BIST 9.008
DOLAR 32,32
EURO 35,07
ALTIN 2.282,18

HDP, AK Parti'ye rağmen parti olarak seçime girme kararını alır mı?

Barış süreci devam ederken, Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı yapması planlanırken (Ki yapıldı…),Ortak mutabakat metninde ve genel müzakere çerçevesinde anlaşılmış görünüyorken,HDP yetkilileri Ak Parti’ye rağmen baraj riskini göze alarak seçime gider

Ak Parti hükümeti ile HDP heyeti, Dolmabahçe Başbakanlık Ofisin'deki görüşme sonrası çözüm sürecine ilişkin tarihi  ortak bir açıklama yaptılar.

Ki içerisinden geçtiğimiz dönem itibariyle, bu aralar “tarihi” olmadığını iddia edebileceğimiz gün sayısı neredeyse yok gibi…

Çünkü şöyle dikkatli baktığınızda;

şu aralar her güne tarihe altı kırmızı kalemle çizilecek olaylar, enstantaneler eklediğimizi göreceksiniz.

***

Yazımın konusunda, yine şüphesiz yukarıda bahsettiğim gelişmeye paralel bir mevzu anlatmaya çalışacağım. Ama özellikle müzakere sürecinin ağır aksak ama bir şekilde devam ettiği bu süreçte, HDP yetkililerinin baraja rağmen seçime girme stratejilerine değinmek istiyorum.

Ve bir soru sormak istiyorum;

Barış süreci devam ederken,

Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı yapması planlanırken (Ki yapıldı…),

Ortak mutabakat metninde ve genel müzakere çerçevesinde anlaşılmış görünüyorken,

HDP yetkilileri Ak Parti’ye rağmen baraj riskini göze alarak seçime gider mi?

HDP’nin barajı geçmesi ya da geçememesi durumlarında, oluşabilecek siyasal ortamın ve meclis görüntüsünün barış sürecini nasıl etkileyeceği hesaba katılmadan bu karar alınır mı?

Amaç sadece salt demokrasi standartlarını yükseltmek midir?

 

İlgili karar alındığından beri özneleri ve olayları denkleme oturttuğumda kafamı kurcalayan bir mesele bu…

 

Yalnız bu soru, ilgili kararın Türkiye demokrasisine katkısını, artısını eksisisini irdelemekten çok kararın çözüm sürecinin gidişatıyla bağını irdeliyor. Onu söylemeliyim.

Yoksa;

Ben kendi adıma, nesnel şartlarda HDP’nin bu kararını son derece cesaretli buluyorum.

Erdoğan nasıl “Dünya 5’ten büyüktür diyerek” uluslararası sisteme baş kaldırıyorsa,

HDP yetkilileri de “Azınlığın sesi, çoğunluğun ki kadar yüksektir” iddiasıyla bu yola çıkıyor. Ve sisteme baş kaldırıyor. Ki birinin ne olursa olsun çıkıp bu meydan okumayı yapması gerekiyordu. Bu açıdan destekliyorum. Tıpkı meclise giremeyen siyasal partilerin  yüzdelik oy oranlarına göre devlet desteğinden mahrum kalmaması gerektiğini düşündüğüm gibi. Ya da eşit ve adaletli bir seçim kampanyası yapma imkanına kavuşmaları gerektiğini düşündüğüm gibi...

 

Çünkü neresinden bakarsanız bakın belli bir demokrasi eşiğini aşmış Türkiye’nin bu engelleri geride bırakması gerekiyor. Ve Ak Partinin belirli toplum kesimlerinin Kürt Sorunu söz konusu olduğunda dillendirdiği “Bölüneceğiz” paranoyasına itiraz ederken, onun bir boy küçüğü olan “İstikrarsızlaşacağız” endişesine kendisinin sığınmaması gerekiyor.

Fakat konuya geri dönersem, bana kalırsa reel siyaset maalesef dışarıdan göründüğü kadar idealist bir rüya değil. Onu en çok günün koşullarındaki kısa vadeli hedefler ilgilendiriyor.

Bu nedenle;

Barış sürecinin gidişatını belirsiz bir akıntıya sürükleyebilecek her gelişmenin (tıpkı baraja rağmen seçimlere girilmesi kararında olduğu gibi) hesaba katıldığını düşünüyorum.

Öcalan’la ve diğer Kürt siyasi hareketi aktörleriyle müzakere edilirken,

Ve ağır aksak, gecikmeli de olsa yola devam edilirken,

Hele kamuoyuna böylesi önemli ve ortak bir açıklama yapılmışken,

mutlaka seçim barajı mevsunun da sürece etki edici bir faktör olarak görüşülen-görüşülmüş meselelerden biri olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir formülasyonda ortaya çıkabilecek sonuçların hesabının müzakereleri yürüten aktörler tarafından yapıldığı kanaatini taşıyorum.

Fakat bunları söylerken de asla ve asla gizli bir HDP ve AK Parti ittifakından bahsetmiyorum.

Çünkü böylesi bir iddianın HDP ve onun seçmen iradesine ciddi bir hakaret olacağı düşüncesini taşıyorum.

Benimkisi sadece, tüm öğeleri yan yana koyunca denklemin oturmadığına ilişkin bir soru işareti.