“Muhfazakar/İslamı sanat” görüşlerinin basındaki “yankıları”…
İslami sanat/kültür, muhafazakar sanat, basın,cumhuriyet kültürü
Bu yazımızda değerli yazarlarımızın muhafazakar/islamı sanat/kültür hakkındaki görüşlerinden bir derleme sunmak istiyoruz…
“…………….Mesela muhafazakâr sanat dediğinde aklında sanatçının
işlediği "konu" mu var... Yoksa o konuyu ele alırken uyguladığı
"yaklaşım" mı?
Örneğin "namaz kılan insan" gibi muhafazakâr dünyaya ilişkin bir
görüntüyü resmetmek, muhafazakâr sanat yapmak için yeterli mi?
Picasso olsa, "çok açılı" kübist tekniğiyle o konuyu öyle bir
resmeder ki ilk bakışta ne insanı görürsünüz, ne de
namazı………………………… Bu meseleyi önemsiyorum...........................
Osmanlıdan ya da Selçuklulardan günümüze kalan üçbeş motifi
binalara yerleştirdiğimizde ne yapmış oluyoruz?
Böylece geleneği mi koruyoruz? Yoksa geleneği yeniden icat mı etmiş
oluyoruz? Estetikte muhafazakârlık böyle mi yapılır? Binanın
cephesini bezemek yeterli mi; peki iç alanlar ne olacak?
Tabii bir de insan boyutu var: Muhafazakâr zenginlerin tüketim
alışkanlıklarına baktığımda... Çoğu kez "şatafat", "tutarsızlık" ve
hatta "zevksizlik" görüyorum.
Kadınların başını örtmesi, erkeklerin sakal ya da bıyık bırakması
değil mesele... Genel manzara uyduruk bir modernleşmeden
ibaret...
Parası olmasına rağmen gösterişten kaçınan mütevazı muhafazakârlar
arasında ise sade, minimalist, abartısız bir estetiği
oturtabilenler pek nadir.” *
“Cumhurbaşkanlığı 2009 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün de sahibi olan ve geleneksel Türk sanatları konusunda dünya çapında tanınan 'ın bu konudaki açıklamaları şöyle: Artık her şeyin çivisi çıktı. Sanat yapıyorum diye çırılçıplak ortaya çıkılabilir mi, çıkılamaz. Ama şimdi tiyatroda o iddiada olanlar var. Özgürlük, hürriyet, bir noktada havada kalan şeyler. Nasıl 'özgür sanat' diye bir kavram varsa, karşılığında '' da olmalı………
Bu konuşmada denilmekle; edep dışına taşmayan, müstehcenlik sınırlarını zorlamayan bir anlayış kastediliyor. Ki, ben de aynı görüşteyim. Tiyatro 'sanat' adı altına terbiyesizlik yuvası olmamalı. Aynı kavram bütün güzel sanatlar ve edebiyat için de geçerlidir……….” **
“……….Bizde tabii muhafazakâr sanat deyince, "İslamcı sanat"
anlaşılmak isteniyor.
İslamcı sanat olmaz ama, "Müslüman sanat" bal gibi olur. İnanmayan
koskoca Divan şiirine bir göz atsın, "hatlara" baksın, minyatürlere
baksın. (Camileri, külliyeleri, imaretleri, sarayları köşkleri
saymadık.) Müslüman bir sanatçı olarak eskiyi tekrarlarsan
muhafazakâr olursun. Örneğin Sinan taklidi camileri hicri 1433
yılında bile inşa etmeyi ısrarla sürdürürsen. Osmanlı müziğinin
üçüncü sınıf taklitleri de "Türk Sanat Musikisi" olarak
pazarlanmıyor mu?
Yenilik yaparsan, İttihatçılar sana ne kadar küfür ederlerse
etsinler korkma, muhafazakâr değilsin.
