BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,18
ALTIN 2.246,06

Medine'de bir Allah dostu

Bundan bir kaç ay öncesinde, bir ay kadar bir müddet Medine-i Münevvere'de kalmıştım.

Bundan bir kaç ay öncesinde, bir ay kadar bir müddet Medine-i Münevvere'de kalmıştım. Peygamber (sav) mescidine sabahın erken vakitlerinde gidiyor , bazen geceni geç saatlerine kadar o bereketli mescidde kitap okuyor , mescidin bereketinden istifade etmeye gayret ediyordum. Herkes gibi ibadet ediyor ,bir yandan da medinde ki ilim halkalarına iştirak edip Medine'de ki ulemanın İslami ilimlere olan vukufiyetini yakından takip etmeye gayret ediyordum. O günlere dair anlatacağım çokşey olmasına rağmen zaman zaman aklıpa gelip,  aklımdan hiç çıkmayan bir hatıradan sizlere bahsetmeyi istedim.

Bilenler iyi bilirler Mescid-i Saadet'in bir çok kapısı vardır. Her bir kapınında bir ismi vardır. Hicret kapısı...Hz.Cebrail kapısı...Hz.Ebu Bekir kapısı...Hz.Ömer kapısı... Bu kapılardan birininde ismi ' Bab'u bilal' dir. Yani ,Hz.Bilal'in kapısı. Hz.Bilal islamın ilk günlerinde Mekke'de peygamber efendimize iman etmiş , zor günlerde imanını ve ihlasını muhafaza etmiş ve nihayetinde peygamber efendimizin işareti ile Medine'ye hicret edenlerden birisi olmuştur. Kendisi sahabe kadrosunun en seçkin simalarından birisidir. Kendisi peygamberimizin müezziniydi. Dolayısıyla Medine'de ezan-ı şerifi okuyanda oydu. Sabahları peygamberimizin mübarek kapısının eşiğine doğru yanaşır 'tırnak ucu ile' peygamberimizin kapısını çalar ve namaz vaktinin yaklaştığını haber verirdi. Tırnak ucuyla o kapıyı çalışı ile Hz.Bilal ,islam ümmetine peygamber efendimize karşı edebin nasıl olması gerektiğini adeta öğretiyordu. Elbette nasibi olanadır bu edep dersi...

Hz.Bilal'in kapısı diye bilinen bu kapıdan mescide girip bir kaç adım ilerlediğinizde hemen sağ tarafa ki duvar köşesinin yanında ki sütunların dibinde çok ihtiyar birini görürsünüz. Sürekli mescide gelipte bu ihtiyarı görmeyen yoktur. Bu zat tam 123 yaşında. Buharalı türklerdendir. Uzuna yakın orta boylu ve zayıf yapılı birisidir. Çok çok şirin ,sevimli ve güler yüzlü bir siması var. Sakalları yüzü gibi bembeyaz. Sırtı hafif kamburdur. Yürürken ihtiyarlığın verdiği yorgunluktan olsa gerek çok yavaş yürür. Ama şu varki, onu namaz kılarken gördüğümde , ki defalarca namaz kılarken onu gördüm , bir kez olsun yerde oturarak veya sandalyede oturarak namaz kılarken hiç görmedim. Zorlansa bile ayakta namaz kılıyordu. Kıyamda dururken mübarek sakalları adeta kemerine kadar yaklaşıyordu. Sanırım onun ihtiyarlığının haddini gözlerinizin önüne getirmenize bu sözler yardımcı olmuştur. İhtiyarlığına rağmen ayakta namaz kılıyordu... Ayrı bir takva, ayrı bir ihlas vardı kendisinde.

Medine-i Münevvere'nin nuru bu zat'ın simasında dalga dalga yayılıyordu. Onu emsallerinden farklı kılan nedir diye bana sorsanız kolayca cevap vermem mümkün değil. Çünkü kendisi ile uzun bir sohbet edemedim. Yeterince kendisini tanımaya mahir olamadım. Bir çok kez elini öpüp duasını aldım. İlim talebesi olduğumu hemde türkiye'den geldiğimi söylediğimde simasında beliren tebessüm halen gözlerimin önünde.Kendisi bana , türkiyeyi ve türkiyede yetişmiş islam alimlerini çok sevdiğini söyledi. Kendisine dedemin medine mezarlığında medfun olduğunu ve meşhur hadis kitaplarından sünen-i ibn mace'yi arapçadan türkçeye tercüme edip hadisleri tek tek şerh edip manalarını izah ettiğini söylediğimde bana bakışı ve ilgisi daha da artmış ellerini yüzüme sürerek bana dualar etmişti. Hemen hemen hergün kendisini görüyordum. Rahatsız etmeye haya ettiğim için fazla yanına gitmiyordum. Ama şu varki hergün kendisine yakın yerlerde oturur kendisini izlerdim. İhtiyarlığının verdiği o masum ve sevecen tavırları beni kendine hayran ediyordu. O ihtiyarlığına rağmen ruku'daki uzun duruşu , secdede ki uzun duruşu, gelen geçen herkese selam verip dualar edişi... Bana sorsanız nedir sende onu bu denli özel kılan , halen tam olarak cevabını bulabilmiş değilim. Peygamber mescidinin bir halısı bir direği gibi mescid ile bütünleşmiş bir nur abidesi idi.  Ne zaman mescide girsem onu Hz.Bilal kapısına yakın yerlerde oturup zikir çekerken görürdüm. Onu bu kadar özel kılan nedir bilmiyorum ama ,onu özel kılan şeyin şu olduğunu düşünüyorum : O , Medine'nin vakarı ve edebi ile edeplenmiş takva sahibi birisiydi.  120 küsür yaşına girmiş olmasına rağmen mescidde uyuyacağı zaman ayaklarını ne kıbleye nede peygamber efendimizin mübarek kabrine doğru uzatıyordu. Müthiş bir edep içinde dizleri üstüne çökerek uyuyordu. İşte bu edep beni mest ediyordu. İşte bu edep beni kendisine hayran ediyordu. 21.Asırda selef-i salihin örneğini bu zatta görüyordum.  120 yılını peygamber mescidinde geçirmiş olması.... Allah Resulunun mescidinde nasıl oturulması gerektiğinin ihtiyarlığına rağmen farkında oluşu... O'nun bu ahlakı bende derin izler bıraktı .Onu özel kılan medine ahlakı ile ahlaklanmış olmasaydı.

Hz.Peygamberi sıradan bir insan gibi göstermeye çalışıp , peygamber efendimize olan saygı ve hürmeti hazmedemeyip : oda bizim gibi bir insandı ,diyecek kadar nasipsizleşen ,oryantalistlerin akidesini kendine meşreb edinenlerin : bu 120 yaşında ki ihtiyarın peygamber efendimizin huzurunda ki el pençe duruşundan alacağı çok edep dersi var. Tabi edepten anlarlarsa...