BIST 9.751
DOLAR 32,52
EURO 34,80
ALTIN 2.420,82

İstanbul Türk Müziği Günleri’nden, Karagül’e ve Ramazan’a…

İstanbul Türk Müziği Günleri, ülkemizin yüz akı bir projesidir.

İstanbul Türk Müziği Günleri’ne NEDEN sponsor bulamıyoruz?!..

Geçtiğimiz bir yazımda, ülkemizin, alanında tek ve özgün Türk Müziği Festivali olan  23. İstanbul Türk Müziği Günleri’nde; “köşe yazarlarını/siyasileri görmek mümkün olmadı” demiştim. Yaptığımız çalışmaya  göre, köşe yazarlarının köşelerindeki e-maillerin çoğunu (%95)  yazarlar kullanmıyorlar.  Okurlar yazsa bile ulaşmıyor, çünkü, onları dikkate almıyorlar. Çoğu, kafasındakini/günceli  yazıyor ve okura değer vermiyor. Her büyük köşe yazarının bir asistanı (çok şükür) var… Telefonla bile  yazara  ulaşamıyorsunuz, telefona  bir asistan çıkıyor, konuyu anlatıyor ve e-mail gönderdiğinizi söylüyorsunuz. Cevap: “biz o e-maillere bakmıyoruz, kendi e-mailimi vereyim, oraya gönderiniz!” Görüyor musunuz, uygulamayı? Kısaca, her yazarı telefonla arayıp emaillerini almak zorundasınız, o nedenle boşuna köşelerdeki e-maillere yazı yazmayınız.

Bir kısım yazar, kendini batı sanatlarına ve müziğine adamış, konserleri/festivalleri haber veriyor/yazıyor, ama  Türk Müziği Günleri’nden, etkinliklerinden özellikle bahsetmiyor…Çünkü, kafalarında çok sesli müziğin, ülkenin kurtuluşuna! olan inanışları var...  Üstelik, her uygulaması  ile milli ve manevi olan ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü şahit gösteriyorlar…Müzik tarihini bilmiyorlar… Zaten bu tip  köşe yazarlarının; halkın katıldığı, lüks sayılmayan ama, sanat/müzik  yapılan  kültür merkezlerine, kamera olmayan yerlere gelmek, kültür/sanat emekçiliği v.b.  gibi dertleri de yok…Bildiklerini tekrar ediyorlar…

Bu defa,  sponsorluk için şirketlere/kuruluşlara  başvuru yapıyorsunuz… İnternet sayfalarındaki e-maillere inanmayınız, çünkü kimse bakmıyor… Dosya hazırlayıp Yön.Kurul. Başkanının adına kargoya veriyorsunuz… Kimse size olumlu ya da olumsuz dönmüyor…Demek ki kurumsal iletişim departmanları halk için ya da Türk Müziği için çalışmıyor. Kibarca; bir satırla teşekkür edip, başarılar dilemeyi bile çok görüyorlar.

Ama, TV’lerde, ve köşe yazılarında görüyoruz/okuyoruz; hepsi vatan/millet/sanat/ Türk Müziği’ni çok sevdiklerini söylüyorlar…Yani muhafazakar ve maneviyata, geçmiş değerlerimize sahip çıkmak istiyorlar…Peki, nerdeler?!..

O halde şu sorular aklımıza geliyor;

23 yıldır (ilk 5 senesi Turkcell sponsordu) neden biz sponsor bulamıyor, türlü sıkıntılarla, plaket/çiçek/sanatçı v.b. ücretlerini dahi, cebimizden ödeyerek “festivali” yapıyoruz?

Kültür ve Turizm Bakanlığımız; bir gecelik konsere 8.000-40.00 arası destek verirken, neden  18 konser ve uluslar arası sempozyumdan oluşan Günler’e  “kusura bakmayın, paramız yok”  diyor?

İş adamlarımız,  hep ünlü isimlere dünya kadar para ödeyerek destek oluyor da, bizim istediğimiz  (onların yanında adeta çerez parası) küçük miktarlara neden evet/varız  demiyorlar?!..

Hepsi farklı mesleklerde olan  ve  özveri ile çalışan,  kendilerine ilçelerde mekan/çalışma yeri edinen, Günler’e katılan müzik STK’ları yönetimleri neden makamlarca  onore edilmiyor?

Her yıl yapmış olduğumuz ulusal/uluslar arası sempozyumların, bildiri kitaplarının basılmasında  Kültür ve Turizm Bakanlığı neden olur demiyor?

Bilemiyoruz?!..

