BIST 9.680
DOLAR 32,42
EURO 34,46
ALTIN 2.488,97

Liyakat,birikim ve nitelik; atamaların vazgeçilmezi olmalı!...(2)

YÖK ve DİB Başkanlarından uygulama örnekleri…

GÜNCEL/ BAKAN YARDIMCILARI: Başbakanlık İletişim Merkezi’nden (BİMER), bakan yardımcıları hakkında bilgi isteyen CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, yönelttikleri sorulara gelen yanıtları paylaştı. Yanıtta, bakan yardımcılarına 2017 yılında aylık ortalama 15 bin 562 TL maaş ödendiği belirtildi. Buna göre sadece bir bakan yardımcısına yıllık toplam 186 bin 744 lira maaş ödeniyor. Yanıtta bakanlıklarda toplam 19 dolu bakan yardımcılığı kadrosu bulunduğunun ifade edildiği dikkate alındığında, tüm bakan yardımcılarına ödenen yıllık maaş toplamı 3 milyon 548 bin 136 TL’ye ulaşıyor.(Cumhuriyet/Mustafa çakır/24.09.2017) Bakan Yard. yasallaştığında  R.T. Erdoğan, kesinlikle eski MV olmayacak dendi, ama olmadı, eski MV, aday yapılmayan kişilerle dolduruldu. Bugüne kadar maaşları ve makam odaları, makam arabaları dışında hiçbir etkileri ve yetkileri olmadığı görüldü. Artık bu kadrolarında kaldırılmasında yarar var. Taşeron işçileri kadroya geçirilmezken, asgari ücretle insanlar yaşamaya çalışılırken v.b. olmuyor. Yazık, günah!..

Akademisyen sanatçılar teşviklerini 4-6 ay sonra alırken (Haziran 2017 hala alınmadı), devlet sanatçılarının aldıkları maaşı çok görenler var. 6 ikramiye denince gözler büyüyor, oysa 12 aya böldün mü 6 ikramiyenin karşılığı 2.000 TL oluyor. Ve, maaşa katılmadığı için ikramiye ve emeklilik maaşına etki etmiyor…Onun için yıllardır ikramiyeler (TRT sanatçıları gibi) maaşa katılsın, göstergeler 3400 den, 6400’e çıkarılsın diye uğraşılıyor, ama hala başarılamadı. Oysa sanatçıların aldıkları para –her şey dahil- bakan yardımcısının 3’te biri. Ve, sanatçılar; üretiyorlar, çalışıyorlar, ülkemize çok yararları var… Rakamda büyük değil, toplamda 2400  devlet sanatçısı var…  Bu konuda Bakanımızdan acil çözüm bekleniyor.

Cumhurbaşkanımızdan da, bu yanlış/işlemeyen, devlete yük getiren, vergilerden kesilen bakan yardımcıları  kadrolarını  kaldırmasını bekliyoruz.Çok göze batıyor…

Deniz Diderot demiş ki; “İnsanlar ikiye ayrılır...Tanıdıkça büyüyenler...Tanıdıkça küçülenler...”

Kısaca; makamlar,makam odaları, makam arabaları v.b.  kişileri yüceltmez!... 

Konumuza devam ediyoruz….

Bu yazımızda  “konu başlığını” bazı üst makamlara uyarlayarak ve bize gelen bilgilerle örerek  açmaya çalıştık. Üst görevlerde; liyakat , birikim ve kalite’ye önem verdiğimizi yazılarımızda sürekli  belirtiyoruz.

YÖK Başkanı olarak atanıyorsunuz…

Sizden;

“Kurumlararası eşgüdümü sağlamanız,

Aksayan YÖK maddelerini değiştirilmeniz/güncele uyarlanmanız,

Yönetmeliklerle akademik hayatı rahatlatmanız,

Araştırmaların/projelerin önünü açmanız,

Ülke bilim/sanatına/teknolojisine öncülük etmeniz” bekleniyor.

