BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

İstanbul'un en eski kabadayıları

İstanbul'un en eski kabadayıları

Çıktığı gün tükenen dergi aktüel'in son sayısında da yine fark yaratan haberler varç. işte onlardan biri...eskiden her mahallenin bir kabadayısı vardı. kimilerine göre tophane saldırısının bir sebebi de mahallenin bu adabının bozulmasıydı. işte yiğit kabadayıların yerini devletle kol kola girmiş...

İstanbul'un en eski kabadayıları

Osmanlı’da, İstanbul’da dar sokaklara sıralanmış ahşap evler, yangın sırasında itfaiyenin önemini artırıyordu. Her mahallenin itfaiye görevini de yürüten kabadayılar, yani “tulumbacılar”, cesaretleri, güçleri ve çok hızlı koşmaları ile ünlüydü. Statüsünü cesaretine, bileğine ve silahına dayanarak kendi kazanırdı. Kariyeri için olur olmaz kavga çıkarmak yetmezdi, gereksiz yere zor kullanmak hoş karşılanmazdı. En önemli koşul namlı bir kabadayıyı mertçe bir kavgada yenmekti.

İstanbul'un en eski kabadayıları

Racona uymayan düelloya Haklarını gözettikleri mahalle sakinleri ile iyi geçinirlerdi. Polisle başları sürekli dertteydi, ancak polisle ilişkileri her iki tarafın çıkarlarına uygundu. Kabadayı semtin içişlerini kendi usullerine göre yönetmekte serbestti, karşılığında ağır suçlarda polise yardım etmekle yükümlüydü. Cezaevi onlar için yeraltı hayatının kurallarını öğrendikleri bir okuldu, ne kadar yatarlarsa o kadar itibar görürlerdi. Çoğu iyi içer ama kontrolünü kaybetmezdi. Gece hayatında şehrin ünlü “yosma”larıyla takılırlardı. Aralarında bir anlaşmazlık olduğunda racon keserlerdi, yani kendilerinden yaşlı ve bilge bir kabadayı her ikisini de dinler, kimin haklı olduğuna karar verirdi, genelde karara kimse itiraz etmezdi, ancak eğer ederlerse tek seçenek vardı: Düello. Bir kabadayı için en kötü şey ise “madra” olması, yani itibarını kaybetmesiydi.

İstanbul'un en eski kabadayıları

O devirlerde külhanbeyler makbul sayılmazdı, hatta kabadayılar birini küçültmek isterlerse “külhanbeyi” derlerdi. Sermet Muhtar Alus “30 Sene Evvel İstanbul” kitabında tulumbacıların kendilerine has kıyafetleri, argoları ve tavırları olduğunu yazıyor: “Sıfır kalıp, dar Beyoğlu, vişne çürüğü fes. Tepede ve yanlarda perçemler. Yakası büzme, omuzdan ilikli mintan. Kısa, dar ceket. Yenlerin içlerinde mor kadife. Yün kuşak. Bol pantolon. Yumurta ökçe ayakkabı yahut şıpıdık. Omuza asılmış saldırma veya belde kama. Ara sıra notasız bir sesle veyahut ıslıkla bir türkü ara nağmesi mırıldanmak. Sık sık, sol kolunu kıvırıp arkasından fıskiye gibi tükürüş. ”

İstanbul'un en eski kabadayıları

Cumhuriyet’in ilk yıllarında yönetimin sert uygulamalarından kabadayılar da etkilendiler ve 1940’lara dek sesleri çıkmadı. Ancak 50’lerde yine özellikle İstanbul’da adları duyulmaya başlandı. Eski Emniyet Müdürü Erdoğan Alıveren, 1950’lerdeki kabadayıları şöyle hatırlıyor: “Şişli’de meydana bakan bir apartmanın kapısında kahve ocağı işleten ‘apartman’ Mustafa, Kürt İdris, Kurtuluş’ta kahvehanesi olan Tatavlalı Niko, Kasımpaşalı Ahmet ve Vezneciler’de kahvehane işleten Arap Nasri gibi şahıslardı. Terlikçi Ahmet’in Meyhanesi de bu kabadayıların toplanıp içki içtiği yer idi.”