BIST 9.525
DOLAR 32,59
EURO 34,67
ALTIN 2.524,69

MEB’in, “müfredat ve servis” konusundaki yanlış iletişimi…

Konu milyonları ilgilendiriyor, ama atanmışlar umursamıyor.

GÜNCEL/Y:DOÇ.lik ne oldu?!

Cumhurbaşkanımız, Y.Doç.liğin kaldırılması için talimat vermişti.  YÖK; hemen bir çalışma grubu oluşturmuş ve bu çağrı büyük heyecan yaratmış, 15.000 aşkın Y.Doç. bilimsel/sanatsal çalışmalarının değerlendirileceği umudunu tazelemişti. Bizde yazılarımızda gereken desteği vermiştik.

Ancak, bugüne kadar  YÖK’ten  bir taslak/çalışma/haber çıkmadı…Akademisyenler, çalışmanın sonucunu bekliyor  ve bu eğitim yılına yetişmesini istiyordu. Çünkü, eğitimde  açık oluşmuştu.  Şunu belirtelim ki, kimse bedava unvan istemiyor. Ancak, bilimsel/sanatsal çalışmaları boyunu aşmış, üreten, iş yapan Y.Doç.lerinde üst unvan hakkı olmalı/verilmeli. Yabancı dil konuşamayan, bir şekilde, Üds’yi aşmış olan Doç. ve  Prof.ları gördükçe, özellikle sanat/spor alanımız, daha fazla  kaybetmesin istiyoruz!..

İnşallah, “herkesi kucaklayacak ve haklarını koruyacak/verecek bir yönetmelik ortaya çıkar” umudundayız. TBMM’de  bir torba yasa hazırlanıyor, acaba orada mı yer alacak? Yoksa KHK ile mi çıkacak? Bekliyoruz…

Cumhurbaşkanı dün ATV-A Haber ortak yayınında önemli bir soruna, uygulamaya da karşı çıktı ve dedi ki;

"Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG'un kaldırılması lazım. Biz TEOG'la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı. Okursun, sene içinde notların bellidir, bu notlarınla beraber yürürsün. Gelirsin üniversite sırasına, orada da girersin üniversite imtihanlarına. Üniversite imtihanında da sosyalde, sayısalda başarı durumun neyse bu başarıya göre girmen gereken yer nereyse girersin."

Şimdi ne olacak?

Bekleyelim görelim….

Güncel ve acil bir konu nedeniyle, özür dileyerek “Ayvalık…..” yazımızı bir sonraya bırakıyor ve  araya giriyoruz.

Son günlerde “müfredat” konusu alevlenmişti, şimdi de servisler” güncel konu oldu. Geçen yazımızda kısaca değinmiştik. Ancak,başta şunu söyleyelim; Eğitim kimsenin malı değildir, kişilerin istediği gibi şekillendirilemez, hele siyasetle  hiç olmaz, çünkü ‘bugün var, yarın yokturlar’, o nedenle eğitim konusu ülke insanının eğitim özelliklerine göre hazırlanmalıdır.

“Bizler, bilginin hikmetle buluştuğu, ilmin irfanla yoğrulduğu, âlimin ahlâkla bezendiği bir medeniyetin mensuplarıyız. Medeniyetimizde ilim, aklın ibadeti olarak görülür. İlim, en başta eşyanın hakikatini, varlığın gaye ve hikmetini anlamaya çalışmaktır. İlim, kendini bilmektir. Zira kendini bilen, Rabbini bilir. Rabbini bilen, eşyanın hakikatini öğrenmeyi gaye edinir. Kendi varlığının farkında olan, çevresinin, kâinatın, hayatın farkında olur. Bilgi, kişiyi kendisinden, Rabbinden, insanlardan uzaklaştırmamalıdır. Onu çevresine yabancılaştırmamalıdır. Bilgi, insanı hikmete taşımalıdır. Onun kalbine, gönlüne hitap etmelidir. Bilgi, ahlak ve sorumluluk bilinciyle hayata yansımalıdır.” Cuma (15 Eylül 2017)hutbesinde bir bölüm dikkat çekiciydi; “Bizler, nasıl ki Allah’ın kitabını okuyup hayatımıza yansıtmakla mükellefsek kâinatı ve kâinattaki nizamı da okumak, yani anlamakla mükellefiz. İnsana ve insanlığa fayda sağlayan her türlü ilmi tahsil etmekle sorumluyuz. İlmi, çıkar ve tatmin vesilesi olarak asla göremeyiz. İnsanlığa zarar vermek, yeryüzünü tahrip etmek ve yaşanmaz hale getirmek için ilim tahsil edemeyiz.”

