BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,98
ALTIN 2.438,45

Medya; “Müzik üniversitesi arama konferansını” neden görmedi?!...

Müzik üniversitesi rektörü olmak için değil, yapıyı doğru kurmak için çalışılmalı!..

Bu yazı bilinçli olarak bekletildi. Konu ile ilgili yazılar/görüşler  beklendi. Ama, müzik üniversitesi konusunda, yazılı ve görsel basın sınıfta kaldı. Popüler isimler olmayınca, ülkemizde haber değeri olunamıyor…M.Barlas, H.Uluç, D.Hızlan, A.Say, S.Bali, B.Ayvazoğlu, E.İlyasoğlu, E.Ardıç, A.Güçlü  bile, “arama konferansı” ile ilgilenmedi. (Konuşmacı olmalarını beklediler herhalde!) Cumhurbaşkanı talimatına rağmen, muhafazakar  kesim  uzak durdu… Bu güne kadar YÖK sayfasındaki haberleri veren 2-3 site dışında; üniversite ile ilgili özel haber yapan, ilgilenen olmadı…Onlarda, herhangi bir resim koymuşlardı…Eeee, ülkede siyaset baskınken; sanat/müzikte neymiş?,  diye düşünmüş olacaklar. Yazılı basında kültür/sanat sayfası olan, uzmanı olan  var mı?.. …..Her zamanki gibi!... Yazık!... 

İLK SÖZ:

Kurulacaksa, kuruluşun; “adının  “Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi” olması (Yarın tiyatrocularda üniversite isteyebilir), İstanbul’da kurulması (müziğin merkezidir), kucaklayıcı bir rektör profilinin çıkarılması,  Müzik Çalgıları Müzesi, Çalgı Yapım ve Üretim Fabrikası ( Birimi)  ve Müzik  Kütüphanesi’ni, Müzik Notasyonu Yazım Birimi’ni  içinde barındırması, içinde en az  bir  Konser Salonu olması ve mesela Kuleli Askeri Lisesi’nin veya İTÜ Maçka Maden Fakültesi’nin tahsis edilmesi” görüşündeyim. Müzik Üniversitesi ile ilgili kısa düşüncelerimi, bir yazımda sizlere aktarmıştım.

Bu arada, Rektör adayları için; daha önce “idarecilik” yapmışlar mı?, yapmışlarsa kurumlarında nasıl “izler” bırakmışlar?, kurumlarını “ileri” götürmüşler mi?, kurum içinde “sosyal barışa ve liyakata” önem vermişler mi?, “kurul kararlarına saygı” göstermişler mi?, “ben” egosundan “biz”e geçmişler mi?, “paylaşıma” önem vermişler mi?, “yabancı dil belgeleri” doğru mu? ve en önemlisi  “etik” ler mi?,” önemle  dikkat edilmelidir.

Bu yazımızda; Müzik Üniversitesi çalıştayı/arama konferansı ile ilgili bize yansıtılan bilgileri vermek istiyoruz. 5 Nisan’da çalıştay yapılacak dendiğinde; konu ile ilgili çalışan akademisyenlerin, eğitimde önemli işler yapmış akademisyenlerin, sanat kurumları yapılanmasında görev almış akademisyen/sanatçıların ve tanınan/saygı gösterilen  kişilerin olacağı en fazla 40-50 kişilik bir grup çağrılacak zannetmiştim. Anladığımız   kadarıyla YÖK, 3 çalıştay/arama konferansı düşünmüş ve birincisini  geniş  tutmuş; her Müdürlüğe, Bölüm Başkanlığı’na, Dekanlığa 3 kişilik bir kontenjan ayırmış. Çağrılmadan dinlemeye gelenlerde olmuş… Dolayısı ile, yaklaşık 200 kişiyle,  çalıştay değil bilgilendirme  toplantısı yapılmış…

YÖK, arama konferansında 6 konuşmacıya yer vermiş, ancak bu kişiler kurumları tarafından görevlendirilmemiş, YÖK tarafından –açıklandığına göre alel acele- seçilmiş. Sürenin az tutulması anlaşılamamış, sorular için 30-45’ kalmış.   YÖK sayfasına -henüz-  konuşmacıların metinleri konmamış, basılıp dağıtılacakmış…(Konuşmacıları bazıları dinlememiş, sonra salondan ayrılmalar olmuş)

YÖK Konferans Salonu'nda düzenlenen "Müzik  Üniversitesi Arama Konferansı"na Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Doç. Dr. İbrahim Kalın'ın yanı sıra birçok üst düzey bürokrat ve üniversitelerimizin müzik ve sahne sanatları fakülteleri ve eğitim fakültelerinde görev yapan müzik ve görev öğretim elemanları ve Türk din musikisi ile ilgili bölümlerin  öğretim elemanları katılmış.

