BIST 9.557
DOLAR 32,52
EURO 34,85
ALTIN 2.486,82
HABER /  GÜNCEL

Gülen'e referans olan CIA yöneticisinden Cemaat bombaları!

Eski bir CIA yöneticisi olan ve Türk medyasının yakından tanıdığı Graham Fuller, AK Parti cemaat kavgası, PKK IŞİD savaşı, çözüm süreci ve Cemaatin ABD'deki durumuna dair çarpıcı açıklamalar yaptı...

Abone ol

İNTERNETHABER.COM
Radikal yazarı Ezgi Başaran günün en çarpıcı röportajına imza atarak Graham Fuller ile biraraya geldi. Eski bir CIA yöneticisi olan Fuller, Fethullah Gülen’in ABD’de oturma izni alması için imza veren kişilerden biri olarak gündeme gelse de Kürt sorunu ve Ortadoğu konularındaki uzmanlığı ile tanınıyor. Fuller, Ortadoğu'daki sıcak gelişmelere dair çarpıcı yorumlarda bulunduğu röportajda IŞİD ile PKK savaşı, çözüm süreci, AK Parti ve cemaat savaşı, cemaatin ABD'deki imajına dönük ilginç açıklamalar yaptı. 

İşte röportajdaki çarpıcı bölümler:

IŞİD'İN ANA YARATICILARINDAN BİRİ ABD

Size göre IŞİD nasıl oluştu?

-ABD’nin bu örgütün ana yaratıcılarından biri olduğunu düşünüyorum. IŞİD’i yaratmak gibi bir emeli yoktu ama Ortadoğu’daki yıkıcı müdahaleleri ve Irak Savaşı IŞİD’in oluşmasındaki temel nedenler oldu. Zaten hatırlarsanız, bu örgütün çıkış noktası ABD’nin Irak işgalini protesto etmekti. O günlerde İslamcı olmayan bir çok Sünni tarafından da desteklenmişti çünkü Irak Savaşı karşıtlığının ortak cephesiydi. Sonra bir canavara dönüştü. Fakat bugün bile Irak’ta İslamcı olmayan bir çok Sünni tarafından desteklendiğini zannediyorum çünkü Sünniler Bağdat’taki Şii hükümet tarafından izole edildiklerini hissediyorlar. Dolayısıyla İŞID, Maliki rejiminin Şii ajandasından faydalanıyor. Bu sayede popülarite kazanıyor. Maliki gibi mezhepçi bir başbakanın gitmesi ve yerine Sünni-Şii dengesini gözetecek birinin gelmesiyle kutuplaşmanın azalacağını, böylelikle IŞİD’in gücünü yitireceğini umuyorum. Zaten IŞİD’den kurtulmanın tek yolu bu türdendir. Asla askeri değil.

IŞİD'İN TÜRKİYE'YE SALDIRI İHTİMALİ NEDİR?

IŞİD’in çok hızlı hareket etmesi ve bizim sınırlarımızın şu anda delik deşik olması Türkiye şehirlerinin bu örgüt tarafından eylem alanına dönüşüp dönüşmeyeceği sorusunu doğruyor. Panik olmalı mıyız?

-Bence hayır. Her şeyden önce Türkiye, IŞİD’in hedeflerinden biri değil. Çünkü Suriye’deki muhalefeti destekledi. Eminim IŞİD Türkiye’den hoşlanmıyordur ama birinci düşmanı da değil. Şimdilik daha çok Arap ülkelerini hedef alıyorlar. Ayrıca Erdoğan, sevilsin sevilmesin, bir demokrasinin ürünüdür. Arap coğrafyası ise kifayetsiz diktatörlerle dolu ki bu diktatörlük rejimleri IŞİD’in istismarına çok açık. Çünkü Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan ve belki Körfez’deki diğer ülkelerde ilerleyebileceği fırsatlar görüyor. Elbette kimse IŞİD’in başka ülkelerde terör eylemi yapmayacağını garanti edemez fakat Türkiye’de kendisine bulacağı İslamcı desteği son derece sınırlı olacaktır. Şu anda böyle yerlere girip şansını zorlamak istemez.

PKK IŞİD'LE SAVAŞIYLA BATIDA PUAN TOPLADI!

PKK’nin IŞİD ile savaşıyor olması, Batı’daki algılanışını nasıl etkiliyor sizce?

