BIST 9.525
DOLAR 32,59
EURO 34,67
ALTIN 2.524,69

İnanç Kodlarıyla Küçük Küçük Oynamak!

Maddi anlamda kişiyi güçlü kılarak bu gücün kendisine “davaları için” ihsan edildiğine inandırılması olmuştur!

Yazımıza küçük bir menkıbeyle başlayalım;

Abdülkadir Geylani hazretlerini bilirsiniz.

Bu zat ile anlatılan bir menkıbe vardır. Tam da anlatmaya çalışacağım durumlara karşı kişinin nasıl hareket etmesi gerektiğine dair çarpıcı bir örnektir.

Abdülkadir Geylani bir ses işitti: "Ey Abdülkadir! Ben senin rabbinim! Sana haramları mubah, serbest kıldım" diyordu.

Abdülkadir Geylani hemen istiğfar çekti.

"Kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım. Sus ey melun!" diye bağırdı.

Bunun üzerine aynı ses; "Ey Abdülkadir! Rabbinin izni ile çeşitli yerlerde bana aldanmayarak, şerrimden, kötülüğümden kurtuldun. Hâlbuki ben bu yolda yetmiş kişiyi yoldan çıkardım. Şeytan olduğumu nasıl anladın?”

Geylani: "Sana haramları helâl ettim, sözünden anladım. Çünkü Allah böyle bir şey emretmez" dedi.

FETÖ ve avenesine cuk diye oturan bir menkıbe değil mi?

Siyasi iktidarın rehaveti aramıza bizi aldatan albenili şeytanları sokmasın!

Ülkemizde belli bir kitlenin ekonomik düzeyinin artması ile birlikte Müslümanlar arasında da Allah'ı ve ahireti unutturacak derecede, dünya hayatını talep edip daha cazip bulanlar oluyor!

Allah, mutlak manada bilinip iman edilmeyince, ahiret bilinci hayatımızın hiçbir alanında yokmuşçasına hayat standartları oluşturuluyor.

Bunun getirisi olarak dini değerlerimiz ve amellerimizde pazarlıklar yapılmaya başlanıyor.

Sadece inanç olarak algıladığımız değil, hayatı saran mutlak bir akide anlayışı içerisinde ibadet ile itaatin, yani uluhiyet meselesinin idrak edilmesi ve yaşantımızın bütününe nüfuz etmesi gerekir 

Bu noktadan bakıldığında Allah'tan başka otorite düşünemez Müslüman.

Günümüz Müslümanlarında vuku bulan “kendi anlayışımız” mantığı, belirlediğimiz sınırlara göre bir din algısı oluşturdu. 

Sınırlarımıza göre din algısı ile dine karşı pazarlık yapılmaz. 

Akide ve ulûhiyetin sağlam olmadığında tehlike kapıda demektir.

Bunun en yakın örneğini FETÖ oluşumda yakinen müşahede ettik.

Akidesi sağlam olmayanlar başlarındaki meczubun verdiği tüm gayr-i meşru fetvalara boyunlarını eğerek itaat ettiler.

Sorgulamadan sormadan…

Neden sormadan sorgulamadan sorusunun cevabı da bellidir aslında.

Kişinin nefsine hoş gelen şeyleri bir kılıfta sunma ve onun akabinde maddi getirilerin en üst seviyede olmasıdır!

Aklını menfaati için başkalarına kiraya vermek ve nefse itaat sonucunda olacaklar oldu!

FETÖ tarzındaki oluşumlar ıslahat yerine inkılab tercih etmiştir. Fakat nasıl bir inkılâb?

İnsanların inanç kodlarıyla küçük küçük oynayarak sonunda onu istediği noktaya getirebilecek bir inkılab.

Bunu yaparken de en çok kullanılan şey maddi anlamda kişiyi güçlü kılarak bu gücün kendisine “davaları için” ihsan edildiğine inandırılması olmuştur!

Ve rahata alışan maddi gücü elde eden insanın nefsine ve menfaatlerine yenilmemesi mümkün olmayan hale geldiğinde ise son darbe indirilir…

Zaten Kur'an merkezinden uzaklaşıp kişi merkezli inanç sistemine tam adapte olmuş bir kişiye istediğinizi her şeyi her türlü koşul altında yaptırabilirsiniz!

İslam'ın getirdiği emir ve yasaklarını uygulamaz, manasını ihata edip idrak edemezsek, zamanın vahametini kavrayamamışız demektir.

Müslüman yaşadığı dünyanın kendisine sunduğu koşullara ve şartlarına değil, her koşulda dinin şartlarına uyan kişidir.

Maddi gücün bizi nereye taşıyacağına bakmadan ipleri başkasında olan güçlerin bizi nereye götüreceği malumdur.

Maddi kuvvetin bir işe yaramadığı da gözler önün serilmiş oldu.