BIST 9.080
DOLAR 32,33
EURO 35,08
ALTIN 2.309,53

Köşe yazarlarımız...

Sistem sizi sürekli, yazılarımı daha çok kitlelere nasıl ulaştırabilirime getiriyor...

'Yazmak ve yazarlık' üstüne ahkam kesmek istiyorum bugün…

Öncesinde itiraf ediyorum, gündem beni şişirdi, ben de kaçtım.

N’apalım sıkıntıya gelemiyorum.

Gündemin anksiyetesi yetmezmiş gibi ‘Reaksiyon’ izleyicisi olmam, üstüne ‘El Cevap’la cilalanmam hayatımı kararttı.

İnanmayacaksınız ama ciddi ciddi kabuslar görmeye başladım. 

Bayağa, basbayağa kaptırmışım kendimi, ‘savaş çıktı çıkacak’,‘ülke elden gitti gidecek’lere…

Sabahları ve akşamları bir saat köşe yazısı okuması yaptığım saatlerde, ‘köşe yazarları’ olarak, en dahiyane tespitleri ben yaparımları okuyup ardından, ‘ya ben daha ne farklı söyleyebilirim’leri düşünmek ne ağır bir yükmüş! 

Derin stratejiler, engin deneyimler, siyasi dehayı oynamak, ’en bilgiç benim yazılarım’ı ortaya çıkarmaya çalışmanın ne karanlık yüzü varmış..!

Kırılma noktalarım çok ama… 

En son, İslamofobiyle, Engizisyon arasında derin bağlar bulan köşe yazarını okuduğumda ‘yok artık’ olup parmağımı şaplattığımda, bir aydınlanma oldu bende deyip devam edersem, konu başka yere sürüklenir istemem… sulanmasın bu yazı, ihtiyacımız var…

Son zamanlarda neden uzun aralıklarla köşe yazılarıma devam ettiğimi açıklama dürtüsü yaşıyorum…

Varan bir, boş konuşmayı sevmiyorum.

Bazen yazdığım köşe yazılarını yayımladıktan sonra, okuma yaptığımda, ‘’olmamış’’, dersem ‘’okuyucuya ne katmışım’’ın cevabını bulamazsam, beta beyin dalgalarımın şeytanlaştığı noktada oluyorum, mutsuzluk ve huzursuzluk yaşıyorum, bilin istedim.

Elbette her daim, dahiyane yazılar, sağlam tespitler ortaya çıkarmak mümkün olmuyor ama kendime ve tüm köşe yazarlarına naçizane tavsiyem, ‘yazmak için yazmamak.’

Bir köşede yazıyor olmanın egoya etkilerini bilenlerdenim ama ülkemizde kaptıkları köşeleri provokasyon ve manipülasyon aracı olarak kullananlar bilsinlerki, bu ülkenin en büyük vatan haini onlar.

 

Yazı yazılmaz…

 

Deli tarafıma denk geldi diyerek yazı yazılmaz. 

Bilerek/isteyerek, fitne-nifak tohumları ekme adına yazı yazılmaz.

İnanmadığı halde, toplumda dikkat çekme adına, çok okunma arzusuyla, yazı yazılmaz.

Hiç bir kaynak olmadığı halde, senaryo üretilerek yazı yazılmaz, senaryo yazabiliyorsan git başka yerlerde dene şansını, bu milleti galeyana getirme.

En en en şok tespiti ben yapacağım diyerek, saçma sapan benzetmelerle yazı yazılmaz.

 

Bu arada ülkemizde enteresan bir algı var, yazı ünlü bir yazara ait ise, yazıdaki içerik, tespit, bilgilerin doğru/yanlış olabilirliği çok da mühim bir mevzu değil, icabında sosyal medyada okumadan paylaşılan yazılar biliyorum… 

’İşte böyle okuyucuya, böyle yazar’da demek istemiyorum, kaldı ki, bunu ayırt edebilen bir kitle de mevcut.

Ama işte yetmiyor.(çelişkimi takip edin)

Sistem sizi sürekli, yazılarımı daha çok kitlelere nasıl ulaştırabilirime getiriyor.

O gün bomba bir tespit yapmış olabilirsiniz, sağlam bir bilginin/haberin altını çizmiş olabilirsiniz ama bunları kitlelere ulaştıramıyorsanız, iste orada kocaman bir boşluk yaşarsınız. Kımıldayamama hissi gibi bu acı verir çoğu zaman.

Bir klişedir ama çok doğrudur, siz yazmayı seçmezsiniz, yazmak sizi seçer ve siz bu seçilmişliğin hakkını vermek istersiniz, kaleminizin ucuyla kitlelere ulaşmak için yıllarınızı harcarsınız. 

Çoğu zaman uzun bir serüvendir…

Köşe yazarlığı ise sorumluluk ister, bilgi ister, tespit kabiliyeti ister, her daim okumak ister. bilgiyi tazelemediğinizde çuvallarsınız, geçmiş tarihi ve yakın tarihi çok iyi anlamadıysanız yine çuvallarsınız.

İşte ben, bu sorumluluğun bilincini çok iyi kavradığımdan, tüm özel hayatımı askıya alıp, tarih kitaplarına boğulduğum şu günlerde, beni bu durumdan çıkaran İstanbul’dan ziyaretime gelen bir arkadaşım oldu.

Başucu kitaplarımı gördüğünde fenalık geçiren arkadaşım, bana ‘Yol’ kitabını hediye etti. Ona şükranlarımı sunuyorum, kitabın mucizesini zaman zaman sizinle paylaşacağım.

 

Yazımın başında, bir süre kaçtığımı itiraf etmişim. Kaçtım çünkü, yurt dışında yaşayan, ülkesindeki olayları karşıdan izleyen bir Türk vatandaşı olarak, karşıdan ‘İsa’nın son yemeği tablosu’ kadar çok bilinmeyenli ve karışık görünen sorunlarını,tespit hatası riskini almak istemedim, yerine bol bol yakın ve geçmiş tarihi okumayı daha iyi anlamayı seçtim.

Kendi adıma, herhangi bir görüşün, partinin arkasında olmak ve birilerini pohpohlayıp, diğerlerine tu kaka demeyi seçmiyorum. 

Küresel siyaseti daha iyi anlamayı ve olaylara  oradan bakmayı seçiyorum, dolayısıyla bundan sonraki yazılarım, tam da o noktadan olacak.

Umarım yurdum yazarı da, testleri etkisinden sıyrılıp, maddeleme çılgınlığına son verip, ‘’taraf olmazsan bertaraf olursun’’ korkusundan arınıp, günlük retweet alma egosundan kurtulup, günün yazarı ben olacağım ergenliğinden çıkıp, birilerinden faydalanmak, kar sağlamak adına, yağlama yıkama zavallılığından silkelenip, ‘yiyin birbirinizi ete para vermeyelim’ aymazlığından acilen çıkıp, bol bol okumayı daha da önemlisi objektif olmayı en azından dener.En azından.

https://twitter.com/Aylaname