Cumhurbaşkanı dışında kimseye yazılı/sözlü  bir seçim beyannamesi vermiyorsunuz. Kurul üyelerini  kendiniz oluşturamıyorsunuz, çünkü üst makam kurul üyesi  atamalarını yapıyor*, siz onların içinden vekil, yard. seçiyorsunuz…Ama, gelsin; tebrikler, toplantılar, yurt içi/dışı geziler. Atamayı yapan Cumhurbaşkanı ile iyi geçinmeye gayret gösteriyorsunuz. Üniversite rektörleri sizi görünce ayağa kalkıyor, ne kadar önemli!...…Rektörler sizi, üniversitelerine  davet etmek için fırsat kolluyor!... YÖK’e verilmiş yetkileri bırakmak istemiyorsunuz. Mesela dekanların atamasını rektörlere bırakan değişikliği yapmıyor,  gündeminizi meşgul ediyorsunuz. Oysa,  193 üniversite, iş  o kadar çok ki!...

“Bir anımı (1996-98) anlatmam lazım; Prof.Dr.G.Sağlamer’in rektörlüğü sırasında, üniversitenin açılışı için YÖK Başkanı K.Gürüz’de çağrılmış, bizimkilerde konser verecek, bende idareciyim o zaman. Sabah erkenden salonun olduğu Maçka binasına gitmiştim, baktım birisi geziyor. K.Gürüz olduğunu anlayınca, ‘hoş geldiniz Başkanım’ dedim, kendimi tanıttım, o anda Gülsün Hanımda göründü, ‘günaydın’ dedi, tokalaştı. O anda K.Gürüz’ün ağzında kocaman bir sakız olduğunu fark ettim…Gülsün Han. gelince de çıkarmadı ve onunla konuşurken de çiğnemeye devam etti. O zaman; ‘Başkan olmak böyle bir şey, Türk terbiyesi, saygı, bir kadınla/bir rektörle konuşma şekli ortadan kalkıyor, ben büyüğüm v.b. oluyor’ demiştim.”

Sonra, YÖK Kanunu için bir çok toplantı/sempozyum/çalıştay yapıyorsunuz. Oysa raflarda çözüm için hazır, daha önce yapılmış/emek verilmiş, bir çok rapor var, başkanlığınıza gönderilen teklifler var… Kendi döneminizde yaptığınız çalıştay/kongre sonuçlarını dahi uygulayamıyorsunuz. Ülkemizin ihtiyaçlarına göre bir kanun hazırladığınızı söylüyorsunuz…Görev bitiyor, sizden bir ses çıkmıyor…Sizin hazırladığınız bütün dosyalar, kanun teklifleri kadük kalıyor. Üst makamlar dahil hiç kimse, “hazırlananlar ne oldu?” diye sormuyor, maalesef  raporlar tozlu raflarda yerini alıyor…Her toplantı; yol/yemek/otel/harcırahı masraf  olarak devlete geri dönüyor. Hesaplarsanız; az bir meblağ tutmuyor… Üst makamlar sürekli sessiz kalıyor…

Kısaca; Enerjiler boşa akmaya, insanlar aldatılmaya, yapanın yanına kar kalmaya, ben başarılıy(d)ım demeye  devam  ediliyor.

Suç kimin/kimlerin?
* YÖK Üyelerinin başka görevlerde olmaması, bütün enerjisini YÖK gündemine ve çözümlerine ayırması en doğal beklenti. Sadece toplantıya katılıp, hazırlanmış raporlara olur vermekle eğitime hizmet yapılamaz. Kurul üyeleri; kendilerine iletilen konuları dile getirmeli, çözüm önerileri sunmalı, YÖK Başkanlığı çalışmalarına destek olmalıdır.

Unutmayalım ki; “Ne kadar az şeyiniz olursa, hayatınızın içeriğiyle ve kendinizi geliştirmekle o kadar fazla uğraşabilirsiniz.” (Dominique Loreau/Yaşama Sanatı)

Not:  Yeni YÖK, çalışmalarını yoğunlaştırdı. Başkan iz bırakacak gözüküyor... YÖK Başkanı, 2-3 gün önce ‘sınavdan vazgeçilemez’ demişti. Ancak, bugün (26.09.2017) yapılan  açıklamalarla sürpriz yaptı;  LYS-YDS sınav ikilemini kaldırdı. 18 puan türünü 4’e düşürdü. Sınavı 5 günden 1 güne çekti. Üniversite sınavında baraj puan uygulaması deva edecek. Üniversitelere; sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puanları ile girilecek. Türkçe ve Matematik sınavın merkezinde olacak. Ancak, haber merkezleri aynı metni değişik okudu; “NTV:  Bu sene uygulanacak, CNN Türk: Bu sene uygulanmayacak, Habertürk: Bu sene uygulanması düşünülüyor” dediler.

