BIST 9.722
DOLAR 32,57
EURO 34,96
ALTIN 2.427,48

Kudüs'e ayarlanmak-2

Kudüs, ne ihanet edeni ne de hizmet edeni unutturmayan şehir...

Kudüs, ne ihanet edeni ne de hizmet edeni unutturmayan şehir...

Kudüs sokaklarında gezerken bizi gören Filistinliler'in "Türki,Türki" diyerek yolumuzu kesmesi büyük bir gurur kaynağı olurken, bir yandan da derin bir ızdırabı düğümledi yüreğime.

İçlerinden birisine "Türk olduğumuzu nereden anladınız?" diye sorduğumuz da aldığımız cevap ise bu iki duyguyu katlayarak mühürledi içime: "Gülen yüzünüzden anladım. Çünkü buraya geldiğinde en çok Türklerin yüzü gülüyor".

Öz yurdunda garip kalan bir milletin, onurlu ve şerefli mücadelesini görmek isterseniz Kudüs'e gidin.

İşgale doymayan İsrail'in, arsızlığın dibine nasıl vurduğunu da görürsünüz.

Ben gördüğüm iki örneği hemen şuracıkta sizlerle paylaşayım.

Nüfuz ve Latife...

İki Filisitinli kız kardeş.

Kudüs'teki son akşamımızda bizleri evlerinde ağırladılar. Bir mutfak ve bir odadan oluşan o küçücük evden çıksınlar diye İsrail'in yapmadığı taciz kalmamış. En sonunda bir gün kapılarını elinde dolarlarla dolu bir çantayla İsrail polisi çalmış: "Alın ve buradan gidin" demiş. Demiş ama suratına çarpılan kapıyla en okkalı cevabı da almış.

Bir yaşadıkları eve baktım bir de vaad edilen hayat karşısındaki o vakur duruşlarına.

Onlar İsrail'in vaad ettiği değil, Rahman'ın vaad ettiği hayatı çoktan satın almışlar bile.

O an hissettiğim şey hayranlıktan çok daha fazlasıydı.

Evin girişinde hemen duvarda asılı olan Filistin haritası dikkatimi çekti. Herhangi bir estetik değeri olmayan haritayı tablo gibi, hem de dış kapının tam karşısına neden astıklarını sordum. Nüfuz abla "Bu eve her girdiğimizde neden burada olduğumuzu tekrar tekrar hatırlamak için" deyince iyice allak bullak oldum.

 ****

 
























Yahudiler'in "Ağlama Duvarı" dedikleri, biz Müslümanlarca ise "Burak Duvarı" olarak kabul edilen o meşhur duvarın tam karşısında eskiden Filistinliler'in, şimdiyse Yahudilerin oturduğu evler var. Yalnızca birisini ele geçirememiş İsrailliler.

İki katlı, çift pencereli o ev, Ayşe Teyze'ye ait.

Ayşe Teyze çilelerin kadını...

Yıllarca İsrail işgaline tüm gücüyle direnmiş. Şimdi etrafını saran İsrailliler'in tüm tacizlerine, evinden dışarı çıkmamak, camdan dışarı bakmamak pahasına karşı koyuyor.

Tıpkı Nüfuz ve Latife ablalara teklif ettikleri gibi Ayşe Teyze'ye de 20 metrekare evini satması karşılığında önce 2 trilyon liraya yakın dolar, kabul etmeyince de açık çek teklif etmişler. Fakat o davasını milyon dolarlara değişmemiş.

1967'den bu yana verdiği mücadelenin sonunda tek başına da kalsa, son nefesine kadar Mescid-i Aksa için tutacağı nöbeti şu sözlerle anlatıyor: "Karun'un hazinesini önüme serseler ben buradan bir toprak vermem. Çünkü burası, taş ve toprak değil, bizim ruhumuz..."

*** 

Ve İsrail...

Tüm keyfiyetiyle Pesah Bayramı'nı ileri sürerek uzun bir zamandan sonra ilk defa bu hafta Mescid-i Aksa'ya toplu yasak koyarak 30 yaşın altındaki müslümanlara Aksa'nın kapılarını kapattı. İsrail, en son 16 Kasım 2014'de Müslüman kadınların girişine toplu yasak koymuş ve o tarihten sonra Cuma günleri de dahil hiçbir zaman yaş sınırı uygulaması ile toplu yasak koymamıştı.

Bununla da yetinmedi.

El-Halil'deki İbrahim Camii'nin kapılarını tamamen Müslümanlar'ın girişine kapatırken, Yahudiler'in girişine açık tuttu.

Onlarca Yahudi özel güvenlik birimleri ve polisler eşliğinde Aksa'ya girdi. Filistinliler ise sadece tekbir sesleriyle protesto ettiler.

Kudüslü bir genç Facebook duvarına "Hakkınızı helal edin" yazdığı için tutuklandı.

Şimdi başa dönecek olursak:

Nüfuz, Latife, Ayşe ve ismini bilmediğim daha nice mücahideler...

Sokaklarda sevgiyle ve heyecanla bizi selamlayan onlarca Kudüslü 

"Burası sizin eviniz, ne olur buradaki evinizi unutmayın" diyen Filistinli doktor 

"Türkler bizim gururumuz. Biz bu binaları sizlerin dedeleriyle (Osmanlı) ile yaptık, şimdi onların torunları bizi ziyarete gelmiş. Böyle bir kardeşlik ancak Allah'ın kudretiyle olur" derken gözleri dolan Şeyh Abdülkerim 

Hz. İbrahim'in, Hz. Muhammed'in ve daha nice peygamberlerin, evliyaların, ecdadımızın emanetleri...

Bütün bunlar gururla göğsümüzü kabartırken, utançla başlarımızı önümüze eğmeye yetmez mi?

Evet, bu gurur bize ecdadımızdan miras. Neredeyse bütün Ortadoğu'da yüzyıldır bu mirastan yiyoruz. 

Fakat iflasın eşiğindeki bir mirasyediden ne farkımız var?

Buradan sloganlar atarak, konsolosluk önünde 3-5 kişiyle toplanıp eylem yaparak gerçekten ne kadar sahip çıkıyoruz bizi kardeş bilenlere?

Ya da sadece vicdanımızı rahatlatıp dağılıyor muyuz?

Bunca yıldır Filistin üzerine hamaset yapıp, bir kez olsun Kudüs'e, Mescid-i Aksa'ya gitmeyi aklımızın ucundan bile geçirmemiş olmak sizce de tuhaf değil mi?

Bir şeyleri değiştirmenin, 
"ümmetçilik" oynamaktan değil, gerçekten ümmet olmaktan geçtiğini idrak etmek işimize mi gelmiyor acaba?  

Yoksa her şeyin içini boşalttığımız gibi Filistin davasının da içini boşalttık da kendimize bile itiraf edemiyor muyuz?

İzzetli olmak mü'mine farzdır.

Lafta mücahitlik yapmadan, gerçekten kardeşlerinin derdini dert bilen ise bu izzetten nasibini alır.

Ne demiştik: Kudüs ihanet edeni de hizmet edeni de unutmaz, unutturmaz!

Ve Allah da...