Küresel sermayenin yürüyen kasaları
Eğer bir işadamının serveti 20 milyon Doları aşarsa, yukarısının ortağı yerli mafyadır… Eğer bir işadamının serveti 50 milyon doları geçmişse,
Kazım Taşkent şöyle demişti: “ Batılının karnını doyur, haklarına dokunma, o zaman bir kuzu kadar uysal olur. Doğulunun ister hakkını tanıma, ister aç bırak; ama gönlünü almasını bil, o da kuzu kesilir.”
KÜRESEL SERMAYENİN YÜRÜYEN
KASALARI
Efendiler, gelin “gerçekçi” olalım…
“Bu Ülke
Bizim” tatlı bir mülkiyet
cümlesidir sadece…
Günümüz dünyasında hiçbir ülke (ne yazık ki) kimsenin değil…
Tıpkı zenginlerin, “benim
param” dedikleri paranın
gerçek sahibi olamadıkları gibi…
Lütfen unutmayınız…
Eğer bir işadamının serveti 20 milyon Doları aşarsa, yukarısının ortağı yerli mafyadır…
Eğer bir işadamının serveti 50 milyon doları geçmişse, o zaman da
paranın sahibi bankalardır…
Bankalar işadamına sadece harçlık verirler…
Eğer işadamı parasının tamamını o bankadan çekmeye kalkarsa ya bir
trafik kazası geçirir veya bir kadının üstünde ölür kalır…
Çünkü bankalardaki paralar da banka patronunun değil, küresel
sermayenin parasıdır…
***
Hâsılı, Türkiye’de gördüğünüz
şu zenginlerin hiçbiri gerçek birer servet sahibi değildir…
Hepsi, küresel sermayenin
birer yürüyen kasasıdır…
Küresel sermaye dilediği anda dilediği işadamını batırır ve
elindeki parayı alıp bir başka işadamına transfer
eder…
***
Siz sahiden de
bankalarına el konulan işadamlarının
“hortumcu”
olduklarına inananlardan mısınız
yoksa?..
Gülerim…
O bankalara el koyan hükümeti ve o hükümeti kurduranları (28 Şubat)
hatırlayın…
Ve…
O el koymaların “mıntıka
temizliği” olduğuna
inanın…
Devleti yönetenler halkın parası konusunda o kadar hassas
olsaydılar, “Görev
Zararı” adı altında, kamu
bankalarından siyasi yandaşlara ulufe olarak
verilen 25 milyar
doların peşine
düşerlerdi…
O paraların hepsi gitti…
Paraları batıran kamu bankaları
“tasfiye”
edildi ama o paraları batıran tek bir
bakan veya bürokrat yargılanmadı…
Zavallı Ali
Balkaner, kendi parasını
çaldığı için hapiste…
Yani dostlar!...
Onun içindir ki bizim iş adamlarımız küresel sermayenin sözünden
dışarı çıkamazlar…
***
Son
söz: İstihbarat
teşkilâtlarından (MİT – CIA – MOSSAD) ve Dünya Yahudi lobilerinden
kabul görmeyen birinin büyük sermaye içinde yer alabilmesi mümkün
değildir…
TÜRK
OLMAK AYIP MI?
Bir emekli
Paşa dostum, mail göndermiş…
“Sen de mi Brutus?”
diye sitemle başlıyor…
Mektup aynen şöyle…
Değerli dostum;
Şanlı ordumuza duyduğun saygı ve sevgiyi bilmesem bize cephe
aldığını düşüneceğim ama biliyorum ki inandıklarını yazıyorsun ve
bizleri de çok seviyorsun.
O halde lütfen bir de benim şu yazdıklarımı oku.
Mustafa Kemal, cumhurbaşkanlığı yaptığı on beş yıllık süreçte, genç
Türkiye Cumhuriyeti’ni hem iç ve hem de dış güçlerden,
istihbaratının sağlamlığı ve despotizmi sayesinde korumuştu. Sağlam
istihbaratla ayakta kalabilmiştik yani.
Daha önce defalarca konuştuğumuz ve senin de bildiğin gibi Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemdeki niteliği sürekli iç savaş ve
Türkleştirme harekâtlarıydı. Son yıllarda ise Türkleştirme bir
yana, Türk olmak bile neredeyse zafiyet gibi sunuluyor.
