Kılıçdaroğlu yarış dışı kaldı
Liberal Sosyal Demokrat Kürt Alevi’si, Modern Laik Kemal Kılıçdaroğlu yarışma dışına itildi…
Bazı kadınlar diyor ki: “Nesrin
Baytok için söylenenler (hakaretler) neden bütün kadın
milletvekillerini bağlasın?"
Aynı kadınlar başka zaman diyorlardı
ki, "Kadınlarımız dayak yiyorlar,
horlanıyorlar!"
Ben de bu kadınlarımıza desem ki:
"Dayak yiyen veya horlanan kadınlarımız neden bütün kadınlarımızı bağlasın ki!.."
"Dayak yiyen veya horlanan kadınlarımız neden bütün kadınlarımızı bağlasın ki!.."
Kılıçdaroğlu
yarış dışı!
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Baykal’la görüştükten
sonra yaptığı açıklama şöyle:
“Eğer partinin kendi
kültürüne uygun olarak, kendi felsefesine, kendi tarihsel geçmişine
uygun olarak bir aday üzerinde uzlaşılırsa bu adaya Sayın
Baykal da destek vereceğini ifade etti”.
* * *
Demek ki
Kemal
Bey’e genel başkanlık
yok…
Hatta yarışa bile
sokulmayacak…
Çünkü
CHP’nin kültüründe Aleviler yok.
Ama onları kandırıp oylarını kapmak
var…
CHP’nin
kültüründe Kürtler yok.
Ama onları kandırıp oylarını kapmak
var…
İyi hatırlayın…
CHP’den dışlananların
çoğu Alevi
kökenli aydınlardı…
Partinin
Alevi kökenli aydınlar tarafından ele geçirileceğinden korkulduğu
için dışlanmışlardı.
CHP’nin
felsefesinde Liberal
Sosyal Demokrasi yok.
Ulusal cumhuriyetçilik
var…
CHP’nin tarihsel
geçmişinde her inanç ve girişime tam özgürlük
yok.
Kökten Laikçilik, başörtüsü (Türban)
düşmanlığı var…
* * *
Hâsılı…
CHP
işte bu yüzden;
Kürtleri
ve Alevileri birer oy
deposu olarak gördüğü, halkı ve
gerçek aydınları dışlayıp,
büyük kent elitleriyle, taşra eşrafına dayandığı için yıllardır
başarılı olamamıştır...
Nitekim önce Kürtler sonra da
Aleviler kopup gittiler partiden...
Halkın kafası
karıştı…
Aydınlar daha uç partiler aradılar ya
da sandığa gitmediler…
Şimdi de partiyi siyasal anlamda
başarıya ulaştıracağına kesin gözüyle bakılan
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Kürt
Alevi’si olduğu yazılıp
çiziliyor (olsa ne olur?) ama buna karşılık
Liberal Sosyal Demokratlığı, Modern
Laikliği, dürüstlüğü, partinin adında yer alan “Halk”tan birisi
olduğu gerçeği hiç konuşulmuyor…
İşte bütün bunlara
bakarak; “Kemal
Kılıçdaroğlu yarışma dışına itilmiştir”
diyorum…
* * *
Peki…
Eğer
CHP Kurultay delegesi olsaydım ne yapardım?
Söyleyeyim:
Oyumu kesinlikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun
genel başkanlığı için kullanırdım.
Eğer
CHP delegeleri Kemal
Kılıçdaroğlu fırsatını
harcarsalar, Türkiye
demokrasisi de çok şey
kaybeder…
Gülen’le Erdoğan
farkı!.
Başbakan
Erdoğan
ve bakanlarının
Yunanistan’a
yaptıkları dostluk gezisi mükemmel…
Rahmetli
İsmail
Cem’in
başlattığı, Ahmet
Davutoğlu’nun devam
ettirdiği ve Başbakan Erdoğan’ın da destek
verdiği bu yakınlaşma iki ülke için de çok
değerli.
Ama…
Bir bu çalışmalarına
bakıyorum Erdoğan’ın bir
de Yunanistan’a gitmeden
önce Baykal için yaptığı
çirkin dedikoduyu hatırlıyorum, aklım
almıyor…
Acaba hangisi gerçek
Erdoğan?..
Havaalanında
dedikodu
yapan mı?..
Yunanistan’da
o muhteşem konuşmayı
yapan mı?..
