BIST 8.825
DOLAR 32,34
EURO 35,10
ALTIN 2.238,96

Köprüden geçerken dayı olan ayılar ve diğerleri…

“Ayı”ya “Ayı” demenin suç olacağı zamanlara doğru sürükleniyoruz.

Zor zamanlardan geçiyoruz vesselam…

Sadece zor değil ilginç de aynı zamanda. İyi ve kötünün gri bir dumanın arkasına saklandığı zamanlardan geçiyoruz.

Yalnızca içimizdeki hainlerle uğraşsak neyse, küresel güçler de tüm ceberutlukları ile yükleniyor üzerimize.

Dört bir yanımız değil üstümüzden ve altımızdan da olmak üzere altı tarafımızdan çevrilmiş haldeyiz.

Abandıkça abanıyor, yüklendikçe yükleniyor kadim düşmanlarımız…

Ve biz bu kavgada hayatta kalmak için “Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı deme” dönemini yaşıyoruz maalesef…

Dayılaşan ayılar hallerinden memnun, göbeklerini kaşıya kaşıya gülüyorlar. Kahkahaları Fizan’dan değil taaa Çin’den Maçin’den duyuluyor…

Eh ne de olsa dayı olduklarını hissettirmek için takla üstüne takla atıyor birileri…

Dayıların keyfi yerinde de ya köprüyü geçmeye çalışanların arkasındaki diğerleri ne âlemde?

Ne derler, ne düşünürler, ne yaparlar acep?

AKLI KARIŞIKLAR

Zannımca bir kısmının kafası baya bir karışık. Hem de öyle bir karışık ki kafayı yemek üzereler.

Bir süre sonra psikologların kapılarını aşındırmaya başlarlarsa hiç şaşırmam. Kolay değil daha düne kadar karşısında durduklarına, en büyük tehlike gördüklerine “ağam, paşam” demek…

Kolay değil varlık nedenlerini inkâr etmek.

Davalarına sırt çevirmek...

Dün “siyah” dediklerine bugün “beyaz” demeyi herkes kaldıramayabilir.

Zihinler iflas edebilir ve ediyordur da…

Köprüden düşüp telef olacaklar muhtemelen!

Diğerlerinin bir kısmının vicdanı rahat değil. Kabullenemiyorlar yeni söylemleri.

Zihinleri ayıya dayı demek gerektiğini söylese de vicdanları kabul etmiyor yeni jargonu. 

İçlerindeki bir şey “yanlış yapıyorsun” diyor sürekli…

Rahatsızlar, hem de fena halde rahatsızlar…

Bunlar da köprüden geçemeden telef olacak muhtemelen. Eee, vicdan bu, yalan söylemez…

Diğerlerinin bir kısmı şahsiyet ve kimlik kavgası veriyor. Kolay değil yeni bir role bürünmek. Hele ki o rol yan yana dahi durmak istemediğiniz bir kimlikse…

Elli yıllık, altmış yıllık karakter, kişilik ve rolünden taviz verip yeni bir kimliğe bürünmek travma yaşatır insana.

Beyinleri yakar…

Diğerlerinden bir kısım var ki hallerinden oldukça memnun. Yeni duruma adapte oldular.

Daha bir yıl önce dalga geçtiklerine şimdi alkış tutup methiyeler diziyorlar. Dayıdan daha dayı oluverdiler birden.

Hatta o kadar ileri gidenler var ki dayıya dayılık öğretiyorlar. “En iyi dayı benim” kavgası yapıyorlar kendi aralarında…

Söylemeye gerek yok, arkada olmalarına rağmen bunlar köprüyü çok sevdiler.

Bıraksalar yıllarca kalırlar orada, dayının kendisi olurlar ölünceye kadar…

KÖPRÜDEN SONRA

Peki, köprüyü geçtikten sonra ne olacak?

Veya köprü geçilebilecek mi acaba?

Acaba köprü geçildikten sonra köprüyü geçenler arkalarında birilerini bulabilecekler mi?

Köprüyü geçemeyip telef olacakların sayısı o kadar fazla ki…

“Ayı”ya “dayı” demenin bedeli tahminlerden çok daha fazla olabilir. Köprüden sonra ayak basacak bir zemin bile kalmayabilir.

Ne zamana kadar “ayı”ya “dayı” denilecek?

Ya bu köprü kendi içinde bir daireyse?

Nasıl çıkılacak bu paradoksun içinden?

Yoksa hiç çıkılmayacak mı?

Artık hep köprüde mi kalacağız?

Ya omurga eğikliği yüzünden dik duramazsak?

Yapılmak istenen bu mu?

“Ayı”ya “Ayı” demenin suç olacağı zamanlara doğru sürükleniyoruz.

Tırnaklarımızla kazıyarak, büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımları bir çırpıda kaybedeceğimiz bir sürece kendi ayaklarımızla mı giriyoruz!?

İnşallah “Va esefa” demeyiz ama görünen köy kılavuz istemez.

Bu köprü bizi aydınlığa değil de karanlığa, zifiri karanlığa götürür mü acaba?