BIST 9.713
DOLAR 32,52
EURO 34,81
ALTIN 2.429,40
HABER /  GÜNCEL

Haydi Türkiye Ulusal-Milli Projelere

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zafer Karaer, kaleme aldığı yeni yazısında 'Bilimsel İstiklal Savaşı' konusunu ele aldı.

Abone ol

Bilimsel istiklal savaşı için, bazı yazılarımda belirttiğim gibi kendisini tanıyan, kendisi olan, sağlıklı, özgür düşünen, gözleri gören ve öncelikle ülke menfaatlerini, kendi menfaatlerinden de ön planda tutan, daha da önemlisi içinde vatan sevgisi bulunan bilim adamlarına, bilim insanlarına ihtiyaç vardır. Ancak ülkemizde bugün bu özelliklerin tam olarak oluşmasını engelleyen nedenlerden 2’si ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi yükseltilme ve atanmaların YÖK’le birlikte 1982’den beri puan ve takvime göre yapılmasıdır. Çünkü bu uygulamayla her atanma ve yükseltilme aşamasında belli bir sürede PUAN toplanması gerekmektedir. Puan için çalışmada belli bir kalite aranmadığından, sadece sayısal yeterlilik söz konusu olduğundan akademisyen haklı olarak ülke için, ülke problemlerine çözüm için veya alanında bilinmeyeni çözmek veya yenilik getirmek için daha uzun soluklu çalışmalardan kaçınmaktadır. İkinci neden ise profesör unvanı alındıktan sonra emekli oluncaya kadar geçen akademik yaşamın en uzun döneminde puan da dahil hiçbir yaptırımın olmaması (Her ne kadar bazılarını rahatsız etse de; Bkz. Ultra Emeklilik). Bu yüzden bugün ülkenin geldiği bilimsel konum gelişmiş ve hatta bazı gelişmemiş diye bilinen 3. dünya ülkelerinin konumuyla kıyaslanmayacak derecede alt sıralardadır (Bkz. Her yıl yapılan uluslararası üniversiteler sıralamalarına).

İşin ilginç yanı ise; Bunun sebeplerini politikacılar gibi biz üniversite mensubu akademisyenler, kolaylıkla eğitim, kültür, sosyo-ekonomik yapı, alt yapı eksiklikleri, siyasi yapılanma, proje veren kuruluşların yanlı tutumu gibi başlıklar altında veya benzer yığınlarca bahanelerle, sayfalar dolusu yazılarla; dakikalarca, saatlerce süren konuşmalarla güya açıklarız. Ancak bu kötü tabloda bütün bunlarla birlikte bizlerin rolünün üzerinde çok fazla durmayız, genellikle öz eleştiri yapmaktan kaçınırız.

Oysa! Bir ülkede üniversite gelişmişlik düzeyi ile ülke gelişmişlik düzeyi arasında birbirini tetikleyen direkt ilişki, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çünkü üniversitenin en önemli ürünü her biri birer hazine olan, birer fabrika olan beyindir. Yani bilgiyle donanmış insandır. Düşünebiliyor musunuz?  her bilim alanında milyonlarca bilgiyle donanmış insanı!... Düşünebiliyor musunuz?  Bütün bu insanların bilim adına ülkesi adına yapmış oldukları çalışmaları! Ve ortaya koymuş oldukları ürünleri!...İşte! Gelişmişlik düzeyini tetikleyen faktör! İşte! İlişkinin düzeyi ile ortaya çıkan ülke gelişmişliği. Peki! Türkiye’de bu ilişki niçin gelişmiş ülkeler düzeyinde değildir. Bu durumun saptanmasında en kolay çıkış noktasını ise gelişmiş ülkelerle, ülkemiz akademisyenleri dolayısı ile üniversiteleri arasındaki bazı temel anlayış farkında görebiliriz.

Gelişmiş ülke akademisyenlerini ülkemiz akademisyenlerinden ayıran en önemli uygulamalardan biri atanma ve yükseltilmelerle ilgili olup; bizde puanla ve süre ile yapılan atanma ve yükseltilmeler, gelişmiş ülkelerde proje ve projelerin bilimsel ürünleri ile yapılmaktadır. Yine sürenin olmadığı ve puan hesabının yapılmadığı projelerde amaç bilim yolunda bilinmeyenleri ortaya koymak ve bilimsel güç elde ederek hükmetmek ve ülkesinin ihtiyaç ve sorunlarına çözüm getirmektir. Bu ihtiyaç veya sorunların gerçek anlamda saptanması ve çözümünde ise, akademisyen bilim alanı ile ilgili ülkedeki sanayici, , kamu ve özel meslek kuruluş temsilcileri ve halkla, tabii ki  çiftçi, işçi ile de iç içe olmaktadır. Bu anlayış tarzı ülkemizde pek görülmez. Bizde akademisyen bilim yolunda tek başınadır. Çünkü hedef sadece puan toplama olduğundan, bireysel çalımalar ön plandadır. Dolayısı ile gelişmiş ülkelerde üniversiteler, hükmetme adına bilim yolunda bilinmeyenleri çözmek başta olmak üzere ülkesinin, dünyanın ihtiyaç ve sorunlarının belirlendiği ve bunlara çözüm yollarının arandığı başlıca merkezlerdir. Bu merkezlerde ise takım çalışması esasdır.

