BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,91
ALTIN 2.438,69

Küresel sermayenin yürüyen kasaları

Eğer bir işadamının serveti 20 milyon Doları aşarsa, yukarısının ortağı yerli mafyadır… Eğer bir işadamının serveti 50 milyon doları geçmişse,

Kazım Taşkent şöyle demişti: “ Batılının karnını doyur, haklarına dokunma, o zaman bir kuzu kadar uysal olur. Doğulunun ister hakkını tanıma, ister aç bırak; ama gönlünü almasını bil, o da kuzu kesilir.” 

 

KÜRESEL SERMAYENİN YÜRÜYEN KASALARI

Efendiler, gelin
“gerçekçi” olalım…
“Bu Ülke Bizim” tatlı bir mülkiyet cümlesidir sadece…
Günümüz dünyasında hiçbir ülke (ne yazık ki) kimsenin değil…
Tıpkı zenginlerin,
“benim param” dedikleri paranın gerçek sahibi olamadıkları gibi…
Lütfen unutmayınız…
Eğer bir işadamının serveti
20 milyon Doları aşarsa, yukarısının ortağı yerli mafyadır…
Eğer bir işadamının serveti 50 milyon doları geçmişse, o zaman da paranın sahibi bankalardır…
Bankalar işadamına sadece harçlık verirler…
Eğer işadamı parasının tamamını o bankadan çekmeye kalkarsa ya bir trafik kazası geçirir veya bir kadının üstünde ölür kalır…
Çünkü bankalardaki paralar da banka patronunun değil, küresel sermayenin parasıdır…

                                   ***

Hâsılı, Türkiye’de gördüğünüz şu zenginlerin hiçbiri gerçek birer servet sahibi değildir…
Hepsi,
küresel sermayenin birer yürüyen kasasıdır…
Küresel sermaye dilediği anda dilediği işadamını batırır ve elindeki parayı alıp bir başka işadamına transfer eder…

                                   ***

Siz sahiden de bankalarına el konulan işadamlarının “hortumcu” olduklarına inananlardan mısınız yoksa?..
Gülerim…
O bankalara el koyan hükümeti ve o hükümeti kurduranları (28 Şubat) hatırlayın…
Ve…
O el koymaların
“mıntıka temizliği” olduğuna inanın…
Devleti yönetenler halkın parası konusunda o kadar hassas olsaydılar,
“Görev Zararı” adı altında, kamu bankalarından siyasi yandaşlara ulufe olarak verilen 25 milyar doların peşine düşerlerdi…
O paraların hepsi gitti…
Paraları batıran kamu bankaları
“tasfiye” edildi ama o paraları batıran tek bir bakan veya bürokrat yargılanmadı…
Zavallı
Ali Balkaner, kendi parasını çaldığı için hapiste…
Yani dostlar!...
Onun içindir ki bizim iş adamlarımız küresel sermayenin sözünden dışarı çıkamazlar…

                                   ***

Son söz: İstihbarat teşkilâtlarından (MİT – CIA – MOSSAD) ve Dünya Yahudi lobilerinden kabul görmeyen birinin büyük sermaye içinde yer alabilmesi mümkün değildir…



TÜRK OLMAK AYIP MI?

Bir emekli Paşa dostum, mail göndermiş…
“Sen de mi Brutus?” diye sitemle başlıyor…
Mektup aynen şöyle…