Demek ki neymiş!...

O nedenle, uluslar arası alanda, araştırmalar yapılmış ve bütün dünyada Finlandiya Eğitim Sistemi en önde/birinci  bulunmuştur. Çare, bu gibi sistemleri ülkemize uyarlamak olmalıdır.

Not. Müzik müfredatları üzerinde bir çalışma yapıyorum. Ancak, geniş olacağı için, 27-29 Ekim 2017 tarihleri arasında yapılacak,  Balıkesir 2.Türk Müziği Sempozyumu’na sunmak üzere hazırlıyorum.Dolayısıyla makale olarak ele alamayacağım.

Şimdi,  MEB’in  iki konudaki “yanlış iletişimine” değinmek istiyoruz.

1/ Müfredat konusu;

Bu konu; öğrenciyi,veliyi, öğretmeni yakından ilgilendiriyor. Eğitim dernekleri ikiye bölünmüşler, birbirlerini ‘gerici, yıkıcı’ v.b. kelimelerle  suçluyorlar…1980 öncesi de böyle değil miydi?!..

 MEB Yetkilileri, TTK Başkanı ve dernek, ısrarla;en çağdaş müfredatı hazırladık, biz yaptık, Darwin teorisini atmadık ama ismini kaldırdık, en doğrusu, lisans mezunlarıyla çalıştık, yıkıcılar-vatan hainleri rahatsız oluyorlar, komisyon üyeleri bazen 48 saat çalıştılar, karikatür kitabın bir sayfasında bir milimetre civarında yer kaplıyor!, eleştiriler bilimsellikten uzak, herkes memnun v.b. cümlelerle, hem yetkilileri koruyorlar, hem de yapılanı destekliyorlar…

Oysa, şu anda yapılan; iletişimsizliktir ve tamamen yanlıştır…

Birilerini  (öğrenci-veli- öğretmen) yapılan iş konusunda ikna edebilmenin şartı, köprüleri atmak değil, onlara örneklerle doğruyu anlatmaktır.

Geçen yazıda bahsettiğim karikatürde bile yanlış devam ediyor.

“Habertürk Gazetesi'nin haberine göre; karikatürist Selçuk Erdem’in kutup ayısının pençesi ile yaptığı uygunsuz karikatürün ders kitabına nasıl girdiği tartışılırken, MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş karikatürün kitabın bir sayfasında bir milimetre civarında yer kapladığını söyleyerek, “Bu sayfanın imha edilmesi gerekiyor diye arkadaşlarımıza talimat gönderdik. Bütün il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerimiz öğrencilere dağıtılmak üzere bekletilen Türkçe 6. Sınıf kitaplarından sayfa 13’ü imha etmiş durumdalar. Öğrencilerimizin eline gitmeyecek” dedi. Kitapların okullara ulaşmasıyla “kutup ayılı” karikatürün olduğu sayfanın “imha” edilmediği ortaya çıktı. Okul yönetimleri kitaplardan bu sayfaları yırtma görevini öğretmenlere verdi. Öğretmenler öğrencilere dağıtmadan önce bu sayfaları yırtacak.”

Büyük hatanın bedeli hala ödenmedi!...(Karikatürü çizen, sayfaya koyan  ve görmeyen kurul üyeleri)

O paylaşımcı Bakan gitmiş, kimseyi dinlemeyen, gazetecilerin sorularına cevap vermeyen, eleştirenlerle alay eden, kafayı dik tutan  v.b.” bir kişi gelmiştir. Oysa, önce yapılan yanlışların cezalarını kesmesi gerekmektedir. Hiçbir yerde olduğu gibi, özellikle eğitimde; ‘yapılmış en demokratik en bilimsel en çağdaş müfredat’ oldu, ‘51 müfredat ekseninde kapsamlı bir şekilde bir yenileme, güncelleme, gözden geçirme, ikmal ve değişiklik çalışması yapıldı’, benim adamım yanlış yapmaz, gereksiz konuları çıkardık, onu ben atadım korumam lazım v.b.” düşüncelerin yeri yoktur, olmamalıdır da!..

