılmalıdır.

Bölümlerde, dersler; %80 uygulama, %20 teori olmalıdır.

DİPNOT:“Biri kalkar da bir başkasının seni eleştirdiğini söylerse  yalanlamaya kalkma...Yalnız şu cevabı ver: Bunu söyleyen hiç şüphesiz beni iyi tanımıyormuş... Tanısaydı, sana daha kim bilir neler anlatırdı...” (Epiktetos)