Önce, konuşmalarda verilen rakamları -bize göre-  düzeltelim. Araştırmamıza göre; Günümüzde (18 Nisan 2017); farklı isimlerde 42 Konservatuar, 20’ye yakın Müzik Öğretmenliği ABD, farklı isimlerde 16 Güzel Sanatlar Fakültesi faaliyettedir.

Verilen bilgilere göre, konuşmacılara yapılan eleştiriler:

 Doç.Dr. İ.Kalın;  Cumhurbaşkanlığı Genel sekreter Yardımcılığı’nın yanında, 2011’den beri Ahmet Yesevi Ün. Mütevelli Heyeti Üyesi olarak ta görev yapan Kalın’ın; konuşması, içeriği ve  beklenti ile ilgili açıklamalarıyla çok beğenilmiş…(Zaten, konuşma içeriğinden anlaşılıyor.) Müzikle ilgili düşüncelerini bir dergiyle paylaşmış, bilgi için  veriyoruz.* Referandum sonrası yoğunluğu artan Sn. Cumhurbaşkanı, bu konuyu İ.Kalın’a devretmiş gözüküyor... İ.Kalın, o nedenle çok dikkat etmeli, yanlış işler yapmamalı diye düşünüyoruz. Kurulacaksa; kadroyu iyi ve sağlam kurmalı…Aman…dikkat…

Prof. E.Parlak: Rektör olacağı, atanacakların ve bölümlerin hazır olduğu, elinde kadroların olduğu bir liste ile dolaştığı söylenen E.Parlak, yurt dışı müzik üniversitelerini anlatmaya çalışmış. Söylenenlere göre; İ.Kalın ile teşviki mesai yaptığı halde, söyledikleri    birbirini  tutmamış. (E.Parlak’ın; Dr. unvanı yok, sanatta yeterlik yaptı. Ama, YÖK sayfasında Dr. kullanılmış, inşallah sanatta yeterlik yapanlara titr kullanma izni de çıkar)  

G.Paçacı: Bir şube müdürlüğü olarak İ.Ü. OMAR’dan katılan G. Paçacı’nın, o kadar unvanlı ve idareci olan yetkin kişileri, Bölüm Başkanlarını ve Dekanları geride bırakıp konuşmacı olması hayretle  karşılanmış. Ayrıca; cesaret işi doğrusu… 3.Milli Kültür Şurası’nda da aynı olmuştu. Hangi ağırlığı ile seçilmiş!, merak edilmiş…Bilinmeyen bir konuya! Darülelhan’a girmiş....(Daha bir hafta önce, AKM tarafından  Darülelhandan Günümüze Müzik  Eğitimi Çalıştayı yapılmıştı.)

Öğr.Gör. Y.Aydın: Alanda ağırlığı olmayan Y.Aydın’ın, hazırladığı metinden değil, irticalen konuşması ile konuları dağıtması, kuruluşun adının, “Adnan Saygun Müzik Üniversitesi”  olması gerektiğini söylemesi ile,  “hangi bilgisi/ağırlığı ile seçilmiş!” sorularını akıllara getirmiş.

G.Pekinel: Herhangi bir üniversitede görevi yokken, neden konuşmacı olmuş?,anlaşılamamış. Devlet Sanatçısı ve Bogaziçi Üniversitesi Fahri Doktora ünvanlarına sahip.( Pekinel'ler başarılı konser kariyerlerinin yanı sıra üç önemli sosyal sorumluluk projesine de imza atmışlar.)

Y.Doç.Dr. S.Erguner: Adı ne olacak; Türk müziği üniversitesi mi, Türkiye Müzik Üniversitesi mi? Fakülteler çok önemli, dini müzik fakültesi de olmalı v.b.  bir çalışma sunmuş.

Prof.Dr.G.Yahya Kaçar: Kurucu (Gazi Ün.) konservatuar müdürü olarak, teşkilatlanma konusu verilmiş..Geniş bir yapılanma sunmuş. Elbette; bu konuda farklı görüşler mevcut.

Konuşmacıların çoğu, kendilerine YÖK  tarafından verilen başlıklara girmemişler. Ayrıca, 2017 Türkiyesi’nde  Batı müziği (Avrupa müziği) ve Türk Müziği zıtlaşmasına da gerek yoktu.

