BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,16
ALTIN 2.241,49

İletişim hataları, siyasi partilere oy kaybettiriyor!...(1)

Siyasiler; iletişimden bihaber, hala bildiğini okuyorlar.

GÜNCEL/SİVAS KONGRESİ:  Sivas Kongresi'nin yıl dönümünde, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, tüm kahramanlarımızı saygı ve şükranla anıyor, Sivaslıları, böyle tarihi bir güne ev sahipliği yaptıkları için kutluyoruz.

Bugün Bayramın son günü…10 günlük tatille birlikte İstanbul boşaldı, insanlar hem dinlenme, hem dini vecibelerini yerine getirme, hem de akrabalarını ziyaret etme şansını yakaladılar. Şimdi; kurumumuz için, ülkemiz için, üretim için işe sarılma/çalışma zamanı…

Her gün 15 gazete ve 6 siteyi takip etmekteyim. Bir iletişim Dr. olarak, çevremizden aldığımız bilgileri de toparlayarak,; “siyasi partilerimizin yaptığı iletişim hataları üzerinde” yorumlar yapmaya çalıştık. Bakalım beğenecek ve katılacak mısınız?...

1/ AK Parti 16 yıl sonra Malazgirt’i buldu!... Müthiş bir organizasyon yapıldı ve ülkenin dört bir yanından otobüsler kaldırıldı. Bu törene bütün belediye başkanları, meclis üyeleri ve parti yöneticilerinin katılması zorunluydu. İletişim bu işte AK Parti Genel Başkanı, -siyaseten- MHP’nin altını oymaya, milliyetçi oyları AK Parti’ye kazandırmaya devam ediyor. Öyle ya, söylemler MHP’den daha da önde ve iktidarda...Bir türlü iktidara gelemeyen MHP  yerine, iktidara destek vermek siyasi aklın yolu… Bu, -milliyetçi duygulara hitap eden- iletişim projesi  AK Parti’ye kazandıracak  gözüküyor…

 2/ AKP Sözcüsü Ünal dedi ki; “referandumda yüzde 48.6’yı anlamak için anket yaptırdık” Nedenini şöyle açıkladı; ‘Çünkü biz anlamaya çalışıyoruz. Anlamadan, dinlemeden ilişki kuramayız. Bir şeyle ilişki kurabilmeniz için ilişki kurmaya çalıştığınız kişinin size kendisini açması gerekiyor.’ Soruları ve sonuçları doğru değerlendirilirse -doğru bir iletişim tekniği-  AK Parti’ye kazandırır. Bunun tam tersi de muhalefet tarafından yapılmalı ki denge kurulsun…

3/ Sözcü Gazetesi ana başlık atmış ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, “15 Temmuz darbe girişiminin “kara kutusu” olarak bilinen ve gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan sözde Hava Kuvvetleri imamı Adil Öksüz'ün, kendi adına uçak biletleri aldığı, meydan meydan dolaşmasına rağmen yakalanması için kimsenin kılını kıpırdatmadığı ortaya çıktı. Elazığ'dan Ankara'ya, Ankara'dan İzmir'e yaptığı iki uçuşta da yanında Gurbet Demir isimli bir kişinin bulunduğu, hem biletlerinin arka arkaya düzenlendiği, hem de yan yana koltuklarda yolculuk yaptıklarını” açıklamıştı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise Tezcan'ın Adil Öksüz iddiası ile ilgili yaptığı açıklamada " yapılan incelemede haberde seyahat ettiği belirtilen Adil Öksüz'ün FETÖ' nün mahrem imamı Adil Öksüz olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası farklı olan başka bir vatandaş olduğu, isim ve soy isim benzerliği nedeniyle konunun soruşturma aşamasında araştırıldığı ve isim  benzerliği olduğunun  tespit  edildiği anlaşılmıştır." denildi.

İyice araştırmadan, acele verilen açıklamalar iletişim hatası değil mi? CHP açısından kime kazandırır?

4/ Unutulmayan “Milletin ….." tapesi ile tepkileri üstüne çeken, Cerattepe başta olmak üzere birçok büyük ihaleyi alan M.Cengiz’in, AK Parti tarafından korunuyor görünmesi iletişim hatası değil mi? M.Cengiz kazanır da, acaba AK Parti açısından  kazandırır mı?!...

