BIST 9.645
DOLAR 32,54
EURO 34,87
ALTIN 2.436,89

İhsanoğlu’na hangi işadamları bağış yapacak?

İhsanoğlu’na hangi işadamları bağış yapacak?

Başbakan diyor ki:

“Demokrasi, sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder”.

Evet…

“Yanlış” değil…

Ama “eksik”

Eksik olunca da “Tam doğru” olmuyor…

Zira…

Bu, hayatın doğumla başlamasını söylemek gibi bir şey…

Peki ya sonrası?..

Hayat sadece doğmak mı?..

Ölüme giden süreçte yaşanılacak olanların hiç mi değeri yok?..

Ya da çok mu önemsiz o süreç?..

Ya, birisi de çıkar “Cumhuriyet sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder” derse bunun Başbakan’ın söylediğinden ne farkı var?..

Hiç yok…

Zira bütün cumhuriyetlerde seçim sandığı var…

Ama…

Demokrasi yok…

İşte Suriye…

İşte İran…

İşte Kuzey Kore

Her üç ülke de cumhuriyet…

Ve…

Seçim sandığı belirli aralıklarla geliyor halkın önüne…

Sandık geliyor daaaaaa…

Demokrasi bir türlü gelemiyor…

 

 


EVET…

Demokrasi sandıkta başlar…

Ama…

Asıl tecellisi sandığa gidilen süreçte seçmenlerin tercihlerini özgürce kullanabilmeleri için ihtiyacı olan “Bilgi sahibi olabilme”hakkının sağlıklı kullanılabilmesidir…

Meselâ 30 Mart seçimlerine gidilirken seçmen tercihi sağlıklı yapılabildi mi?..

Bence bu sorunun cevabı “Hayır”dır…

Neden?..

Youtube da yasaklıydı…

Son bir haftaya kadar twitter da yasaklıydı…

Medya patronajları ve yazarları üzerinde Başbakan’ın müthiş baskısı vardı…

Erdoğan meydan konuşmalarında, medya patronlarına kendisine muhalefet eden yazarları kovmaları için çağrıda bulunmadı mı?...

Tabii işin bu boyutu sandığa giderken önemli…

Bir de sonrası var…

Oy kullanımının özgür, rahat ve huzurlu bir ortamda olması…

Sandıkların baskı altında olmadan ve doğru sayılması…

Tutanakların tutulması…

YSK’nun kendisine yapılan başvurularda tarafsız ve bağımsız olması…

Hatırlayın…

Ak Parti’nin kaybettiği yerlerde seçimin yenilenmesine karar veren YSK, CHP’nin kaybettiği yerlerdeki itirazları ciddiye bile almadı…

Önümüzdeki günlerde AYM, Mansur Yavaş’ın “Bireysel başvuru” hakkını esastan görüşecek…

Ya, Balyoz davasında olduğu gibi Ankara büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde de usulsüzlük olduğuna karar verirse ne olacak?..

 


 

EY GÜZEL İNSANLAR!..

Başbakan’ın tanımını yaptığı demokrasi anlayışı 2. Dünya Savaşı ile birlikte (1945) bitti…

Çünkü…

Görüldü ki “Çoğunluk ülkeyi dilediği gibi ve hiçbir yargı denetimine tâbi olmaksızın yönetir” anlayışı sonundadiktaya dönüşüyor…

Hitler ve Mussolini faşizmi sandıkta başlayan demokrasiyle birlikte geldi…

Bu nedenledir ki 1945’ten sonra gelişmiş Batı ülkeleri demokrasinin özgürlükçü ve çoğulcu olması konusunda mutabık kaldılar.

Türkiye 1960 askeri darbesiyle ve 1961’de silahların gölgesinde kabul edilen anayasa ile işte o özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye geçiş yapmak istedi…

Ama…

İnsan malzemesi gözden ırak tutulmuştu…

Yani…

İnsan malzemesi özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin nasıl bir şey olduğunu anlayabilecek eğitim düzeyinde değildi…

Çok acı da olsa söylemeliyim ki halen o düzeye gelemedik…

 

 


AMMAN HA!...