Arama konferansı   sonrası telefonla, e-maille, karşılıklı görüşerek tarafıma iletilen ortak konular;

1/ Bazı konuşmacılar hayal kırıklığı yaratmış.

2/ Sürenin çok az tutulması garipsenmiş.

3/ Çalıştayın özel kişilerle olması beklenirken, ülkenin dört bir yanından eğitimcilerin çağrılması çalıştay adına  gölge düşürmüş. Neyse ki  ismi  “arama konferansı” diye değiştirilmiş. Bilgilendirme yapılmış…

 4/ “Her şey hazırlanmış ta, biz sadece görüntü için mi varız?”  düşüncesine kapılınmış.

5/ 32 GSF  adına veya temsilen  konuşmacı olmaması rahatsızlık yaratmış.

6/  24 GSE Müzik Eğitimi Bölümü adına veya temsilen  konuşmacı olmaması  rahatsızlık  yaratmış.

7/  Müzik üniversitesi’nin gerekli olup olmadığı, konservatuarlardan farkının ne olacağı  pek gündeme gelmemiş…

 8/ Söylenen; “Dönüş yok, karar verildi, Eylül 2017’de kurulacak, 2018/2019 Eğitim yılında hayata geçecek…”  (Oysa, gerek duyulmuyorsa, farklı olmayacaksa,  yanlıştan dönmekte olabilir diye düşünenler de çok fazla.)

9/ Konservatuar sanatçı öğretim elemanlarının özlük hakları  ve  sistem değiştirilmeden kurulacak üniversitenin sorunlu doğacağı dile getirilmemiş...

10/ Konservatuarların, müzik kurumlarının  elini bağlayan sorunların, üniversitenin elini de bağlayacağı söylenmemiş…

11/ İ.Kalın’ın dile getirdiği,  “müzik eğitimi ile ilgili yeni bir paradigma”dan  ne anlaşılmalı? konusunda  bir görüş belirtilmemiş…(Paradigma: Değerler dizisi, örnek olmaya değer kimse-şey, örnek)
Moderatör Prof.Dr.M.Şişman ve görevliler, bol bol not almışlar...Sanıyorum,bu konuda  ilk defa müzikteki gerçeklerle karşı karşıya kalmışlardır.

Oysa, arkadaşlar giderken, kendilerine göre konular hazırlamış, görüş bildirmek için,  doğru bir yapılanma için heyecana kapılmışlardı. Kısacası; dönüşleri umutsuz ve  buruk olmuş…

KISACA: Konu müzik olunca, arama konferansını bir “orkestra” gibi düşünürsek; orkestra şefi M.Şişman (tamam), solistlerin (konuşmacılar) bazıları yanlış, seyirciler “müzisyen” olunca,  ortaya konan  yorum  beğenilmemiş!...(Lütfen aşağıdaki alıntıyı okuyunuz.)

YÖK Başkanlığı’na  teşekkür ediyor, darısı gerçek çalıştaylara diyoruz…

Bu arada YÖK’ün, Temmuz 2017 yapılacak YÖKDİL 2.sınavında,  diğer dilleri de kapsama almasını önemli buluyoruz.

Protokol konuşmalarında kimler ne söylemiş:

“Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Töreni'nde yaptığı konuşmada süreci başlatan  talimatlarından sonra, çalışmalarına başladıkları Müzik Üniversitesi ile ilgili bugün yapılacak arama konferansının başarılı olmasını diliyorum. YÖK tarafından yapılan; "Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması", "Araştırma Odaklı Misyon Farklılaşması" "Kalite Kurulu çalışmaları" "Alan Öncelikli Araştırma Görevlisi Kadroları" ve "100/2000  YÖK Doktora Bursları" gibi çalışmalar, genç nesillerin fikir dünyasını geliştirmek, değişik medeniyetler ve devletlere ev sahipliği yapmış bu toprakların değerini onlara derin perspektiflerle sunmak adına değişik üniversitelerde YÖK Kültür Sanat Söyleşileri düzenlendi. Halen ülkemizde  mesleki müzik eğitimi veren üç farklı kurum bulunmaktadır. Konservatuvarlar, güzel sanatlar fakültesi bünyesinde bulunan müzik bölümleri, eğitim fakültesi bünyesinde bulunan müzik eğitimi bölümleri. Ayrıca müzik sanatıyla ilgili yükseköğretim kurumlarına hazırlık işlevini yürüten Milli Eğitim Bakanlığına bağlı güzel sanatlar liselerinin müzik bölümleri de müzik eğitimi vermektedir. Bugünkü tarih itibariyle Yükseköğretim Kurulu bünyesinde konservatuvar sayımız 34, güzel sanatlar fakültelerindeki bölüm sayımız 32, müzik öğretmeni yetiştiren eğitim fakültelerindeki müzik eğitimi bölüm sayımız ise 24'tür"  (YÖK Başkanvekili Prof. Dr. M. İ. Safa Kapıcıoğlu)

