BIST 8.981
DOLAR 32,33
EURO 35,07
ALTIN 2.294,65

İşitime Engellilerle THO Çalışmaları yapılabilir mi?..

Engelsiz bir Türkiye'nin gerçekleşmesinde hep birlikte yürümeliyiz.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, “3 Aralık Dünya Engelliler Günü” dolayısıyla mesaj yayımladı; "  "Engelli kardeşlerimizin yaşadıkları sorunları sadece kendilerinin değil, ailelerinin, çevrenin, toplumun, bizlerin ve kısacası tüm insanların ortak sorunu olarak kabul ettik. Bizler her gün engellilerimizle beraberiz, onların her türlü sorunlarıyla hemhal oluyoruz….Engelli istihdamında 2002 yılında 5 bin olan sayıyı bugün 40 bin 656'ya yükselttik. 2016'da ise EKPPS ile engelli istihdamını artırmaya devam edeceğiz. Bugün 618 bin 153 kişiye engelli aylığı, 89 bin 631 kişiye engelli yakını maaşı bağladık. 467 bin kişiye ise 'evde bakım yardımı' yapıyoruz. Engelsiz bir Türkiye'nin inşasında hep birlikte yürümeye devam ediyoruz"

Bu konuya çok önem veriyor ve çalışmaları destekliyorum. Özellikle; İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 1994 yılında Özürlüler Koordinasyon Merkezi olarak kurulan çeşitlenen hizmetleri ve büyüyen yapısı ile zamanla şehirdeki bütün engelli ve ailelerine yerinde hizmet ulaştırmayı amaç edinen Engelliler Müdürlüğü, İstanbul’un çeşitli noktalarındaki 25 merkezde engellilikle ilgili bilgilendirme, bilinçlendirme, yönlendirme, danışmanlık, sosyal ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri verilmek üzere çalışmalar yürütülmektedir.Bu müdürlüğün sanat çalışmalarını ilgiyle izliyorum. Aynı Anneler  ve Babalar Günü’nde olduğu gibi Engelliler Günü’nde de,sadece  bir gün değil, kişilerce hayat boyu üzerinde durulması ve uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi yıllardır bu çalışmaların içinde olan bir hocamızdan bilgi alalım.

 İTÜ T.M.D.Konservatuarı Halk Oyunları Bölümü mezunu,  Kocaeli Ün. Kandıra MYO Öğr. Gör. Nejdat Şaşı anlatıyor;

Benim, sağır-dilsizlerle ilk karşılaşmam 1979 yılında Levent Kırca Hodri Meydan Tiyatro ve Kültür Merkezi’nde olmuştur. Levent Kırca’da tiyatro çalışmaları yapan işitme engelliler halk oyunları çalışması yapmak istediklerini Levent Kırca aracılığıyla söylediklerinde onlarla (işaret dilini bilen sağır-dilsizlerden birinin çocuğu yardımıyla) oturup konuştuk. İlk önce “ne istediklerini, neden böyle bir çalışma istediklerini?” sordum. Onlar, “tiyatro çalışmaları ile birlikte halk oyunları oynamak, diğer derneklerden farklı uğraşlar yapmak istediklerini ve sağır-dilsizlerin de diğer insanlarla aynı işleri yapabileceklerini göstermek amacında olduklarını” vurguladılar. Bu söylemleri duyduğumda onlara yardımcı olacağımı söyledim ve onlarla çalışmalara başladım.

Çalışmalarımızın ilk başında, uygulamaya, engellilere fazla duygusal yaklaşmak (acımak) onlara ayrıcalıklı davranmakla başladım. Bunun “yanlış bir hareket olduğunu, onların üzerlerinde olumsuz etkiler yarattığını” bana gösterdikleri tavırlarından anladım ve işitme engellilerle engelsizlermiş gibi iletişim kurmaya çalıştım. Onlarla engelsizlermiş gibi yaklaşmak ve eğitim vermek, motivasyonlarını yükseltiyor, daha başarılı olmalarını sağlıyordu. Yaklaşımımız acıma hissiyle olduğu zaman ise motivasyonları, çalışma azimleri yok oluyor ve çabuk tepki veriyorlardı. İşitme engellilerle iletişime geçebilmek için gereken en önemli nokta işaret dilini bilmek gerektiğiydi. İşaret dilini, beden dilini ve parmak alfabesini yavaş yavaş öğrendim, onlarla daha iyi kaynaştım.

 Başlangıçta, yani figür çalışmaları aşamasında temel eğitim ve öğretim metotlarını (daha çok usta çırak ilişkisi ve tümevarım metotlarını) kullandım. Tiyatro sahnesinde çalışmalarımızı yaptığımızdan dolayı ayaklarımı zemine sert vurduğumda bütün dansçıların bana baktığını gördüm. Yerden algıladıkları titreşim işimi kolaylaştırmıştı.

