İTÜ-DER’in rektör adayları panelinden notlar….(1)
İTÜ’de on bir rektör adayı çalışmalarına devam ediyor.
İTÜ-DER onbir rektör adayına çağrı yaparak, birlikte bir panel
yapmayı teklif etmiş ve 5 aday olur demiş. 04.05.2016 Çarşamba günü
yapılan paneli sizler için izledik. Çok kalabalık olmayan panel;
gayet güzel, sağduyulu ve İTÜ’ye yakışır bir şekilde yapıldı.
Aldığımız notlar şöyle;
Prof.Dr. Onuralp Yücel:
Yıllardır üniversitedeki gelişmeleri yakından takip ettim, içinde
olmaya çalıştım. İTÜ, çok güçlü bir kökene dayanıyor, ben de
çıtamızı daha yükseklere taşımak için yola çıktım. Bilgiyi en iyi
şartlarda öğrenciye aktarmak bizim görevimiz. Öğrenciler İTÜ
bünyesi içinde huzur duymalılar. 35.000 üzerinde bir öğrencimiz
var, haftanın her günü cıvıl cıvıl bir kampus hayal
ediyorum. Kütüphane 7/24 çalışmasına rağmen geceleri ve hafta
sonları istenen verim alınamıyor. İTÜ’de sosyal hayatı verimli hale
getirmek gerekli. Akademisyenler; liyakatlı, araştırmacı
özelliklere yeniden kavuşturulmalı.
İTÜ’lülerin özgüveninin düşmemesi gerek. Yabancı dilde çok oynandı
ve verim düştü. Bizi, farkında olmadan yeni kurulan üniversiteler
örnek alıyor, dikkat etmeliyiz. Yüz yüze eğitimin yararlı olduğuna
inanıyorum. Uluslar arası faaliyetler yeni projeler hazırlanmalı.
Bir çok ülke ile ortak anlaşmalarımız var, çalışmalarımız var.
Araştırmacı kökenliyim, o nedenle araştırmacıların önünün
açılmasını, istişare ve kurulların çalışmasını öngörüyorum.
İngilizce mühendisliğin dilidir. O olmadan gelişme
sağlanamaz. Ama, medeni olurken, gelenekleri de hızla
geçmemeliyiz. Mezunları beklemeden sistem değiştirilmesini,
eğitimle sürekli oynanmasını doğru bulmuyorum.
Prof.Dr. Serdar Çelebi:
Önümüzdeki haziran ayında yapılacak ve 2016-2020 dönemi İTÜ
Rektörünün belirleneceği seçim sürecinde İTÜ Rektörlüğüne aday
olduğumu 24 Kasım 2015 tarihinde İTÜ kamuoyu ile paylaştım.
Rektörlük seçim kampanyamın genel stratejisi “Demokratik ve Gerçek
bir Araştırma Üniversitesi: İTÜ” sloganı ile özetlenebilir.
Dünyanın en gelişmiş evrensel bilime ve teknolojiye en çok katkıyı
veren, çoklu akademik ve toplumsal rollere sahip olan üniversite
modeli hiç kuşkusuz ki araştırma üniversiteleridir. Bu üretken
yapıları global bilgi toplumunun asıl merkezi olmalarını
sağladığından uzunca yıllar İTÜ için en doğru model olduğu
düşünülmekle birlikte bu doğrultuda kısıtlı ve arkası gelmeyen çok
sınırlı adımlar atabilmiştir.
Rektör olmam durumunda İTÜ’yü dünyanın en gelişmiş ve en iyi
üniversiteleri arasına sokabilmek için mevcut yapısal sorunlarını
doğru tepit edip bu sorunlara stratejik bir vizyon ile hayata
geçirmek için uygulayacağım politikalar temel olarak iki başlık
altında toplanabilir: 1) İç barışın ve huzurun sağlanmasına yönelik
mevcut gruplaşmaları ve yaşanan iç çatışmaları, kavgacı ve
dışlayıcı zihniyeti birleştirici, kapsayıcı ve insan odaklı bir
yönetişim anlayışını tesis ederek ortadan kaldırmak, yaklaşık 1111
kişilik öğretim üyesi kadrosu başta olmak üzere tüm personel ve
öğrenciler için huzurlu ve üretken bir akademik çalışma ortamı
sağlamak ve bunu sürdürülebilir kılmak, 2) İTÜ’yü gerçek bir
araştırma üniversitesi yapmak için beş (5) temel kategoride
gerçekleştirilecek 38 adet yapısal gelişim ve dönüşüm projelerini
hayata geçirmek.
