Kılıçdaroğlu'na hakaretin bini bir para
Kılıçdaroğlu ne Gandi Kemal’dir ne de bir başkası… Olmamalı da… Kendisi olsun ve öyle kalsın yeter…
Rockefeller, nasıl başardığını soranlara şu cevabı vermişti: “Kendimden daha akılı ve bilgili adamları yanımda çalışmaya ikna ederek…”
İşçilerin günahı neydi?
Dini
cemaatin televizyonunda izlediğim bir filmde üç çocuk annesi genç
bir kadın dördüncü çocuğuna hamile kalıyordu.
İlk üç çocuğu yetiştirme sürecinde yaşadıkları geliyor aklına.
Ve o süreçte diğerkâm bir anne olarak nelerden vazgeçtiği…
Bu nedenle hamileliğini kocasından saklamaya ve çocuğu doğurmamaya
karar veriyor.
Ancak kocası hamile
olduğunu öğrenince tartışıyorlar…
Kocanın, eşinin üç
çocuğundan şikâyetçi olması ve dördüncüyü doğurmak istemeyiş
nedenine “doğurmalısın” derken
gerekçesi şu:
“Allah her doğan çocuğu rızkı ile
gönderir.”
Birkaç dakika sonra bir
başka kanalda Urfa ve göçmen
işçiler geldi görüntüye.
Sefaletleri…
Yoksullukları…
Çektikleri çileler…
Ve aynı bölgemizde 15 hatta 20 çocuklu
yoksul aileleri hatırladım…
Bu konuda yorum
yapmıyorum…
Ve şöyle devam
ediyorum…
* * *
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir başka
kanalda evrim –
bilim tartışmasını
dinledim biraz…
Ve…
Gözlerimin önüne,
üstünden dokuz buçuk saat geçtiği halde kendilerine ulaşabilmek
için adım bile atılmayan Zonguldak’ta göçük
altında kalan otuz işçinin dramı geldi…
Burnumun direğinin
sızladığını, yüreğimde kor alevler yandığını
hissettim…
Ekranda tartışan altı ve
onları yöneten bir kişiyi, Bizans;
Sultan 2.
Mehmet’in (Fatih) orduları
tarafından fethedilirken meleklerin cinsiyetini tartışan papazlara
benzettim…
Ve…
Neredeyse attığımız her adımı Allah’ın emri ile
attığımızı iddia eden yobazlar için hükmümü verdim:
Bunlar; Allahsız,
kitapsız, dinsiz, imansızdılar…
* * *
Kendilerinin bilim adamı olduğunu söyleyenlerin ise
zavallı birer ekran sapığı olduklarına
inandım…
Çünkü…
Gerçek bilim adamı,
vahiyle bilimi tartıştırmayandır…
Çünkü
“Madende göçük altında kalanların sonu
Allah’ın takdiridir, onlar için dua edelim”
diyerek Allah’ı
“Zalim bir intikam alıcı”
gibi gösteren yobazlara karşı
söyleyebilecek bir şeyi olmayan insana
“Bilim İnsanı”
denilemez…
Çünkü işin içine Allah’ın
adı karıştırıldı mı; tartışma olmaz…
Oysa göçük altında kalan yurttaşlarımızın kaderlerine değil;
sorumsuzluğa, aptallığa, bencilliğe, cehalete kurban verildiklerini
anlatacak, bir daha o ölümlerin olmaması için çözümler üretecek
gerçek bilim adamlarına ihtiyacımız var…
Ve son sözüm bir soru:
Gölcük
depreminde şahit olan asker ve
subayları Allah’ın
cezalandırdığını iddia edenlere
soruyorum:
“Zonguldak’ta göçük
altında kalan işçilerimiz de mi
günahkârdı?..”
Kılıçdaroğlu’na hakaret ediyorlar
Kılıçdaroğlu, Tunceli
zulmüne, Onur Öymen’e ve
hatta Deniz Baykal’a rağmen karşı
çıktığında Liberal Demokratların
sempatisini kazanmıştı…
Farklı bir CHP’li
bulmuşlardı karşılarında...
Hiç de resmi tarihi savunuyor gibi görünmüyordu.
Hamaset yapmıyordu…
Devletin de (ki o gün Devlet demek CHP demekti) hataları
olabileceğini kabulleniyordu…
Ne var ki medya o günlerde Kılıçdaroğlu’nun
bu hoşgörülü demokrat tavrını ön plâna çıkaracağına onu bazı hamas
yamyamların önüne attı…
Kılıçdaroğlu’nın kimliğinde gerçek bir Sosyal Demokrat parti olarak
CHP tartışılacağına
hizipler arası kavga tahrik edildi...