-PKK, IŞİD’in Ortadoğu’daki tüm Kürtler için ciddi bir tehlike oluşturduğunu, Erbil’in IŞİD’in eline düşme ihtimalini, IŞİD’in her türlü medeni ve sivil oluşumlarının düşmanı olduğunu görüyor. O yüzden karşı çıkıyor. Benim için PKK’nın bu tavrı hiç de sürpriz olmadı. Ama Batı’da ve Türkiye’de bir çok kesim tarafından iyi ve belki beklenmedik bir gelişme olarak yorumlanıyor.

MUTLU BİR DİYARBAKIR, İRAN IRAK VE SURİYE İÇİN TEHDİTTİR!

Tüm bu gelişmelerin paralelinde Türkiye devleti ve Kürt hareketi arasında çözüm için görüşmeler sürüyor. Bugün gelinen noktayı nasıl buluyorsunuz?

-Çok önemsiyorum. Sonunda Türkiye kamuoyu ‘Düşmanınla barış yaparsın, dostunla değil. Barış istiyorsan da o düşmanla masaya oturmak zorundasın’ fikrine alıştı, o nedenle bir zamanlar en büyük şeytan olarak görülen PKK lideriyle görüşülmesine, Kandil’le görüşülmesine tepki vermiyor. Ama bu yeni ve birden bire yaşanmış bir gelişme değil. Zaman içinde yavaş yavaş bu noktaya gelindi. 90’larda Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu fark etmek ve bunu konuşmakla başladı bu süreç. Kuzey Irak’taki Kürdistan yönetimiyle iyi ticari ve siyasi ilişkiler kurulması da Türkiye içindeki algının değişmesine etki etti. İşte bunlar barış görüşmeleri için büyük ve güçlü itici kuvvetler oldu. Ortadoğu’nun bugünkü haritasına baktığınızda bu barış görüşmelerinin iki tarafın da lehine olacak şekilde sonuçlanma ihtimalini çok yüksek görüyorum. Çünkü Kürtler ve Türkler birbirinin en yakın müttefiki olarak bu karmaşadan güçlü olarak çıkabilirler. İki taraf da hayal kurmuyor ve bu gerçeği görüyor. Bakın Türkiye için en büyük tehlike ‘mutsuz bir Diyarbakır’dır. ‘Mutsuz bir Diyarbakır’ Türkiye’nin düşmanları tarafından çok kolaylıkla istismar edilebilir. ‘Mutlu bir Diyarbakır’ ise Suriye, İran ve Irak için bir tehdittir. Çünkü bu ülkelere nazaran Kürt meselesini çok daha başarılı bir şekilde yönetiyor.

KÜRTLER ÇÖZÜM SÜRECİ İLE İDARİ VE KÜLTÜREL ÖZERKLİK KAZANACAK

Çözüm sürecinin sonunda nasıl somut adımlar atılmış olacak sizce?

-Kürt tarafı bir tür idari ve kültürel özerklik elde etmiş olacak diye düşünüyorum. Minimum hedef bu. Türklerin büyük bölümü ademi merkeziyetçilikten yana aslında. Sadece Kürt şehirleri için değil, tüm Türkiye için. Dolayısıyla sözünü ettiğim özerklik daha geniş bir ademi merkeziyetçiliğin parçası olacak. Bunun dışında müzakerelerin nereye varacağını kestirmem zor. Bir çok kişi bana bunun sonunda bağımsız bir Kürt devleti olur mu diye soruyor? Bilmem. Ama Türkiye bu durumu zekice yönetirse böyle bir bağımsızlık ihtimalinin söz konusu olmayacağı kanısındayım. Bağımsızlık, Kürt meselesini yanlış yönettiğinde muhtemel olur.

Şu anda zekice ve doğru yönetiyor mu?

-Evet yönetiyor. 15 yıl öncesiyle kıyasladığımda büyük gelişme görüyorum Türkiye devleti tarafında. Türkiye toplumunun da Kürt sorunuyla ilgili olgun bir anlayış seviyesine geldiği açık. Çözüm süreci bu şekilde ilerlerse Türkiye dünyanın her yerindeki Kürtler için en önemli ülke olur.

Kandil, silahsızlanma ihtimaline karşı PKK’yi nasıl konumlamayı düşünüyor Ortadoğu’da sizce?

