BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,90
ALTIN 2.429,78
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Kara çarşafı fukaralıktan giyiyorlar!

CHP İstanbul İl Başkanlığı'na gelen Berhan Şimşek çarşaf açılımıyla ve gündemle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.

Abone ol

CHP İstanbul İl Başkanlığı görevine gelen Berhan Şimşek CHP'nin çarşaf açılımıyla ve gündemle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gürsel Tekin'in başlattığı çarşaf açılımını doğru bulmadığını söyleyen Şimşek "böyle açılım olmaz" dedi. Vatan Gazetesi'nden Mine şenocaklı'ya konuşan Şimşek'in gündemle ilgili değerlendirmelerinden bazı satır araları şöyle...


Siz hep CHP’lisiniz değil mi?

Hiç başka partim olmadı. Zikzak yok... Ben 2007 seçimlerinde İstanbul Birinci Bölge’de 13. sıraya yazıldım. Herkes şaşırdı, Türkiye şaşırdı, seçmen şaşırdı. Ama ben hiç vazgeçmedim. Birinci sıraya yazılmışım gibi canla başla çalıştım. Ben böyle CHP’liyim. Hep söylerim, eğer seçilebilir sırada olsaydım Ufuk Uras bugün parlamentoda olmazdı.

İyi de niye 13’üncü sıra? Sizin önünüzde kimler vardı?

O zaman öyle oldu. Sonra Baykal da çok üzüldü ama... Birinci sırada değerli arkadaşım İlhan Kesici vardı... Aradan iki ay geçti. Deniz Bey’le buluştuk. Çok üzgün olduğunu söyledi. Gözlerine baktığımda gerçekten böyle hissettiğini anladım. Daha sonra kurultay delegesi olmamı istedi. Son döneme kadar da Parti Meclisi’nde beraber çalıştık.

Son operasyon nasıl oldu peki?

Ben iyi bir parti örgütü üyesiyim. Eski Genel Başkan örgütümüzün çalıştığı her yere gönderirdi beni. Konferanslarda konuşurdum... Tek tek açıp sorun, bu ülkede gitmediğim bir il kaldı; Siirt. Örgütle ilişkilerim çok iyidir, halkla ilişkilerim çok iyidir. Hayatımda kalem ucu kadar leke yoktur... Herkes bilir. Ben cebim için değil, halk için siyaset yapıyorum... Aç değilim. Param var, evim var, nedir benim istediğim? Bu ülkenin huzurunu, mutluluğunu istiyorum. Bunun için de çalışıyorum. Sayın Genel Başkanımız da 23 Mayıs itibariyle hepimizin, Erdoğan’ın bile gördüğü ve dizinin titrediği büyük bir rüzgâr estirdi, büyük bir kabul gördü. Bu çok önemli. İstanbul da çok önemli. Her anlamda kültürün, sanatın, siyasetin, ekonominin başkenti. Ama birileri için çalmanın çırpmanın da başkenti. Şimdi burada bir tıkanmışlık yaşanıyordu. Kemal Bey’in o rüzgârı, Önder Bey’in o parti hafızası, belleği ile birleşti ve...

Ne ilginç bir tanım bu?

Tabii, Önder Sav partinin hafızasıdır, belleğidir. Bu belleğe sahip çıkmak gerekiyor. Belleğine sahip çıkmayanlar ne diyor? “Ben Milli Görüş gömleğini çıkardım” diyor. Ama çıkarmadığını görüyoruz.


Kemal Kılıçdaroğlu ile ne zamandır tanışıyorsunuz?

Uzun zamandır. İkimiz de Parti Meclisi üyesiydik. Daha sonra MYK üyeliği ve milletvekilliği yaptık birlikte. Benim arkadaşım. Ama o gün arkadaşım bugün genel başkanım. Önünde en hızlı ceket ilikleyeceğim kişidir Kemal Bey. CHP terbiyesinde böyledir, CHP önünde ceket ilikleriz. Bugün CHP’yi temsil eden kişi de Genel Başkanımızdır.

Gürsel Tekin’le çok benziyorsunuz...

Hayır. Ben sinemacıyım. Resimleri yan yana koyup, kardeşimi oynatacak olsam düşünürüm. Benzeşmek ayrı, “Eh işte andırıyor” ayrı.

Karakter olarak benziyor musunuz peki?

Gürsel’i sadece siyasi akrabam olarak tanıyorum. Beraber oturup uzun yemekler yememişiz, sinema izlememişiz. Yani çok iyi tanımıyorum. Onun için bir şey diyemem. Ama ben zor bir karakterimdir.