Değerli dostum;
Türkiye’nin Ortadoğu'daki komşularından sadece İran ve Suriye’nin
ayakta kaldığını hatırlatırım. Her iki devlet de, devlet
düşmanlarını hiç tereddüt etmeden hemen boğazladılar. Onlara hayat
hakkı vermediler. Onun için halen ayaktalar.
Clinton döneminde romantik demokrasi uygulayan Amerikan yönetimi,
CIA’nın en büyük silahı olan bire bir istihbaratı yasakladı ve
sonunda 11 Eylül faciasını yaşadı. 11 Eylül’den sonra Amerika
demokraside kısıntıya gitti, en temel ve hak özgürlükler pranga
altına alındı.
Değerli kardeşim;
Ne yazık ki; yoksul ve az gelişmiş ülkelerde demokrasinin kalıcı
olacağına inanmıyorum. Milliyetçi, uluslar arası rekabetten korkan
çevreler ve askerler de yoksul, az gelişmiş ülkelerde tam ve gerçek
demokrasiye izin vermezler zaten.
Bu çevreler anarşi, terör gibi istikrarsızlık unsuru olan
eylemlerin mutlaka silâh kullanarak ortadan kaldırılması
gerektiğine inanıyorlar. Kışkırtıcı ajan kullanılmasını bir
zorunluluk olarak görüyorlar. Ben de öyle olduğuna inananlardan
biriyim.
Devleti yıkan demokrasi olmaz kardeşim. Demokrasi devletin
yıkılmasına göz yummak mıdır yani? Başını kaldıranın başını
ezeceksin, işte o kadar.
Değerli kardeşim;
Kutsal derin devlet son yıllarda (bilhassa Susurluk olayı bahane
edilerek) göçertilince, Türk dış politikasının kırmızıçizgileri
beyaz kireç tozu ile örtüldü. Yine de, kutsal derin devletin ipin
ucunu tamamen bıraktığı sanılmamalı.
Sevgiyle gözlerinden
öperim
….. ………..
"BÜYÜK AİLE" YALANI
Klasik
örnektir…
“Biz büyük bir aileyiz”…
Ya da:
“Hepimiz aynı gemideyiz, batarsak hep birlikte
batacağız!”…
Düşman
kardeşler ailesi…
Gemi de düşman kardeşler gemisi…
Herkes aynı dili konuşuyor…
Her yüz kişiden doksandokuzu aynı dinin mensubu…
Gelin görün ki, neredeyse yurttaş sayısı kadar ayrı fikir var…
Olmasın mı?..
Tabii olsun…
Âşık Veysel’in dediği
gibi:
Koyun kurt ile
gezerdi,
Fikir başka başka olmasa…
Ama…
Eylemlerimizi menfaatlerimizden çok ortaklarımıza göre…
Ortaklarımızı da umutlarımızdan çok korkularımıza veya öfkelerimize
göre seçen dehşetengiz bir aile olmayalım…
KADINLAR BUNDAN GÜZEL
ANLATILAMAZ…
Yaşlı adam ölüm döşeğindeydi...
Artık son dakikalarını yaşıyordu...
Hasta yatağında yatarken birden mutfaktan gelen kokuyu duydu, en
sevdiği çikolatalı kurabiyelerin kokusu...
Birden gözleri aralandı, kendini ayağa kalkacak kadar güçlü
hissetti...
Bu şaşılacak bir şeydi, ölmek üzere olan adamı ayağa kaldırmaya
kurabiyelerin kokusu yetmişti...
Duvara tutunarak merdivenlere kadar yürüdü...
Basamakları ağır ağır inerken sanki mutfağa değil hayata yaklaşıyor
gibi heyecanlıydı...
Nihayet mutfak kapısına kadar geldi...
İşte masanın üzerindeki tepside onlarca
çikolatalı kurabiye, tam karşısında duruyordu...
Son gücüyle masaya yaklaştı, o kurabiyelerden bir tane ağzına
atabilse sanki ömrüne ömür katılacaktı...
Bir tane almak için elini uzattı...
Ama birden karısı yetişti ve eline
vurdu:
"Çek elini bakayım, Onlar cenaze
için..."
Fıkrayı gönderen Ercüment Kurtişoğlu’na teşekkürler. ABO