BIST 9.087
DOLAR 32,39
EURO 35,06
ALTIN 2.326,79

İletişim Fakülteleri, müzik sanatı ve siyaset….

Teoriler, uygulamalarla birleşince amaca ulaşılır.

GÜNCEL/AKM’de DURUM NE?...

“En az iki büyük oditoryumu olan bir opera ve kültür merkezi yapalım. Yandaki otoparkı, AKM’nin arkadaki arsayı da projeye dahil edelim.” (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan)

“N.Topsakal, daha sonra dönemin Kültür ve Turizm Bakanı’yla AKM’yi gezerken şu soruyu sordu:

- Buraya yeni opera ve kültür merkezi yapıldığında adı ne olacak?Bakan soruya şaşırdı: Ne demek? Bu merkezin zaten bir adı var. Yenilendiğinde de adı Atatürk Kültür Merkezi olacak.”

 - Efendim, AKM’nin yerine yapılacak opera ve kültür merkezi projesinde Selçuklu, Osmanlı mimarisi mi esas alınır? (N.Topsakal)Erdoğan, öyle bir düşüncesi olmadığını vurguladı: Taksim’e uyan mimari neyse, ona göre proje yapılır. (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan)

“AKM’nin yapımına 1946’da başlanmış. O zamanki inşaat tekniklerine göre iş yapılmış. İnşaat 23 yıl sürmüş. 1971’de yanmış. Tamiri 7 yıl sürmüş. 1978’de açılmış. 2008’den beri de kapalı duruyor. Bina bitik. AKM, bazı “entellektüeller” ve seçimler arasına sıkıştı kaldı. Gezi olayları, 17-25 Aralık süreci derken iş kaldı. Taca ile birlikte bugüne kadar 10-15 milyon lira harcadık, bekliyoruz.” (Naci Topsakal) 

 N.Topsakal, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’ya öneride bulundu:

“AKM’nin mevcut halini medyaya açalım. Binanın halini görüntülerle kamuoyuna yansıtsınlar.”

Hürriyet Gazetesi köşe yazarı V.Munyar, konuyu özetleyen bir yazı yazmış ve referandumdan sonra gündeme gelecek mi? diye sormuş…Bize göre, Taksim camisinin yeri belli oldu ve ilk kazma vuruldu. 9. Seneye girdik, zaten kullanıma müsait olmayan bina hepten çökmüş vaziyette. Artık; kültür ve sanatın canlanması için, örnek bir opera ve kültür merkezi yapılmasının yolu açıldı. Referandumla ilgisi olmayan AKM’yi, yapılan projeler doğrultusunda yıkmak ve Taksim’e uyan bir proje ile hayata geçirmek lazım…Her geçen gün, toplumun nefes alacağı “sanattan”  kaybediyoruz… 

Gelelim konumuza….

Basın; toplumun haber alma ihtiyacına hizmet ederek, toplumun istek ve ihtiyaçlarını gündeme taşıyarak çözüme yönelik yapıcı eleştiriler de bulunmaktadır. 'Ülkemizdeki  haberleri; Associated Press, A.A., DHA, İHA almakta ve yaymaktadır. Türkiye'de bugün 60 civarında  İletişim Fakültesi var. Şahsımda İ.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-TV Bölümü’nde Y.L. ve Dr. yapmıştım. Buradan aldığım dersler; benim müzik dışındaki, özellikle Tv alanında bilgilenmemi/gözlerimin açılmasını sağladı. TRT İstanbul Radyosu’nda ve özel Tv’lerde bir çok  program yaptım. Bu program, müzik dışında ama, yakın alanların birlikteliğini öğrenmeme vesile oldu.

Son yıllarda, özellikle köşe yazarlığı yaptıktan sonra bazı sorularda ister istemez aklımıza  takılıyor… Ulusal ve yerel alanda çok sayıda yayın organı ve köşe yazarı  var….Zaman zaman haklarında yazıyorum.

Acaba;

Yerel gazetelerde iletişim fakültesi mezunu çalışan kaç kişi?

Gazetesini/dergisini daha kaliteli hale getirme çabası içinde olan var mı?

Yüzlerce genç bu okullardan mezun oluyorsa, istihdamları  sağlanabiliyor mu?

Gazetecilik meslek mi? Hakları veriliyor mu?

Gazetecilik yapmak için belirli eğitim almak gerekli mi, değil mi?

Alaylı mı, okullu mu olmak gerekli? Yoksa bu ikilem; eğitim planları ile hamur haline getiriliyor mu?

