'Kadına Şiddet'te Cezalar Artsın!
Gün geçmiyor ki, kadına şiddet haberi okumayalım.. Artık şiddet haberleriyle karşılaşmadığımız gün sayısı yok gibi birşey.
Gün geçmiyor ki, kadına şiddet haberi okumayalım..
Artık şiddet haberleriyle karşılaşmadığımız gün sayısı yok gibi
birşey.. Ama ben her gün, buna benzer her haberi aynı iç
acımasıyla, aynı tahammülsüzlükle okuyorum.. İyice sinir oluyorum
artık.
Ve soruyorum; kadına şiddetin bu kadar arttığı ve
daha da kötüsü, bu durumun iyice kanıksandığı bir toplum haline
gelmiş olmak, birilerinin bu konu ile her zaman olduğundan daha
fazla ve hassas bir şekilde ilgilenmesini sağlamak için yeterli
vahimlikte degil mi?
Ve dahası birileri, bu halde olan bir toplumun bireyi olmaktan, bu
duruma müdahale edecek kadar rahatsız olmuyor mu?
Peki neden!?
Onlar bu toplumdan izole bir fanusun içinde mi yaşıyorlar
yoksa..?
Yoksa içselleştirecek kadar hayatın rutin bir gerçeği olarak mı
görüyorlar şiddeti?
Kadına şiddet, o şiddete maruz kalan kadının hayatını mahvediyor.
Sadece tek bir bakış açısıyla bu böyle.. Çünkü şiddet olayının daha
pek çok boyutu var. Şiddet, sadece kadına zarar vermekle kalmıyor,
onun çocukları da bu vandallıktan fazlasıyla nasibini alıyor.
Ruhları tertemiz çocuklar şiddete tanıklık ederek, ruhsal bir
girdabın içine çekiliyor ve geri dönüşü olmayan bir yola girmiş
oluyorlar.. İşte bu da işin en acı kısmı aslında..
Şiddet gören kadının alternatif bir hayat seçeneği varsa ne ala..!
Yoksa, kendisine bu muameleyi layık gören eşinin ruhsal durumunun
keyfine keder bir yaşamı devam ettirmek mecburiyetinde kalıyor..
Kimi zaman hayatını yeniden yapılandırma çabasındayken, bunu gören
eşi tarafından öldürülüp gidiyor, kimi zaman da canından olmasa
bile, yaşayan bir ölü olarak hayatına devam ediyor..
Bu durumu içine sindirmiş ve kabullenmiş kadınlar da yok değil..
Küçük yaşlarından beri, şiddetin, sevginin bir parçası olduğu
yalanıyla büyütülmüş ve kişiliği, bu zihniyete sahip aile bireyleri
arasında oluşmuş kadınlar bunlar.. Eşinden gördüğü psikolojik
şiddetin, fiziksel şiddetten hiçbir farkı olmadığını bile
bilmiyorlar daha..
”Kocamdır, hem sever hem döver” cümlesini
kendisine ilke edinmiş kadınların, gördüğü şiddetten sonra eşini
hala bağrına basabiliyor olmasını ise benim aklım hiçbir şekilde
kabul etmiyor.. Tüylerim diken diken oluyor hatta.. Bu durumun
gönüllü olarak kabul edilmesini ve bu zihniyeti içime
sindiremiyorum..!
Şiddetin, dört duvar arasında kalması gereken bir mahremiyet unsuru
olarak algılanması, son yıllarda neyse ki azaldı.. Ama toplumumuzun
konu karşısındaki kayıtsız duruşu gösteriyor ki; bu olgunun gerçek
bir toplumsal sorun ve mücadele gerekçesi olması konusunda hatrı
sayılır bir yol alabilmek için bir hayli zamana ihtiyacı var..
Şiddeti uygulayan erkekler hakkında pek birşey yazmadım.. Zira bu
konuda yazacaklarımın bir sınırı olmayabilir.. Onları, kendi
agresif ve tatminsiz kişiliklerini, kendilerinden fiziksel olarak
daha güçsüz olanın üzerinde şiddet uygulayarak
yükseltebileceklerini sanan “zavallı”lar olarak
nitelendirmekle yetineceğim sadece..
Kadına şiddetin azaltılması (ne yazık ki bu aşamada yok edilmesi
diyemiyorum, zira bence şu an bu bir ütopya!), herşeyden önce
toplumsal zihniyetin kabuk değiştirmesi ile mümkün.. Önce şiddet
uygulayana verilen cezalar artırılmalı. Kafası bozulunca karısını
dövebileceğini sanan zavallılar, bunun şaka olmadığını anlamalı.
Ülkede yasa çıkarmaktan kolay ne var! Vekiller, işlerine gelince
yarım mesai gününde bile yasa çıkarabiliyorlar ne de olsa! Yeter ki
menfaatleri mevzu bahis olsun.. Bu ve benzer durumlar için neyi
bekliyorlar peki?? Daha fazla kadının ölmesini mi? Daha fazla
çocuğun annesiz kalmasını mı? Yoksa vicdanları mı yok??
Şiddet olayını çözecek en temel nokta ise, bireylerin eğitimine
gereken önemi vermek ve eğitimin toplumların ilerlemesini
sağlayacak en kilit kelime olduğunun bilincine varmak.. İşte o
zaman gelsin ve yaşasın muasır medeniyetler seviyesi..