BIST 9.717
DOLAR 32,48
EURO 34,95
ALTIN 2.436,34

Kılıçdaroğlu'na hakaretin bini bir para

Kılıçdaroğlu ne Gandi Kemal’dir ne de bir başkası… Olmamalı da… Kendisi olsun ve öyle kalsın yeter…

Rockefeller, nasıl başardığını soranlara şu cevabı vermişti: “Kendimden daha akılı ve bilgili adamları yanımda çalışmaya ikna ederek…”

 

 

İşçilerin günahı neydi?

Dini cemaatin televizyonunda izlediğim bir filmde üç çocuk annesi genç bir kadın dördüncü çocuğuna hamile kalıyordu.
İlk üç çocuğu yetiştirme sürecinde yaşadıkları geliyor aklına.
Ve o süreçte diğerkâm bir anne olarak nelerden vazgeçtiği…
Bu nedenle hamileliğini kocasından saklamaya ve çocuğu doğurmamaya karar veriyor.

Ancak kocası hamile olduğunu öğrenince tartışıyorlar…
Kocanın, eşinin üç çocuğundan şikâyetçi olması ve dördüncüyü doğurmak istemeyiş nedenine “doğurmalısın” derken gerekçesi şu:
“Allah her doğan çocuğu rızkı ile gönderir.”

Birkaç dakika sonra bir başka kanalda Urfa ve göçmen işçiler geldi görüntüye.
Sefaletleri…
Yoksullukları…
Çektikleri çileler…
Ve aynı bölgemizde 15 hatta 20 çocuklu yoksul aileleri hatırladım…
Bu konuda yorum yapmıyorum…
Ve şöyle devam ediyorum…

 *  *  *

 Gecenin ilerleyen saatlerinde bir başka kanalda evrim – bilim tartışmasını dinledim biraz…
Ve…
Gözlerimin önüne, üstünden dokuz buçuk saat geçtiği halde kendilerine ulaşabilmek için adım bile atılmayan Zonguldak’ta göçük altında kalan otuz işçinin dramı geldi…
Burnumun direğinin sızladığını, yüreğimde kor alevler yandığını hissettim…
Ekranda tartışan altı ve onları yöneten bir kişiyi, Bizans; Sultan 2. Mehmet’in (Fatih) orduları tarafından fethedilirken meleklerin cinsiyetini tartışan papazlara benzettim…
Ve…
Neredeyse attığımız her adımı
Allah’ın emri ile attığımızı iddia eden yobazlar için hükmümü verdim: Bunlar; Allahsız, kitapsız, dinsiz, imansızdılar

*  *  *

 Kendilerinin bilim adamı olduğunu söyleyenlerin ise zavallı birer ekran sapığı olduklarına inandım…
Çünkü…
Gerçek bilim adamı, vahiyle bilimi tartıştırmayandır…
Çünkü “Madende göçük altında kalanların sonu Allah’ın takdiridir, onlar için dua edelim” diyerek Allah’ı “Zalim bir intikam alıcı” gibi gösteren yobazlara karşı söyleyebilecek bir şeyi olmayan insana “Bilim İnsanı” denilemez…
Çünkü işin içine Allah’ın adı karıştırıldı mı; tartışma olmaz…
Oysa göçük altında kalan yurttaşlarımızın kaderlerine değil; sorumsuzluğa, aptallığa, bencilliğe, cehalete kurban verildiklerini anlatacak, bir daha o ölümlerin olmaması için çözümler üretecek gerçek bilim adamlarına ihtiyacımız var…
Ve son sözüm bir soru:

Gölcük depreminde şahit olan asker ve subayları Allah’ın cezalandırdığını iddia edenlere soruyorum:
“Zonguldak’ta göçük altında kalan işçilerimiz de mi günahkârdı?..”

 

