Güney Doğu anıları...
Değerli okurlar...
Bu köşeye taşıdığım “Türk subayını tanıyalım”
yazısından sonra e-mail adresime birçok mesaj geldi. Bunlardan
birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Gürhun Gür
Amerika Birleşik Devletleri’nden yazmış. Lütfen sayın
Gür’ün önce mesajını sonra Güney Doğu
Anadolu’da bizzat yaşadığı anısını sonuna kadar
okuyun...
Okuyun ki, o yörelerde görev yapan gerek subay ve erlerimizin gerek
öğretmen ile emniyet mensuplarımızın erdemliliğine sizlerde bir kez
daha tanık olun...
İşte o yazı... Virgülüne, noktasına bile dokunmuyorum...
***
”Merhaba Bahri Bey,
Internethaber'de ki yazılarınızı okuyorum. Özellikle anılara dayalı
öykülerle adeta belgeselleşmiş olan olayları aktarmanız çok
etkileyici.
Ben yazar değilim. Sadece iyi bir okur olmaya çalışıyorum. 54
yasındayım. 7 yıldır iki yetişkin oğlum ve esimle birlikte ABD de
yasıyorum.
1996 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin terör ile en etkin
şekilde mücadele eden teşkilatlarından birinden, 27 yıllık bir
hizmet sonunda emekli oldum.
Takdir edersiniz ki bu 27 yıl içinde yayınladığınız öykülere (ki
bunlara öykü demeye dilim varmıyor) benzer olayları bizatihi
yasamış biri olarak, birçok vatan evladını kucağında şahadete yolcu
eden biri olarak, kitaplar doldurabilecek, bir anılar arşivine
sahibim.
Bu anılardan bazılarını, zaman içinde yakınlarımla yaptığım
sohbetler sonunda ortaya döküp anlatma fırsatı buluyorum.
Bazılarını da uzaklarda bulunan yakınlarıma, genç meslektaşlarıma,
kıssadan hisse misali yazmak hoşuma gidiyor. Hasa hiç bir zaman bir
yazarlık kisvesine bürünmeden, tamamen bir mektup formatı dışına
çıkmadan yazmaya çalışıyorum.
Gecen hafta bildiğiniz gibi ‘Öğretmenler Günü’nü
kutladık. Bu gün hasebiyle Güney Doğu'da görev yaptığım yıllarda
yasadığım bir olayı, bir kaç genç öğretmen arkadaşıma yazarak, ne
denli yüce bir mesleğin mensupları olduğunu örneklemek istedim.
İste bu anımı, affınıza sığınarak okuyup değerlendirmenize
sunuyorum. Bir ara bir fırsatını bulup köşenizde yer verebilirseniz
sevinirim.
Saygılarımla.
***
"YASAK BÖLGE"DE BİR ÖĞRETMEN...
Yıl 1983... Yanılmıyorsam Aralık ayı idi. Siirt İli, Kozluk
İlçesinin Yenidoğan ve Asi Köyleri çevresinde büyük çapta bir
operasyon başlatılmıştı.
Hudut ötesi operasyonları saymazsak, ilk kez hava destekli ve fazla
sayıda birliğin katıldığı geniş kapsamlı bir operasyondu. Kozluk
İlçesi ‘Karargah’ olmuş ve ilk kez helikopterlerin
inip kalktığı, generallerin komutasında fazla sayıda askerin
harekatına tanık oluyordu.
Operasyonun bir kaç gün öncesinde Kozluk İlçe J. Bölüğünden bir
tim, Asi Köyü yakınlarında aranmakta olan kanun kaçakları ile
çatışmaya girmişti. Çatışmada 4 J. Er Şehit olmuş, birinin de gelen
bir kurşun elinin dört parmağını birden kesip atmıştı. Bu kapsamlı
operasyon, halen bölgede olan kaçakların yakalanmasını, yasadışı
bölücü örgütlere ve bölge halkına devletin gücünü göstermeyi
amaçlıyordu...
Adı geçen köyler “Yasak Bölge” olarak bilinen
köylerdendi. “Yasak Bölge”nin anlamını bilmeyenler
olabilir... Çok kısa ve özetle bu köylere neden “Yasak
Bölge” dendiğini açıklamak gerekebilir.
Sason ve Kozluk isyanları sırasında etkin olarak başkaldıran bazı
köylerin, isyanlar bastırıldıktan sonra tamamen boşaltıldığı,
buralarda yaşayan halkın, ülkenin batısında, yeni yerleşim
bölgelerinde zorunlu iskana tabii tutulduğu bilinmektedir.
Boşaltılan köyler, daha sonraki yıllarda çıkan bir af ile yeniden
iskana açılana ve sürgünde olanların yeniden dönmelerine izin
verilene kadar “Yasak Bölge” olarak kabul
edilmiştir. Günümüzde hala oralardan söz ederken “Yasak
Bölge” diye söz edilir.
Bu büyük operasyona neden olan çatışmanın geçtiği köy de, bölgedeki
köylerin Kürtçe adları değiştirilip, Türkçe adlar verilirken,
özellikle “Asi Köyü” olarak adlandırılmıştır.
***
Bu uzun ve birazda sıkıcı giriş bölümünden amaç, geçtiğimiz
günlerde ‘24 Kasım Öğretmenler Günü’ nedeniyle
yapılan kutlamalara ve paylaşılan anılara önemli bir katkı
sağlamak, çok değerli öğretmenlerimizi saygı ile anmaktır.