Değerli dostum;
Şanlı ordumuza duyduğun saygı ve sevgiyi bilmesem bize cephe aldığını düşüneceğim ama biliyorum ki inandıklarını yazıyorsun ve bizleri de çok seviyorsun.
O halde lütfen bir de benim şu yazdıklarımı oku.
Mustafa Kemal, cumhurbaşkanlığı yaptığı on beş yıllık süreçte, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni hem iç ve hem de dış güçlerden, istihbaratının sağlamlığı ve despotizmi sayesinde korumuştu. Sağlam istihbaratla ayakta kalabilmiştik yani.
Daha önce defalarca konuştuğumuz ve senin de bildiğin gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemdeki niteliği sürekli iç savaş ve Türkleştirme harekâtlarıydı. Son yıllarda ise Türkleştirme bir yana, Türk olmak bile neredeyse zafiyet gibi sunuluyor.
Değerli dostum;
Türkiye’nin Ortadoğu'daki komşularından sadece İran ve Suriye’nin ayakta kaldığını hatırlatırım. Her iki devlet de, devlet düşmanlarını hiç tereddüt etmeden hemen boğazladılar. Onlara hayat hakkı vermediler. Onun için halen ayaktalar.
Clinton döneminde romantik demokrasi uygulayan Amerikan yönetimi, CIA’nın en büyük silahı olan bire bir istihbaratı yasakladı ve sonunda 11 Eylül faciasını yaşadı. 11 Eylül’den sonra Amerika demokraside kısıntıya gitti, en temel ve hak özgürlükler pranga altına alındı.
Değerli kardeşim;
Ne yazık ki; yoksul ve az gelişmiş ülkelerde demokrasinin kalıcı olacağına inanmıyorum. Milliyetçi, uluslar arası rekabetten korkan çevreler ve askerler de yoksul, az gelişmiş ülkelerde tam ve gerçek demokrasiye izin vermezler zaten.
Bu çevreler anarşi, terör gibi istikrarsızlık unsuru olan eylemlerin mutlaka silâh kullanarak ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorlar. Kışkırtıcı ajan kullanılmasını bir zorunluluk olarak görüyorlar. Ben de öyle olduğuna inananlardan biriyim.
Devleti yıkan demokrasi olmaz kardeşim. Demokrasi devletin yıkılmasına göz yummak mıdır yani? Başını kaldıranın başını ezeceksin, işte o kadar.
Değerli kardeşim;
Kutsal derin devlet son yıllarda (bilhassa Susurluk olayı bahane edilerek) göçertilince, Türk dış politikasının kırmızıçizgileri beyaz kireç tozu ile örtüldü. Yine de, kutsal derin devletin ipin ucunu tamamen bıraktığı sanılmamalı.

Sevgiyle gözlerinden öperim
…..  ………..



"BÜYÜK AİLE" YALANI

Klasik örnektir…
“Biz büyük bir aileyiz”…
Ya da:
“Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak hep birlikte batacağız!”…
Düşman kardeşler ailesi…
Gemi de düşman kardeşler gemisi…
Herkes aynı dili konuşuyor…
Her yüz kişiden doksandokuzu aynı dinin mensubu…
Gelin görün ki, neredeyse yurttaş sayısı kadar ayrı fikir var…
Olmasın mı?..
Tabii olsun…

Âşık Veysel
’in dediği gibi:
Koyun kurt ile gezerdi,
Fikir başka başka olmasa…
Ama…
Eylemlerimizi menfaatlerimizden çok ortaklarımıza göre…
Ortaklarımızı da umutlarımızdan çok korkularımıza veya öfkelerimize göre seçen dehşetengiz bir aile olmayalım…



KADINLAR BUNDAN GÜZEL ANLATILAMAZ…

Yaşlı adam ölüm döşeğindeydi...
Artık son dakikalarını yaşıyordu... 
Hasta yatağında yatarken birden mutfaktan gelen kokuyu duydu, en sevdiği çikolatalı kurabiyelerin kokusu...
Birden gözleri aralandı, kendini ayağa kalkacak kadar güçlü hissetti...
Bu şaşılacak bir şeydi, ölmek üzere olan adamı ayağa kaldırmaya kurabiyelerin kokusu yetmişti...
Duvara tutunarak merdivenlere kadar yürüdü...
Basamakları ağır ağır inerken sanki mutfağa değil hayata yaklaşıyor gibi heyecanlıydı...
Nihayet mutfak kapısına kadar geldi... 
İşte masanın  üzerindeki tepside onlarca çikolatalı kurabiye, tam karşısında duruyordu...
Son gücüyle masaya yaklaştı, o kurabiyelerden bir tane ağzına atabilse sanki ömrüne ömür katılacaktı...
Bir tane almak için elini uzattı... 
Ama birden karısı yetişti ve eline vurdu:   
"Çek elini bakayım, Onlar cenaze için..."

Fıkrayı gönderen Ercüment Kurtişoğlu’na teşekkürler. ABO