BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Karneleri nasıl değerlendirmeli?

“Er Ryan"ı Kurtarmak” filmini seyrettiniz mi?

Seyretmediyseniz, mutlaka seyredin.  Usta yönetmen Steven Spielberg"in yönettiği ve Tom Hanks"in harika oyunculuğu ile İkinci Dünya Savaşı"nda bir eri kurtarma konusunu işleyen muhteşem bir film.

Filmde, Tom Hanks ve arkadaşları büyük mücadelelerden sonra Er Ryan"ı kurtarır. Ancak, kurtarma ekibinden birçok kişi hayatını kaybeder ve Tom Hanks de düşmanlar tarafından vurulur.

Tam ölmek üzereyken son nefesinde, Er Ryan"a çok anlamlı bir cümle söyler ve görevini yapmanın huzuru ile gözlerini kapar.  

O anlamlı cümle nedir?

“Hak et!...”

Karnenize baktığınızda neler hissediyorsunuz?

Aslında ne hissediyorsanız onu hak etmişiniz demektir?

Zamanında doğru düşünüp, doğru şeyler yapanlar; şu an her şeyden önce, elinden gelinin en iyisini yaptığından dolayı, çok huzurlu.

Hem kendisi mutlu, hem de ailesi ve dostları.

Harika, dinlendirici, eğlenceli bir tatili hak ettiniz.

Aileniz ve sevdikleriniz sizinle şimdi ne kadar gurur duyuyordur!

Bunu başarmak kolay olmadı, biliyorum.

Ne fedakarlıklar yaparak, ne engeller aşarak, ne zorluklara katlanarak başardınız bunu?

Başarı kolay elde edilmiyor.

Her şeyden önce başarı cesur insanların işi.

Cesareti olmayan, büyük fedakarlıklar yapmayı göze alamayanlar zirveye ulaşamazlar.

Çünkü; onlar çok iyi bilirler ki; “neyi isitiyorum”un karşılığı, “ne vereceğim”dir.

Ve onlar, bugün ne yapıyorlarsa yarın bunun karşılığını alacaklarının bilincindedirler.

Bu mutlu sona ulaşmak için neler yaptılar?

1-    Dersi iyi dinleyerek derste hallettiler

2-    Mutlaka günlük tekrarlarını yaptılar

3-    Başarılarını engelleyecek çeldiricilerden uzak durdular. Nedir bunlar?

a)     Yanlış arkadaşlar

b)     İnternet- bilgisayar oyunları

c)     Duygusal takıntılar

d)     Boş televizyon dizileri

Bu çalışmaları yapmadan istediğiniz başarıya ulaşmanız, elbette sadece boş hayal olur.

Bu, asla mümkün değildir. Çünkü başarı merdivenlerini elleriniz ceplerinizde çıkamazsınız.

Başarı; ter kokar.

Emek ister.

Yürek ister.

Hepinizi, yürekten kutluyorum.

Bu mutluluğu, bu sevinci, bu coşkuyu ve bu onuru hak ettiniz.

 

Ağustos böcekleri

 

Gelelim madalyonun öteki yüzüne.

Kimse bu durumda olmak istemez.

Elindeki karnesini başkalarına göstermek bir tarafa; kendisi bile görmek istemeyecek durumda olmayı kim ister ki?

Karizmayı böyle derinden çizdirmeyi kim ister?

Her türlü fedakarlığı yapmaktan kaçınmayan annesini, babasını üzmeyi, onların karşısına başı eğik çıkmayı kim ister?

“Ayşe hanımın kızı, Ahmet beyin oğlu yaptı, sen niye yapamadın?” gibi kahredici sözlerle karşılaşmayı kim ister?

Bazıları taktirlerinin, teşekkürlerin keyfini çıkartırken, “Karnen nasıl?” diye sorulduğunda (Bakkal Mehmet ağadan,  kasap Ali beye kadar önüne gelen herkes sorar.) “Eh işte….” gibi cümlelerle kem-küm etmeyi, geçiştirmeye çalışmayı kim ister?

Onlarca defa, annesinden babasından, öğretmenlerinden, rehberlikçisinden, Eftal hocanın yazılarından “Oğlum / kızım, evladım, hadi bakalım kendine gel. Bugünler geçecek. Bırak şu interneti, televizyon dizilerini, arkadaş muhabbetlerini. Yarın karneni aldığında sen de üzülürsün biz de. Derslerine çalış” diye kimi zaman sert, kimi zaman yumuşak uyarılarına kulak asmayıp, hatta kızıp bu duruma düşmeyi kim ister?

