BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53
HABER /  GÜNCEL

Hulusi Akar'la birlikte TSK'yı nasıl bir süreç bekliyor?

Yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın yönetiminde TSK'yı nasıl bir süreç bekliyor?

Abone ol

Radikal yazarı Murat Yetkin, Orgeneral Hulusi Akar'ı Genelkurmay Başkanlığı'na taşıyan süreçleri bugünkü köşesine taşıdı.

"Askeriye Akar dönem... Normalleşme mi yoksa..." başlıklı bugünkü yazısında Murat Yetkin, Hulusi Akar'ın 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz süreçlerindeki tutumunu, NATO'daki kritik pozisyonunu ve Necdet Özel'le ilişkisini analiz etti.

Yazısına, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri ve siyasi çizgisiyle Batı sistemini temel alan dünya görüşünü eğitiminden pratiğine dek hâlâ temel alan bir yapıdır. Akar'ın bunun dışında davranacağına dair bir işaret yoktur; aksi de beklenmemelidir" diye başlayan Murat Yetkin şunları yazdı:

"...Orgeneral Hulusi Akar, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında 3-5 Ağustos’ta yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantıları ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yeni Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Zaten beklenen de buydu. Orgeneral Necdet Özer bir süredir yerine Akar’ı hazırlıyor, hükümet katlarına bu yönde tavsiyede bulunuyordu.

Akar’ı 2011’de Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na aldıran, daha sonra 2013’te karargâh görevinden doğrudan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na tavsiye eden Özel idi.

Bunun iki temel nedeni vardı.

Özel, Akar’ın hem askeri liderlik yeteneklerine güveniyor, hem de siyaset-asker ilişkilerinin normalleşmesi konusunda kendi üstlendiği ağır ‘geçiş dönemi’ sorumluluğunu sürdürebileceğine inanıyordu. Ne de olsa Akar, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davaları tırpanını yiyen askeriyede komuta kademesinde kalan en kıdemli komutandı.

O tırpandan kurtulamayan, daha sonra haklarındaki suçlamalar düşürülmüş olsa da beraat etmiş olsalar da önemli komutanlar vardı. Herkes olmadık suçlamalarla tutuklanıp beraat ettikten sonra YAŞ’ta oramiralliğe terfi edip bir sonraki Deniz Kuvvetleri Komutanı olma adaylığına yükselen Donanma Komutanı Veysel Kösele gibi geç de olsa durumunu telafi edemedi.

Deniz Kuvvetleri sıralamasındaki kıdemli isimler Mehmet Otuzbiroğlu, Kadir Sağdıç aynı yıl şanslarını kaybettiler. Sıradaki komutanlardan Nusret Güner ‘Haksızlığa dayanamıyorum’ diyerek 2013’te Donanma Komutanlığından istifa etti. Bilgin Balanlı, mesela, 2011’de Hava Kuvvetleri Komutanı olmaya en güçlü aday iken tutuklandı. Onu takip eden sıralı komutanlardan Korcan Polatsü, Rıdvan Ulugüler de öyle. Kara Kuvvetlerinde 2011 YAŞ toplantısı öncesinde yükselme sırasındaki komutanlardan Mustafa Korkut Özarslan, İsmail Hakkı Pekin alındılar; tırpan sıradaki Hulusi Akar’a gelmeden durdu.

Yani Orgeneral Işık Koşaner, 2011 YAŞ toplantısına birkaç gün kala kara, deniz, hava kuvvetleriyle birlikte, hükümetin bu furya karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tutuklamalar karşısında savunmadığı protestosuyla istifa ettiğinde böyle bir tablo vardı ortada. Aslında kendisi de Genelkurmay Başkanlığına yükselme çizgisinde olan Orgeneral Necdet Özel’in Jandarma Genel Komutanı olarak Koşaner ekibinden dışarıda kalan tek komutan olarak kendisini bir numaralı koltukta bu koşullarda buldu.
Kendisine en yakın konumdaki Akar ile ekip olup geçiş dönemini birlikte üstlenmeleri işte bu koşullarda söz konusu oldu.

Necdet Özel, Türkiye de ordunun siyasete karışmaması gereğini üç askeri darbe, sayısız müdahale ve en son üç büyük davaya rağmen hâlâ hazmedemeyen kesimlerce çok eleştirilmesine karşın, bu dönemin hem ordu, hem siyaset sistemi bakımından en az hasarla atlatılmasında önemli rol oynadı.
Öncelikle Genelkurmay Başkanlarında görmeye alışık olmadığımız kadar gözlerden uzak durmaya, siyasi konulara girmemeye gayret etti. Aynı zamanda da Erdoğan’ı askerin artık demokrasiye bağlılığı konusunda, askerin üzerine daha fazla gidilmemesi gereğine ikna etmeye çalışıyordu; bu sayede mesela Balyoz Davası’nda kesinleşmiş hükme rağmen “zamanı durdurabildi."

