BIST 9.080
DOLAR 32,37
EURO 34,95
ALTIN 2.325,11

Güzel ülkemizin “yabancı dille” imtihanı”

MEB Şubat dönemi için öğretmen alımlarını açıkladı.

MEB Şubat dönemi için öğretmen alımlarını açıkladı.

Buna göre: “Bilişim Teknolojilerine bin 208, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 2 bin 818, Fen Bilimleri/Fen ve Teknolojileri bin 406, İlköğretim Matematik Öğretmenliği 2 bin 14, İngilizce 3 bin 124, Matematik bin 52, Okul Öncesi bin 830, Rehberlik bin 620, Sınıf öğretmenliği 3 bin 292, Türk Dili ve Edebiyatı bin 50, Türkçe öğretmenliği bin 511” öğretmen alınacak. İngilizce’ye 3.124 öğretmen atanması iyi bir şey.

Soru 1:bu öğretmenler ortaokul ve liselerde ne yapıyorlar ki, üniversitelere sıfıra yakın bir bilgi ile gelip, lisans öncesi hazırlık sınıflarında şapır şapır dökülüyorlar, ya da okutmanların –her zamanki-iyi niyetleri ile kurtarıyorlar?

Soru 2; Üniversiteye gelen öğrenci “yabancı dil hazırlık sınıfını” öcü olarak görüyor?

Soru 3: Lisansa gelen öğrenci, yabancı dilin önemi hakkında neden/nasıl bilinçlenmemiş oluyor?

Elbette; yabancı dilde, dış ülkelerle organize/bağlantılı bölümlerde gerekeni isteyeceksiniz.

Ama; sanat/spor alanından ne istiyorsunuz Allah aşkına…

Sanatçı, virtüoz olabilir, konsere gidebilir, acaba derin yabancı dil bilgisini nerede kullanacak?...Yoksa; “ben İngilizce bağlama/gitar/keman çalacağım, lütfen çevirmen bulun” diye tutturacak mı?!..

“Mikrofonu açar mısınız? Kalacağım yer belli mi? Hoş geldiniz? Sizlerin aranızda olmaktan mutluluk duyuyorum! Programımda rast eserler var! İyi seyirler diliyorum!” diyecekse ki öyle, zaten o kadar bilgisi var… Ha, “eğer bildiri verilecek, orda lazım” diyorsanız, o da kolay; yabancı dile çevirtir, kafanızı kağıttan kaldırmadan okur, aşağıya inersiniz!... Zaten uygulama öyle, çevremizde “yabancı dil konuşamayan, ama üniversitelerinin verdiği imkanlarla yurt dışındaki kongrelerden geri kalmayan” çok kişi var…”Nota” bilmeden repertuara/çalgıya, kendi “halk oyunlarını” öğrenmeden “modern danslara” geçemezsiniz…

Demek ki, “yabancı dil öğrenme/öğretme” konusu ülkemizin kanayan yarası. Oyuna, tiyatroya gerek yok…

Bize göre; ilkokul-ortaokul-lisede, adam gibi bir eğitim verilmeli ve “pratikliğe/yazmaya/anlamaya” açık olmalı, kesinlikle “ezber eğitiminden” kaçınılmalıdır. Öğrencilere, yabancı dilin ilerdeki hayatlarında mutlaka kendilerine yardımcı olacağını, “bir lisan, bir insan”ın ne demek olduğu da anlatılmalıdır. Yoksa; zorlamak, yönetmeliklerle çözüleceğini zannetmek saflık olacaktır ve olmuştur da, geçen yıllar kayıptır.

Üniversitelerde 2010’dan beri yabancı dille ilgili söylenenler kitap olur. YDS yi geçenler dahi “şu anda bir şey sorun cevap veremeyiz, sıfırız, çünkü sınava yönelik teknik öğrendik” diyorlar. Burda suç kim ne derse desin sistemin. “Yabancı dil eğitimi” değil, “yabancı dil öğretimi” yani, her üniversiteyi kazanan öğrencinin, “önce alanında, sonra genelde” konuşacağı/yazacağı yabancı dil öğretimi  çözümdür. Alt yapıyı hazırlamadan, sorunları çözmeden baraj koyarsanız; ya akademisyenleri küstürürsünüz/süründürürsünüz yada yanlış yollara sapmasına yol açarsınız. Her iki halde de “alan ve akademisyenlik kazanmaz”, aksine kaybeder. Ayrıca, “devlette devamlılık” bilinen ve geçerli bir kuraldır. 2011 yılında YÖK tarafından düzenlenen Y.Doç.Dr. çalıştayı rapor sonuçlarından hiç birisi hayata geçmemiştir. (/?p=1869)