Ayrıca; ‘yapılmış en demokratik en bilimsel en çağdaş müfredat oldu’ derken, eski Bakanları ve ilgilileri de suçluyorsunuz…Oysa,eski bakanlarda benzer  sözleri söylemişlerdi!

Öğrenciler, veliler müfredatla ilgili sürekli sorular soruyor. Basında yüzlerce olumsuz yazılar çıkıyor.

Yani, sizin yanlışlarda ısrar etmeniz, “bunu uygulayacaksınız, çok güzel oldu” demekle olmuyor...Bu defa, dedikodular artıyor…Ülkemizi  ellerine almak isteyen örgütlere, prim/done/materyal  verilmemeli!..

Oysa, MEB, çevresiyle iyi iletişim kurarak –onlar/veliler/öğretmenler  sizin oy depolarınız- şöyle deseydi; müfredat hazırlanmıştır, elbette bununla ilgili eleştiriler olacaktır, uygulamalarda öğretmenlerimizden dönüşler alınacak, gelecek sezona yanlışlar düzeltilecektir. Programda, yıllar arasında  konu değişikliğine gidilmiştir. Biz öğretmenimize güveniyoruz, onlar, tecrübeleriyle bu değiştirmeleri olumlu hale sokacaktır. Programda İstiklal Marşı ve M.K.Atatürk ile ilgili bölümler atlanmamış/kaldırılmamış, yıllara göre dağıtılmıştır, M.K.Atatürk, bu ülkenin kurucusudur.  Sizlerden ricamız, müfredatları sayfamızdan indirip, kontrol edin ve eleştirilerin haklı olup olmadığına öyle karar verin. Ancak, yanlış yapanlar konusunda da gereken soruşturma/görevden alma, kimsenin gözünün yaşına bakılmadan yapılacaktır”  acaba eğitim  kitlesi ne yapardı?

Kimin yanında dururdu?

İşte sağlıklı iletişim budur…

 2/ Servis konusu:

Okullar açılmasına 3 gün kala olay patladı; serviste unutulan çocuklar,  servis elemanı yokluğu, ehliyetsiz sürücüler, sarhoş sürücüler, bakımsız araçlar v.b.

MEB Yetkilleri, Valiler,  Kaymakamlar, İL/İlçe Milli Eğitim Müdürleri,sizler bir makamda oturuyorsunuz ve göreviniz şehirdeki asayişi ve eğitimle ilgili işleri sağlamak…

Peki yaz boyu ne yaptınız?

Servislere  neden şartlar getirmediniz?

Servis şöforlerini neden eğitmediniz?

Okulları neden hazır hale getirmediniz?

Elinizden tutan mı vardı?!...

Bugün 16 Eylül 2017, okulların açılmasına 3 gün var. Bir haber düştü internete, birlikte okuyup değerlendirelim;

“TESK’ten yapılan yazılı açıklamada, TESK Başkanı Bendevi ’in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu ile görüşerek, özellikle okul servis araçlarında yaşanan istenmeyen olayların önüne geçmek amacıyla mesleki yeterlilik belgesinin zorunlu hale getirilmesi konusunda görüş birliğine vardığı belirtildi. Bu kapsamda, TESK Esnaf ve Sanatkarlar Yeterlilik Merkezi (TESK-ESYEM), okul servisi şoförleri başta olmak üzere, minibüs, taksi ve şehir içi toplu taşıma şoförlerinin yeterlilikleri konusunda yetkilendirilecek. Palandöken, şehir içi ulaşım sektöründe yaşanan sorunları azaltmayı hedeflediklerinin altını çizerek, “TESK-ESYEM, bu kapsamda toplu taşıma şoförlerinin yeterlilikleri konusunda sınav düzenleyecek. Sınavda başarılı olamayanlar, eğitime tabi tutulacak” dedi. (Milliyet)

Günaydın  efendim…Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun…

Demek ki, bugüne kadar servis şoförlerinde “mesleki yeterlilik belgesi zorunlu” değilmiş!…

Sonra, sınavda başarılı olamayanlar –servise çıkmayacaklar demek ki- eğitimden geçecekmiş!...