Bunu söylerken yurttaşlarımızı suçladığımı zannetmeyin lütfen…

Asla…

Ülkemizi yönetenler eğitim vermediler ki istesinler…

Eğitim vermek, insanlarımızın akıl yürütme yeteneklerini yükseltmek işlerine gelmedi…

Çünkü…

Düşünen, akıl eden eğitimli insanların yaptıkları baskıya boyun eğmeyeceklerini…

Yolsuzlukları görmezden gelmeyeceklerini…

Sınıfsal çıkarlarını gözeteceklerini biliyorlardı…

O nedenle “akıl yürütme yeteneği zayıf” bir halkı yönetmeyi, sandıkta eğitimsiz halkın çoğunlukta olmasını tercih ettiler…

Sonuç işte bu…

76 milyonluk koca Türkiye’nin kişi başına yıllık milli geliri Yunanistan’ın üçte biri kadar ancak…

 

 

EVET…

Ne yazık ki…

Demokrasiyi halen “çoğunluğun azınlığı yönettiği bir rejim” olarak algılıyoruz…

Liberal demokrasiyi benimsediğimiz gün…

Yani…

Sandıkta çoğunluğu sağladığı için iktidar olan siyasi partinin egemenliğini kendiliğinden sınırlamayı kabul ettiği gün

Yani…

Oy çokluğu ile ülkeyi yönetme hakkını elde edenlerin o süreçte kendilerine oy vermeyenlerin de hak ve özgürlüklerini kendilerine oy verenlerin hak ve özgürlükleri kadar koruduklarına da tanık olduğumuz gün

Yani…

Oy çokluğu ile ülkeyi yönetme hakkını elde edenlerin Yargı denetimini kabul edip saygı duydukları gün…

Ve en önemlisi…

Dinle siyaseti birbirinden ayırmayan…

Dindar insanların (Hangi dinden olurlarsa olsunlar) inançlarına, ibadetlerine saygılı…

Ama…

Siyaseti devlet işine karıştırmayan politik kadrolar yetiştirdiğimiz gün Liberal demokrasiyi oturtmuş olacağız…

Bugün ve yakın gelecekte böyle bir mutluluğu yaşama ihtimali ne yazık ki pek zayıf…

Zira…

Demokrasiyi sadece sandık olarak gören zihni yapının daha uzun bir süre bütün seçimleri kazanacağı kesin gibi…

 


 

TARTIŞILMASI BİLE ABES…

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Tayyip Erdoğan’a benzediği ve bu nedenle aday yapıldığı iddiası da, o iddiayı “doğru” belleyip tartışmak da “abes”tir…

Hele…

İhsanoğlu’nun, “Erdoğan’ın taklidi” olduğunu savunmak; Ekmeleddin Bey’e karşı hem saygısızlık hem de hakarettir…

İhsanoğlu ile Erdoğan’ı kıyaslayabilmek için önce ikisinin “Demokrasi ve Hukuk” anlayışlarına bakmak gerektir; din anlayışlarına değil…

İhsanoğlu’nun demokrasi anlayışı “özgürlükçü ve çoğulcu”

Erdoğan ise ısrarla yasaklardan ve çoğunluğun tek söz sahibi olmasından taraf…

İhsanoğlu Kuvvetler Ayrılığı ilkesinden vazgeçilmesi bir yana, sapma yapılmasını bile kabul edemiyor…

Erdoğan ise Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin, çoğunluktan kaynaklanan iktidar gücünün önünde engel olduğuna inanıyor…

Din konusuna gelirsek…

İhsanoğlu siyaset yaparken dini hassasiyetlerin gözetilmesinin normal olduğunu ancak dinin ülke yönetimine karıştırılmasını kabul edemiyor…

Erdoğan’ın din anlayışı ise çok farklı…

Devletin en hayati konulardaki yönetsel kararlarının din ulemasına danışılarak alınması gerektiğini defalarca söylediğini unutmadık…

Hâsılı…

İhsanoğlu’nun “Erdoğan taklidi” olduğunu söyleyebilmek için, bir insanın “Vicdan ve akıl” isimli duygulardan yoksun olması gerekmektedir…

 


 

İHSANOĞLU SEÇİMİ KAZANABİLİR Mİ?.

