BIST 9.080
DOLAR 32,34
EURO 35,12
ALTIN 2.323,98

İtiraf ediyorum: Kendime oy vermedim!

Geçenlerde bir büyük gazetemizde inanılmaz bir haber yer aldı:İzmir’de mahalli bir televizyonun muhabiri mizansen yaratmışve bu gerçekmiş gibi haberlerde yayınlanmıştı. İki çapulcu kaza nedeniyle yol kenarında polisi bekleyen bir hanımefendinin çantasını kapıp kaçıyor, bu arada hanımefendi yerlerde sürünüyordu.

İnanılmaz bir ahlaksızlık. Zaten tüm basın da bu olayı lanetledi.

Fakat yetmez, hukuk devleti ve demokrasinin saygınlığı böyle sorunların adaletin hızlı ve doğru işlemesi ile birebir bağlantılıdır.

Bu da bizim hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi ne kadar şiddetle talep ettiğimiz doğrudan ilgilidir.

Ve seçimlerdeki tavrımızlada tabii...
*****
Son seçimden bir gece önce düşündüm:

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, İdare et abi, su küçüğün, söz büyüğün” deyişlerinin hakim olduğu topluma bir de “buna da şükür, daha kötüsü de var” zihniyeti eklenince sonuç ortada idi: Bozuk düzen.

Hangi birinden başlamalıydım ki?

Ağır işleyen adaletten mi?

Tartışmayı ve analitik düşünmeyi öğretemeyen eğitimden mi?

Sağlık, güvenlik, ekonomik refah seviyesi, insani kalkınma indeksinden mi?

Hangisi beni daha çok kızdırıyordu?

Bizim ülkemizde, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne talebin güçlü ve samimi olduğunu söyleyebilecek var mıydı?

Demokrasiyi ne kadar özümsemiştik? Haklarımızın ne olduğunu biliyor muyduk? Haklarımızı ve başkalarının haklarını aramada hassas mıydık?

Ne yazık ki bu soruların cevabı kocaman bir “HAYIR” dan ibaretti.

Hakkaniyeti savunmayan, haklarının takipçisi olmayan duyarsızlık her alanda çarpıklıkların çanak yalayıcılarını güçlü kılmaktaydı ama, duyarsız bir toplumun bundan şikayet etmeye hakkı yoktu.

Üretmeden yaşayarak devlet eliyle yaratılan faiz düzeni ve saadet zincirine karşı çıksaydık iki ağır kriz yaşayacak mıydık?

Bu ülkede kimi yeteneksizler ve kimi diplomasızlar en iyi yerleri işgal ederken hak edenler ekmeğe muhtaç yaşıyorlardı...

Büyük tantanalarla yakalanarak, devleti milyarlarca dolar zarara uğratanlar tekrar siyaset ve devlet hayatımızı yönlendirirlerken, sokaklarda aç, eğitimsiz gezenlere yukarıda anlattığım mizansenin oyunculuğu kalıyordu.

Bizler “ipteki cambazı” seyrederken bazıları ceplerini, çuvallarını dolduruyorlar, açlara ise çapulculuk ve kapkaççılık düşüyordu.

Erdem ve yaratıcılığa gelince sadece dört duvar arasına değil, beyinlerin derinliklerine kadar hapsedilmişdi."

*****
Ve sonra aynaya baktım, kendime sordum: “Bu seçimde aday olduğun için mutlu musun?” Cevap: “Hayır, çünkü üretemeyen siyasete kızgın ve eleştiriler karşısında güçsüzüm.”

“Aday olmalı mıydın?” Cevap: “Hayır, hata ettim.”

“Bu seçimde aday olmasaydın başka kime oy verirdin?” Cevap:”Hiçbirine.”

“Aday olurken gerçek olduğunu bildiğin ankette partinin oy oranı yüzde kaçtı?” Cevap: “% 3,7”

“Peki neden adaylığı kabul ettin?” Cevap: “Ahlaki bir sorun.”

Ve itiraf ediyorum: Bu seçimde kendime bile oy vermedim, pusulayı boş attım sandığa..

*****
Şimdi bana “neden boş oy kullandın?” dediğinizi duyar gibi oluyorum ama, ben de kızgınlara dahildim ve boş oyların çok, katılımın az olmasını istiyordum.

Halen de kızgınım!

Fakat sadece siyasetçilere değil, oy vermezsem değişen bir şey olmaz diyerek aslında değişemeyenlere, değişimi engelleyenlere kızıyorum…

Hastane kapılarında ezilip, mahkeme önlerinde sürünenlere rağmen, milyonlar işsizken patronların eğlence yerlerinde boy göstermesine, sonra da akıl vermelerine ifrit oluyorum.

Sivil toplum örgütlerinin yenilerini kurmayanlara, varolanlara katılmayanlara, sivil toplum örgütü diye adlandırılan bazı kurumların niçin siyah plakalı resmi arabaları olduğunu sorgulamayanlara kızgınım!

Bu nedenle ben öncelikle bu seçimde oy kullanmayanların sesiyim…

Katılımcı demokrasi ve hukukun üstünlüğünü şiddetle talep edenlerin sesi.

İzmir'de filizlenen "Önce İzmir Hareketini" de bu yüzden destekliyorum zaten...


Y.N:Bayramınızı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.