Yukarıda ifade ettiğim stratejik hedeflere varmak için
uygulayacağım temel yaklaşım aşağıdaki gibidir: I. Liyakata dayalı
bir yönetim anlayışını oluşturmak (akademik ve idari alanlarda),
II. İnsan kalitesini ön plana çıkaran, herkesi birey ve yetkin bir
akademisyen olarak kucaklamak, III. Dünyada en iyi olmak için
akademik üstünlüğü ve mükemmelliyetçiliği esas alan, ve akademik
özgürlüğü merkezinde temel unsur olarak tutan seçkin ve rekabete
açık bir üniversite oluşturmak, IV. Yönetişim (Governence) modeli
ile üniversitede erk paylaşımını gerçekleştiren bir anlayış: 1)
Bölümleri rekabete açmak (akademik ve eğitim-öğretim
faaliyetlerinde etkinliklerini daha çok arttırmak, Türkçe eğitim,
alınacak öğretim üyesi ve kriteleri gibi kararların tamamen
bölümlere bırakılması, bölüm kararlarında katılımcılığın ve
şeffaflığın sağlanmasına yönelik önlemler). 2) Yöneticileri
performansa dayalı kritelerle göreve getirmek (seçim yapmak ve
başarılarını ölçmek). 3) Büyük bölümlerde anabilim dallarını tekrar
düşünmek (akademik etkileşimi ve iletişimi arttıracak önlemler
almak). 4) Erk paylaşımı yapmak (kaynak, altyapı, akademik kararlar
ve diğer yönetsel faaliyetler için bölüm başkanları, yetkili
kurullar, dekanlar ve müdürler ile). 5) Erişilebilir bir Rektör
olmak, öğretim üyeleri ile çok yakın çalışmak. V. Üniversitede
(yasalar ile suç teşkil etmeyen) tüm bireysel ve ifade
özgürlüklerine tavizsiz destek olmak. VI. Bilgi üretmenin en temel
görev sayıldığı, kurumsal özerkliğe sahip, demokratik, şeffaf bir
üniversite oluşturmak. İTÜ için planlanan dört yıllık yapısal
dönüşüm ve gelişim projeleri: Toplam 38 projenin alanlara göre
dağılımı: 1) Akademik/Eğitim-Öğretim (7 Proje) 2)
Akademik/Araştırma (8 Proje) 3) İdari (6 Proje) 4) Altyapı (12
Proje) 5) Sosyal Yaşam (5 Proje) Yukarıdaki projelerin hepsi
ihtiyaç gereksinimi, bütçe kaynağı ve zaman planlaması açılarından
detaylıca planlanmış ve dört yıllık görev süresinde bitirilecektir.
Yukarıdaki bu 38 proje kapsamında eğitim-öğretim, araştırma, sosyal
yaşam ve akademik altyapı alanlarında çok önemli yapısal gelişim
projeleri önerilmekle birlikte aşağıdaki alanlarda da önemli
katkılar sağlanması beklenmektedir: ① Öğretim üyelerinin yaşam
standardının ve gelirlerinin yükseltilmesine yönelik toplam yedi
(7) proje, ② Kampüs yaşam standardının yükseltilmesine yönelik beş
(5) proje, ③ İTÜ bünyesinde eksikliği düşünülen alanlarda kurulacak
toplam dokuz (9) yeni birim.
BAKIŞ AÇIM RENGARENKTIR…
“Renklerden çok faydalandım ben, Anadolu kültüründen çok
faydalandım, çünkü çok eski ve kadim bir kültür. Milli
kültüre hizmet ettiğim için Orta Asya’dan beri gelen biz Türkleri
ve Türk kültürünü anlatmışımdır ben hep, ben diğer meslektaşlarım
gibi onları küçümsemiyorum. Aslında aydın kişiliğimle hatta bir
hoca ve öğretmen olarak onları eleştirebilirim ama kınamam, alay
etmem herkes kapasitesince vardır bu dünyada. Tasavvufi açıdan da
bakarsak eğer o zaman da başka bir boyut başlar işte…
Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Ahmet
Yesevi’nin perspektifinden bakarsak o zaman olduğu gibi değişir her
şey… Neden bu dünyada varız? Varoluşun sebebini sorgulayabilirim.
Dolayısı ile benim bakış açım rengarenktir.
Benim yaptığım müziğin ismi yok, bu yüzden beni bir yere
koyamadılar, benim yazdığım eserler ancak 100 yıl sonra anlaşılır”
dedi. Müzik işi iyice ticarete döküldü. Ben onları vicdanları
ile baş başa bırakıyorum. Size “şah damarınızdan daha yakınım”
diyen Yaradan, bu vicdanı insan evladının başına bela eder,
kurtulamazlar. En büyük psikolojik travma da budur! Benim onlara
bir şey yapmama gerek yok, müziğim yetiyor zaten. Bu dünyada
birilerine inat yaşamak lazım. Direnmek lazım. Ölümü bilerek
yaşamalıyız, dışarıda ki kedi bilmez, kuş bilmez. Ölümü bilmek
insana dayanılmaz bir acı veriyor. Biz sevgimizle ve aşkımız ile
varız. Ne diyor Yunus; “sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz”.
