BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,81
ALTIN 2.509,78

Muhaliflik mi Devlet/Millet Düşmanlığı mı?

Yürütme ve yasamada görevli olanların demokratik yollar ile iş başına gelmiş olmalarını hazmedemeyenlerin gözü dönmüş şekilde devlet düşmanlığına varan eylemleri her geçen gün daha da can sıkıcı olmaya başladı.

Devletin fonksiyonel açıdan en yalın tanımlarından biri özgürlük ve güvenlik arasındaki dengeyi sağlaması üzerinden yapılır ve şöyle denilir: Devlet özgürlükleri ve güvenliği tesis eden aygıttır. Bu ikisinden birini diğerine kurban etmemesi gerekir devletin. Yani özgürlük ve güvenlik arasındaki çizgi çok önemlidir.

Eğer özgürlüklerin güvencesinden bahsederken kamu güvenliği tehlikeye atılıyorsa burada bir sorun var demektir. Aynı şekilde güvenlik tesis etme çabaları temel özgürlük alanlarına zarar veriyorsa yine büyük bir sorunla karşı karşıya kalırız.

Bütün bunları niye söylüyorum? Çünkü Türkiye’de muhalif olmanın ayarını kaçıranlar var. AK Parti’nin 2002’den bu yana getire geldiği normalleşme sürecini suiistimal etmek için elinden geleni yapanlar var.

Yine ülkemizde, maalesef, iktidara muhalefet etme bahanesi ile devlet ve millet düşmanlığı yapanlar var.

Yürütme ve yasamada görevli olanların demokratik yollar ile iş başına gelmiş olmalarını hazmedemeyenlerin gözü dönmüş şekilde devlet düşmanlığına varan eylemleri her geçen gün daha da can sıkıcı olmaya başladı.

Somut örnekler üzerinden gidelim: CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun Alman Der Spiegel Dergisi’ne verdiği röportajın başlığı Erdoğan başka dilden anlamaz idi. Bu röportaj da Tanrıkulu’nun Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırımda bulunulması çağrısını gördük. Skandal çağrıyı Avrupa Birliği’ne yaptı CHP’li vekil. Bu örnekte görüldüğü üzere muhalefet etmekte devlete zarar vermek arasında açık bir fark var. Bu skandaldan çok geçmeden Kılıçdaroğlu’nun Focus rezaleti patlak verdi. Türkiye’de kimsenin can ve mal güvenliği yok gibi ihanet dolu bir açıklama yaptı CHP lideri. Arkasından gelen kamuoyu tepkisi üzerine Focus’a iftira atıp ‘ben böyle bir şey demedim’ dedi. Focus Dergisi röportaj metninin CHP yönetimine gönderilerek resmi onay aldığını söyledi. Çok geçmeden CHP lideri bir kez daha çark ederek Focus’ta çıkan sözlerimin arkasındayım dedi. Bütün bu olup biteni şaşkınlıkla izlerken bu sefer sahneye CHP Milletvekili Mustafa Akaydın çıkarak tabir yerindeyse tüy dikti. 15 Temmuz Gecesi 250 kişiyi devlet öldürmüştür dedi. Daha sonra bu ihanet dolu açıklamalara Kılıçdaroğlu sahip çıktı. Akaydın hakkında soruşturma başlatıldı.

Uzun lafın kısası Türkiye’de siyasetin niye bu kadar gürültülü patırtılı yapıldığını sadece bu örnekler üzerinden anlayabiliriz. Siz ne kadar yapıcı siyaset izlemek isteseniz de karşınızda sonuna kadar yıkıcı siyaset güden bir güruh var. Milletten emaneti meşru ve namuslu yollarla devralamayanlar kalleş ve gayrimeşru yollara tevessül etmeyi bir tarzı siyaset haline getirmiş durumdalar.

Aslında ekonomisi gelişmekte olan ülkeler açısından yukarıda verilen örneklerin tezahür etmesi gayet doğal. Çünkü gelişen ekonominiz gelişmiş ya da gereksiz gelişmiş olanların canını yakıyor. Aynı senaryoyu Dünya’nın muhtelif yerlerinde görüyoruz. Brezilya’da da aynı oyun oynanıyor Venezüella’da da. Dikkat ederseniz ya Brezilya’da ve Pakistan’da olduğu gibi yargı darbesi ya da Mısır ve Venezüella’da yapılmaya çalışıldığı gibi askeri darbe gerçekleştirilmek isteniyor. Kimi tutuyor, kimi tutmuyor artık bu oyunların. Zaten aşırı gelişmiş ekonomileri kızdıran da kendileri açısından menfi olan sonuçların çoğalması.

Mısır’da ‘başarılı’ bir darbe gerçekleştirirken Türkiye ve Venezüella’da hüsrana uğradılar. Brezilya ve Pakistan’ı sıkıyorlar. İşin garip tarafı Brezilya’daki İşçi Partisi’nin eski bir Marksist gerilla olarak tanımlanan lideri Dilma Rousseff görevden uzaklaştırılırken Türkiye’deki solculardan sadece birkaç cılız ses çıktı. Bizim ülkede kendini sol olarak tanımlayanların çoğunluğu bu olayla beraber aslında jakoben olduklarını yine de anlamadı. Gerçi Mısır darbesinde daha vahimini yaşadık bu arkadaşlar açısından. Seçimle iş başına gelmiş Mursi hapse atılırken sesi çıkmayanlar daha sonra İhvan Hareketi’ni terörist ilan etti. Ne menem bir Stockholm Sendromu ile karşı karşıya olduğumuzu varın siz düşünün.

Ümit ediyoruz ki bu ülkede de muhalif olmak ile vatana ihanet etmenin bambaşka şeyler olduğunun muhalefet tarafından da kabul edildiği günler gelecek. Ancak bu husus birden bire gerçekleşecek bir hedef değil ne yazık ki. AK Parti için her seçim kritik diyenlere şunu hatırlatalım: Amaca matuf yapıcı politikalar izlemek her daim riskli ve kırılgandır. Takoz siyaseti izlemek ve yıkıcılıktan yana tavır almak ise hep kolay olandır. Ancak milletin teveccühü her daim ilkinedir. Rakamlarla sabittir.