Yazının tam burasında “ne alaka” diye
düşünülebilir. Evet bölgede yapılan bir güvenlik operasyonu ile
"öğretmenler” ve “Öğretmenler
Günü” arasında ne bağlantı kurulabilir görelim?
***
Operasyona katılan birliklerden, Batman J.Komando Alayından bir
Komando Bölüğü, Kozluk İlçe J. Bölüğünden takviye edilen personel
ile birlikte Yenidoğan Köyüne indirildi. Yenidoğan Köyü ile Asi
Köyü birbirini görecek şekilde karşılıklı iki tepe üzerindedirler.
Günler öncesinden başlayan kar yağışı ve soğuk hava şartları her
türlü barınma ve harekat imkanını en aza indirgiyordu...
İndirilen birliğin o gece barınması için kapalı ve ısıtılabilen
geçici bir barınak gerekiyordu. Bu tür operasyonlarda fazla sayıda
askeri barındırmanın en uygun yolu; ya köyün okulundan ya da
camiinden yararlanmaktır.
Köyde tek derslikli bir ilkokul vardı. Dersliğin dışında çalışma
odası, müdür odası, öğretmen odası ya da başka bir amaçla
kullanılabilecek ikinci bir oda vardı. Bu ikinci oda, okulun
öğretmen lojmanı olmadığından, görevli tek öğretmen tarafından eşi
ve birkaç aylık bebeği ile yaşayabileceği bir lojman haline
dönüştürülmüştü.
Kozluk İlçe merkezine, helikopter ile 5 dakikalık bir uçuş
mesafesinde olan bu köy, eğer hava şartları elverirse, ilçe
merkezine yaya olarak 12 saat süren bir yürüyüş mesafesindeydi.
Araç yolu yoktu...
***
Köy muhtarı, öğretmenin Kütahya’li olduğunu ve bu köyün ilk görev
yeri olduğunu söyledi. Kendisi, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün
toplantısına katılmak üzere Kozluk’a gitmişti. Eşi de kendisi gibi
Kütahya’li ve henüz 16 yaşında idi. Çocuk sayılabilecek yaşta,
bir kaç aylık bebeğini besleyip, büyütmeye çalışıyordu. Hem
öğretmenin hem de eşinin köy halkı ile çok iyi kaynaşıp
anlaştıkları, sevildikleri öğrenildi.
Tek derslik ve lojman haline dönüştürülen küçücük bir odada bebeği
ile yalnız başına kalan, kocası yanında olmayan 16 yaşındaki bu
genç kadının, fazla sayıda askerin gürültüsünden ve girip
çıkmasından rahatsız olabileceği düşünülerek, okulun o gece barınak
olarak kullanılma fikrinden vazgeçildi. Personelin bir bölümü cami
de bir bölümüde arazi şartlarında uyku tulumlarında
sabahlayacaktı...
***
Bu çalışmalar ve hazırlıklar sürerken, o ana kadar ortalarda
görünmeyen öğretmenin eşi, elinde büyük bir tepsi ile subayların
bulunduğu yere geldi. Bölge kadınlarının kıyafetine benzer rahat
bir kıyafet giymişti. Başı açık, eli yüzü temiz, yaşından çok daha
küçük gösteren bir kız çocuğu gibiydi. Kendisini tanıttı ve
“hoş geldiniz” dedi.
Köylülerden topladığı bardaklara doldurduğu, kendi demlediği
sımsıcak çayı önce subaylara sonra diğer personele ikram etti.
Herkes şaşkınlıkla bu genç kadını
izliyordu. Çayları dağıttıktan sonra, boyundan büyük tepsiyi bir
kenara bıraktı, subaylara döndü: “Askerlerinizi bu soğuk
gecede dışarıda yatırmanıza gerek yok. Ben Türk askerinin
varlığından kesinlikle rahatsız olmam. Onlar hepsi benim
kardeşlerimdir. Hepsi ana kuzusudur. Bu karda kışta burada
görevlerini yapıyorlar. Gelip dershanede yatabilirler.”
dedi.
Yaşından ve çocuksu görünümünden hiç beklenmeyen bir olgunluk ve
gururla başını dik tutarak, sevgi ile sımsıcak duygularla konuşması
orada bulunan herkesi duygulandırdı.
Bir kaç aylık bebeğinin çok hasta olduğunu, kocası Kozluk’a
toplantıya gittikten sonra kar bastırıp yollar kapandığından, ne
haber gönderebildiğini, ne de bebeğini doktora götürebildiğini
söyledi.
***
Bir yandan hasta bebeğinin kaygısını taşırken, öte yandan köye
göreve gelen askerlerin nasıl barınacakları kaygısına düşen bu genç
Atatürk kadını için, genç Cumhuriyet öğretmeni ve bebeği için
mutlaka bir şeyler yapılmalıydı.
Ertesi sabah personele sıcak yemek getiren helikopter ile
öğretmenin karısı ve hasta bebeğinin doktora ulaştırılması
sağlandı. Aynı helikopter bir sonraki sortide öğretmeni, eşini ve
bebeğini alarak geri getirdi. Beraberlerinde bir çanta dolusu ilaç
ve bebek malzemesi vardı. Aslında çok da özel bir şey yapılmıyordu.
Onlar için helikopter tahsis edilmesi gibi bir durum yoktu.
Helikopter zaten rutin görevini yaparken, öğretmen, eşi ve
çocuğunun da yararlanması sağlanmıştı.
Komandolar Asi Köyü'nü terk ederken öğretmen ve eşi ile köydeki
çocuklara bir kış yetecek kadar kumanya ve ilaç
bıraktı...”