O halde; Gelişmiş ülkelerdeki gibi ülkenin ihtiyaç ve sorunlarının çözümü için ne yapılmalıdır? Öncelikle lokomotif veya çözüm merkezi olabilecek akademisyenlere sahip üniversiteler başta olmak üzere, ülkenin yapı taşları olan diğer kamu ve özel kurum ve kuruluşları, amaçları doğrultusunda kuruluş ilkeleri çok iyi belirlenmeli ve bu ilke esaslarına göre yapılanıp, faaliyetlerini sürdürmeleri sağlanmalı ve ülkenin problemlerinin çözümünde bir araya gelmelidir!... Üniversitelerde atanma ve yükseltilme ile profesörlük dönemine ait kanunlar tekrar gözden geçirilmeli, bugünkü uygulamalar terk edilmelidir.

Ancak bugün itibarı ile bu tür düzenlemeler çok uzun süreçte gerçekleşebileceği düşünüldüğünde, bugünkü tablo karşısında acilen ne yapabilir noktasında; Bilim alanları ile ilgili; Önce Bakanlıklardan, Üniversitelerden, Araştırma Enstitülerinden, Özel ve Kamu kuruluşlarından, Sivil Toplum Örgütlerinden katılımlarla oluşturulacak komisyonlar (=komiteler=koordinatörlükler)  oluşturulmalı, sonra bu komisyonlar tarafından ülke ihtiyaç ve sorunları olan konular saptanmalı ve önceliklerine göre sıralanmalıdır.  Belirlenen çalışma konularından her biri yine bu kurul tarafından seçilerek, teşkil ettirilecek olan uzman gruplarına verilmeli; bu grupların sırası ile ele alarak, hazırlayacakları ülke ihtiyaç veya sorunlarının kısa ve uzun vadeli çözümünü içeren önerileri doğrultusunda hazırlanacak ulusal, milli projeler hiç vakit kaybetmeden hayata geçirilmeleri sağlanmalıdır.

Bugün itibarı ile (Ağustos 20014) konumla ilgili olduğu için kesinlikle söyleyebilirim. Hiçbir hayvan hastalığı ile ilgili ülke çapında bilgiye sahip değiliz, iddia ediyorum aynı durum insan hastalıklarında da söz konusudur. Buna rağmen araştırmacılar, bir hastalıkla ilgili yapmış oldukları yerel bir çalışmaya ait makalelerinin hemen başında o hastalığın Türkiye’de çok yaygın olduğunu ve özellikle ölümlere sebep olduğunu, hayvanlarla ilgili ise çok büyük ekonomik kayıplara da sebep olduğunu kaynak göstermeden yazarlar. Ne kadar yaygın ne kadar ekonomik kayıplara veya ölümlere sebep oluyor, bunların rakamsal değerleri verilemez! Çünkü bu yönde yapılmış, hekimlikte epidemiyolojik dediğimiz; hastalıklarda kim, ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden gibi soruların cevap bulduğu araştırmalar maalesef ülkemizde yeterince yapılmamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri akademisyenlerin atanma ve yükseltilmelerinde aranan puandır. Çünkü bir hastalıkla ilgili epidemiyolojik araştırma 6 ayda, 1 yılda tamamlanıp puana dönüşmez. Çünkü! Bir epidemiyolojik çalışmada,  karşılaştırmalar yapabilmek için en az 3 yıla ihtiyaç vardır. Çünkü! Bir epidemiyolojik araştırma Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi’nde emrettiği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.” veciz deyişi gibi; tüm yurt sathında ulusal, milli proje kavramı ve anlayışı ile bilimsel istiklal savaşı olarak gerçekleştirilmelidir.

İşte! Bu suretle ülkede hastalıkların yaygınlığı ortaya konur, bu suretle hastalıklara karşı etkin önlemler alınır ve korunma yolları bulunur, bu suretle alternatif tedavi ve korunmada aşı devreye sokulabilir!…Yoksa bugüne kadar yapıla geldiği gibi kişi veya kuruluşlar tarafından, ferdi ve yerel olarak planlanan ve çok azı dışında, genellikle çözüme yönelik ve özgün olmayan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, hem çözüm önermediği, hem de yurt genelini kapsamadığı için, yararlılıkları tartışılır, ama ülkemizde yardımcı doçent, doçent, profesör olmak için puan getirme gerçeği tek yararlılık noktasıdır (!)

Bu yüzden ülkenin sorunlarını halletme noktasında, basit şahsi veya kurumsal hesaplar yapmadan, her şeyde ön planda olmak adına ben, ben, demeden, Bakanlıkları ile Üniversiteleri ile Araştırma Enstitüleri ile Özel ve Kamu kuruluşları ile Sivil Toplum Örgütleri ile “BİZ” olarak, fikirlerimizi, laboratuvarlarımızı, her türlü imkânlarımızı birleştirelim. Ne Amerikalısı, ne Avrupalısı, sadece kendi aramızda bir araya gelerek her alanda ülke sorunlarını, ülke boyutlarında düşünerek ulusal-milli projeler hazırlayalım!..

…Ve bugünden itibaren araştırmalarımızda ki sloganımızı “Haydi Türkiye Bilimsel İstiklale;  Ulusal-Milli Projelere...!” olarak belirlemek istiyorum.