Tekin’in İstanbul İl’deki kadrosunu değiştirecek misiniz?

Yorgun bir iki arkadaşımız var...

Bugün 11 askerimiz şehit oldu. Sizce neden şimdi?

Bu ülkede yaşananlar beni çok üzüyor. Canım çok yanıyor. Ulusal kurtuluş mücadelesini omuz omuza vermiş bu insanlar. Yazık günah değil mi? Biz bu güzel coğrafyada yaşamanın kira bedelini ödüyoruz. Bu bedeli Uğur Mumcu ile ödedik, Ahmet Taner Kışlalı ile ödedik, Musa Anter’le ödedik, Hrant Dink’le ödedik. Bedel ödemeye mecbur muyuz? Halbuki birbirimizi fark edebilsek, birbirimize tahammül edebilsek ne güzel olur.

Peki ne yapmalı? Başbakan, “Açılım olmadan da terör vardı” diyor...

İyi de 2002 yılında 6 şehit vardı. Şimdi günde 10 şehitten bahsediyoruz. Ve ben bütün bu yaşananlarda Kürt kardeşlerimin de mağdur olduğunu düşünüyorum. Bir hikâye vardır. Rahmetli annem çok anlatırdı, bir kadın bir yılan doğuruyor. Evde bakamıyorlar yılana, bırakıyorlar ormana. Günün birinde orman yanıyor. Kadın ağlamaya başlıyor, “Ah evladım!” diye... Anne olmak bu işte! O dağda ölen çocukların anneleri yok mu? O annelerin yüreği kavrulmuyor mu şimdi? Kürt anneler de gece başlarını yastığa koyduğunda en büyük bedduayı Öcalan’a yapıyor. Birileri zılgıt attırıyorlar o annelerimize. Mecburiyetten karşı çıkamıyorlar. Ölen 11 şehidimiz, çocuğumuz, evladımız, kardeşimiz gibi onların çocukları da ana kuzusu değil miydi? Onlar da bizim topraklarımızın evladı. Dolayısıyla bu sorunu çözmek için onların annelerinden, babalarından yola çıkmak lazım.
Ama artık bu meselede farklı bir yol izleyeceğini açıkladı.

Devlet adamı aklına her geleni yapan, söyleyen adam değildir. Devlet adamı kapıyı açmadan onun arkasında ne olduğunu bilendir. Bu arkadaş her kapıyı açtı. Her kapıyı açtığında da asansör boşluğuna kendisini değil ülkeyi düşürdü. Kıbrıs açılımında, Ermeni açılımında, Alevi açılımında böyle olmadı mı? Benim çocukluğum Fatih’te Beyceğiz Mahallesi’nde Ermeni ve Rum arkadaşlarımla oynayarak geçti. Ama Erdoğan, açılım dedikçe onlarla aramızı açmaktan başka ne yaptı?

*Seçim hesabı var mıdır bu değişimde sizce?

Olabilir. Çünkü Mavi Marmara’da da seçim hesabı vardı. Senin daha bu işlere aklın ermediği zaman Filistin mücadelesini benim ağabeylerim Deniz Gezmişler FKÖ ile birlikte vermişler. Sen daha o zaman rahle-i tedrisatta değildin. Top peşinde koşuyordun. Şimdi bir anda Filistin’deki Müslümanlar demeye başladın. Sen niye insanları tahrik ediyorsun? Bu ülkeyi niye istismar ediyorsun? Niye bizi mutsuz ediyorsun? Niye bizi bölünmeye, parçalanmaya itiyorsun? Veya bizi değiştirmek isteyenlerin eline güç veriyorsun? Sen işini yap. Açım ben, yoksulum, bak geldiğinden beri sattın savdın bir şey kalmadı. Yakında bu Anayasa değişikliği olsun Petrol Yasası’nı getirecekler. Türkiye kara ve kara sularında çıkan petrolün yüzde 12’sini alıyordu, bir yasa getirmişler yüzde 1’ini alacak. Ahmet Necdet Sezer veto etmişti, görürsünüz bu Anayasa değişikliğinden sonra bor madenlerini getirecek gündeme. Sonra Dicle satılacak, Fırat satılacak... Erdoğan satmayı bilir, yapmayı değil. Bugüne kadar 9 bin kilometre duble yoldan başka ne yaptı? Bir kurdele mi kesti istihdam için, Güneydoğu’ya mı gitti? Devlet tüccar değil, hizmetkârdır. Ama çocuklarının değil, halkının hizmetkârı! Eğer Güneydoğu’ya özel sektör gitmiyorsa senin gitmen lazım. 2007 yılından sonra GAP açılımı yaptılar. Ne adım atıldı? Sinemada plastik makyaj yapılır. Plastik makyajla bu işi götürmeye kalkıyorlar ama makyaj da dökülüyor, tutmuyor, kusuyor artık.