Bu sorunun cevabını bilemem…

Ama…

(Eğer aday olursa) “Erdoğan kesinlikle kazanır” diyenlerin de dereyi görmeden paçayı sıvadıklarından kuşkum yok…

Yani…

Seçimin sonucunun ne olacağını bilemem…

Ama seçim kanunu, eğer aday olursa Erdoğan’ın bir adım önde olduğunu gösteriyor…

Çünkü…

Erdoğan seçim sürecinde başbakanlığa devam edecek…

Dilediği yere devletin uçağı ve imkânlarıyla gidebilecek…

Devletin yayın organlarını (TRT) dilediği gibi kullanabilecek…

Devletin imkânlarının olmadığı yerde cebinden milyonlarca para harcayabilecek kadar varlıklı…

Dahası…

Çok sayıda iş adamı sadece kendi adlarına değil yakın çevresindeki herkes adına yasal asgari bağışı yapabilecek…

Meselâ bir iş adamı 50 dostu için 20 bin lira yatırsa 1 milyon eder...

Bunu 100 iş adamı yapsa 100 milyon lira…

İhsanoğlu böylesine sınırsız imkânlara sahip bir rakiple yarışacak…

Ve…

Seçim için harcayacak parası olmadığını hepimiz biliyoruz…

Kendisini aday gösteren partiler de seçim kanunu gereği harcama yapamayacaklar…

“CHP’li ve MHP’li işadamları yapar” derseniz çok zor…

Çünkü yine seçim yasası; adaylara bağış yapanların isimlerinin açıkça bildirilme şartı getiriyor…

Bu durumda; İhsanoğlu’na hangi iş adamı bağış yapabilir?..

Yaparsa, seçimlerden sonra ve hatta belki de hemen, üzerine vergi müfettişleri ordusunun geleceğini bilmez mi?..

 

 

YANİ…

İhsanoğlu’nun işi çok zor…

Ancak…

Kim kazanırsa kazansın, seçimi aslında kazananın Türkiye ve halkımız olacağından eminim…

İhsanoğlu kazanırsa Erdoğan’ın başbakanlığı devam edecek…

Güzel olan Erdoğan’ın başbakanlığa devam edecek olması değil…

Güzel olan İhsanoğlu’nun, Gül’den çok daha tarafsız ve bağımsız olacağı için bazı yasalar önüne geldiğinde çok daha rahat geri çevirebileceği ihtimalinin yüksekliği…

Böylece gerginlikler ve yasadan zarar görecek milyonlar rahatlamış olacaklar…

Erdoğan seçimler süresince İhsanoğlu gibi saygın bir rakibine karşı sert tavır takınmayacağı için seçimlere kadar da keza ülkede gerginlik olmayacak…

Erdoğan kazanırsa da (Umudum o ki) bir daha eski sert, kırıcı, kavgacı günlerine dönmeyecektir…

En azından Salı günleri yaptığı “Belâgat” şovundan (Ya da kimilerimize göre işkenceden) kurtulacağız…

Hele bir de kişilikli, sağlam karakterli, özgür ve özgün bir başbakan gelir de oturursa ondan boşalan koltuğa, tadından yenmeyecek…

Ya öyle olmaz da “bir emir kulunu” tercih ederse?..

Erdoğan öyle bir hata yapmayacak kadar akıllıdır...