BIST 9.814
DOLAR 32,51
EURO 34,91
ALTIN 2.432,30

Hey, başörtülü kadın! Ne deniyorsa onu yap!, Sigara içme!....

Erkek egemen toplum zihniyeti ile, kadınlar hizaya çekiliyor…

Yenişafak köşe yazarı H.Karaman,  bir yazısı ile gündemi salladı.Benzer yazıları M.Ş.Eygi’de yazmakta; “Ramazanda Beyazıt’ta kitap imzalarken, bazı liseli ve üniversiteli kızlar çok düzgün tesettür kıyafetine bürünmüş olarak gelmişlerdi. Tek renkli çarşaflar… Tek renkli başörtüler… Dikkati çekmeyen kıyafetler… Kendilerini tebrik ediyor ve diğer Müslüman hanım kızların da kıyafet konusunda onlara benzemesini temenni ediyorum. Anne babalarını ve kendilerini yetiştiren hoca hanımları da takdir ediyorum. Alaca bulaca cafcaflı kırmızı pembe mavi fıstıkî yeşil eflatun göze batan renklerle tesettür olmaz.”

Sigara ve alkol v.b. erkek/kadın, kim olursa olsun içmesini doğru bulmuyorum. Sağlık bakımından elbette zararlı, ama başörtü(süz)lü diye neden ayırıyorsunuz ki?...Hükümetin en büyük ve önemli projesinin/başarısının kapalı mekanlardaki sigara yasağı olduğunu biliyoruz. Başörtüsü serbest oldu, ama başörtülü kadınlar(ı)a; nizam vermek, emir vermek, aşağılamak, akıl vermek, onları eksik görmek v.b. hala devam ediyor. Kim tarafından; hala camilere çorapsız giren, yollara/denize tüküren, küfürlü konuşmayı erkeklik sanan erkekler tarafından!... H. Karaman’ın; “Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var” cümlesi, sizlerde  nasıl çağrışımlar yapıyor?..Olmaz böyle ifade!... (H.Kahraman, sonraki yazısında ifadelerinin yanlış olduğunu söyledi, ama kadınlara  yeni şartlar getirdi!)

Bir vapur gezisinde,  İstanbul’un bir  İlçe Belediye Başkanı (şimdi AK Parti MV) sigara içen bir türbanlı kadına yaklaşmış ve ‘sigara içiyorsan başını aç, yoksa sigaranı at’  demiş, tepki çekmişti…Onlar; bir anne, bir kardeş, bir bacı, bir teyze, bir hala;yani, canlı organizma…AK Parti İstanbul  il/ilçele K.K. çalışan başörtülü kadınların %80’i sigara içiyor…Sanki başörtülü kadının; iç dünyası, sorunu, gençliği, duyguları, istekleri, heyecanları v.b. yok!.. Gülme, makyaj yapma, sigara içme, eşine/nişanlına sarılma/öpme, v.b. Bir yazınızda da; okuyun, kendinizi geliştirin, iş/meslek sahibi olmak için kurslara gidin v.b. deseniz ne olur? Kadınların gelişmesinden mi korkuyorsunuz?!...Cumhurbaşkanı’nı destekliyor görünülüyor, ama onun ailesi ile olan ilişkilerinden ders alınmıyor!...

Geçen hafta sonu Tokat’a otobüsle gittim, yolda iki şey dikkatimi çekti;

Birincisi; molalarda sigara içenlerin çokluğu (başörtülü/örtüsüz, kadın/erkek) Saat 03.20,  bu sigara ihtiyacı neden? Araştırmalar toplumun %40’ının sigara içtiğini gösteriyor…Sosyolojik bir konu aslında, ama ilgilenen yok; emir ver yapsınlar, uysunlar ile  olmuyor; o zaman gizlilik başlıyor ki, en tehlikelisi…

İkincisi; kadınlarımızın yerlerde sürünen elbiseleri...Etek uzun, pardesü uzun, ayaklarda  -çoğunlukla- terlik, yerler otobüsler yıkandığı için ıslak ve kirli…Bu şekilde temizlik imandan gelebilir mi? Acaba, tuvaletlere girildiğinde temiz kalınabilir mi? Yerleri süpüren giysiler yerine, ayaktan 10-15 cm. yukarda etek  ve pardesü boyları olsa tesettüre ters mi olur? Pantolon üzeri tunik giyseler, daha şık, temiz olmaz mı? 