YÖK’ü kutluyor, aynı beklentinin Y.Doç.lik içinde beklendiğini hatırlatmak istiyoruz.

DİB Başkanı olarak atanıyorsunuz…

Sizden;

“Birkaç bakanlıktan büyük bir bütçe ile, ülkemizin dini işlerini düzenlemesiz,

İHL’ ları, dernek/vakıf ve cemaatleri kontrol altına almanız,

İslam dininin doğru öğretilmesi için,  kaliteli kişilerle projeler geliştirmeniz” bekleniyor.

Kimseye yazılı bir seçim beyannamesi vermemenin rahatlığıyla kadronuzu, kanunların/yönetmeliklerin verdiği yetki ile oluşturuyorsunuz.  Önce, merkez teşkilatı yeniden oluşturuyor, kadronuza eski başkanla çalışanlardan kimseyi almıyorsunuz…(Hepsi başarısız demek ki!..), illere gidiyor, toplantılar/çalıştaylar/sempozyumlar  yapıyorsunuz.. Oysa raflarda çözüm için hazır bir çok rapor var...Yurt dışı geziler ve özellikle her Kurban Bayramı Hac, 10-15 defa Umre yapıyor, yapılanları yerinde inceliyorsunuz!... Buna rağmen, nasıl oluyorsa kurum içinde yapılanlardan, hareketlenmelerden/cemaatlerin örgütsel çalışmalarından haberiniz olmuyor!...

Makamın verdiği keyifle, sürekli TV çıkmaya, basında reklamınızı yapmaya, sizi atayan mercilerin toplantılarını takip etmeye başlıyorsunuz.

Öyle ki; Yusuf Has Hacib’in “Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin” dediği Kutadgu Bilig’deki şu sözlerini bile hayata geçiremiyorsunuz;

“Ey asil insan! İnsanlığı elinden bırakma, insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et. Bütün halka içten gelen merhamet göster. Hep iyilik yap, kendi bencil isteklerine hâkim ol. Kötülük edersen, kötülüğün karşılığı pişmanlıktır. Elinden gelirse, kötülüğün inadına iyilik yap. Kötülük değersiz bir şey olduğu için, onu yapan da değersizdir. Daima iyilik yap ki, kendin de iyilik bul. İnsanların seçkini insanlığa faydalı olan insandır. Halk nazarında muteber kimse, merhametli olan insandır.”

Kısaca; Enerjiler boşa akmaya, insanlar aldatılmaya, yapanın yanına kar kalmaya, ben başarılıy(d)ım demeye  devam  ediliyor.

Suç kimin/kimlerin?

(Bakın eski başkan, özür diledi -emekli oldu- bir şey olmadı...70 milyon affetti mi?!.)

Bilim adamı (insanı) olarak atanmıyor!, ama, ülkemizin Başbakan’ı oluyorsunuz!...

"İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır."

“Allah Allah”, dedim.

“Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe!..”

Lüks gibi gelen bir şey.

Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne gitsin." diye yazmış.

Vakit geldi, Sirkeci Garı'ndayım; ama kafam çok karışık.

“Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?”

Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı.

"Mahmut Sadi!  Mahmut Sadi!  Bir telgrafın var."

"Benim" dedim.

Telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu:

"Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.

İmza

Mustafa Kemal”

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım;

 "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim.

Düşünün, 1923'te o kadar işinin arasında, 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Ülkeme “alev”  olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum.

Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim?

Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım...'' 

 İmza….Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak

Sonuç: Bir düşünün bakalım, kurumunuzda icraatları ile iz bırakmış, İsimleri hatırlanan, hayırla yad edilen kaç;  Bakan/YÖK Başkanı/Rektör/ D.İ. Başkanı/Dekan/Müdür var!...Eğer sayı az ise vay halimize!...

Gelecek yazı: Bir iletişimci gözüyle, K.Topbaş’ın  -geç kalmış-  istifası normal mi?!...