BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Kibrinden sahte tanrılar üreten vekiller

O vekiller, kısa zamanda Ankara’nın asık suratlı binalarında, yüksek rezistanslarda, ultra lüks mekanlarda; kibrinden....

Seçimden önce milletvekili adaylar, yağmur demeden, çamur demeden yollara düştüler. Sokaklara, mahallelere, köylere gidip halkın arasına girdiler.

Mahalle kahvelerine, kapıları gıcırdayan bir oda bir sofa gecekondulara, toz toprak yokuşlara, yoksul semtlere, varoşlara indiler.

Halkın en fakirini, en garibanını, en mazlumunu, en mağdurunu, en muhtacını, en köylüsünü, en işçisini, en memurunu, en yetimini bulup, onlarla çay içtiler, sofrasına bağdaş kurup, kuru ekmeği yavan çorbaya bandılar; omzuna elini atıp; derdini, tasasını, odununu, kömürünü, kirasını, geçimini, hastalığını, halini hatırlını sordular.

Onlarla aynı karede fotoğraflar çektirdiler.

Tebessüm yüzlerinden hiç eksik olmadı.

“Ben de sizdenim.” dediler.

“Benim de babam işçiydi.” dediler.

“Ben de kuru ekmek yavan çorbayla büyüdüm.” diye övündüler.

“Bakmayın üstümdeki esbaba, altımdaki arabama. Ben de dağda, koyun güttüm, tarlada ekin biçtim, sokakta simit sattım. Ayazda üşüdüm, delik ayakkabı, yamalı pantolon giydim.

Karatahtalı okullarda dirsek çürüttüm. Ben de sizin içinizden biriyim.” diye halleştiler.

Ve sandığa girip sandıktan milletvekili çıktılar.

***

Bazı vekiller için, işte tam da bundan sonra, her şey birden değişecek.

Bu değişim, o sihirli altın rozet yakalara takılınca daha bir görünür hale gelecek. Görünür hale gelmezse bile gözlere sokularcasına gösterilecek.

O vekiller, kısa zamanda Ankara’nın asık suratlı binalarında, yüksek rezistanslarda, ultra lüks mekanlarda; kibrinden sahte tanrılar üreten kravatlı birer mankurta dönüşecek. 

“Nereden” geldiklerini, “niçin” orada olduklarını anında unutacak, hatırlatanların derhal canına okuyacaklar.

Gittikleri her yere önce kibirleri varacak. Ve mutlaka konuşurken, “Ben kimim, biliyor musun!” edasıyla konuşacaklar.

***

Bakkal Necati’yi, Kasap Hayri’yi, ev hanımı Fatma’yı, öğretmen Kamil’i, taksi şoförü Hasan’ı, yetim Ömer’i, inşaat işçisi Ahmet’i, simitici Murat’ı, ayakkabı boyacısı Şevket’i, köylü Emin ağayı unutuverecekler.

Mazlumun, mağdurun, yetimin, fakirin, garibanın, dulun, muhtacın sokağından, semtinden, mahallesinden, köyünden bile geçmeyecekler.

Milletin vekili olduklarını unutup, kibirle şişmiş egolarıyla “kendi asilleri” olacak ve çirkin odalarında, kendi çirkin işleriyle uğraşacaklar.

Vekili olduğu millet ise daha dün, kendilerine, memleketin en “değerli” adamı muamelesi yapan, dünyanın en iyi insanı rolündeki o “veri importınt pörsın” kişileri, ancak 4 yıl sonra görebilecek, onlara ancak o zaman ulaşabilecekler.

Hatta ulaşmalarına, gitmelerine gerek kalmayacak.

Telefonlarına ha bire mesajlar gönderecek.

Yine mahallelerinde, kahvelerinde, beyaz badanalı gecekondularında, parıldayan elbiselerle arz-ı edam eyleyecekler.

Allah, böyle çapsız, karakter kıtlığı yaşayan, liyakatten, ehliyetten uzak insanlardan bu milleti korusun.

***

Tabii bir tarafta da, geldiği yeri, verdiği sözü unutmayan, alnının teri, yüreğinin gücü ve kişisel kalitesiyle vekillik kazanan onurlu insanlar olacak.

Onlar yine mahallede, sokakta, kahvede, halkın arasında bulunacak.

Esnafın dükkânında, garibanın sofrasında, yetimin, mazlumun, mağdurun, fakirin, yanında olacak.

Onların derdiyle dertlenecek.

Onlar için terleyecek, üzülecek.

Ultra lüks mekanların, alkışların, övgülerin, dalkavuklukların, el pençe divan duranların, gücün, kırmızı plakaların, makamın, şöhretin; kalbini, insanlığını çürütmesine; merhametini, sevgisini, insafını, adalet duygusunu, tevazusunu yok etmesine izin vermeyecek.

“Kalbi değerlerini”, koruyacak. Değerlerini kaybedince, kimliğini, kişiliğini, karakterini, kendini kaybedeceğinin farkında olacak.

Bunları kaybetmenin, vekilliği kaybetmekten daha acı olduğunu hissedecek. Doğruları, gerçeği, ölümü, hesabı, asıl amacın halka ve Hakk’a hizmet olduğunu hatırlatacak, çıkar beklemeyen, öğüt verecek gerçek dostları, yanından ve yakınından ayırmayacak.

***

Halka, sıradan vatandaşa, asla tepeden bakmayacak, ayırım yapmayacak; seçim döneminde ne kadar değer veriyorsa, seçimden sonra; “sorumluğun yüklediği vebal” bilinciyle daha çok değer verecek.

Nerede bulunursa bulunsun, vekilliğini değil, insanlığını konuşturacak…

Bakkal Necati amcanın, Kasap Hayri dayının, dul Fatma hanımın, öğretmen Kamil beyin, taksi şoförü Hasan beyin, yetim Ömer’in, inşaat işçisi Ahmet’in, ev hanımı Necla hanımın, simitçi Murat’ın, ayakkabı boyacısı Şevket’in, köylü Emin ağanın, mazlumun, mağdurun, yetimin, fakirin, garibanın, dulun, muhtacın mutluluğunun, tebessümünün, huzurunun, dualarının, bakanlıktan, kırmızı plakadan, ballı emeklilikten, önünde el pençe divan duran dalkavuklardan, pahalı kol saatlerinden, daha değerli olduğunu ve bu güzelliklerin sonsuza kadar yaşayacağını bilecek...

Ve bu toprakların, onların dualarıyla ayakta durduğunu hep hatırlayacak.