BIST 9.525
DOLAR 32,60
EURO 34,73
ALTIN 2.498,83

Kimi vuracağız?

Evet, soru bu. Kimi vuracağız?

Bir sınır ötesi harekatın ana hedefi ne?

Tezkerede “PKK ve mücavir alanlar” ifadesi vardı.

Cumhurbaşkanı başkanlığında yapılan toplantıdan sonraki bildiride ise “PKK ve ona yardım ve yataklık edenler”in hedef alındığı ifade ediliyordu.

Gerek “mücavir alanlar” ifadesi, gerek “yardım ve yataklık yapanlar” ifadesi, Kuzey Irak'a yönelik sınır ötesi harekatın “PKK'dan öte” bir örtülü hedef taşıdığını ortaya koyuyor.

Her ne kadar her iki açıklamada da “Amacımız sadece PKK terörünü sona erdirmek” deniyor, “kardeşliğin” altı çiziliyor ve harekatın ardında başka amaçların bulunmadığı vurgulanmak isteniyorsa da, öteki ihtimal hiçbir zaman gündemden çıkmış değil.

Aslında bu ihtimalin arkasında, PKK'nın Kuzey Irak'ta yuvalanmış olmasından başka sebepler bulunduğu biliniyor.

Türkiye, uzunca bir süredir Kuzey Irak'taki yapılanmadan rahatsız. Türkiye Kuzey Irak'taki yapılanmanın “Bağımsız bir Kürt devleti”ne doğru gittiğini, bunun uzun vadede pan – kürdist bir yapılanmanın çekirdeği olarak kullanılmaya aday olduğunu, bunun Türkiye'nin bütünlüğü için de tehdit niteliği taşıdığını düşünüyor.

Bir ara, MGK Genel Sekreterliği de yapmış bir emekli orgeneral “Kuzey Irak konusunun PKK'nın önüne geçtiğini” ifade etmişti.

Türkiye, hem Irak nezdinde yürüttüğü politikalarda hem uluslar arası diplomaside, “Irak'ın toprak bütünlüğü” tezini ısrarla işlerken, kendisi açısından böyle bir “risk”i bertaraf etmeyi amaçlıyor.

Türkiye'de bir kesim, ısrarla “Kuzey Irak'a yönelik gerçekçi politika” başlığı altında “Kuzey Irak gerçeği”nin kabul edilmesi telkinini yapıyor. Bu telkinler, muhtemel ki farklı partiler içinde (Bu arada AKP içinde bir kesim tarafından) karşılık buluyor. Ancak bu telkinler, özellikle askeri kesimde kabul görmüyor. Askeri kesim ısrarla “Barzani – Talabani” tehlikesine özellikle “Barzani tehlikesi”nin altını çizerek vurgu yapıyor.

Barzani'nin ölçüsüz beyanatlarının medyaya “meydan okuyucu” nitelikte yansıması “düşman” imajını besleyici bir değerlendirmenin parçası olarak görülüyor.

Bugüne geldiğimizde...

PKK cinayetleri arttı.

PKK ile mücadele her zaman Türkiye'nin gündeminde...

Ama, cinayetler Türkiye'de işlense bile PKK'nın bir ucu Kuzey Irak'ta...

PKK'nın kökünü kazımak dendiğinde, belki akla öncelikle “Türkiye'nin içindekiler” geliyor, ama “dış tehdit” öne çıkıyor. “Dış tehdit”in öne çıkması, Türkiye'nin Kuzey Irak sancısı ile alakalı gibi gözüküyor.

Türkiye, belli ki, sadece PKK'nın değil, ondan daha öncelikli olarak Kuzey Irak'tan gelecek “muhtemel bir tehdit”in önlenmesini hesaplıyor.

Burada “Türkiye” derken, belki öncelikle askeri kesimin duyarlılığını, ilaveten daha diplomatik seviyede kalmak şartıyla sivil iradenin hassasiyetini kastettiğimizi belirtmek isterim. Yani her iki alanda da Kuzey Irak bir problem olarak kabul ediliyor ama belki bu problemin izalesi noktasında yapılabilecekler üzerine değerlendirmeler farklı olabilir.