“Türkiye'de Darülelhan'ın kuruluşunun üzerinden yaklaşık 100 yıl geçti, ancak müzik geleneğinin devam ettirilmesinin çeşitli safhalarına bakıldığında Müzik Üniversitesi ile birlikte yepyeni bir sayfanın açılacağına canı gönülden inanıyorum. Türkiye'de şu anda 34 konservatuvar var şu anda. 35. konservatuvarı kurma çabası değil. Hedefimiz asla bu olmamalı. Bunun çok daha ötesinde, adeta Türkiye'de müzik eğitimi ile ilgili yeni bir paradigmanın başlangıcı olarak görmeliyiz. Bunu yapabilecek imkan ve kabiliyetlere sahip olduğumuza inanıyorum. Müziğimiz, sanatımız, türkümüz, horanımız, zeybeğimiz gibi düşündüğümüzde bunların çok yerel, milli şeyler olduğunu, ama başka kültürlerin ürettiği sanat formlarının evrensel olduğu gibi bir garip dikotomiler dünyası içerisinde bazen yaşayabiliyoruz. Halbuki ben Vivaldi'yi, Bach'ı da çok severim, çok keyif alarak dinlerim. Bethoven'ı Mozart'ı da çok severek dinlerim. Ama onlar da son tahlilde, kendi toplumlarının, kendi tarihi tecrübelerinin, kendi zamanlarının ürünü olarak ortaya çıkmış sanat ürünleridir. Onlara ilave bir evrensellik atfetmek öncelikle bir kere sanat tarihini, kültür üretim biçimlerini doğru okumamaktadır. Bizim kendi müziğimiz de ister Dede Efendi, ister Itri, ister Neşet Ertaş olsun, ister Aşık Veysel olsun bu coğrafyanın toprağı ile teneffüs edilmiş, bu insanın mahşeri vicdanı ile ortaya konmuş, kalbi ile aklı ile ortaya konmuş bir sanat eseri olarak onun da aynı anda hem yerel ve milli hem de evrensel bir yönünün olduğunu mutlaka dikkate almak durumundayız. O yüzden bizim müziğimizin bir tınısını ya da sanatımızın, bu hattır, ebrudur, başka bir sanat dalıdır, bir tınısını duyduğu zaman, bir esintisini aldığı zaman, insanlar dünyanın neresinde olursa olsun bir şeyler hissedebiliyorsa orada zaten bir evrensellik boyutunu yakalamışız demektir." (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Doç. Dr. İbrahim Kalın)

“Bugün burada, kurulması düşünülen Müzik Üniversitesiyle ilgili bir fikir jimnastiği ve beyin fırtınası yapmak için toplandıklarını bildirerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Mehmet Şişman, dünyamızın çok bilen insanlara kıyasla, iyi karakter sahibi, insani ve ahlaki değerlerle donatılmış, erdemli insanlara ihtiyacı olduğunu belirtti. Bunu sağlamanın araçlarından biri de hiç şüphesiz sanat ve müziktir. Bu konferansta, ‘barika-i hakikat, müsademeyi efkardan çıkar' prensibinden hareketle, müzik alanında ulusal ve uluslararası düzeyde yakından tanıdığımız altı konuşmacımız, yeni kurulacak bu üniversitenin akademik ve idari yönlerden nasıl yapılanması gerektiği, eğitim-öğretim süreçleri ve yöntemleriyle ilgili bilgilerini ve önerilerini bizimle paylaşacaklardır. Elbette bu alanda ülkemizde fikir ve söz sahibi birçok hocamız ve sanatçımız vardır. Bundan sonraki süreçlerde, Mayıs ve Temmuz aylarında yapmayı düşündüğümüz çalışmalarda ise konu üzerindeki müzakereler, daha geniş kapsamlı iki çalıştayla devam edecektir."  (YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman)