Dans öğretiminde çalışma zemininin tahta olması, sağlık açısından ve titreşimin daha çabuk duyulmasından dolayı çok önemlidir. Engelsizlerle yapmış olduğum çalışmalarda her zaman ritim aleti (asma davul) kullanırım. Ritim ile öğretimde, figürler daha iyi algılanıyor. Sağır dilsizlerle de yapmış olduğum halk oyunları çalışmalarında her aşamada ritim kullandım. Çünkü davulun titreşimini hissediyorlar. Metronomu anlamaları içinde davulu karın boşluklarına yaslayıp çaldım. Bir insan dalgınken boşluktadır, biri arkadan ona bağırdığında korkar, irkilir, zıplar. İşitme engellilerde o boşluk her zaman var olduğu için, sesleri algılamaları da farklı oluyor.

  Öğrenmede görsel algının etkin olduğunu vurgulamıştık. İşitme engellilerde daha etkin olan görsel algıdan dolayı -halk oyunları oynadıkları zaman-  davulun tokmak vuruşlarını takip ettikleri gözlemlenmiştir. Figürlerin oyunlarla bağlantılarında sayı yöntemini kullandım. Oyunlar oluştuktan sonraki evrede, sahneleme evresinde hareket veya figür tekrarları sayı yöntemi ile gerçekleşti. Çok fazla tekrar ve gösterim yapmak zorunda kaldım.

Batı danslarında belirli kalıplar mevcuttur. Bunlar ritim yapısı olarak 2, 3, 4 zamanlı ana usullerde olan kalıplardır. Dans müziklerini analiz ettiğinizde çoğu dans müziklerinin birinci vurguları kuvvetli, ikinci vurguları hafiftir.

 Türk halk oyunlarımıza baktığımızda ana usuller haricinde 5, 6, 7, 9, 10 zamanlı karmaşık usullerde oyun vardır ve figürleri de ritimler gibi farklılık gösterir. Bundan dolayı oyunlarımızın zorluk dereceleri de farklıdır. Bazı yöre oyunlarımızda (Diyarbakır, Bingöl) 2/4 ve 4/4 ana usullerle oynanmıştır, vurgular birinci zamanda kuvvetli olduğundan çok kolay öğretilir. Aksak ritimli olanlarda zorlanmalar fazladır. El ele, belden ve omuzlardan tutmalı oyunlarda birliktelik daha iyi sağlanmaktadır. Bireysel oynanan oyunlarda hız sorunları nedeniyle, en çok sekme hareketlerinde zorlandılar, fakat hareketi detaylı olarak gösterdiğim zaman yapabildiler.

 İşitme engellilerle Diyarbakır, Van, Erzurum, Bayburt, Kırklareli, Artvin, Kars, Gaziantep yörelerine ait oyunları çalıştık. En çok Kırklareli ve Erzurum oyunlarında zorlandılar. Enstrüman olarak davul, zurna, akordeon kullandım. Tabii bunların içinde onlar için en önemli olan davuldu. Oyunları ekibin başında bulunan dansçının mendil veya el komutuyla başlattırıyordum.

 İşitme engellilerle her yaş grubuyla çalışmalar yaptım. Onlarla güzel başarılar elde ettim. İlk çalışmalarımız 1979 yılında Aksaray Sağır Dilsizler ve Tesanüt Derneği’nde başladı.

 1981 yılında kuruluşlarının 40. yılına istinaden TRT’nin yapmış olduğu programda televizyona çıktılar, daha sonra o zamanki Tercüman Gazetesi’nin 1985’te Bursa’da yapmış olduğu Dernekler Arası Halk Oyunları Yarışması’nda (tek engelli dernek olarak katıldığımız) Diyarbakır yöresi halk oyunlarıyla 5.lik derecesi aldık. Aksaray sağır dilsizler ve tesanüt derneğinin çalışmalarının yanı sıra Yıldız Sağırlar Okulu’nda (Mimar Sinan Sağırlar Okulu) ve Göztepe Sağırlar Okulu’nda halk oyunları çalışmalarını da başlattım. 1995 yılında Anadolu Sağırlar Derneği’ni 1999 yılına kadar çalıştırdım.

Ülkemizdeki işitme engelliler okullarında, 1985 yıllarından itibaren halk oyunları çalışmalarına ağırlık verilmiş ve işitme engelliler arası halk oyunları yarışmaları düzenlenmiştir. 1988 yılında Ankara’da düzenlenen Sağır ve Dilsizler T.H.O. yarışmasında Yıldız Sağırlar Okulu olarak 3.lük derecesi aldık. Çok sayıda farklı illerde, hatta yurt dışında (Rusya) gösteriler yaptık. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’nde gösteriler yaptık. Yurdumuzda 1966 yılından beri Engelliler Haftası düzenlenmektedir. 12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engellileri Günü’nde halk oyunları gösterileri yaptık. Bu haftanın etkinliklerini, Sakatları Koruma Millî Koordinasyonu yapmış olduğu program çerçevesinde oluşturmuştur.