Bunları; YÖK Başkanı ve YÖK Yönetim Kurulu üyeleri, Rektörler bilmiyorlar mı? Raporlarda yazmıyor mu? Toplantılarda dile getirilmiyor mu? Köşe yazarları yazmıyor mu?

Peki o zaman sorun ne? YÖK sorunu çözmek için çalışmalar başlatmış, bizde yararı olur diye –bir kez daha- görüşlerimizi belirtmek istedik.

Aşağıda YÖK Başkanı ile yapılan bir röportajı okuyacaksınız…

Bence –geç kalınmış olsa da- yararlı çalışmalar. “Hep” olması gereken, ama “hep” geç kalınan konular. 1984 yılından itibaren bunları dile getiren/düşünen,1987’den beri yabancı dil mücadelesini sürdüren bir sanatçı/akademisyen olarak Sn. Başkanın sözlerine imzamı atıyorum, … Ama ,aradan geçmiş onca yıl…

Bu arada, bir konuyu, bir kez daha –inşallah son olur- dile getirmek istiyorum; “sanat” bu çalışmalarda, mutlaka “pozitif ayrımcılık” gösterilerek özgürleşmeli ve sanatın gelişmesinin/üretiminin önü açılmalıdır. Konservatuarlar ve GSF’lerde, son yıllarda çok söylenen, “yabancı dil geldi, sanat gitti” cümlesi tarihe gömülmeli, bu birimler eskiden olduğu gibi “sanatçı yetiştirmenin” gururunu yaşamalıdırlar. Ülkemizin ünvanlara değil; gerçek, yorumcu, icracı, üreten, uygulayan sanatçılara ihtiyacı var, unutmayalım…

Okuyalım lütfen:

‘Hoca kriterleri’ derken akademisyenlere yeni kriter mi geliyor?

Evet. Yurtiçinde yabancı dilde lisans veya lisansüstü eğitim alan herkesin, yabancı dilde üniversitede ders verebilecek yetkinlikte olduğu kabul ediliyor. Yönetmelikte bunun değişmesi gündemde. Dil ölçümüne yönelik kriterlerin değişmesi söz konusu olacak. Rektörlerle konuştuğumuz ve YÖK Genel Kurulu’nun gündemine gelecek konulardan biri de bu programlarda görev yapacak hocaların dil yeterliliğine ilişkin şartların güncellenmesi olacak. Yabancı dille eğitim veren hazırlık okullarındaki okutmanların yeterlilikleri yeniden düzenlenecek. İstihdam edilecek okutmanların işe  alınmalarında yabancı dil puanının ağırlığının artırılması da gündeme gelecek. Elbette bu YÖK Genel Kurulu’nda karara bağlanabilecek bir konu. Zira yönetmelik değişikliği de gerektirecek.

-Yabancı Dil Sınavı (YDS) değişecek mi yoksa yeni bir sınav mı olacak?

Yabancı dilde ders verecek öğretim üyelerinin konuşma ve dinleme becerilerinin de uluslararası sınavlarda olduğu gibi sorgulanmasını istiyoruz. Uluslararası dil sınavlarının kabulüne devamın yanı sıra; YDS’nin bu açıdan yeniden kurgulanması da, bu yeterliliklerin sorgulanacağı bir yeni merkezi sınav da orta vadede söz konusu olabilir.

-Hoca yeterliliklerine iyileştirme yeterli olacak mı?

Elbette bu yeterli olmaz. Süreç kontrolü de lazım. Yabancı dil okullarını akredite edecek bir bağımsız oluşum da söz konusu. Bu hazırlık sınıflarını olumlu yönde etkileyecek.

-Üniversitelerdeki yabancı öğrencilerin eğitimin niteliği ile ilgili şikâyetlerini duyuyoruz, YÖK’e de ulaşıyor mu?