Yapılan son araştırmalara göre; “Türkiye’de temmuz ayında en az 34 kadın ve 17 çocuk erkekler tarafından öldürüldü. Ocak ayında 37, şubatta 30, martta 35, nisanda 31, mayısta 39, haziranda 36, temmuz ayında ise en az 34 olmak üzere, 2017’nin ilk yedi ayında en az 242 kadın erkekler tarafından öldürüldü.Geçtiğimiz ay öldürülen kadınların yüzde 56’sı tanıdığı erkekler tarafından öldürülürken, yüzde 35’i şüpheli biçimde hayatını kaybetti.Kadınların yüzde 3’ü tanımadığı erkekler tarafından öldürülürken, iki kadın iş kazasında hayatını kaybetti, dokuz kadın da iş kazası sonucunda yaralandı.Temmuz ayında en az 32 çocuk cinsel istismara uğrarken, 17 çocuk da öldürüldü” (Basından)

Asıl sorunun büyüklüğünü görüyor musunuz?..

Kadın MV, kadın örgütleri, Kadem v.b. neden bu konulara eğilmezler…DİB neden konuyu gündeme getirmez…

(Yeni akit yazarı M.Yılmaz ve En Politik sitesinde yazan K.Yıldız, Star yazarı F.Özkan’a teşekkürler)

Unutmayalım ki; biriyle anladığı dilde konuşursanız zihnine, eğer onun dilinden konuşursanız kalbine hitap etmiş olursunuz... (Mevlana)

Şimdi, Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan’ın yaptığı konuşmalardan, konumuzla ilgili üç alıntıya yer veriyoruz;

 “İş kadınlarımızın, sanatçı ve sporcularımızın, küresel reçeteler üretecek kadar zengin birikime sahip olduğunu biliyor ve bu güce inanıyorum. Bu toprakların potansiyelini iyi kullanabilirsek, insanlık için iyiliği ve umudu temsil edebiliriz”

“Kadın Araştırmaları’nın kapsamını genişletmek bu süreçleri hızlandıracaktır. Disiplinlerarası yaklaşımlarla bütüncül bir bakış açısı yakalamak gerekir. Böylece kadınların siyasi, sosyal ve ekonomik hayata, bilim ve sanat faaliyetlerine aktif bir şekilde katılmaları mümkün olabilecektir. Bir toplumun temel gelişmişlik göstergesi, her bireyin zihinsel faaliyetleri ve yeteneklerini kullanmalarına fırsat verilmesidir.”

“Yaşam tarzı kısıtlamalarının kalkması, başörtüsü mücadelesinin kazanılması, sivil toplum çatısı altında sabırla yürütülen dayanışma, tarihimizde önemli bir yer tutmakta. Sivil toplumu güçlü bir ülkenin, demokrasisi de güçlüdür. Artık kadınlarımız medyadan siyasete, akademiden iş dünyasına, eskiye oranla çok daha güçlü şekilde temsil ediliyor. Kadının şahsiyeti, zekası, merhameti ve şefkati birçok alana yansımakta. Fakat elbette daha yapılacak çok iş, yürünecek çok yol var. Her şeyden önce, biz Müslüman kadınlar olarak, Kur'an'ın tanımıyla, 'kadın ve erkeğin birbirinin velisi', bir bütünün iki yarısı olduğu şuuruyla bir dünya inşa etmeye çalışıyoruz.” 

Son söz: “Biri erkeklere, diğeri kadınlara mahsus iki farklı ahlak anlayışı yoktur.” (Aliya İzzetbegoviç)

Gelecek yazı: AK Parti yönetim-taban  iletişiminde, sancılar mı var?!...(1)  

MÜSLÜMANLIK KOLAYLAŞIYOR MU?!..