Bunları hiç kimse istemez…

Evet, sevgili dostlarım, bir süreliğine pişman olmalıyız, üzülmeliyiz.

Çünkü sonuç sevsek de sevmesek de bize ait. Bunu, biz yaptık. Kurtarmak da bizim sorumluluğumuzda.

Başımızı iki ellerimizin arasına alıp düşünmeliyiz?

 Bu duruma, pişman olup, üzülüyorsanız o zaman sizden umut var demektir. Çünkü herkes hata yapar, herkes düşer.

Her şeyden önce şunu bilin ki; karneler sizin kişiliğinizin, kimliğinizin değerini ölçmez, ölçemez de. Sadece sizin bir dönem içerisindeki çalışmanızı değerlendirir.

Bu nedenle, bu pişmanlığımız ve üzüntümüz bizi, şu ara döneminde düşük notlarımızı kurtarmaya yöneltsin. Yoksa boşuna üzülmenin, ağlamanın, depresyona girmenin bir faydası yok.

Tam tersine zaman; düştüğümüz yerden kalkıp bir şeyler yapma zamanıdır.

Siz de zamanında çalışıp şimdi başarılarının tadını çıkaran arkadaşlarınız gibi mutlu olmayı, sevinmeyi, herkes tarafından tebrik edilmeyi, önce kendiniz için sonra da aileniz için başarılı olmayı istiyor musunuz?

Öyleyse bunu hak edin!

Bunu hak etmek için de; şu iki haftayı kurtarma süresi olarak değerlendirin.

Ne de olsa dönem içerisinde başkaları çalışırken siz yeterince gezip eğlenmediniz mi? Gezip eğlenmenin bir sınırı yok. Size gezip eğelinin diye 6 ay süre versek bir 6 ay daha isteyebilirsiniz. Ama; hiçbir şey şu an yaşadığımız kötü duruma değmez.

Ve başarının mutluluğu her şeye değer.

Ayrıca ne kaybedersiniz ki?

Eğer şimdi yapmazsanız bir sonraki dönemde de aynı üzüntüyü yaşayacağınız şimdiden belli değil mi?

Bu nedenle; şu iki haftalık boş zamanda önce eksik derslerinizi tamamlayın. Hem gönlünüz hem zihniniz rahat olsun.

“Dersimi yaparım, keyfime bakarım” diye düşünün.

Unutmayın; şu an yapmayacaksanız ne zaman yapacaksınız?

Siz yapmayacaksanız  kim yapacak?

Bu duruma, hep erteleyerek gelmedik mi?

Öyleyse hemen şimdi bir şeyler yapma zamanı.

 

Düşük notlarımızı kurtarmak için neler yapabiliriz?

 

- Düşük olan derslerinizin defterlerini ve kitaplarını çıkarıp masanıza koyun.

- Her bir derse yetecek oranda birkaç gün ayırın. Örneğin Türkçe; 3 gün, matematik; 5 gün gibi planlama yapın.

- En çok zorlandığınız dersten değil, daha kolay halledeceğiniz derslerden başlayın.

- Her gün 4-5 saat çalışın.

- Her 45  dakikada 15 dakika ara verin.

- Yapmak istemediğiniz her çalışmanın sonunu düşünün. Yaptığınızda neler kazanırsınız? Yapmadığınızda neler kaybedersiniz?

- Her günün sonunda, kendinizi; elinizden gelinin en iyisini yaptığınız için, ödüllendirin.

- Her gün akşam, bir sonraki gün yapacağınız çalışmayı; “Yarın matematikten OBEB OKEK çalışacağım” diye düşünerek zihninizde netleştirin.

 

Son söz: Bunları siz de yapabilir, siz de başarıyı hak edebilirisiniz.

Seçim sizin.

Haydi kendinizi gösterin!

 

Not: Önceki yazımda “Anne ve babamızla aranız nasıl?” diye sormuş onların değerini bilmemiz gerektiğini vurgulamıştım.

İzmir"den Cemile Kaynar okuyucum çok anlamlı ve duygulu bir mail göndermiş.

Anne ve babasını bir trafik kazasında kaybeden Cemile"nin mailindeki şunu cümleler beni çok etkiledi: “Keşke bana da kızacak, "ders çalış" diyecek bir annem babam olsaydı. Halen bir annesi babası varken onlara sarılıp öpmeyen, onları sevmeyen insanları anlamıyorum.”