Yabancı dille verilen programlara yönelik değişik kurum ve kuruluşlar ile öğrencilerden uzun süredir şikâyet geliyor. Hatta bazı ülke büyükelçileri YÖK’e gelerek ülkemizde yabancı dille eğitim yapılan programlarda okuyan kendi vatandaşlarının konuya ilişkin şikâyetlerini iletmekte, bu programlarda ders veren hocaların yetersizliğini maalesef örnekleriyle dile getirmekteler. Bu da ülkemiz bilim hayatı için hoş olmayan bir durum. Bu, ülkemize yabancı öğrenci akışını da etkileyebilir.

-Son yıllarda üniversitelerde yabancı dil programlarının sayısının arttığını görüyoruz. Bu talep nereden kaynaklanıyor?

Bu programlar için son yıllarda bir talep patlaması oldu. Uluslar arası anlaşma ve yabancı öğrenci çekme gibi nedenler olduğu gibi bunu reklam unsuru olarak kullanma, programa olan talebi artırma, üniversitenin marka değerini yükseltme gibi nedenler de bu programların açılmak istenmesine yol açıyor.

-Lise mezunlarının ortalama bin saat ders almalarına rağmen İngilizce bilmeden üniversiteye gelmeleri eleştiriliyor. Öğrencilerin İngilizce yetersizliklerinin nedeni ortaöğretim sisteminden mi kaynaklanıyor?

Üniversitelerin girdisi ortaöğretimin çıktılarıdır. Liseden mezun olan öğrenci üniversiteye gelir. 

Liseden İngilizce temel bilgi seviyesinde mezun olan öğrencilere 8 aylık hazırlık sınıfında İngilizce öğretilmesi, hem de bir bilim alanında akademik bir eğitim alabilecek düzeyin kazandırılması isteniyor.

Konuyu birlikte müzakere ettiğimiz rektörlere göre bu, imkânsızı istemektir. Bazı sorunların ortaöğretimde çözülmesi gerekiyor. Üniversitelerdeki hazırlık sınıfları yabancı dil kursu gibi kabul ediliyor. Oysa bu sınıflar mevcut yabancı dil yetkinliğine akademik boyut kazandırmalı. İngilizce tamamen üniversitede öğretilmesi beklenmemeli. Üniversiteler belli düzeyde İngilizce bilgisine sahip öğrencilere akademik eğitim verir.

YABANCI DİLDE SON HABER…

Mart 2011 tarihli ve 27863 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un 7 inci maddesinin altıncı fıkrasında; "Başkanlık tarafından farklı zamanlarda yapılan sıralama veya seviye tespit sınavlarının eşdeğerliği, her bir sınav sonucunun geçerlilik süresi ile Başkanlığın yaptığı yabancı dil  sınavlarının uluslararası yabancı dil sınavlarıyla eşdeğerliliği, ilgili uzman raporlarına dayalı olarak,

Yönetim Kurulu kararı ile belirlenir." hükmü gereği; Merkezimiz tarafından oluşturulan "Yabancı Dil Sınavları Eşdeğerlik Çalışma Grubu" raporu ve bu rapora temel teşkil eden analizler sonucu "Yabancı

Dil Sınavları Eşdeğerlikleri" 22 Ocak 2016 tarihli ve 2016/02 sayılı ÖSYM Yönetim Kurulu kararı ile yeniden düzenlenmiştir. (/haber/561499/)

İTÜ ARI TEKNOKENT’TEN SİZE HABERLER VAR…

1/Girişimde Başarılı Olmanın Altın Kuralı

Girişimlerin başarısında en önemli parçalardan birisi olan 'Ürün Yönetimi' konusunda genel bilgileri, sıklıkla yapılan hataları ve dikkat edilmesi gereken ana noktalar hakkında bilgi sahibi olmak için İTÜ Çekirdek tarafından düzenlenen, Baran Erdoğan’ın konuşmacı olarak katıldığı etkinliğe katılabilirsiniz. 

Tarih: 2 Şubat 2016, Saat: 18:20-20:00,Yer: İTÜ Çekirdek Açık Ofisi

2/Spontane Davranış Atöltesi

Her anınızda daha doğru hareket edeceğiniz bir hayata başlamaya hazır mısınız? Öğrencilerinin “bir ders aldım hayatım değişti” dediği, katılımcıların ağzını açık bırakan, çok değerli usta tezgahçı İnanç Ayar İTÜ ARI Teknokent'te!