 Meltem Özgenç, yolculuklarda duanın alçak sesle yapılmasının Hazreti Muhammed'in buyruğu olduğu da anımsatılan kitapçıkta dikkat çeken ayrıntılar vermiş: "Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan bir kişi, yaşadığı yerleşim yerinin, şehrin veya ilçenin meskün mahallinden çıkınca seferi olur. Bu kimse seferilik hüküm ve ruhsatlarından yararlanmaya başlar (Bavulların toplanması ve yolculuk niyetiyle çıkılması durumunda.) Günümüzde şehirler genişlemiş İstanbul örneğinde olduğu gibi iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sefer mesafesi olacak kadar uzamıştır. Bu nedenle İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan kimseler, yolculuğa kendi araçlarıyla çıktıklarında ikamet ettikleri ilçenin belediye sınırlarını geçtikleri andan itibaren seferi sayılır. Yolculuğa otobüs, tren, uçak ve gemi gibi umumi vasıtalarla çıkılması halindeyse seferiliğin başlangıç noktası olarak otogar, gar, havalimanı ve limanlar esas alınabilir.”

Ülkemizin içinde bulunduğu sorunlara bakınca, bu gibi konuları ve dini uygulamaları  hafifletmeler! doğru olmasa gerek…Anket yapılsa; yukardaki ifadelerin doğru kabul edilmediği görülecektir…DİB,asıl sorunları bırakıp, neden bu konularla uğraşır, anlamıyoruz…Şişli’den kalk, Beylikdüzü’ne git, seferi ol!..Olmaz böyle şey… İlgili Bakanlık mutlaka açıklama yapmalı…Aylar önce Diyanet ile ilgili bir yazı yazmış, DİB’in asli  görevlerini/ çalışmaları yapmadığını söylemiştim..Cumhurbaşkanımızda geçen gün benzer görüşleri dile getirdi…”Diyanet İşleri Başkanlığı Doğu ve Güneydoğu'daki çalışmalarda çok ama çok geç kaldı” dedi..

Ne yaparsan yap, mızrak çuvala sığmıyor!...

SOSYAL MEDYADA SON DURUM…

 “….Zavallının biri kafasından birşeyler uyduruyor, uydurduğuna önce kendisi inanıyor, bu saçmalıklar yayıldıkça yayılıyor ve başkalarına yamanıyor! Bütün bu garabetin sebebi uzun saatlerini Twitter yahut Facebook misali sanal mekânlarda geçirenlerin kitap ile uzaktan-yakından alâkalarının bulunmaması, hiç ama hiç okumamaları; birşeyler öğrenmekten köşe-bucak kaçmaları ve internet ile sosyal medyayı maalesef bilgi kaynağı zannetmeleridir. Pek farkında değiliz ama, Türkiye’de bilgi çöplüğü hâline getirilip tatmin mekânı olarak kullanılan sanal ortamlar zaten mevcut olan cehaletimizin üzerine artık tüy üstüne tüy diker oldular! Bilginin sanal ortamlardan değil kitaplardan edinilmesi için tedbir almadığımız takdirde, istikbâlimiz daha şimdiden perişan, harap ve berbattır!”

“AMERİKA’nın en büyük romancılarından Jonathan Franzen başından beri sosyal medya düşmanlığıyla biliniyor, bu konuda yazılar yazıyor, demeçler veriyor. En büyük itirazı sosyal medyada ekstrem davranış biçiminin ödüllendirildiği. Bu yüzden de özellikle Twitter’dan uzak duruyor.Kırk yılda bir tweet atan Cem Yılmaz’ın sosyal medyaya vedası Franzen’ın tezinin haklılığını gösteriyor adeta. Çok güzel bir iletişim aracı olabilecekken “troll”lerin hâkimiyetine girdi sosyal medya. Sonunda onlar kazandı, Cem Yılmaz kaçtı.”

Daha haberin mürekkebi kurumadan C.Yılmaz geri döndü, çünkü reklam için lazımdı!…

Sosyal medya bir uçurum ve bizim gibi gelişmemiş ülkelerde çoğunlukla yanlış kullanılıyor. Örnek, köşe yazarlarının, sosyal medya arkasına sığınıp birbirlerine veryansın etmeleri…Yazık..çok yazık…