Şimdi de Kılıçdaroğlu’nu
“Gandi Kemal” kimliğine hapsediyorlar…
Bir siyasi lidere yapılabilecek en büyük hakarettir bu…
“Sen, sen değilsin” demektir…
Öncelikle şunu kabul edelim.
Gerçek bir demokraside güçlü muhalefet ihtiyacı, güçlü hükümet
ihtiyacından daha fazladır…
Türkiye’nin son 8 yıldır yaşadığı en çözümsüz sıkıntı
“Güçlü İktidar – Zayıf
Muhalefet” dengesizliğinden
kaynaklanıyor.
Güçlü muhalefet ise “Tek
Adam” yönetimindeki muhalefet
partilerinden değil, çoklu yönetimden (bir tür şura yönetimi)
geçer…
Şöyle de diyebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun karizmatik
olmayışı zaaf değil, aksine kazançtır…
Karizmatik liderler her şeyi kendilerinin bildiklerine,
Allah tarafından seçilmiş
olduklarına inanıyorlar…
Haliyle giderek despotlaşıyorlar…
Oysa sıradan liderlerin öyle bir sorunu olmaz…
Haliyle partiyi veya hükümeti, kendisinden daha çok bildiklerine
inandığı ekibiyle yönetirler.
Kılıçdaroğlu ne Gandi Kemal’dir ne
de bir başkası…
Olmamalı da…
Kendisi olsun ve öyle kalsın yeter…
Cemaat, Hükümetten uzaklaşırken
Anlatmak istediğim işte
buydu…
Gülen Cemaati’ne yakın değildim ama felsefesine karşı da gelmiyordum.
İki nokta önemliydi benim için.
1.)
Devlet, Gülen
cemaatinin homojenliğini iç barış ve dünya
vitrinlerinde Laik Sistem Müslümanlığının vitrini gibi
kullanacağına cemaat önderi Gülen’i
sıkıştırıyor, çete lideri gibi göstererek, “ceberut” yüzünü gösteriyordu.
2.) Cemaate
ait medya, iletişimden gelen gücünü salt iktidar sözcülüğü yaparak
kullanıyor, siyaset yapıyor, herkesi kucaklaması gerekirken
sadece “İktidar Gücü”ne boyun eğiyordu.
İşte bir şerle (Baykal’ın başına gelenler) gördük ki
Gülen, bütün siyasi parti liderlerine aynı
yakınlıkta ya da uzaklıktaymış…
İşte Fethullah Gülen’in en yakın
arkadaşlarından biri olan hemşerim Hüseyin Gülerce’nin Baykal ile ilgili söyledikleri…
İşte Ak Parti Merkez Karar Yürütme Kurulu Üyesi Yenişafak yazarı
Ayşe Böhürler’in
Gülen cemaatini
azarlayan(!) yazısı…
İşte Deniz Baykal’ın başına gelene
“Zina” açısından değil
de “Özel Hayatın
gizliliği” açısından bakıp
“Geçmiş Olsun”
dileklerini ileten Fethullah Gülen…
İşte aynı olaya, “Benim partimden
milletvekili olsaydı ihraç ederdim” diyerek “dedikodu” üstüne siyaset
üreten Başbakan Erdoğan
Kılıçdaroğlu
yalakaları!..
Öyle şeyler sıralıyorlar ki
hakkında; sanırsınız Ecevit'in ruhu,
Kılıçdaroğlu'nun bedeninde yeniden doğdu...
Yahu bütün bunlar tamam ama adamın en önemli özelliği ekonomiye
verdiği değer, öncelik; denetimli özgürlük...
Yeni sol anlayışın temsilcilerinden biri oluşu...
Önemli dönemlerde SSK Genel Müdürü olduğu
süreçteki başarılı çalışmaları...
Özel sektörle kavga etmeyi sevmeyişi...
Aksine destek verişi...
Takoz olmaktan hoşlanmayışı...
Ama Devlet'i de hiç kimseye "Yem" etmeyişi...
Falan, falan, falan...
Adamı daha şimdiden Ecevit'in o siyah parkasının
içine hapsederseniz yeni bir Ecevit ve yeni bir
"Hüsran" yaratmış olursunuz o
kadar!..
Kılıçdaroğlu ne
yapar?..
Bu sorunn cevabı net:
CHP'ye genel başkan seçilirse çok başarılı
olur...
Nereden mi anladım?..
Hükümete kayıtsız koşulsuz destek veren köşe yazarlarının
17 Mayıs 2010 tarihini daha şimdiden "Kara
Kahır Günü" ilân edişlerinden...