BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,87
ALTIN 2.431,17

Halkına aslan düşmana tilki ordular

Halkına aslan düşmana tilki ordular

1948’den bu yana Ortadoğu’da cereyan eden olayları inceleyen herkes eminim şu soruları soramadan edemez:

‘Kendi sivil, silahsız, masum halkına karşı bu kadar aslan kesilen çoğu Ortadoğu orduları acaba haricî düşmana karşı neden tilki kesiliverirler?’ ‘Kendi halklarıyla yıllarca amansız ve apansız savaşan bu ordular, nasıl oluyor da dış düşmana karşı bir hafta hatta bir gün bile mukavemet edemezler?’ ‘Halkının ekmeğinden, sağlığından, eğitiminden esirgeyerek biriktirdikleri en vahşi, en barbar silahları dahi kendi milletine karşı tereddüt etmeden kullanan bu ordular neden her ağızlarını açtıklarında ‘Bir günde yok ederiz’ diye tehditler savurdukları İsrail’e tek bir fiske dahi vuramadılar?

Üç yıla yakın bir zamandır kendi ülkesini yakıp yıkan, halkına tarihinde hiç olmadığı kadar acılar çektiren Esed’in ordusuna bir bakın ki, tarihinde dış’a karşı tek bir kahramanlık örneği göstermiş midir? Mesela İsrail’in kesin zaferi ile sonuçlanmış 67 Arap-İsrail Savaşı’nı inceleyin. Bir diğer ismi ‘Altı Gün Savaşı’ olan o çatışmada diğer Arap ülkelerinin umut bağladığı Suriye ile Mısır’ın haşmetli (!) ordularına bir bakın Allah aşkına! Aynı anda iki koldan başlatacakları bir harekât ile İsrail’i yok etmeyi vaat ettikleri bu savaşta Suriye, İsrail eski savunma bakanlarından Moşe Dayan’ın ifadesi ile ‘savaşın dördüncü gününde İsrail’i tehdit bile edemedi’. Nitekim halen işgal altında bulunan Golan Tepeleri’ni o savaşta kaptırmıştı.

Oysa dönemin Mısır hariciye vekili, yani dışişleri bakanı olan baba Hafız Esed Mayıs 1967’de tıpkı oğlunun bugün yaptığı gibi şöyle kükremişti:

‘Bizim kuvvetlerimiz (…) ayrıca özgürlük hareketimizi başlatmak ve Arap yurdundaki Siyonist varlığı da tamamen yok etmek için hazırdır’.

Demek ki kişinin soy isminin ‘Esed’ olması onu hakikatte ‘aslan’ yapmıyormuş. Malumunuz ‘esed’ Arapçada ‘aslan’ demektir.

Dönemin Arap dünyasının liderlik payesine sahip Mısır’ın darbeci anlı-şanlı (!) ordusu ise, tüm hava savunma sistemini ilk birkaç dakikada kaybetmiş, tek kurşun at(a)madan ‘teslim oldum’ dercesine savaştan çekildiğini ilan etmişti. Keza İran’a karşı yıllarca savaşan, öz be öz halkını kimyasal silahlarla katleden, Kuveyt’i bir gecede işgal eden Irak’ın aslanları (!) da tıpkı akran ve yaranları gibi topraklarını işgale gelen harici düşmanı görünce hemen tilkileşmiş, tek kurşun atmadan teslim ve terhis olmuştu.

Belli ki, bu orduların temel varoluş amacı kendi ülkelerini, ülkelerinin menfaatlerini haricî düşmana karşı korumak değil, aksine ülkelerine düşman olanların hak ve menfaatlerini korumak amacıyla kendi halklarını demir yumruklarla kontrol altında tutmakmış. Son birkaç yıldır Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Cezayir’de, Tunus’ta, Libya’da cereyan eden olayların açıkça ortaya koyduğu en açık realite bundan başkası olamaz.

Ortadoğu ordularının yapılarını, eğitim sistemlerini, sahip oldukları levazımatı inceleyin göreceksiniz ki, bunlar düşmanla savaşmak için değil sivil-silahsız-masum halklarına karşı konuşlandırılmış ordulardır. Bundan dolayıdır ki, ‘dışa’ karşı tek yetenekleri TİLKİLİK yapıp TESLİM olmak olan bu orduların başarılı oldukları tek şey ‘içeride’ ‘ASLANLAR’ gibi kükreyip DARBE ve KATLİAM yapmaktır.