Ah sevgili Başbakan
ah!..
Ne olur
istikrar!..
Dön bak arkana…
Kimi ki kısır hesaplaşmalara saplanıp
kalmış, ekonomide ya da seçmen tavlamakta ne kadar başarılı olursa
olsun sonunda mutlaka kaybetmiş…
Yarın hiç kimse senin bu Yunanistan
atağını hatırlamaz ama Deniz Baykal’a taa Pensilvanya’dan sahip çıkan Gülen’le senin
aranda mutlaka bir kıyas yapar…
Hele havaalanındaki dedikodun
kimsenin aklından çıkmaz…
Ne verdiniz, ne
istiyorsunuz?.
Trakyalı
Hüsmen’in kullandığı araç
trafik polisi tarafından durdurulur.
“Ehliyet ruhsat”
der polis elini
uzatıp.
Hüsmen gayet
pişkindir.
“A be verdiniz mi de
istersiniz?”
* * *
Eğitim sistemimiz de aynen böyle.
Kayseri’den bir okur dostun dediği gibi:
“Devlet vermediği eğitimin sınavını
yapıyor. Her bakan değiştikçe sistem
değişiyor.”
Yahu
efendiler!.
Gençlere bilgi olarak ne verdiniz ki
onlardan ne istiyorsunuz?..
SBS
ve LGS sınavları
yapıyor, onların bilgilerini
yarıştırıyorsunuz.
Özel dershanelerle ortak mısınız
ne?..
Soygun ne zaman
bitecek?
Okur dostların ortak şikâyetlerinden
biri de okullarda bütçe çıkartılarak bunların velilere gönderilmesi
ve giderlerin veliler tarafından ödenmesinin
istenmesi.
Veliler okullarda
öğrencilerden
(velilerinden)
istenen paralara
ne zaman son verileceğini soruyorlar haklı
olarak.
Temizlik, toner, kâğıt, kırtasiye,
hizmetli ücreti ve benzeri
giderleri öğrencilerinden tahsil eden bir
Milli Eğitim
Bakanlığı’nın “Parasız
eğitim” sloganının nasıl
da kocaman bir “Yalan” olduğunu
anlatıyorlar.
Ve soruyorlar:
“Bu soygun düzenine ne zaman dur
denilecek?..”
Onların adına ben tekrar ediyor ve
eğer yetkileri varsa cumhuriyet Savcılıklarını göreve davet
ediyorum:
“Bu soygun düzenine ne zaman dur
denilecek?.. Savcılar bu soygunlar karşısında Ergenekonculara karşı
gösterdikleri celâllenmenin yüzde beşini bile gösteremeyecekler
mi?..”
Allah’a havale
ediyorum.
Hırkasına uzanmış uyuyan kedisini
rahatsız etmemek için hırkasının o bölümünü kesip de ayağa
kalkan sevgili
Peygamberimizin (s.a.v.)
ümmetinden olduklarını iddia edenlerin; 80
yaşındaki hacı
anacığıma,
42yıllık
hayat arkadaşıma
ve kızımıza küfür
etmelerini Allah’a havale
ediyorum.
Kaç
yaşındaymış
Köyün genç imamı rükûa
vardığında “pırt” diye yellenir.
Secdeye varır bir “pırt” daha. Utanır,
yüzü kızarır ancak namazı bırakmaz.
Camii çıkışı da cemaatten hiçbir
tepki gelmez ama birbirlerine bakışlarından, elleriyle ağızlarını
kapayışlarından anlar ki alay konusu
olmuştur.
Kimseye haber vermeden çeker
gider…
Aradan yıllar geçer. Bir gün, eski
köyünü görmek ister.
Nasıl olsa yaşlılar ölmüş, gençler
yaşlanmış, bebekler delikanlı olmuştur.
Köyün girişine geldiğinde, koyunları
otlatan genç bir delikanlıyla karşılaşır. Geçmişinin hatırlanıp
hatırlanmayacağını test edecektir.
Biraz hoşbeşten sonra delikanlıya
yaşını sorar.
Delikanlı kaç yaşında olduğunu
bilemez şöyle der:
“Anam, imamın osurduğu yıl doğduğumu
söyler”.
* * *
Deniz
Bey’in başına gelenlere
çok üzüldüm ama insan dediğiniz de bu!..
Sevapları çabuk unutur da ayıplar
aklından çıkmaz…