Yoksa;

Ülkemizin tek ve özgün  Türk Müziği Festivali’ni yaparak, büyük  bir hata mı yapıyoruz?!...

Ne dersiniz?...

KARAGÜL  VE NENNİ  BEBEK…

Fox TV’nin fenomen dizisi  Karagül sona doğru gidiyor. Film ile ilgili eksikleri, geçmiş yazılarımda belirtmiştik. Konular unutulduğu için; Karagül ticareti ne oldu, teyzeoğlu nereye gitti, çocukların okulu ne oldu, nasıl çalıştılar da sınava girdiler v.b. soruları sorulamadı. Çünkü, Kendal, küçücük ve şirin tarihi Halfeti’de; çevresine, ailesine, kadınlara v.b. o kadar kötülük yaptı ki; aksiyon, vurulma, silah, öldürme, kadına şiddet, acı eksik olmadı…  Ve, dizi cuma günü birinciliğini hiç  bırakmadı. Cuma günkü (03.06.2016) bölümde Kendal (Mesut Akusta), çocuğunun ölümünden sorumlu tutulunca, o kadar güzel bir oyun çıkardı ki, gençlere oyunculuk dersi verdi adeta... Aileler, çocuğu olmayan veya kaybetmiş insanlar göz yaşına boğuldular. Ayrıca, nasıl yetiştiğini ve kendisine yapılanları sorgulaması da eğitim açısından ders niteliğindeydi. (Senaryo yazarlarını tebrik ederiz.) Kendal’ın oyunculuğu üzerine, Selda Bağcan, o özel ve içli sesi ile “Nenni” yi okumaz mı? Müziğin gücünü bir kez daha gördük... Dizi fark attı…

Bu arada, değerli sanatçı Selda Bağcan’ın, İspanya'nın Barcelona kentinde düzenlenen, Avrupa'nın en ünlü festivallerinden Primavera Sound 2016'da sahne aldığını ve İsrailli müzik topluluğu Boom Pam ile birlikte konser verdiğini de belirtelim.... İşte, gönüllerde taht kuran  “Nenni bebek” türküsünün  sözleri;

Elma attım yuvarlandı 
Gitti beşiğe dayandı 
Bebek uykudan uyandı 

Nenni oğul oğul 
Nenni yavrum yavrum 
Nenni gülüm gülüm 
Nenni bebek bebek 


Sana bebek diyemedim 
Ak  sütümü    veremedim 

Nenni oğul oğul 
Nenni yavrum yavrum 
Nenni gülüm gülüm 

Nenni balam balam  

RAMAZAN  BAŞLADI…

Ramazan ayı başladı, dün akşam ilk teravih namazı kılındı, camiler doldu taştı… Bu doluluğun ay boyunca devam etmesini diliyoruz. Bu arada, camilere gelen çocukları azarlamadan, iyi söylemlerle uyarmayı unutmayalım.  Ramazan ayı; bir yıllık maddi ve manevi kirlerden temizleneceğimiz, insani duyguların coştuğu, tevbe edip hakka yönelme şuurunun geliştiği maddi ve manevi bir terbiye ayıdır. Ramazan; içerisinde insanlık için, “bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini” taşıyan bir aydır. Ramazan; inananlar için evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş ayıdır. Ramazan; Kur’an ayıdır, oruç ayıdır. Her iki mananın birleştiği nokta; oruçlunun bu ayda günahlardan arınacak olmasıdır. Ramazan  ayının, hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

GÜNÜN HABERİ…

İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan Valiler Kararnamesi 01.06.2016 tarihli  Resmi Gazete'de yayımlandı. 50 ilin valisi değişti, 22 vali ise merkeze çekildi. Her atamada birileri merkeze alınıyor ve merkez şişiyor…Valilerin alındığı  “'merkez”, İçişleri Bakanlığı binasında bulunuyor. “Merkeze alınmak”, diğer bir deyişle “kızağa çekilmek” anlamına geliyor. Buraya alınan valilerin özlük haklarına ve maaşına dokunulmuyor. Ekstra görev verilmezse merkezdeki valiler herhangi bir iş yapmıyor. Geçmişte, merkeze alınan valilerin dava açıp yerlerine geri dönme hakları bulunuyordu. Ancak son düzenlemelerle bu ihtimal de ortadan kalktı. Düzenlemeye göre;  “merkez  valileri”, atanmalarındaki usule göre, valilik kadro ve unvanlarını muhafaza etmek suretiyle merkezde görevlendirilebiliyor. Bakanlıklardaki,   müşavirlik kadroları da aynı.  Maalesef, insan gücünün ve ülke kaynaklarının  boşa harcanması böyle oluyor…