Kindar olmak, intikam duygusu ile dolmak zaten biz müzisyenlere,
sanatçılara yakışmaz. Biraz cahil insanın işi o… Ben
hayatım boyunca gereksiz tartışmalardan, kavgalardan kaçmışımdır
hep. Bu çok iyi kavga edemem veya korkağım anlamına gelmesin, çok
iyi de ederim yani, ama değmez… Onları aşmak lazım, daha pozitif
olmak lazım. Çünkü yüce Yaradan bunu istiyor. Aşkla yarattı ve
sevgiyle yarattı bizi ve bu sevgiyi paylaşmalıyız. İyi niyet
kaybedildi ve iş paraya döküldü, aldığımız şu sayılı nefeslerin
kıymetini bilmeliyiz, güne Allah kahretsin diyerek değil,
şükrederek, Besmele ile başlamalıyız.”
GÜNÜN SÖZÜ…
İnsan beyni ile ilgili yaptığı çalışmalarla dikkatleri üzerine
çeken ve Vehbi Koç Ödülü’nü alan Prof. Dr. Kamil Uğurbil ile Özlem
Gürses bir röportaj yapmış (22.04.2016);
Çok ileri adımlar atmak için hayal kurmak lazım. Ondan sonra
o hayali yakalamak için de çok düşünmek lazım. İlimde başarı
kazanmak çok zordur, çok hayal kurarız, bunların yüzde 99’u
gerçekleşmez. Ama hayal kurmazsak hiçbir şey gerçekleşmez! Şansım,
benim bazı hayallerim gerçekleşti. O bizim de şansımız oldu, o
gururun bir parçası olduk! Fizik felaket eğlenceli bir şey, fakat
herkeste, ‘fizik’in sıkıcı olduğuna dair bir düşünce vardır.
‘Fizik’in eğlenceli tarafına gelebilmek için çok sıkıcı işlerden
geçmek lazım. O sıkıcı işleri yaparsanız, ondan sonra cennet vaat
ediyorum! Düşünün, fizikçiler bugün evrenin sırları ile
uğraşıyorlar, bunlar felaket heyecanlı düşünceler. Bunlara
ulaşabilmek için ama “şu tabağı itebilsem nereye gider” filan gibi
çok sıkıcı şeyleri aşmanız gerekiyor. Beyin harika işler gören bir
şey, bu nedenle bazen beyne “neredeyse mucizevi” bir hal biçiyoruz.
Beyin eninde sonunda bir biyolojik makine. Böyle söylediğim
zaman bazı kişiler itiraz ediyorlar, ama beyin bir madde ve aynı
zamanda çok müthiş işler görebilen bir makine.. Beyinde acı duyma
sensorları yok, beyin acı duymuyor. Beyin ameliyatlarında çoğu
zaman operatör beyne girdiği zaman hasta ayıktır, sadece kafatasını
keserken bayıltırlar. Kestikten sonra ayıktır. Bunun sebebi şu, bir
tümör alacak diyelim ki cerrah, hasta olmayan bölgeleri kesmek
istemiyor. İşte o bölgeleri tanıyabilmek için hastanın ayık olması
gerekir.
TEBRİKLER “L’ORÉAL TÜRKIYE”
Biz L’Oréal Türkiye, 13 yıldır genç ve üstün yetenekli bilim
kadınlarının araştırmalarını gün yüzüne çıkararak onları burs ile
ödüllendiriyor. Türkiye; 13 yılda 76 bilim kadınını ödüllendirerek
tüm Dünya ülke arasında en fazla bursiyere sahip 5. ülke
konumunda. Genç ve üstün yetenekli bilim kadınlarının
araştırmalarını gün yüzüne çıkarmayı ve bilimsel becerilerindeki
mükemmeliyeti amaçlayan L'Oréal Türkiye'nin 2014 yılındaki 6
bursiyeri belli oldu. Bu yıl burs almaya hak kazanan bilim
kadınları; Ankara Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Bala Gür
Dedeoğlu, Hacettepe Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Eda Çelik
Akdur, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Derya
Burcu Hazer, Ege Üniversitesi'nden Doç. Dr. Şule Erten Ela, Bilecik
Üniversitesi'nden Doç. Dr. Nurcan Çalış Açıkbaş ve Marmara
Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Asuman Çelik Küçük oldu. L’Oréal
Türkiye’yi ve bilim kadınlarımızı kutluyoruz.
ÖNEMLİ NOT: Bu kaçıncı yazımız bilmiyoruz.
Konservatuarlar “sanatçı öğretim elemanlarının” Aralık
2015 teşvik ikramiyeleri, bir aydır (30 gün) MEB’de
imzada bekliyor. Gecikmenin faturası kime çıkacak? Neden
bekletiliyor? Neden rektörün imzası ile verilemiyor?
Bilinmiyor? Bunlar rutin imzalar…Ama, mağduriyet devam
ediyor…MEB’den sonra Başbakanlık’a gidecek… Ayrıca; akademisyen
sanatçıların akademik teşvik ve zamdan yararlanması için söz
verilen yönetmeliğe bir madde eklenmesi hala yapılamadı. 2016 yılı
da mı kaybedilecek? Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı’ndan, gerekli
müdahaleyi acilen yapması bekleniyor. Siyasal durumun sanatçılarla
bir ilgisi olmamalı!…