5/ “R.T.Erdoğan’dan sonra, ben varım” diyen, M.Gökçek’in, bu kadar işin içinde sürekli siyasetin içinde olması, alaylı konuşmaları, CHP ve CHP’li MV ile ilgili tweetler atması, terör yuvası olarak gördüğü ODTÜ ile sürdürülen polemikler, oğlu O.Gökçek’i bir yerlere getirme çabaları,ATO seçimleri dedikoduları  bir iletişim hatası değil mi? Sizce; M.Gökçek’mi, AK Parti’mi kazanır?

6/ D.Bahçeli, AK Parti’yi her alanda destekliyor ve Kandil’in dümdüz edilmesini yıllardır tekrarlıyor. Ancak, M.Akşener’in parti kurma çalışmalarını hızlandırması ve MHP’den istifaların artması ile çark ediyor gibi…Geçtiğimiz gün; Başbakan’a çattı ve “Sayın Yıldırım'ın bizzat şahsımın, ülkemize yönelen tehlikelere karşı göstermiş olduğu yoruma aceleyle tepki gösterip, aklınca düzeltme gereği duyması siyasi nezaket  ve zerafete ters düşmüştür. Benim sözlerimi düzeltmeye çalışması  hoş olmamıştır, aramızdaki centilmenlik anlaşmalara uymamaktadır” dedi.  Bayram sabahı –sırtında yumurta küfesi olmadığı için olsa gerek- ; Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin referandum kararı için "Barzani inatçı bir üslup kullanıyor. ABD'den aldığı destekle hareket ediyor. Barzani İngiltere'yi bilir, Amerika'yı bilir ama Türkleri bilmez, yarın bir gün nasıl bir tokat yiyeceğini de bilemez." ifadelerini kullandı…Akşener’in rüzgar estirmesi gerçekleşirse, D.Bahçeli’deki  değişimlere hazır olmak lazım...MHP açısından bu değişimler ve gel-gitler, bu saatten sonra  kime kazandırır/kaybettirir?

7/ K.Kılıçdaroğlu’nun fanilalı/atletli resmi “vatandaş Kemal” olarak basında yer alınca, Cumhurbaşkanı gündemine aldı ve Atatürk’le örnek verdi…Oysa, ülkemizde insanlarımız, terini alsın diye atlet kullanır ve evinde öyle gezer…Keşke Cumhurbaşkanımızda ara sıra; hamakta sallanırken, evde dinlenirken, doğal halde kitap okurken, güneşin batışını izlerken v.b. resimler verse!... Dinlenmek onunda hakkı…Rize’de benim bir kaç gün dinlenmeme izin verir misiniz? Dedi, fakat her gün yine açılışta, konuşmadaydı. Dinlenmek onunda hakkı olsa gerek…Ancak, atlet konusu gereksiz bir söylem  ve  bir iletişim hatası olarak AK Parti’ye yazıldı…

8/ “Üniversite sınavında yanlış puan hesabı sonrası istifa eden ÖSYM Başkanı Ömer Demir konuştu. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne döneceğini açıklayın Demir, istifa için kendisine talimat gelmediğini, bunun doğru olacağını düşündüm. Bir yere katkı sağlamak bulunmakla da, ayrılmakla da olur. Buraya gelmeden önce Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nin kurucu rektörüydüm. İstifa dilekçesini verdikten sonra ilk iş, üniversitede bana hangi odanın ayrıldığına bakmaya gittim. Üniversiteme dönüp entelektüel dünyamla baş başa kalacağım ” dedi. Doğru  bir iletişimle, elbette “Bir hoca sınıfta yanlış bir şey anlatınca bunun denetimi yapılıyor mu?” cümlesi hariç, Ö.Demir kazandı…

9/ “..Türkiye’de köşe yazıyorsanız ya kuşe-i uzlette ademiyete mahkum olacaksınız yahut yıpranma bedeliniz çok sağlam olacak. Benim açımdan ikisi de muhal şimdilik. Bu da beni gerçekten çok yoruyor. Uzunca bir süredir siyaset de sosyoloji de çok tuhaf bir aralığa sıkıştı. Bir çeşit ‘metan yorgunluğu’ oluşturdu bu sıkışma. Ne zaman patlayacağını bilmiyorum ama patladığında hiç iyi şeyler olmayacağını ön görebiliyorum. Fakat mesela bu sıkışmayı yazamıyorum çünkü yazarsam beni vatana ihanetten yargılayacak, Reis’e ihanetten asacak bir dünya gazeteci-trolün varlığı beni korkutuyor. Ne o? Tuhafınıza mı gitti? İnsanım yahu. Korkuyorum. Bilhassa da hiçbir ahlaki düzlem tanımaksızın iftira-yalan-gıybet üçlüsünü gazetecilik falan zanneden adamlardan, kadınlardan korkuyorum. Bence onlardan siz de korkmalısınız, zira bizi uçuruma doğru götürüyorlar...”