-Böyle bir durumda PKK’nin neye dönüşeceğini bilmiyorum, silahları bıraktıktan sonra en muhtemel adım Kürdistan’ın güçlü bir siyasi partisi haline gelmek olabilir.

GÜLEN’İN POLİS İÇİNDEKİ GÜCÜ YENİ BİR ŞEY

Birkaç ay önce BBC’ye verdiğiniz bir röportajda AKP-Gülen kavgasının derin olmadığını düşündüğünüzü söylemiştiniz. Fikrinizi değiştirdiniz mi?

-Evet, AKP – Gülen kavgasıyla ilgili yanılmışım. Mesele sandığımdan daha derinmiş. Ki bu çok üzücü çünkü Türkiye’yi hiç lüzumu olmayan ideolojik doğrular üstünde konumlanmaya zorluyor. Bu kavganın nasıl sonuçlanacağını bilmiyorum fakat AKP seçmeninin büyük kısmının Hizmet hareketine yapılan cadı avından mutsuz olduğunu düşünüyorum.

Erdoğan ve bir çok AKP’li Gülen’in yargı ve polis içerisinde belirli bir hiyerarşiye göre hareket eden paralel bir yapı kurduğunu, bir çok siyasetçi, bürokrat ve gazeteciyi dinlediğini iddia ediyor. Sizce Gülen hareketinin böyle bir kapasitesi var mı?

-Bu kadar yaygın bir dinleme ağı ancak polisin kapasitesindedir. Türkiye’yi yakından tanıyan herkes de bilir ki polis yıllardır siyasetçileri dinler. Zaman zaman bu tapeler sızar, zaman zaman şantaj için kullanılır. Bunların hiç biri yeni değil.

CEMAAT AKP İLE EMNİYETTE DERİN BİR GÜCE KAVUŞTU

Fakat AKP’liler diyor ki bu dinleme bugün farklı bir yapı tarafından dinleniyor, bu yapının başında da Gülen var...

-Bazı AKP’liler diyor bunu.

Peki öyle olsun...

-Hizmet’in polis içinde etkisi olduğu konusu bugün bir çok kişi tarafından kabul ediliyor, evet. Ve bu Hizmet’le ilgili yeni bir özellik.

Ne kadar yeni bir özellik?

-Bence AKP hükümetinden önce polis teşkilatından böyle bir etkinliği olduğunu düşünmüyorum Hizmet’in. Yalnız şunu belirtmek istiyorum polis ve yargı gibi organizmaların sadece bir ideolojik grup tarafından yönetilemeyecek kadar geniş olduğunu unutmayalım. Dolayısıyla Hizmet’in polis içindeki etkisi aksettirildiği kadar olmayabilir. Ama Hizmet’in 15 yıl önce olmayan gücünün bugün polis aracılığıyla var olduğunu söylemek mümkün. Kemalist vesayetçilik (Fuller’ın Türkçe olarak kendi ifadesi – eb) altında yıllarca polis içinde dışlanmış olduğunu hesaba katarsak, Ergenekon soruşturmasını bazı kimselere karşı fazla ileri götürmüş olabileceklerini düşünebiliriz. Bu tip güç istismarları mutlaka araştırılıp gün ışığına çıkarılmalı. Fakat bana göre Ergenekon davası bir çok karanlık derin devlet ilişkisini ortaya çıkarmış ve bu sayede ordu siyasi arenadan çekilmiştir. Ki bu AB üyeliği için anahtar bir gereklilikti.

ABD'NİN CEMAATE DÖNÜK POİZİTİF TAVRI SÜRÜYOR!

ABD’nin Pensilvanya’da yaşayan Gülen ile ilgili tavır ve tutumunda bir değişiklik var mı? Olur mu?

- Prensipte ABD hiç bir tür İslami örgütü sevmez biliyorsunuz. Fakat gerçek dünyada sevmedikleriniz arasından bir tercih yapmanız gerekebilir. İşte o durumlarda Gülen cemaati ABD için tercih edilebilir niteliktedir. Washington’un görece olarak pozitif bir bakışı vardır diyebiliriz.

Hala o pozitif bakışı sürdürüyor mu ABD?

-Kesinlikle. Bildiğim kadarıyla Gülen ile ilgili tavrı da değişmedi.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN