BIST 9.736
DOLAR 32,52
EURO 34,81
ALTIN 2.423,48

Mevlevi Ayini’nde yozlaşma mı var?!...

Mevlevi Ayini'ndeki yolaşmayı kim engelleyecek?; Kültür ve Turizm Bakanlığı mı?TURSAB mı?Kim???

Ünal Livaneli Mesnevi seması üzerine bir çalışma yapmış;

“Bazı organizasyonlarda dua ve zikirler çıkarıldığı için sadece ‘musiki eşliğinde dönme' ritüeli kalıyor. Semanın yoğun talep görmesi sebebiyle ‘semazen piyasası' oluşmuş durumda. Semazen ‘kiralama' işini, palyaço, sihirbaz, tahta bacak, hokkabaz, Noel baba, fuar hostesi temin eden organizasyon firmaları yapıyor. Birçok organizasyon ajansı, yeni eğitim almış gençleri saati 600 TL'den semazen olarak ‘kiraya' veriyor.”

“Hazreti Mevlana'nın 20'nci kuşak torunu olan Berna Çelebi Şener, semanın rant aracı haline getirilerek, özünün değiştirilmesine tepki gösteriyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) sema ayinine kültürel miras listesinde yer vererek, koruma altına aldığını hatırlatan Şener, “Bu atalarımızdan manevi bir emanettir. Normalde icazetli semazenlerin sema meydanına çıkması gerekir. Ancak polikliniğimize gelen bir genç parayla semazen diploması aldığını söylediğinde çok şaşırdım. Sema meydanına onun ruhaniyetine uygun çıkmak gerekiyor. Bizler aslına uygun sürdürmeye çalışırsak, ruhundan uzaklaştırmaya çalışanlar da kendine çekidüzen verir.” diyor.”

“Mevlânâ Üniversitesi Mevlânâ Sosyal Araştırmalar Merkezi Müdürü Doç. Dr. Şadi Aydın, semanın, Hakk'ın tecellilerine gönül vasıtasıyla erişmek, Hak ve hakikatin kalbe yansıması olduğunu belirtiyor. Semazenin ise belli bir dönem ilgili Mevlevi dedesinin eğitimine tabi olarak sema yapmayı öğrenip sonrasında dedenin izni ile sema eden kişi olduğunu hatırlatan Aydın, “Zikir olan sema ayin-i şerifi bir ibadet neşvesi içinde yapılır. Kendisinde şevk ve cezbe hasıl olmayan kimsenin sema yapması caiz değildir. Zikir ve ibadet olan Mevlevi ayin-i şerifi görselliğe ve turistik faaliyetlere feda ediliyor. Turistler tarafından izlenmesin demiyoruz ancak semaya yakışır bir tarzda ve mekanda icra edilsin istiyoruz. Kesinlikle ücret mukabilinde ayin icra edilmesin diyoruz. Yani, sema asli hüviyetini kaybedip oryantalist bir tiyatroya dönüşmesin.”” diyor.” (Ünal Livaneli– Ankara/4 Kasım 2015, Çarşamba//aktuel_sema-oryantalist-bir-tiyatroya-donusmesin_2325562.html)

“Son senelerde “döner sermaye” seviyesine indirdiğimiz semâ, Mevlevî âyininin bir bölümüdür; âyin, adından da belli olduğu gibi mistik bir merasimdir, inanmayanların bile saygı göstermesi ve böyle ayağa düşürmemesi gerekir.

Ama meselenin bir başka tarafı, “çağdaş” ve “sosyal” bir boyutu var: Bu maskaralıklara artık şaşırmamak gerekir; zira giyim-kuşam mağazasının açılışında bile açgözlülüğün ve görgüsüzlüğün getirdiği hoyratlıkla etrafa saldırıp ucuza don, gömlek, çizme vesaire kapabilmek için birbirini çiğner hâle gelmiş toplumda jigolo kiralar gibi semazen servisi yapılması artık sıradan bir faaliyettir! “(/yazarlar/murat-bardakci/1149385-jigolo-mu-kiraliyorsunuz.)

Sema, Mevlâna’dan 150 yıl sonra Pir Adil Çelebi (öl.1460) ve ilerleyen yıllarda Pir Hüseyin Çelebi (öl.1666) tarafından konulan kurallar ile son şeklini almış ve bir törene dönüşmüş, kişinin Allah’a ulaşmak için yaptığı manevi yolculuğu, yani insanın Mirac’ını anlatan bu törene de “Mukabele” veya “Sema töreni”, bir başka deyişle “Mevlevi Mukabelesi” adı verilmiştir.

Mevlevihanelerde sadece “mukabele” değil; edebiyat, müzik ve diğer güzel sanatlar alanında da eğitim verilir, Türk müziği ses ve nota sistemleri, makamlar, usuller, formlar, üslup, müzik tarihi, repertuvar, icra v.b. konularda Mevlevi müzisyenler tarafından araştırmalar yapılır ve usta çırak ilişkisi içinde gelecek nesillere aktarılırdı.

Mukabele’de; namaz kılınır, beyitler okunur, kuran tilaveti ve post duası yapılır, Fatiha okunur, gülbank çekilir, mutrib ve semazenlerle birlikte semaya geçilirdi. Sema başlı başına özel eserlerden oluşan bir repertuara sahipti.

SON SÖZ: Böyle büyük ve anlamlı bir töreni, özel bölümleri atarak sadece dönüşleri ile uluorta/yakışmayan yerlerde yanlış bir şekilde sergilemek, elbette bir kültür yozlaşması. Belki, bugünün sorunu değil, ama, son yıllarda turistik yerler çoğaldıkça artmaya başladı.

Tıpkı “Osmanlı geceleri”, türkü barlarda “semah dönülmesi” v.b. icraatlar eleştirilere maruz kalıyor. Elbette işin içinde para olunca yozlaşma ön plana çıkıyor ve kültür/sanatı kimse düşünmüyor… Bu gibi iş yapacak kişilere “belge verecek yerler olmalı, belgesi olmayan çalıştırılmamalıdır” düşüncesindeyiz.

Peki, kim müdahale edecek?

Kim engelleyecek?

Kültür ve Turizm Bakanlığı mı?

TÜRSAB mı?

Kim???

 

PEDAGOJİK FORMASYON

“……Pedagojik müfredat ne anlama gelmektedir? Pedagojik müfredatın özünde eğiten ile eğitilen arasındaki her türlü baskı ve hiyerarşik ilişkiyi ortadan kaldırmak, eğitimde fertleri özne konumunda kabul etmek, toplum dikkate alınarak, onun taleplerini karşılayan içeriği sahip olmak; bu kapsamda milletimizi tarih ve kültürü ile barışık, aynı zamanda muasır medeniyetle diyalog içinde olan, evrensel düzeyde kültür ve eğitim merkezlerine sahip, yenilikçi eğitim sistemlerini içselleştirmiş, ortak akıl ile üretilmiş bir yapıda olma özelliği vardır.Netice itibariyle bugün artık medeniyetlerin buluştuğu bir coğrafyada bin yılı yakındır hüküm süren ve Osmanlı Devletinin medeniyet mirasına sahip bir milletin, bu tarihi arka planıyla örtüşen “gelecek tasavvurunu” inşa etmek ile mükellef Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu hedefi gelecek nesillere aşılama ve taşıma adına Milli Eğitim sistemi ve Milli Eğitim müfredatında bir "eğitim reformuna" gitmelidir…..”  (/yazar/73872/medeniyet-tasavvurumuz-ve-egitim-reformu.html)

 

UNESCO ve TÜRKİYE…

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı'nın (UNESCO) 38. Genel Konferansı'na hitabının ardından Türk basın mensuplarıyla bir araya geldi. Bakan Avcı; "Türkiye hem coğrafi konumu hem tarihi ve kültürel derinliği itibarıyla UNESCO Yürütme Kurulu'nda temsil edilmeyi çoktan hak etmiş bir ülkedir. Türkiye geçen yıl UNESCO tarihinde pek az rastlanan bir oy çokluğuyla Dünya Miras Komitesi başkanlığına seçildi. Biraz da ondan aldığımız cesaretle, 2017 içinde Türkiye'yi UNESCO'nun en yüksek icra organı olan yürütme kurulu üyeliğine aday gösteriyoruz. Bugün, bu adaylığın önünü açacak konuşma ve ikili görüşmeler yapıyoruz. Doğrusu verimli de geçiyor. Değişik ülkelerden olumlu cevaplar alıyoruz üyeliğimizin desteklenmesi konusunda, olumlu bir rüzgâr esiyor. 2017'de Türkiye'yi UNESCO Yürütme Kurulu üyesi olarak göreceğimizi ümit ediyoruz" diye konuştu. ()

KADIN MEVZUATINDA GELİŞMELER OLACAK…

AK Parti Kadın Kolları Genel Başkanlığı’na yeniden seçilen Lütfiye Selva Çam’ın koordinasyonunda yürütülen çalışmalarla, kadınlara yönelik mevzuatı güncellemek için çalışma başlatan hükümet, şu adımları atmaya hazırlanıyor:

- Kadın Girişimciliği Programı hazırlanarak, kadınların iş hayatına atılmaları kolaylaştırılacak.

- Kadın girişimcilere, 100 bin TL’ye kadar ve 5 yıl vadeli kullanacakları krediler için Kredi Garanti Fonu aracılığıyla yüzde 85 oranında kefalet imkânı sağlanıyor.

- Doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen sürelerin memuriyet kıdeminde değerlendirilmesi sağlanacak.

- İşçi ve memur tüm çalışan kadınlara doğuma bağlı olarak; ilk ço­cukta 2 ay, ikinci çocukta 4 ay, üçüncü ve üzeri çocukta 6 ay “yarı za­manlı- tam ücretli çalışma” hakkı tanınacak.

- Çocuğun okula başlama yaşına kadar “kısmi süreli çalışma” imkânı verilecek.

- Mevsimlik tarım işçisi kadınlar ile ev eksenli çalışan kadınların sosyal güvenceden daha kolay faydalanmaları sağlanacak.

- Kadınların sağlık imkânlarına daha kolay erişimi için, yaşadıkları ortamda hizmet almalarını sağlayacak ev ziyareti sistemi yaygınlaştırılacak.