Murat Bardakçı, konuya girmiş ve şöyle yazmış:

“Ben, bu fakülteler ile gazetede ve televizyonda staj yapan öğrenciler sayesinde tanıştım. Basın-yayın, gazetecilik, radyo-televizyon yahut halkla ilişkiler bölümlerinde okuyan, bazısı lisans talebesi, bazıları da mezun olan gençlerin çoğu gazeteci olmaya hevesli. Heveslerinde ve arzularına da hakları var, zira devletin gazeteci, televizyoncu ve halkla ilişkiler uzmanı yetiştirmek için açtığı okulları bitirmişler. Ama dört sene boyunca gittikleri bu okullarda gazetecilik konusunda ne öğreniyorlar dersiniz? Hiçbirşey!”

 Şimdi verilen derslere (İstanbul  Ün.) bir göz atalım;

“Kitle İletişim Kuramları, Temel Gazetecilik, Medya ve Siyaset, İletişim Tarihi, Televizyonda Yapım Yönetim, Radyo Yayıncılığı, Kitle İletişiminde Sosyal Sorumluluk Kampanyaları, Kitle İletişim Hukuku, Medyada Metin Yazarlığı, Bütünleşik Pazarlama İletişimi, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, Kurgu Teknikleri, Senaryo, Medya Ekolojisi, Film Kuramları, Yerel Gazetecilik, Yazım Teknikleri, İkna Kuramları ve Retorik, Televizyon Analizi ve Eleştirisi, Medya Yönetimi ve Organizasyonu, Film Çözümlemeleri, Araştırmacı Gazetecilik, Televizyon Analizi ve Eleştirisi, Algı Yönetimi, Sağlık Gazeteciliği, Medya Atölyesi, Fonetik ve Diksiyon, Transmedya Anlatıları, Siyasal İletişimi, AB Medya ve Demokrasi, Kriz ve Risk İletişimi Yönetimi v.b. dersler Prof., Doç., Y.Doç.Dr. lar tarafından veriliyor…Ders isimleri yerinde ve gerekli konular… Lisans gibi; Y.L. ve Dr. programlarını da  çok önemsiyoruz…

Şimdi soru:

Bu akademisyenler ders yapmıyor mu?

Bu akademisyenlerin  bilgisiz/yetersiz  mi?

Bu akademisyenlerin kitapları yok mu? Ders notları ile mi  idare ediyorlar?

Bu akademisyenler nasıl unvan almışlar?

Unvanlarının karşılığında eser vermemişler mi?

M.Bardakçı, devam ediyor; “İletişim fakültelerindeki dersler hep teoriktir! İletişim teorileri, haber teorileri, sinema teorileri, bilmemne teorileri, teori, teori, teori, sadece teori vesaire! Bitmek tükenmek bilmeyen bu teorilerin anlatıldığı ders kitaplarının dili de gariptir. Entellektüel olmayı anlaşılmaz lâflar etmek zanneden, üstelik iletişim gurusu olduklarına inanan hocaların yazdıklarını anlayabilmek ne mümkün? Öğrenci dört sene boyunca işte bunları okur! Not alabilmek için imtihanlarda aynı muammaları tekrarlamak zorundadır, yüksek lisans yapacak olanı daha da anlaşılmaz ifadeleri ezberleme işkencesi bekler ve iletişim fakültelerinde, özellikle de bu okulların basın-yayın bölümlerinde öğretilmeyen, bahsedilmeyen hattâ üzerinde bile durulmayan tek bir konu vardır: Gazetecilik!....”

Soru:

Gerçekten  uygulama dersleri yok mu?

Eğer uygulama yapılmıyorsa, radyo-tv ve gazeteciliği kuramsal bilgilerle nasıl öğretiliyor?

Mezunlardan ne bekleniyor?

İlgili yayınlar gerçekten anlaşılmaz dil mi içeriyor?

Ülkemizde, güzel Türkçe konuşma/yazma zaten çok eksik…

Yazılan bir çok kitapta/makalede/köşe yazısında/ bildirilerde  ünvanlı akademisyenlerin acıklı durumunu görmek pekala mümkün!...

Son yıllarda ÜDS’yi  -bir şekilde- geçip, unvan alanlardan büyük rahatsızlık var…

Lisans alanı  dışında; başka alanlarda  Y.L. ve Dr./Sanatta Yeterlik yapıp, o alanda  Doç.,Prof. olanlar yönetmeliklere uygun değil…

Bir  alanda lisans yapıp, Y.L. başka alanda, Dr. başka alanda yapıp, Doç. başka alanda, Prof. başka alanda  unvan alanlar  büyük bir sorun oluşturuyor…

Bakalım;  ilgili kurumlar cevap verecekler mi?

Ya da  kulaklarının üstüne mi yatacaklar?!..  