Peki siz İstanbul’da Gürsel Tekin’in başlattığı bir değişim vardı, onu devam ettirecek misiniz? Mesela çarşaf açılımını?

Gürsel Tekin benim kardeşim, arkadaşım, dostum. Ama bu değişimler gazete manşetleriyle olmaz. Yaptığınız işlerin, projelerin insanların hayatına dokunması lazım. Bir şey yaparsın, günlerce konuşulur, yazılır. Ama arkanıza baktığınızda bir arpa boyu yol gidilmemiştir. Önemli olan tartışılan işler yapıp manşette kalmak mı, yoksa hayata dokunan işler yapmak mı? Çarşaf açılımında ne yaptık? Çarşaflıları partiye üye kaydettik mi, daha sonra bir çarşaflı daha geldi mi? Çarşafa rozet takmak bu işin albenisi.... CHP’ye açılım değil katılım gerek. Ben o bacımın kara çarşafın altında yaşamasından yana değilim. Kuran’da örtünün denmiş ama böyle değil. Birkaç tarikatta çarşaf vardır. Kalanı fukaralıktandır. Kars’tan, Erzurum’dan, Bayburt’tan gelirken bir pardösü alacak para mı var? Kadıncağız kara çarşafı alıyor, on yıl giyiyor. İkisini karıştırmayalım. Benim anam da başörtülüydü, bacılarımdan da örtünen var. Ama bunu simgeleştirmek yanlış.

* Yani CHP çarşafa rozet takmakla yanlış mı yaptı?

Ben o zaman da Parti Meclisi’nde fikrimi söyledim. Karşı çıkmadım ama. Böyle açılım olmaz.

Ama Gürsel Tekin de böyle tanındı...

Türkiye’de tanınmak çok kolay. Bir şey yapıyorsun tanınıyorsun tamam ama içini de doldurmalı. Ben bunu “Gürsel niye böyle yaptı?” diye söylemiyorum, içini doldurmak gerekiyordu. İşte yaşadıklarımızdan görüyoruz. Ben o bacıma sahip çıkacağım. O bacımın bir ömür fukaralığıyla en ucuzundan kara bir örtüyle örtünüp, öldüğü gün de en ucuzundan beyaz bir patiska ile gömülmemesi adına siyaset yapıyorum ben. Kadın olduğunu, anne olduğunu bilmesi için siyaset yapıyorum. Güneydoğu’da bir kadın 16 çocuk dünyaya getiriyor, ben 11 çocuklu bir ailenin çocuğuyum, onların yaşadıklarını bilmez miyim? Bunları istismar etmemeliyiz.

*****



Bu ülkede 87 yıldır bir caminin hilali düştü mü?

Dolayısıyla isteyen olursa elbette CHP’de kucak açarız diyorsunuz ama...


Beni çağırsınlar gideyim, bana da gelmesinler... Ama özellikle böyle bir şey olmayacak. Cüppeli Ahmet’i ile de konuşurum, Cüppesiz Ahmet’i ile de... Mesele değil. Yeter ki bu ülkenin birliği, dirliği bozulmasın... Şunu herkes görsün, Allah aşkına Türkiye’de 87 yıldır bir caminin hilali düşmüş mü? İslamın beş şartı en özgürce yerine getirilmiyor mu? Cüppeli Ahmet Hoca bile bunu söylerken bebek yüzlü Ali Babacan “Muhafazakârlar bu ülkede sıkıntı içinde” diyor. Ne diyeyim sana? Haksızlık ediyorsunuz. Onun için bizim iddiamız şu, 50’li yıllardan beri din siyasete alet edilmiş, bu ülkenin değerleriyle cumhuriyetin devrimleri kavga ettirilmiş, biz barıştırmak istiyoruz. Yoksa biz kör müyüz? Göremiyor muyuz? İşte herkes inancını yaşıyor, namazını kılıyor, orucunu tutuyor, kurbanını kesiyor, Hac’ca gidiyor, en özgür şekilde. Görmüyor musunuz?