Teknokentlilere yüzde 50 indirim var! 75 TL!

Tarih: 12 Şubat 2016, Cuma, Saat: 19:00-21:00,Yer: İTÜ ARI Teknokent, ARI3 Seminer Salonu,4

3/ Find Your Co-Founder

Yeni bir start-up uzerinde calisiyorsun ve co-founder mi arıyorsun? Artık kendi sirketinde calismanin vakti geldi diye mi düşünüyorsun? Bir fikri olan veya bir fikre ortak olmak isteyen herkesin tanisabilecegi, fikir alis-verisinde bulunabilecegi ve guncel teknolojiler üzerine sohbet edebileceği buluşmaya davetlisiniz.

Tarih: 1 Şubat 2016, Saat: 18:20-20:00,Yer: İTÜ Çekirdek Açık Ofis

BİLİM ve TEKNOLOJİYE DESTEK…

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları 3. Kurultayı'nda yaptığı konuşmada özetle şunları söylemiş; "Türkiye, çok uzun yıllar boyunca maalesef yurt dışındakiler bir yana yurt içindeki bilim insanlarının dahi kıymetini bilemedi. Bilim ve araştırma yapmaya, teknoloji geliştirmeye uygun bir ekonomik, sosyal ve demokratik ortamı inşa edemedi. Şükürler olsun, artık bu manzara değişti, değişmeye de devam ediyor. Türkiye, bilime, araştırmaya, teknolojiye, inovasyona her geçen gün daha fazla kaynak ayırıyor….Mesela öğretim elemanlarımızın üniversite-sanayi iş birliği kapsamında yürüttükleri faaliyetlerden elde edecekleri gelirin yüzde 85'ini kendilerine iade edeceğiz. Yani döner sermaye kesintisinin en fazla yüzde 15 olmasını sağlayacağız ve gelir vergisi almayacağız. Yine öğretim elemanlarının teknoloji geliştirme bölgelerinde olduğu gibi Ar-Ge merkezlerindeki teşvik ve muafiyetlerden de yararlanmasını sağlayacağız….Şu anda Konya, Kocaeli ve Bursa'da Bilim Merkezleri bulunuyor. Çocuklara bilim sevgisini, öğrenme merakını kazandıracak bu merkezleri diğer illerde de kuracağız. TÜBİTAK'ta başlattığımız Temel Bilimler Burs Programı'nı bu açıdan çok önemsiyoruz.. Türkiye'deki bilim ve teknoloji ekosistemini, araştırma altyapısını her gün biraz daha geliştirip ve güçlendiriyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak her zaman bilim insanlarının yanında olacağız.”

REKLAMLARDA ÜNLÜLERİ KULLANMAK…

Reklamlarda ünlü isimleri kullanmak modası devam ediyor. Şimdi revaçta, “sarı fırtına” Burcu Esmersoy var. Bir ara sunuculukta da denendi, ama olmadı…. Esmersoy; instyle, simit sarayı, etstur, lidyana, aydos club v.b. aynı zamanda reklam filmi oynatılıyor. Bu etkileşim ve iletişimde doğru gözükmüyor. Yıpranma ve kanıksanmada v.b. eksiler oluyor… Şirketler; ismi popüler diye hem çok para ödüyor hem de yüzün önemi kalmıyor. Oysaki bu alanda çalışan o kadar çok ve güzel kadın var ki, hem de yarı fiyatına… Yıkarken değil sıkarken öldüreceğiz, işin suyunu çıkarmakta çok hünerliyiz.

Önemli olan metin ve görseldir ve yeni reklam yüzü yaratmaktır. Kimse meşhur isim oynadı diye o ürüne saldırmıyor. Eski Kastelli’yi, yeni Fİ-Yaka’yı unutmayalım. N.Akman’ın şu yazısını okuyalım lütfen..

GÜNÜN MESAJI

“Şu ekran başından bir kalksınlar, öncelikle. Dışarı çıksınlar. Şu anda ihtiyacımız olan şey bu. Tiyatroya, konsere, sinemaya gitsinler. Kalabalığa karışsınlar. Toplu yerlere gitsinler. Bir şeyler içsinler bir kafede. Ama bir arada olsunlar.”