Evet, Kuzey Irak'tan gelecek tehdidin önlenmesi...

Nasıl olacak bu?

Kuzey Irak, devlet gibi yapılanıyor. Sadece adı konmamış bir bağımsızlık görüntüsü hakim. Amerika, İsrail, Avrupa Kuzey Irak'ın geleceğine oynuyor. Türkiye'nin kaygıları buralarda paylaşılmıyor, hatta oraya zımnen bölgede Türkiye'yi dengeleyici bir potansiyel gibi bakıldığı hissediliyor.

Türkiye ne yapabilir?

Kuzey Irak gerçeği”ni kabul etmek Türkiye'ye emniyetli gibi gözükmüyor.

Kuzey Irak'a, sadece “kimlik” sebebiyle karşı çıkıyor gözükmek Türkiye'de sancılara davetiye çıkarıyor.

Durup dururken Kuzey Irak'la maraza çıkarmış gibi gözükmek, dünyanın algısı itibariyle savunulamıyor.

Ancak terörle mücadele ile paralel bir tavır mazur gösterilebilir.

Eh, Kuzey Irak yönetimi de, zaten, Türkiye'yi kana boyayan terörist bir grubu bünyesinde barındırıyor.

Kuzey Irak – PKK iç içeliği...”

Bu denklem, Türkiye'ye öncelikle PKK'yı vurma, onun yanında da “teröre yardım ve yataklık yapanlar”a yaptırım uygulama imkanı verir!?

Acaba verir mi?

Bu denklem dünyaya izah edilebilir mi?

Türkiye'de bir kısım medyacı bu temayı ısrarla gündemde tutuyor, müthiş hamasi söylemler üretiyor.

CHP ve MHP adına Baykal ve Bahçeli de, Barzani – Talabani'ye ders verilmesini seslendiriyorlar.

Bu, hemen sokaklara da yansıyor.

Asker Kuzey Irak'a gitsin, Barzani'nin kellesini alsın, gelsin!”

Bir yerde Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın değerlendirmeleri de, askerin öyle bir beklentisi olduğu izlenimini doğuruyor.

Şimdi biz, yani sade ülke insanı, sınır ötesi harekattan ne beklemeliyiz?

Barzani'yi ne yapacağız?

Kuzey Irak yapılanmasını anasından doğduğuna pişman mı edeceğiz?

Diyelim Hürriyet'in genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün heyecanla tavsiye ettiği gibi uçaklarımız Erbil üzerinde ses duvarını aşan uçuşlar yaptı ve Erbil'de birkaç bin evin camları şangır şangır kırıldı, Kuzey Irak'lı liderler korkup pes edecekler ve bu problem bitmiş olacak mı?

Yoksa PKK liderleri gibi Kuzey Irak'lı liderleri de yakalayıp getirip yargılayacak mıyız?

Ben, önce dünya ve bölge gerçekleri, sonra Türkiye'nin yapabilirlikleri ve sürdürebilirlikleri açısından bir “dolduruş” iklimi ile karşı karşıya olduğumuz hissine kapılıyorum.

Türkiye'nin bugünkü gücünün veya yarın ulaşacağı gücün, onu bölgede “düşmanlığından çekinilen” ve “dostluğu aranan ülke” haline getirmesi, bunun da Türkiye'yi de kapsayacak bir pan – kürdist projeyi atıl hale getireceğini düşünmek daha gerçekçi. Herkese, Türkiye'yi rahatsız edecek bir projenin çok pahalıya mal olacağını hissettirecek bir duruş... Bu önemli...

Ama ötesi...

Benim bildiğim savaş, her merhalesi planlanması gereken çok riskli bir oyundur.

Dilerim sivil – asker kurmaylar bu oyunun her merhalesini planlamış olsunlar ve medya – halkla iletişim boyutunu ona göre biçimlendirsinler...