Şimdi Hilmi Yavuz ya da Sezai Karakoç ya da İsmet Özel tutsa
"modern bir Mevlid- i Nebi" yazsa... (Niçin yazmazlar yıllardır
merak ederim, itikadları mı yetmiyor kalemleri mi?)
Buna muhafazakâr sanat mı diyeceğiz?
Asla.
Tam tersine, "Süleyman Çelebi gibi yazmaya çalışırsan" muhafazakâr
olursun. (Hilmi Yavuz o "Bedreddin Üzerine Şiirler"ini Nâzım Hikmet
gibi yazmaya çalışsaydı herkes bir tarafıyla gülecekti. Kendisi
gibi yazdı ve ortaya büyük bir eser çıktı.)
Müslüman sanatçılar... Yerli olunuz, bizden olunuz ama muhafazakâr
olmayınız.
Osmanlı motiflerini papağan gibi tekrarlamaya çalışmayınız.
"Çağdaş bir Türk ve Müslüman estetiği" yaratmak için uğraşınız.
Bununla "Ortadoğu'da lider" oluruz, "kuvvet-i pazu-i Osmani" ile
değil.” ***
“…..Türkiye’nin 20. yüzyıl sanat tarihine baktığınızda gayet mazbut, edepli, anaç, kuşatıcı, sevimli, yani avangard jestlerden çok uzak işlerle karşılaşırsınız. Bunun son yıllarda biraz kırıldığını söyleyebilirim. 90’larla birlikte ortaya çıkan kadın sanatçılar kendilerinden önce gelenlerden çok daha bıçkın işler yaptılar.…….Sanatçılar da başka bir dünyanın parçası değiller, bu iklimde yetiştiler. Dolayısıyla sanat muhafazakâr olsun diyenlerin problemini de anlayabilmiş değilim. Onlara “ıçiniz rahat olsun, sanatımız gereğinden fazla mazbuttur” diyebilirim ancak…………. Muhafazakâr sanat nedir? Sanat üretimini bir araca dönüştürmek, ona bir reçete yazmak bu işin bünyesine aykırı. Muhafazakâr dediğiniz vakit, nereye dönük bir muhafaza etmekten söz ediliyor? şu anlama mı geliyor: “Biz muhafazakârın ne olduğunu tarif edeceğiz ve bunu belirlediğimiz kültür elçileri üzerinden yeniden üreteceğiz. Hayatta karşılığı olmayan bir anlayış. Kültür büyük adamların beş yıllık planlarıyla üretilemez. Bunu yapmaya çalıştığınızda Hitler Almanyası’nın ideal sanatçı tarifleriyle iş yaparken bulursunuz kendinizi……………….” ****
“…………Geçenlerde burada söz etmiştik. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, 'Muhafazakar kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa, 'muhafazakar estetik' ve 'muhafazakar sanat'ın normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz' demişti. Kelamı Anadolu Ajansı'ndan almıştık. Ben, görüşlerini önemsediğim ve yıllardır dikkatle izlediğim İsen'in Suriçi Grubu Platformu İstanbul Toplantıları'nın mart ayı onur konuğu olarak yaptığı konuşmanın tamamının yayınlanması gerektiğini bir telefon sohbetimizde kendisine de ilettim. Ekonomik ve sosyal pek çok sorunun üzerinden gelmeye çalışan, pek çok alanda ciddi bir transformasyonu tetiklemiş olan AK Parti hükümetlerinin kültür meselesinde ciddi bir strateji ve program ortaya koyamayışının sanki altını çiziyordu……………….”*****
