BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Hasta Madam Avrupa

Kapitalistler ne zaman bir kutuplaşmada denge bozulsa “tarihin sonu geldi” diye ortaya çıkarlar…

İngilizler‘in AB’den çıkma kararıyla birlikte gündemimize giren meseleyi güncelden genele giderek irdeleyelim.

İngiltere’de AB karşıtı gruplar itirazlarını üç ana konuya bağlıyor:

Egemenlik: İngiltere’nin kendi işleyişinde ve yasal düzenlemelerinde daha fazla kontrole sahip olması özellikle muhafazakârların benimsediği bir tutum…

Göç: Avrupa karşıtları yeni göçmenlerin (özellikle Türklerin) devlete yük olacağını ve kendi sınırları üzerinde daha fazla söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorlar.

Ekonomi: AB’ye her yıl yaptığı 19 milyar sterlinin ödenmesinin durması AB karşıtlarının en büyük tezi ancak iş dünyası, İngiltere’nin AB’de kalması gerektiğini düşünüyor.

Zira AB içinde olmak şirketlerin sermaye, emek ve malları dünya çapında hareket ettirmelerini kolaylaştırıyor.

İngiltere AB’den ayrılsa da ayrılmasa da kanaatimce Avrupa Birliği’nde gedik açılmıştır.

Bu bağlamda çok büyük ihtimalle 10-20 yıl içerisinde birliğin dağılacağını öngörüyorum.

Bu dağılmanın beraberinde Avrupa’nın sömürge yaptığı Afrika ülkelerine muhtaç olacağını ve Türkiye’nin etkin güç olacağını öngörüyorum.

ABD’li yatırımcı Soros; “İngiltere’de yapılan referandumdan AB’den ayrılma kararının çıkmasının birliğin parçalanmasını kaçınılmaz hale getirdiğini” söyledi.

Hemen ardından ürkmüşçesine “yeniden yapılanmanın şart olduğunu” dile getirmesi çaresizliklerinin tezahürü değil mi?

Uzun yıllar boyunca farklı hükümetler aracılığı ile bu birliğe katılmaya çalıştık.

Birliğin istediği onulmaz talepleri bile yerine getirmeye çalıştık!

Sosyal medya üzerinde bir paylaşım ilgimi çekti.

“Seksen yaşını geçmiş emekli bir Etiyopyalı öğretmenin paylaşımı yapan Türk’e sorusu:

- Siz Türkiye olarak AB'ye girmek istiyorsunuz, size bir zararı dokunmaz değil mi?”

Tarih bizden yana işlemeye başlıyor kanaatindeyim.

SSCB’nin çöküşünden sonra dillendirilen tarihin sona erdiği iddiasında yanılmanın olduğunu şimdi hep birlikte görebiliyor muyuz?

Marx; “burjuva ekonomi politiği, kapitalist düzeni tarihsel gelişimin geçici bir aşaması olarak değil; tam tersine toplumsal üretimin mutlak ve son aşaması olarak görmektedir.” derken bunu kastediyordu.

Kapitalistler ne zaman bir kutuplaşmada denge bozulsa “tarihin sonu geldi” diye ortaya çıkarlar…

İş adamı Soros’un feveranı da bu yüzden!

Huntington; “21. Yüzyılın din ağırlıklı bir uygarlıklar çatışması ile belirleneceğini söylüyor.”

“Batı”’nın karşısına “İslam”’ı düşman olarak koyuyor.

Batı, mevzilenmenin yolunu ararken kendisini “İslam düşmanlığı” ve “büyük öteki” üzerinden inşa sürecine giriyor.

Artık uygarlık ve medeniyet temeline dayalı bir dünya düzeni kurulmaktadır.

Burada asıl çatışma “Batı” ve “İslam” arasında olacaktır.

Batı’nın kendisi açısından “evrensel” olarak tanımladığı değerler, öteki uygarlıklar için “emperyalizm”dir.

1500’lü yıllardan itibaren Osmanlı’nın merhametinden istifade eden Batı, sömürgesini neredeyse bütün Afrika ve sair ülkeler üzerinde hayata geçirmedi mi?

En nihayetinde gizlilikle Osmanlı’nın içerisine nüfuz edip şeytana gerek duyulmadan nifak tohumlarını serpiştirdi.

Ve utanmadan karşısına geçip “Hasta Adam Osmanlı”’ya müdahale edilmeli demeye başladı.

Evet 19. ve 20. Yüzyıla bakıldığında hastaydık ama Batınında dediği gibi biz “Adamdık”.

Yeni yüz yıla gelindiğinde küresel dünyada; ekonomik, fikri ve siyasi kimliğini güçlendirmiş bir medeniyet olarak kendimize geliyoruz.

Etiyopyalı öğretmen üzülmesin sahne Afrika’nın ve Türkiye’nin.

Tarih öyle bir sahne alıyor ki “Hasta Madam Avrupa”’nın karşısında hastalık emareleri yok olmaya başlamış Türkiye var.

Türkiye’nin ve bir çok uygarlığın “Emperyalizm”  olarak adlandırdığı Avrupa önümüzdeki tarih zemininde hepimize muhtaç.

Böyle bir meseleyi bir köşe yazısında toparlamak oldukça zor ama bu şekilde “yazmasam ölecektim, tuttum kalemi öptüm” cinsinden durumumu belirteyim.

Anlayışınıza sığınıyorum.