Kudüs'e ayarlanmak-2
Kudüs, ne ihanet edeni ne de hizmet edeni unutturmayan şehir...
Kudüs, ne ihanet edeni ne de hizmet edeni unutturmayan şehir...
Kudüs sokaklarında gezerken bizi gören Filistinliler'in
"Türki,Türki" diyerek yolumuzu kesmesi büyük bir
gurur kaynağı olurken, bir yandan da derin bir ızdırabı düğümledi
yüreğime.
İçlerinden birisine "Türk olduğumuzu nereden
anladınız?" diye sorduğumuz da aldığımız cevap ise bu iki
duyguyu katlayarak mühürledi içime: "Gülen yüzünüzden
anladım. Çünkü buraya geldiğinde en çok Türklerin yüzü
gülüyor".
Öz yurdunda garip kalan bir milletin, onurlu ve şerefli mücadelesini görmek isterseniz Kudüs'e gidin.
İşgale doymayan İsrail'in, arsızlığın dibine nasıl vurduğunu da görürsünüz.
Ben gördüğüm iki örneği hemen şuracıkta sizlerle paylaşayım.
Nüfuz ve Latife...
İki Filisitinli kız kardeş.
Kudüs'teki son akşamımızda bizleri evlerinde ağırladılar. Bir
mutfak ve bir odadan oluşan o küçücük evden çıksınlar diye
İsrail'in yapmadığı taciz kalmamış. En sonunda bir gün kapılarını
elinde dolarlarla dolu bir çantayla İsrail polisi
çalmış: "Alın ve buradan gidin" demiş. Demiş
ama suratına çarpılan kapıyla en okkalı cevabı da almış.
Bir yaşadıkları eve baktım bir de vaad edilen hayat karşısındaki
o vakur duruşlarına.
Onlar İsrail'in vaad ettiği değil, Rahman'ın vaad ettiği
hayatı çoktan satın almışlar bile.
O an hissettiğim şey hayranlıktan çok daha fazlasıydı.
Evin girişinde hemen duvarda asılı olan Filistin haritası dikkatimi
çekti. Herhangi bir estetik değeri olmayan haritayı tablo gibi, hem
de dış kapının tam karşısına neden astıklarını sordum. Nüfuz abla
"Bu eve her girdiğimizde neden burada olduğumuzu tekrar
tekrar hatırlamak için" deyince iyice allak bullak
oldum.
****
Yahudiler'in "Ağlama Duvarı" dedikleri, biz
Müslümanlarca ise "Burak Duvarı" olarak kabul
edilen o meşhur duvarın tam karşısında eskiden Filistinliler'in,
şimdiyse Yahudilerin oturduğu evler var. Yalnızca
birisini ele geçirememiş İsrailliler.
İki katlı, çift pencereli o ev, Ayşe Teyze'ye ait.
Ayşe Teyze çilelerin kadını...
Yıllarca İsrail işgaline tüm gücüyle direnmiş. Şimdi etrafını saran
İsrailliler'in tüm tacizlerine, evinden dışarı çıkmamak, camdan
dışarı bakmamak pahasına karşı koyuyor.
Tıpkı Nüfuz ve Latife ablalara teklif ettikleri gibi Ayşe
Teyze'ye de 20 metrekare evini satması karşılığında önce 2 trilyon
liraya yakın dolar, kabul etmeyince de açık çek teklif
etmişler. Fakat o davasını milyon dolarlara
değişmemiş.
1967'den bu yana verdiği mücadelenin sonunda tek başına da kalsa,
son nefesine kadar Mescid-i Aksa için tutacağı nöbeti şu sözlerle
anlatıyor: "Karun'un hazinesini önüme serseler ben buradan
bir toprak vermem. Çünkü burası, taş ve toprak değil, bizim
ruhumuz..."
***
Ve İsrail...
Tüm keyfiyetiyle Pesah Bayramı'nı ileri sürerek uzun bir
zamandan sonra ilk defa bu hafta Mescid-i Aksa'ya toplu
yasak koyarak 30 yaşın altındaki müslümanlara Aksa'nın kapılarını
kapattı. İsrail, en son 16 Kasım 2014'de Müslüman
kadınların girişine toplu yasak koymuş ve o tarihten sonra Cuma
günleri de dahil hiçbir zaman yaş sınırı uygulaması ile toplu yasak
koymamıştı.
Bununla da yetinmedi.
El-Halil'deki İbrahim Camii'nin kapılarını tamamen
Müslümanlar'ın girişine kapatırken, Yahudiler'in girişine açık
tuttu.
Onlarca Yahudi özel güvenlik birimleri ve polisler eşliğinde
Aksa'ya girdi. Filistinliler ise sadece tekbir sesleriyle protesto
ettiler.
Kudüslü bir genç Facebook duvarına "Hakkınızı helal edin"
yazdığı için tutuklandı.
Şimdi başa dönecek
olursak:
Nüfuz, Latife, Ayşe ve ismini bilmediğim daha nice
mücahideler...
Sokaklarda sevgiyle ve heyecanla bizi selamlayan onlarca
Kudüslü
"Burası sizin eviniz, ne olur buradaki evinizi
unutmayın" diyen Filistinli doktor
"Türkler bizim gururumuz. Biz bu binaları sizlerin
dedeleriyle (Osmanlı) ile yaptık, şimdi onların torunları bizi
ziyarete gelmiş. Böyle bir kardeşlik ancak Allah'ın kudretiyle
olur" derken gözleri dolan Şeyh Abdülkerim
Hz. İbrahim'in, Hz. Muhammed'in ve daha nice peygamberlerin,
evliyaların, ecdadımızın emanetleri...
Bütün bunlar gururla göğsümüzü kabartırken, utançla başlarımızı önümüze eğmeye yetmez mi?
Evet, bu gurur bize ecdadımızdan miras. Neredeyse bütün
Ortadoğu'da yüzyıldır bu mirastan yiyoruz.
Fakat iflasın eşiğindeki bir mirasyediden ne farkımız
var?
Buradan sloganlar atarak, konsolosluk önünde 3-5 kişiyle
toplanıp eylem yaparak gerçekten ne kadar sahip çıkıyoruz bizi
kardeş bilenlere?
Ya da sadece vicdanımızı rahatlatıp dağılıyor muyuz?
Bunca yıldır Filistin üzerine hamaset yapıp, bir kez
olsun Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya gitmeyi aklımızın ucundan bile
geçirmemiş olmak sizce de tuhaf değil mi?
Bir şeyleri değiştirmenin, "ümmetçilik" oynamaktan
değil, gerçekten ümmet olmaktan geçtiğini idrak etmek işimize
mi gelmiyor acaba?
Yoksa her şeyin içini boşalttığımız gibi Filistin davasının da içini boşalttık da kendimize bile itiraf edemiyor muyuz?
İzzetli olmak mü'mine farzdır.
Lafta mücahitlik yapmadan, gerçekten kardeşlerinin derdini dert
bilen ise bu izzetten nasibini alır.
Ne demiştik: Kudüs ihanet edeni de hizmet edeni de
unutmaz, unutturmaz!
Ve Allah da...