“………………Haddi zatında bu tür yapılar elbette, sadece sanatı bizzat kontrol altına alıp, sağından solundan düzeltmeler, eksiltmeler yapmazlar. Daha önemlisi, kendi düşünce yapısı doğrultusunda bir sanat jenerasyonu ve ortamı oluştururlar. Zannımca Türkiye'nin en önemli sıkıntılarından birisi budur; Türkiye yapısal anlamda bağırsaklarını boşaltıp, ilkel ve iptidai geçmişiyle hesaplaşıp, kendini yenilerken, bu tür çevreler hâlâ dimdik ve zinde bir şekilde varlığını sürdürmekte, eski ve çarpık sistem devam etmektedir. Şüphesiz bunun mefhum-u muhalifi, 'Mevcut iktidar da kendi sanat ve sanatçısını oluştursun' olmamalıdır. Hatta aksine, bu bahsini ettiğim kavram ve ortamlara karşı belirli bir mesafe koymalı, eskiden bağlayıcı ve bağımlılık oluşturucu yapısını hızla değiştirmelidir. Yani, 'siyasetin ustalık döneminde sanat niçin çıraklık devrini yaşıyor?' sorgulaması çıkış noktasından sakattır…………”******
“……..Ancak en çarpıcı tespit şu cümlede vücut buluyor…; “Muhafazakar camianın sanat ve estetikle ilişkisi, ekonomik kalkınmışlıklarıyla paralel gitmiyor…”Bu tespit muhafazakar camianın yaşadığı kültürel geriliğin, yahut “köy” anlayışının bir ürünü.Bu anlamda bakarsanız, iş ve sosyal statü olarak “şehirleşen” insanımız, kültür ve medeniyet düzeyini yukarıya çıkartamamıştır. Bu yüzden lüks semtlerde oturmaya başlasa da, evin içinde sürdürmeye çalıştığı hayat tarzı “şehirleşememiş”, bu onun söz ve giyimiyle de paralel gitmiş.Estetik, güzel üstünde düşünme sanatı... güzel olanı aramak, duyumsamak şeklinde açıklanıyor.Peki Muhafazakar camia Maslow'un ihtiyaç teorisine göre henüz sanatı, estetiği arayacak düzeyde mi değil?………Evet, şu ana dek “değişim” hayat tarzının “kullanılan eşyalar” kısmına yansımış; ev, araba, gömlek, kravat değişmiş ancak bu bir medeniyet anlayışının derin izlerinden yoksun bir görüntü vermiştir…….. Geçtiğimiz dönem muhafazakar camia “mücahitler” yetiştirmeyi amaç edinmişti. Dolayısıyla “en iyi konuşan hatip/hatibe”, “en çok fedakarlık yapan, çalışan ferd” önem kazanmış ve gerçekten camia bu alanda bir çok önemli isimler çıkartmıştır. Aynı dönemde güçlü bir ressam, başarılı bir tiyatrocu, yahut sinema oyuncusu, dünyaca kabul edilmiş başarılı bir roman yazarı veya yönetmen çıkartamamıştır. Bu hem siyasal ve sosyal hedefler bakımından hemde ekonomik gerçeklikler bakımından öncelikleri değildi. Bugün artık bu eksiklikler konuşulmaya başlandıysa bunun ihtiyaç olmasındandır…..”*******
“Cumhuriyet tarihimiz boyunca kültür ve sanat konuları her zaman siyasi konuların gerisinde yer alırken, çok şükür ki toplumun kültür ve sanat hakkında görüş sahibi olmak istediği ve muhafazakâr sanatı tartışır olduğu bir döneme girdik…………Bence muhafazakâr sanatı tartışmadan evvel muhafazakârlık kavramını tartışmak gerekiyor. Çünkü tartışmanın muhalif tarafına göre muhafazakâr, "her şeyi din penceresinden gören, yalnızca dini referans alan kişi"lerden ibaret bir kimliğin adı. Oysa kültür ve sanat alanı için muhafazakâr "Milli, manevi değerlere, eserlere, âdet ve geleneklere bağlı olan, onları korumak, yaşatmak, devam ettirmek isteyen (Kubbealtı Sözlüğü, II, 2115)" kişidir. Bu ikinci tanıma göre ben bir muhafazakârım……..”********