Bekleyip, görelim….

DOĞRUYA DOĞRU… 

“…Bu ülkenin evlatlarına hukuk öğretmek lazım. Ağaç yaşken eğilir. Bu ülkede çocuklarımıza ya da geleceğimize öğretmemiz gereken insan hak ve hürriyetleri, hukuk evrensel ilkeleri, başkanların hak ve hürriyetlerine saygılı olmayı öğretmen lazım. Hukuk güvenliği hakkına sahip olmak, yarın kaygısına düşmemek lazım" (Ceza Hukuku uzmanı Prof. Dr. Ersan Şen/Kayseri,26.02.2017)

MÜZİK SANATI VE O.GENCEBAY…

“…..Sanat siyaset yapar mı?

Sanat kesinlikle siyaset yapmaz. Sadece müzik sanatı ile ilgili değil, tüm sanat dalları için geçerli bu. Çünkü sanatın amacı iyilik, güzellik, sevgi, saygı, hoşgörü, paylaşmak, adalet ve var olanı sergilemektir. Doğanın natürel halini anlatmaktır. Yorum olarak da sanat iyinin ne olduğunu, mutluluğu önerir.

Sanat hiç kötülük yapmaz mı yani?

Elbette sanat kötülüğü de sergiler, sergiler ama tavsiye etmez. Bu da var diye kötülüğü işaret eder ama kesinlikle önermez. Çünkü dediğim gibi sanat güzelliktir, pozitiftir ve tek bir amaca hizmet eder, yaşama güzellik katmak ve daha da ileriye taşımak!

Siyaset sanatı kirletir mi peki?

Siyaset nedir, insana hizmet etmektir. Siyaseti iyi yapana saygı duyarım. İster ateist olsun, ister dini bütün, ister kapitalist, ister sosyalist, ister komünist olsun, işini iyi yapıyorsa, insana hizmet ediyorsa ben ona saygı duyarım. Dolayısıyla iyi siyaset de sanatı kirletmez, aksine yardımcı olur ve korur.

Mesela, müzik sanatının içinde az da olsa siyaset yok mudur?

Müzik sanatı iki şekilde yapılır; bir şan için, yani insan sesi için, bir de enstrüman için… Şanda diyalog vardır, dil vardır. Enstrümanda da notalar vardır. 7 tane nota nasıl siyaset yapabilir ki! Notaların siyaseti ne olabilir ki?

Sanatçının da siyasi görüşleri olabilir ama…

Siyaseti sanat değil, kişiler yapar. Sanatçı da kendi çapında bir siyasetçidir. Kendi görüşünü sanatını kullanarak ifade edebilir. Ama sanat masum olduğu için, siyaset için orada değildir, kendi amacı için oradadır. Sadece o anda aracı olarak kullanılmaktadır. Ama bu sanatın değil kişinin siyaset yaptığı anlamına gelir. Sanatın içine istediğiniz kadar siyaset katın, asla sanatın masumiyetini, güzelliğini bozamazsınız. Hangi siyasi görüşe dahil olursa olsun, eğer sanatçı sanatını güzellikle icra ediyorsa ben ona saygı duyarım. Siyaset de buna saygı duymalıdır….”  

AKADEMYA KÜLTÜR EVİ AÇILIYOR...

Üsküdar'da yeni bir dönem başlıyor. Fikir-ilim-sanat merkezli sayısız konferans ve seminerin yanı sıra, ücretsiz birçok kurs ve dersin verileceği, sinevizyon gösterimleriyle birlikte, müzik ve şiir resitallerinin gerçekleştirileceği, ayrıca kısa tiyatroların oynanacağı AKADEMYA KÜLTÜR EVİ'nin açılışına tüm İstanbul davetlidir. 5 Mart 2017 Pazar günü saat 14:00'de başlayacak açılış programımız, kokteyl, kısa konuşmalar, sinevizyon, müzik resitali ve serbest sohbetlerle akşam 20:00'ye kadar sürecektir. DANIŞMA: (0554) 534 59 67 - (0553) 356 66 66 - (0531) 253 14 07 ADRES: Sultantepe Mah. Selmanı Pak Cad. Aydın Han. No: 47.Kat 3. Üsküdar-İSTANBUL 

YOL TARİFİ: Üsküdar meydanından Bağlarbaşı'na çıkan caddede, Üsküdar Üniversitesi Çarşı Yerleşkesi'nin tam karşısındaki ve Marmaray'dan 2 dakika yürüme mesafesindeki bina. Google Haritalar'da "Akademya Derneği" olarak aratılıp yol tarifi alınabilir.”  Bekleniyorsunuz….