Bu korku,  kime kazandırır/kaybettirir?

10/ Daha öncede yazdım; gazeteler ve köşe yazarları toplumu olaylardan haberdar etmenin araclarıdır. Haberi veya araştırdığı konuları, en doğru biçimiyle  -taraflarıyla- bildiğini okurlarıyla  ve dolayısıyla toplumla  paylaşırlar. Ama, son yıllarda böyle olmuyor. Köşe yazarları siyasetin tam içinde ve ahkam kesip hükümete tavsiyelerde bulunuyorlar. Sanat/kültür/edebiyat/toplum/gelişim umurlarında değil… Hükümet adına konuşan/yazan köşe yazarlarının, birbirleriyle olan husumetleri, argoları, küfürleri v.b.  yazılarına/konuşmalarına  yansıtmaları, birisinin yazarlığı bırakınca  “atıldı” diye sevinmeleri, büyük bir iletişim hatasıdır…. Bu durum; en çok AK Parti’ye kaybettirmektedir…

Son olarak Yenişafak’ta S.Tuncer; 15 yılda toplum olarak gelinen noktayı başarısızlık olarak  yazmış ve itirafta bulunmuş… Bu yazı bile siyasi tabanda neler konuşulduğunu göstermektedir.

Bu yazıya devam edeceğiz….. 

SURİYELİLER BAYRAMLAŞMADA!...

Ülkemizde son yıllarda Suriyeli’lerin ülkemizin dört bir yanına dağılması büyük sorun yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Ancak, bayramlaşmak için ülkelerine bavullarla gidenleri görünce, artık savaşın bittiği ve Suriye’nin yaşanılır hale geldiği anlaşılıyor. Artık, Türkiye bu yükü sırtından atmalı…Her dört kişiden birisi ancak kalmalarını istiyor. Dün sabah (07.00) taksicilik yapan bir emekli sözü açtı ve dedi ki; bıktık bu Suriyelilerden…Küstahlar, çok rahat hareket ediyorlar…Devletten aldığı yardımlarla boş boş geziyorlar. Kampın dışına çıkarılanlar derhal toplanmalı ve bayramlaşmaya gidenler geri alınmamalı, bir şekilde bu destek kesilmelidir. Biz hala %4 zam alıyoruz, onlara trilyonlar aktarılıyor. Diğer zengin Müslüman ülkeler topa girmiyor, ama biz her işin içindeyiz” Hazır bayramlaşmak için gitmişlerken, dönüşler kabul edilmemeli, bedava yaşama fırsatına son verilmelidir. S.Oğan’ın şu sözlerine katılmamak mümkün değil; “Türkiye, yıllardır misafir ettiği Suriyelilere bugüne kadar 30 milyar dolar harcadı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mültecilik anlayışı yoktur. Ülkesinden kaçan Suriyeliler bayram için bavullarını doldurup koşa koşa memleketine gidebiliyor. Sorun artık çözülmüştür. Bu kişilerin ülkemiz üzerinde daha fazla yük olmasını Türk milleti istemiyor. Zor zamanlarında bu insanlara baktık. Artık zor zamanlar geçmiştir. Misafirliğin kısa olanı makbuldür.” Dikkate almak gerek!...

MİDYE DOLMASI...

Hürriyet’te Sibel Arna, güzel bir konuya değinmiş, midye dolmasının nasıl yapıldığını pek  bilmeyiz. Bakın millet alın teriyle, huzur içinde  neler kazanıyor… “Hayatlarını midyenin dolmalaşma serüvenine adamış iki aile. Midyeci Pamuk ailesi 33 yıldır, Midyeci Şakir ise 47 yıldır bu işte. İki aile hafta sonları günde toplam 20 bin midye satıyorlar. Çoluk-çocuk, torun-tombalak, gelin-görümce, elti-kayınbirader hepsi bir arada çalışıyor. Yaşamları da bir. Midyeden kazandıkları parayla apartman dikmişler. Midyeci Pamuk ailesinin apartmanı İzmir Kadifekale’de, Midyeci Şakir ailesininki ise Eski İzmir’de… Sabahın kör vakti evlerine konuk olduk; dolma olup midelerimize inene kadar midyenin başına neler geldiğini öğrendik.”