BIST 9.722
DOLAR 32,56
EURO 34,98
ALTIN 2.420,67

'Kadına Şiddet'te Cezalar Artsın!

Gün geçmiyor ki, kadına şiddet haberi okumayalım.. Artık şiddet haberleriyle karşılaşmadığımız gün sayısı yok gibi birşey.

Gün geçmiyor ki, kadına şiddet haberi okumayalım..
Artık şiddet haberleriyle karşılaşmadığımız gün sayısı yok gibi birşey.. Ama ben her gün, buna benzer her haberi aynı iç acımasıyla, aynı tahammülsüzlükle okuyorum.. İyice sinir oluyorum artık.

Ve soruyorum; kadına şiddetin bu kadar arttığı ve daha da kötüsü, bu durumun iyice kanıksandığı bir toplum haline gelmiş olmak, birilerinin bu konu ile her zaman olduğundan daha fazla ve hassas bir şekilde ilgilenmesini sağlamak için yeterli vahimlikte degil mi?

Ve dahası birileri, bu halde olan bir toplumun bireyi olmaktan, bu duruma müdahale edecek kadar rahatsız olmuyor mu?
Peki neden!?
Onlar bu toplumdan izole bir fanusun içinde mi yaşıyorlar yoksa..?
Yoksa içselleştirecek kadar hayatın rutin bir gerçeği olarak mı görüyorlar şiddeti?
Kadına şiddet, o şiddete maruz kalan kadının hayatını mahvediyor. Sadece tek bir bakış açısıyla bu böyle.. Çünkü şiddet olayının daha pek çok boyutu var. Şiddet, sadece kadına zarar vermekle kalmıyor, onun çocukları da bu vandallıktan fazlasıyla nasibini alıyor. Ruhları tertemiz çocuklar şiddete tanıklık ederek, ruhsal bir girdabın içine çekiliyor ve geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluyorlar.. İşte bu da işin en acı kısmı aslında..
Şiddet gören kadının alternatif bir hayat seçeneği varsa ne ala..! Yoksa, kendisine bu muameleyi layık gören eşinin ruhsal durumunun keyfine keder bir yaşamı devam ettirmek mecburiyetinde kalıyor.. Kimi zaman hayatını yeniden yapılandırma çabasındayken, bunu gören eşi tarafından öldürülüp gidiyor, kimi zaman da canından olmasa bile, yaşayan bir ölü olarak hayatına devam ediyor..
Bu durumu içine sindirmiş ve kabullenmiş kadınlar da yok değil.. Küçük yaşlarından beri, şiddetin, sevginin bir parçası olduğu yalanıyla büyütülmüş ve kişiliği, bu zihniyete sahip aile bireyleri arasında oluşmuş kadınlar bunlar.. Eşinden gördüğü psikolojik şiddetin, fiziksel şiddetten hiçbir farkı olmadığını bile bilmiyorlar daha..
”Kocamdır, hem sever hem döver” cümlesini kendisine ilke edinmiş kadınların, gördüğü şiddetten sonra eşini hala bağrına basabiliyor olmasını ise benim aklım hiçbir şekilde kabul etmiyor.. Tüylerim diken diken oluyor hatta.. Bu durumun gönüllü olarak kabul edilmesini ve bu zihniyeti içime sindiremiyorum..!
Şiddetin, dört duvar arasında kalması gereken bir mahremiyet unsuru olarak algılanması, son yıllarda neyse ki azaldı.. Ama toplumumuzun konu karşısındaki kayıtsız duruşu gösteriyor ki; bu olgunun gerçek bir toplumsal sorun ve mücadele gerekçesi olması konusunda hatrı sayılır bir yol alabilmek için bir hayli zamana ihtiyacı var..
Şiddeti uygulayan erkekler hakkında pek birşey yazmadım.. Zira bu konuda yazacaklarımın bir sınırı olmayabilir.. Onları, kendi agresif ve tatminsiz kişiliklerini, kendilerinden fiziksel olarak daha güçsüz olanın üzerinde şiddet uygulayarak yükseltebileceklerini sanan “zavallı”lar olarak nitelendirmekle yetineceğim sadece..
Kadına şiddetin azaltılması (ne yazık ki bu aşamada yok edilmesi diyemiyorum, zira bence şu an bu bir ütopya!), herşeyden önce toplumsal zihniyetin kabuk değiştirmesi ile mümkün.. Önce şiddet uygulayana verilen cezalar artırılmalı. Kafası bozulunca karısını dövebileceğini sanan zavallılar, bunun şaka olmadığını anlamalı. Ülkede yasa çıkarmaktan kolay ne var! Vekiller, işlerine gelince yarım mesai gününde bile yasa çıkarabiliyorlar ne de olsa! Yeter ki menfaatleri mevzu bahis olsun.. Bu ve benzer durumlar için neyi bekliyorlar peki?? Daha fazla kadının ölmesini mi? Daha fazla çocuğun annesiz kalmasını mı? Yoksa vicdanları mı yok??
Şiddet olayını çözecek en temel nokta ise, bireylerin eğitimine gereken önemi vermek ve eğitimin toplumların ilerlemesini sağlayacak en kilit kelime olduğunun bilincine varmak.. İşte o zaman gelsin ve yaşasın muasır medeniyetler seviyesi..