* “Muzigin sanatlar icinde farkli bir yeri var. Diger sanatlarin tersine muzik, tabi caizse kulaklarimizdan icimize nufuz eden bir sey. O yuzden muzigin bizdeki etkisi, gorsel sanatlarinkinden her zaman daha gucludur. Muzigin bizim gelenekteki hem pratik hem de felsefi temelleri cok guclu. Anadolu topraklari bilinen tarihi boyunca muziksiz yasamamis. Bugun de bu gelenek, tum bozulmalara ragmen en rafine sekilde devam ediyor. Ote yandan muzik teorisi, makamlar, ses sistemleri, muzik aletleri konusunda yazilmis ve incelenmeyi bekleyen yuzlerce risale var. Bizim dusunce tarihimizdeki hemen tum teorik muzik kitaplarinin ya filozofolar ya da arifler tarafindan yazilmis olmasi sayan-i dikkattir. Ozellikle Kindi ve Farabi gibi messailerin bu sahadaki katkilari muazzam olmus. Bugun Suriye’de bestesi Kindi ve Farabi’ye atfedilen bir kac eser caliniyor. Bunu modern dusunce kaliplari icinde kavramak oldukca zor zira rasyonalist dusuncenin muzik kulagi yoktur.Bu noktada muzigin supra-rasyonel bir hakikat oldugunu soylemek yanlis olmaz. Yani kelimelerle ifade edilmesi mumkun olmayan hakikatlerin varligini muzik yoluyla idrak etmek mumkun. Burada kelimelerle ifade edilmesi mumkun olmayan (Ingilizcedeki guzel ifadesiyle ‘ineffable’ olan) en nihai hakikatin Cenab-i Hak oldugunu hatirlamak lazim. Sonsuz olani sonlu bir dil evrenine sigdirmak mumkun degil. Muzik bize bu konuda kucuk bir ipucu verir. Pachelbel’in Canon’unu yahut Neset Ertas’in Gonul Dagi’ni kagit uzerinde acimlamaya calisin, ortaya garip bir sey cikar. Muzik, ciddi bir sekilde yapildiginda, bu acziyetin itirafidir. O yuzden muzik bir ruh incelmesini de beraberinde getirir. Bu duyus bicimi geleneksel kulturumuzun kose taslarindan biri oldugu icin bizde muzigin tavuklarin yumurtlama orani uzerindeki etkisi gibi acayibu’l-garaib bilimsel arastirmalar yapilmamis….”

SON DAKİKA: Bizler; sevgi, paylaşım, saygı ve üretime, ülkemizin değerlerine önem veren Müzik STK’ları ve Ses Sanatçılarımız ile birlikte,  baharın güzelliklerini müzikle yaşamak, “Çölleşen ruhumuzu müzikle yeşertmek için”, sizlere 24.İstanbul Türk Müziği  Festivali’ni hazırladık… Paylaşan sitelere/dostlara  teşekkür ederiz…

Önümüzdeki günlerde zengin programımızı sunacak ve sizlere büyük Yunus gibi; “Gelin bir olalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyeceğiz...

ORKESTRADA  AHENK!..

“Orkestranın tüm sazları iyi eğitilmiş ve ehil kimselerden oluşmuşsa şefe çok iş düşmez her çalgının ustası işini bilir ve iyi yaparsa Ahenk ortaya çıkar.Ahenk bir renktir, hoş bir kokudur. İklimi oluşturur. Ahenk iklimi Medeniyet doğurur, Kanun adamı yetiştirir, huzur, güven ve barış ortamları inşa ettirir.Ahenk iklimi, Medeniyet Mimarları yetiştirir.Çok dilli, çok renkli, çok etnisiteli, çok dinli toplumları yönetmek, problemlerini halletmek, bu çoğulculuğu bir arada yaşatabilmek özellikleri bu Medeniyet Mimarlarının doğasında vardır, naturasında vardır. Anasının sütünde, babasının nasihatinde, dedesinin vasiyetinde vardır.

Onlar Ahenk ikliminde yetişmiş Medeniyet Mimarlarıdır. Medenidirler, Hürdürler, Müstakil hareket doğalarıdır, karakterleridir. Müstakim Siyaset ve Riyaset olmazsa olmazlarıdır.İstanbul’u bize armağan eden şehzade Mehmet bu hediyesiyle Fatih oldu, Roma’ya Sultan, Cihana Padişah oldu.Unutmamalıyız ki; Şehzade Mehmet Edirne’nin Ahenk ikliminde yetiştirilmiş bir Medeniyet Mimarıydı ve Edirne Medeniyeti; İbn-i Haldun’a göre tarih sahnesine çıkan, yükselen Türk Medeniyetiydi. Bizans ise tarihten silinecek olan, düşen sufli bir medeniyetti.

Medeni değerlerimizi, bilhassa kaybettiklerimizi, zayi ettirilenleri tekrar ve hemen kazanmalıyız. Konuşmak ve düşünmek için dahi vakit kaybetmeden başlamalıyız…..”