Kılıçdaroğlu’na hakaret ediyorlar

Kılıçdaroğlu, Tunceli zulmüne, Onur Öymen’e ve hatta Deniz Baykal’a rağmen karşı çıktığında Liberal Demokratların sempatisini kazanmıştı…
Farklı bir
CHP’li bulmuşlardı karşılarında...
Hiç de resmi tarihi savunuyor gibi görünmüyordu.
Hamaset yapmıyordu…
Devletin de (ki o gün Devlet demek CHP demekti) hataları olabileceğini kabulleniyordu…
Ne var ki medya o günlerde
Kılıçdaroğlu’nun bu hoşgörülü demokrat tavrını ön plâna çıkaracağına onu bazı hamas yamyamların önüne attı…
Kılıçdaroğlu’nın kimliğinde gerçek bir
Sosyal Demokrat parti olarak CHP tartışılacağına hizipler arası kavga tahrik edildi...
Şimdi de
Kılıçdaroğlu’nu “Gandi Kemal” kimliğine hapsediyorlar…
Bir siyasi lidere yapılabilecek en büyük hakarettir bu…
“Sen, sen değilsin”
demektir…
Öncelikle şunu kabul edelim.
Gerçek bir demokraside güçlü muhalefet ihtiyacı, güçlü hükümet ihtiyacından daha fazladır…
Türkiye’nin son
8 yıldır yaşadığı en çözümsüz sıkıntı “Güçlü İktidar – Zayıf Muhalefet” dengesizliğinden kaynaklanıyor.
Güçlü muhalefet ise
“Tek Adam” yönetimindeki muhalefet partilerinden değil, çoklu yönetimden (bir tür şura yönetimi) geçer…
Şöyle de diyebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun karizmatik olmayışı zaaf değil, aksine kazançtır…
Karizmatik liderler her şeyi kendilerinin bildiklerine,
Allah tarafından seçilmiş olduklarına inanıyorlar…
Haliyle giderek
despotlaşıyorlar…
Oysa sıradan liderlerin öyle bir sorunu olmaz…
Haliyle partiyi veya hükümeti, kendisinden daha çok bildiklerine inandığı ekibiyle yönetirler.
Kılıçdaroğlu
ne Gandi Kemal’dir ne de bir başkası…
Olmamalı da…
Kendisi olsun ve öyle kalsın yeter…

 

Cemaat, Hükümetten uzaklaşırken

Anlatmak istediğim işte buydu…
Gülen Cemaati’ne yakın değildim ama felsefesine karşı da gelmiyordum.
İki nokta önemliydi benim için.

1.)  Devlet, Gülen cemaatinin homojenliğini iç barış ve dünya vitrinlerinde Laik Sistem Müslümanlığının vitrini gibi kullanacağına cemaat önderi Gülen’i sıkıştırıyor, çete lideri gibi göstererek, “ceberut” yüzünü gösteriyordu.
2.) 
Cemaate ait medya, iletişimden gelen gücünü salt iktidar sözcülüğü yaparak kullanıyor, siyaset yapıyor, herkesi kucaklaması gerekirken sadece “İktidar Gücü”ne boyun eğiyordu.

İşte bir şerle (Baykal’ın başına gelenler) gördük ki
Gülen, bütün siyasi parti liderlerine aynı yakınlıkta ya da uzaklıktaymış…
İşte
Fethullah Gülen’in en yakın arkadaşlarından biri olan hemşerim Hüseyin Gülerce’nin Baykal ile ilgili söyledikleri…
İşte
Ak Parti Merkez Karar Yürütme Kurulu Üyesi Yenişafak yazarı Ayşe Böhürler’in Gülen cemaatini azarlayan(!) yazısı…
İşte
Deniz Baykal’ın başına gelene “Zina” açısından değil de “Özel Hayatın gizliliği” açısından bakıp “Geçmiş Olsun” dileklerini ileten Fethullah Gülen…
İşte aynı olaya,
“Benim partimden milletvekili olsaydı ihraç ederdim” diyerek “dedikodu” üstüne siyaset üreten Başbakan Erdoğan

 

Kılıçdaroğlu yalakaları!..

Öyle şeyler sıralıyorlar ki hakkında; sanırsınız Ecevit'in ruhu, Kılıçdaroğlu'nun bedeninde yeniden doğdu...
Yahu bütün bunlar tamam ama adamın en önemli özelliği ekonomiye verdiği değer, öncelik; denetimli özgürlük...
Yeni sol anlayışın temsilcilerinden biri oluşu...
Önemli dönemlerde SSK Genel Müdürü olduğu süreçteki başarılı çalışmaları...
Özel sektörle kavga etmeyi sevmeyişi...
Aksine destek verişi...
Takoz olmaktan hoşlanmayışı...
Ama Devlet'i de hiç kimseye "Yem" etmeyişi...
Falan, falan, falan...
Adamı daha şimdiden Ecevit'in o siyah parkasının içine hapsederseniz yeni bir Ecevit ve yeni bir "Hüsran" yaratmış olursunuz o kadar!..

 

Kılıçdaroğlu ne yapar?..

Bu sorunn cevabı net: CHP'ye genel başkan seçilirse çok başarılı olur...
Nereden mi anladım?..
Hükümete kayıtsız koşulsuz destek veren köşe yazarlarının 17 Mayıs 2010 tarihini daha şimdiden "Kara Kahır Günü" ilân edişlerinden...