Demek ki;

Engelli olmak kişinin hayatı boyunca tüm yaşamsal faaliyetlerden soyutlanması “engellenmesi” gibi düşünülse de günümüzde birçok engelli birey, yetenekleri ve azimleriyle engellerinin ötesine geçmişlerdir. İşitme engelli bir kişinin dans edebilmesi ya da bir müzik aleti çalabilmesi aslında “imkânsız” gibi görünse de çeşitli örnekler bizlere bu durumun aksini göstermiştir

Neden Sanat  ve THO?..

İşitme engelli bireylerde eğitim, onların tüm yaşamlar boyunca engelsiz akranları kadar hayata dâhil olmalarını sağlar. Aynı zamanda yaşamlarının herhangi bir bölümünde katıldıkları sosyal aktivitelerde başarı sağlamaları işitme engelli bireylerin aldıkları iyi bir eğitimle doğrudan ilişkilidir.

 İşitme engellilere halk oyunları öğretimi ve sahnelenmesinde sayı sayma yöntemi de kullanılmalıdır. Engelsiz halk oyuncular, canlı müzik olmadığında figürleri sayarak oynarlar. Müziği bilen veya müziği takip eden dansçı müziği duyarak oynar. İşitme engelli dansçılar da, figürleri sayarak oynayan engelsiz dansçılardan farklı değildir. Canlı müzik olmadan da figürleri sayarak oyununu sergileyebilmektedir.

 İşitme engellilerde sanatsal çalışmalar ve bunların eğitimi onlar üzerinde psikolojik ve sosyal açıdan olumlu etkiler yaratmaktadır.. Kendilerini yeterince ifade edemeyen işitme engelliler, yaptıkları halk oyunları ve diğer sanatsal faaliyetlerle kendilerini ispatlama fırsatı bulmaktadırlar.

Dans aktivitesi, işitme engellilerin sosyalleşme sürecinde hem bireysel hem de toplumsal kazanımlar anlamında oldukça fazla olanak sunmaktadır Bu aktiviteler işitme engellilerin toplumda kabul görmesini de sağlamaktadır.

 İşitme engellilerin halk oyunlarını oynarken gösterdikleri başarı onları son derece mutlu etmektedir. Engelli olmanın verdiği güvensizliği, yetenekleri, çok çalışmaları sayesinde aşıp, sosyal yaşama adapte olma yolunda önemli adımlar atmaktadırlar.

Bakanlık ne Yapmalı?

Amerika’da ve Avrupa’da işitme engelliler için dans okulu olduğundan, işitme engelliler başarılarıyla ön plana çıkmışlardır. Ülkemizde ise devletin yapması gereken “engellilere iyi bir eğitim verme” işini,  çoğunlukla dernekler/STK lar  üstlenmiştir. Derneklerin bu çabası sayesinde engelliler başarıyı yakalamak için aileleriyle beraber uğraş vermektedir. İşitme engellilere iyi bir eğitim imkânı sunulduğu zaman, yabancı ülkeler kadar başarılı olmaları kaçınılmazdır. Bunu da bakanlık sağlamalıdır.

 

Bakanlıkların yardım politikaları da yetersiz durumdadır.

Devletin sadece Engelliler Haftası’nda, engellileri hatırlamasını değil, onlar için; toplumun her alanında rahat edebilecekleri, okuyabilecekleri dans edebilecekleri yararlı olduklarını hissedebilecekleri ortamı yaratması gerekir.

 

TEOG’dan YİNE KÖTÜ HABERLER…  

“TEOG kapsamında 25-26 Kasım'da yapılan ve 1 milyon 174 bin 8'inci sınıf öğrencisinin girdiği ortak sınavlarla ilgili iptaller bitmiyor. MEB, sınav bittikten 3 saat sonra fen ve teknoloji sınavındaki Arşimet sorusunun iptal edildiğini açıklamış, birkaç gün sonra da görme engelli öğrencilerin kitapçığında yer alan bir başka fen sorusu daha bakanlık tarafından iptal edilmişti. Şimdi de sınavdaki 3 soru hakkında iptal davası açıldı. TEOG sınavında şaibeli sorular 10’a çıktı.” (Basından)

Ben olsam; soru hazırlayan 80 öğretmeni,  kontrol eden MEB uzmanlarıyla birlikte  hizmet içi seminere alır, bir daha  bu tür görevler de vermezdim. Ayrıca, bu MEB uzmanlarını derhal değiştirirdim. Çünkü, MEB’in  son yıllardaki itibar kaybına bu sınavlar da sebep olmuştur.

NOT. Artık benimde blogum var…Takip edebilirsiniz; “AY IŞIĞI”,  “” Teşekkürler.