Açıklayalım: sınav olacak, başaramayanlar 2-3 ay eğitime, onu da hızlandırılmış derler, bir ay-15 güne bağlarlar, olur biter…Maalesef ülke gerçekleri…

“Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanı Adem Ceylan; Mesleki yeterlilikler belirlendikten  Sınav öncesi pedagojik formasyon eğitimi alacak olan sürücüler, kişisel gelişim ile ilgili yeterli bilgi ve beceriye sahip olup olmadıklarını kanıtlamak zorunda kalacaklar. Çevre kontrolleri, iş sağlığı ve güvenliği, işin yürütümü ile ilgili psikoteknik konulardan teste tabii tutulacaklar. Söz konusu mesleki yeterlilik belgesi, yüz kızartıcı suçtan sabıkası bulunan sürücüleri de okul servis şoförlüğünden uzak tutacak.”dedi.(Hürriyet)

Yani;                                                            

Yıllarca, çocuklarımızı “Mesleki yeterlilikler belirlenmeyen” kişiler okula götürmüşler…

Konu ile ilgili  pedagojik formasyon eğitimi almamışlar, çocuklarımızla ilgilenmişler…

Aman Allah'ım!…

Bu, bir;  suistimal mi, görevi ihmali mi, ilgisizlik mi?

Sorumlular için bir yaptırım istemek, çocukları için her türlü fedakarlıktan kaçmayan  velilerin hakkı olsa gerek!...

Elbette, TESK bunu bedava yapmayacak!..

Basınımızda, “sazan” gibi atlamış konuya, başlıklar şöyle; Servislerde yeni düzen geliyor... Herkes şoför olamayacak, servislere yeni düzen geliyor, şoförlere yeterlik sınavı geliyor v.b.

Eski Türkiye değişti demiştik, ama görülüyor ki ‘insana yatırım’ yapılmazsa mümkün değil…

Onun için,bu millet  AB kriterlerini istemiyor…

SON SÖZ: AK Parti iktidarında; tam 6 Bakan, bir çok Müsteşar, Genel Müdür değişti ve hepsi çok başarılı olduklarını söylediler!...Şuralar düzenlendi, müfredatlar değiştirildi, okullarda öğretmenler yer değiştirildi, proje okulları denendi...

Ve, birinci görevleri eğitimdi,  yani;öğrenci-öğretmen ve veliydi!...

Ah güzel Türkiyem…

Ama, biz sürekli  “liyakat ve meslek/görev aşkı” olmalı diyoruz ve demeye devam edeceğiz…

Not. Bu arada saatlerin geri alınmamasında neden ısrar ediliyor? bilmiyoruz. Geleceğin -sıradaki- Başbakanı B.Albayrak hiç konuşmuyor? Neden acaba? Bu, basit bir konu değil, milyonları ilgilendiriyor!..Geçen yıl, sabah ışıklar erken yandığı için daha fazla tüketim yapıldığı anlaşıldığı halde. Saatlerin valiliklere bırakılması, daha fazla sorun  (öğrenci-veli açısından ) yaratacaktır…2019’a doğru hatalar yapmamak lazım…

Kaz Dağları eteklerinde; Ayvalık ve Edremit’te  neler değiş(me)miş?!..

CİDDİ  RİSK VAR!...

Akşam haberleri izlerken, K.Kılıçdaroğlu’nun oğlunun askerliğini, nerede, hangi birlikte yapacağı v.b. izleyince şaşırdık…Çünkü, ‘ülkemizde kaos yaratmak isteyen terör unsurları var. Muhalefet  liderinin oğlunun adresinin verilmesi  çok yanlış’  dedik, ertesi gün Habertürk köşe yazarı  F.Altaylı dillendirmiş;

 “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun oğlu askerliğini yapacak.

Hakkı olmasına rağmen bedelli askerlik yapmaması takdire şayan.

Bir politikacının oğlundan beklenebilecek bir özveri.

Ancak bir şeyi çok yanlış buluyorum.

Kemal Bey’in oğlunun askerliğini nerede yapacağı detaylı olarak her yerde haber oluyor.

Bana sorarsanız bu ciddi bir hata.

Hatadan öte bir güvenlik riski.

Türkiye’nin geldiği, getirildiği yer ortada.

Müthiş bir kamplaşma, müthiş bir ötekileştirme.

Neredeyse düşmanlık seviyesinde bir nefret toplumuna dönüştük.

Anamuhalefet partisi liderinin oğlunun bulunduğu yerin, böylesine açık bir biçimde yazılıp çizilmesi, bence çok ciddi bir güvenlik riski oluşturuyor.”  

Aman…Dikkat….