“….Rahmetli Nida Tüfekçi; muhafazakardı, bunu tutuculuk, saklayıcılık, korumacılık olarak almak gerekiyor. Çünkü, O; türkülerin yanlış okunmasına karşıydı. Türkülerin çok sesli yapılmasına karşıydı, ama çok sesliliğe karşı değildi, sadece “türkülerle oynamayın yeni eserler yazın” derdi. Akortsuz bağlama çalınmasına karşıydı…Folklor değerlerine ve yöre insanlarına çok değer veriyordu. Konuşurken, önemli bir şeyi belirtirken yöresel deyimlere başvuruyordu. Türkülerdeki tirillerin/hançerelerin okurken kaybedilmesine” karşı çıkıyordu. “Sözlerdeki yöresel şivenin folklorun can damarı olduğunu” söylüyordu. “Önce eğitim, sonra disiplin ve çok çalışmak” diyordu…..”*********
“……..Sanatta kendi görüşünüzü ve anlayışınızı hayata geçirmek istiyorsanız, bütün totaliter ve otoriter rejimlerde olduğu gibi, devletin gücünü ve imkânlarını kullanır, başında "devlet" kelimesinin bulunduğu kurumlarla toplumu yeniden biçimlendirmeye çalışırsınız. Yine de, Mustafa Bey'in "muhafazakâr sanat ve estetik" sözü problemlidir. Çünkü sanatın değil, sanatkârın muhafazakârlığından söz edilebilir. Birçok konuda muhafazakâr olan bir sanatkâr, sanatta son derece yenilikçi ve yaratıcı olabilir. Koyu bir Katolik olan ve "gelenek" kavramına yepyeni bir yaklaşım getiren T.S. Eliot, modern şiirin kurucularından değil mi? Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Necip Fâzıl, Sezai Karakoç gibi şair ve yazarlar muhafazakâr değil mi? Hepsi de edebiyatımıza yeni ufuklar açmış büyük sanatkârlardır. ……….Kendilerini muhafazakâr saymayanların da geleneği -anlamak için çok çalışmak gerektiği için- yok sayarak çok şey kaybettiklerini ayrıca belirtmeye gerek var mı? Şu hususu belirtmekte de fayda görüyorum: Muhafazakârlık, muhafazakâr oldukları farz edilenlerin tekelinde değildir. En "çağdaş"lar bile bir süre sonra kendi anlayışlarının muhafazakârı olurlar ve iddia ediyorum, Türkiye'de en muhafazakâr kesim, kendini "çağdaş" zanneden kesimdir.”**********
Ülkemizde gündem o kadar değişiyor ki, bu konu da bir süre tartışıldı ve bir sonuca/birlikteliğe kavuşmadan karanlıklardaki yerini aldı.
Hayırlısı olsun diyelim!..
*Aköz, Emre; Sabah, Muhafazakar Sanat?, 27.03.2012
**Muhafazakar sanat olur mu?; Uğur Derman ile yapılan söyleşi, Habertürk, 28.03.2012
***Ardıç, Engin; Aydınlara yönelik yazı, Sabah, 02.04.2012
****Başaran, Ezgi; Devletin parası müstehcen oyunlara mı gidiyor? Vasıf Kortun’la (Kuratör)yapılan söyleşi, Medyafaresi.com, 02.04.2012
*****Saydam, Ali; , Akşam, 09.04.2012
******Hazar, Nedim; Devlet ve sanat, Zaman, 09.04.2012
*******Bayhan, Fatih; Muhafazakar estetik’e giriş!,, 09.04.2012
********Pala, İskender; Muhafazakârın sanat manifestosu, Zaman, 10.04.2012
*********Sağ, Arif; İTÜ TMDK Nida Tüfekçi Bağlama Sempozyumu konuşmasından, 10 Nisan 2012
**********Ayvazoğlu, Beşir; Muhafazakâr sanat ve estetik meselesi, Zaman, 12.04.2012