ERDOĞAN'IN KARA KUTUM DEDİĞİ...


Gelişmeler 2012 Ocak ayında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması ve “Terör örgütü liderliği” gibi çok ağır bir suçlamaya maruz kalmasıyla zirveye tırmandı. İniş de orada başladı. Aynı muktedir savcılar grubu Başbuğ’un hemen ardından Erdoğan’ın “kara kutum” dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı da (üstelik ilişki kurmakla görevli olduğu PKK ile ilişkiler konusunda) sorgulamaya kalkınca işler değişmeye başladı. Uzatmayalım, bugün o davalarda hükümetin siyasi gücünü kaldıraç yapıp tırpan kullanan savcı, hâkim ve polislerin sempatizanı olduğu Fethullah Gülen hareketi Erdoğan tarafından devlet düşmanı ilan edilmiş durumdadır.

Yani Özel 2011’de Koşaner’in “bir dönemin sonu” diye yorumlanan istifası ardından ateşten gömleği sırtına geçirdiğinde yanında bulduğu Akar ile bu zor koşullarda ekip haline geldi. Bu süreç Türk dış politikasının Arap Baharı nedeniyle Libya, Mısır, Suriye gibi geleneksel tutumun dışında sorunlu bir mecrada yol aldığı, güvenlik politikasının ise PKK ile diyalog nedeniyle rahatladığı bir dönemle örtüştü.
Akar’ın NATO dosyası güçlü bir kurmay subay olması bu süreçte önemli bir özellik olarak öne çıktı.

Akar’ın meslekteki yükselişinde NATO istihbarat subaylığı, NATO güney kanadı plan ve prensipler komutanlığı ve Türkiye’nin NATO acil görev gücü olarak tahsis ettiği İstanbul’daki 3’üncü Kolordu komutanlığı gibi önemli dönüm noktaları vardır. Ocak 2015’te Kara Kuvvetleri Komutanı olarak ABD Savunma Bakanlığı’nın “Liyakat Lejyonu” madalyası da kendisine zaten “NATO’ya sıradışı katkıları” nedeniyle verildi. (Bu nişanı Türkiye’den daha önce Genelkurmay Başkanı iken 2005’te Yaşar Büyükanıt almıştı.) Yani Akar, sadece milli ölçekte değil, uluslararası ölçekte de, Batı ittifakı içinde askeri liderliği ile değerlendirilen bir komutan.

Bütün bu yaşananlar Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki maceracı, siyasete müdahale yanlısı unsurların artık çağdaş ve demokratik ülkelerdeki silahlı kuvvetler gibi siyasi otoritenin kararlarına bağlı yasal zeminini güçlendirmiş, anlaşılmış olmalıdır. Ancak Özel’in en zor zamanda, Suriye’ye girme taleplerinin konuşulur olduğu bir dönemde, ameliyat istirahatine ayrılıp, yerine de başka kimsenin vekâlet etmesine engel olarak Akar’ı bıraktığını unutmamak lazım. Özel neticede 1990 yılında Turgut Özal ordudan Irak’a girmesini istediğinde, Türkiye’yi o bataklığa sokmaktansa istifasını veren Necip Torumtay’ın koltuğunda oturuyordu; 14 Ağustos’tan sonra da Akar o koltukta oturacak.

Az önce sizinle sıralı komutanların nasıl bir anda mesleklerinin zirvesine gelmek üzereyken her şeyden yoksun kaldıklarını paylaştık. Türk Silahlı Kuvvetleri daha kötü tırpanları da görmüştür. Mesela 27 Mayıs 1960 darbesi ardından 235 general ve 4,171 subayın orduyla ilişkisi kesilmiştir, giden kadroların yeri yenileri tarafından doldurulmuştur. Şimdi “Dört yıl Akar, daha sonraki dört yıl da (şimdiki İkinci Başkan, orgeneral) Yaşar Güler” yorumları yapanların bu tarihi göz önünde tutmalarında yarar var.

Bir de şu nokta var:
Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ve siyasi çizgisiyle Batı sistemini temel alan dünya görüşünü eğitiminden pratiğine dek hâlâ temel alan bir yapıdır.
Akar’ın bunun dışında davranacağına dair bir işaret yoktur; aksi de beklenmemelidir.
Akarın atanması bir yönüyle yapısal devamlılığın korunması, bir yönüyle 28 Şubat’tan Ergenekon-Balyoz-Askeri Casusluk davalarına uzanan dönemin geride bırakılması, bir yönüyle de siyaset-asker ilişkilerinin Batı-NATO sistemine doğru normalleşmesi çerçevesinde değerlendirilebilir.